Zamansızlık *12


Herkese merhaba. Zamansızlık bölümünü yayımlamayı unutmuşum ama iyi haber gerçekli bölümü bitirmeme çok az kaldı. Muhtemelen bir iki gün içinde bölümümüzle yeniden buluşacağız. Keyifli okumalar :)

Druce ve Ludvig'in hissettiği iblis ortadan kaybolduğu anda zamansızlıkta derin bir boşluk oluştu. Paiva oluşan bu boşluğu hissettiği anda sanki yer sarsılmış ve o boşluğa düşmeye başlamıştı. Kraliçe birkaç kez öterek onu uyarsa da kendini gerçeklikte tutmaya çalışmadı. Zamansızlığın içine doğru ilerlemeyi sürdürdü. Merak ve adranalin damarlarındaki kanın yerine akıyordu sanki. İlerlemeliydi. Onlardan gizlenen her kimse bunu mutlaka öğrenmeliydi.

Çevresi bir anda sis bulutlarıyla sarıldı. Önünü göremiyordu ama hisleri ilerlemesini söylüyordu. Hislerine karşıt olan kuzgun adeta onu engellemek için çırpınmıştı. Kraliçe ilk kez Zamansızlığın bu denli derinlerine inmişti. Paiva'yı yalnız bıraktığı tek yer Zamansızlıktı... Şimdiye kadar!

"Korkuyorsun Kraliçe," diye fısıldadı Paiva. "Korkmasaydın yanımda olmazdın."

"Ölüm zamanım gelmedi Paiva, neden korkacakmışım ki."

Paiva gergin bir gülümsemeyle karşılık verdi. Sis henüz dağılmamıştı ancak artık önünü görebiliyordu. Boşluğun üzerinde yürüyorlardı. Kanatlarını henüz açmamıştı hayır, uçmaya gereksinim duymadıkları bir dünyadaydılar. Adımlarını attığı boşluk parıldıyor ve o ayağını kaldırana kadar parlaklık yok olmuyordu. Paiva ondan birkaç metre ilerideki iblisisn adımlarıyla yanıp sönen parlaklıkları takip ederken Kraliçe'yle konuşmayı sürdürdü. Böylece gerginliğini kontrol altında tutabiliyordu.

"Ölüm mü? Kastettiğim benim için duyduğun endişeydi sevgili dostum. Kendi olası ölümünden değil, benim olası ölümümden korkuyorsun ve bu beni biraz tedirgin ediyor. Sen oldukça cesur bir kuzgunsun, seni korkutmak kolay değil. Bu durum beni tek bir gerçeğe götürüyor, takip ettiğimiz iblis birinci nesil öyle değil mi?"

Kraliçe pençelerini Paiva'nın omzuna batırdı. Onun bu tavırları Paiva'nın doğru yolda olduğunu kanıtlıyordu.

"Bu imkânsız, tüm kızlar ortadan kaldırıldı. Hepsi, Balor'un emriyle yok edildi. Balor'un kendi kızları dahil tamamı en derine itildi."

"En derine mi itildiler?" diye sordu Paiva. "İşte bu çok ilginç sevgili dostum. Benden bir şeyler gizlemeye çalışıyorsun ama unuttuğun bir şey var. Kraliçe, sen dünyanın sırrına sahipsin ben de senin."

Kraliçe küçük başını iki yana salladı. Eğer ifadeleri okunabilseydi sinirden güldüğünü görebilirdi Paiva.

"Kuzgunlar her şeyi açıklayamaz."

"Biliyorum ama seni tanıyorum Kraliçe, bu da bazı sırları açığa çıkarıyor."

Sis tamamen dağıldığında etraf berrak bir suyun içindeymiş gibi görünmeye başladı. Sesler kulağına dolan sulara karışıp ona ulaşıyordu. Paiva etrafa bakarak takibini sürdürdü. Henüz kaçan iblisi görmeyi başaramamıştı. Ancak yarattığı zamansızlık şimdiye kadar gördüğü tüm zamansızlıklardan daha güçlüydü. Gerçek bir dünyanın zıddıydı, imkânsızlar mümkün kılınmıştı ama Paiva'ya çok gerçek geliyordu. Denizin dibinde nefes alabiliyor, bir boşlukta yürüyordu. Evler ters duruyor, ağaçların kökleri sinir dokusu gibi toprağın üzerine yayılıyordu ve tüm bunlar onun için tuhaf görünmüyordu. Zamansızlıkta oynayarak büyümüş biri için gördükleri muhteşemdi. Böyle bir dünya varetmeyi ne çok isterdi. Tüm gerçeklik gerisinde kalırken zamansızlık evi olurdu. Çocukluğunda Druce onu ne zaman fani yaşama göndermek için hazırlansa hep bunları düşünürdü. Fanileri seviyordu ama onların dünylarına ait olmadığını hep bilmişti.

Ağaçların içine daldılar. Çiçekler gökyüzünden sarkıyordu. Kokuları Paiva'ya daha önce duyumsadığı her şeyden güzel gelmişti. Kokular sayesinde iyi anılar ön plana çıkıyordu. Bir tür hipnoz etkisi miydi?

Evet!

"Hızlanmalıyım," dedi.

"Su sesine doğru ilerle," diye talimat verdi Kraliçe. Hâlâ uçmak yerine Paiva'nın omzunda olmayı tercih ediyordu. Tehlike henüz geçmemişti.

Ağaçlar daralmıştı ancak Paiva bir boşluk yakaladı. O boşluğu kısa süreliğine dolduran beden, aradığı iblisin kendisiydi. Daha fazla hızlandı ve geniş bir alana ulaştış. Bir şelale aşağıdan yukarı doğru akıyordu. Tüm gerçekliği yıkmak isteyen bir zamansızlık.

"Burası yeni kurulmamış," dedi Kraliçe tiz sesiyle.

"Bunun tehlikeli olduğunu sanıyordum. Kurulan zamansızlıklar yıkılmak zorunda."

"Onun için değil." Kraliçe sözlerinden sonra tehdit eden bir tavırla öterek karşıya doğru baktı. Paiva henüz başını çevirmemişti ama Kraliçe'nin gerginliğinden bir şeyler sezebiliyordu. Yavaşça başını çevirdi ve görmeyi hiç beklemediği bir yüzle karşılaştı.

"Merhaba Baldemar kızı Paiva Moore," dedi kendi sesi. Paiva şaşkınlıktan konuşamazken, kendi yüzü gülümsedi. "Şaşkınsın."

"Bana benziyorsun."

Üzerinde siyah bir elbise vardı. Bel kısmı dardı ve etekleri aşağı indikçe genişliyordu. Göğüsleri neredeyse ortadaydı. Daha önce hiç bu denli dekolteli bir kıyafet giydiğini hatırlamıyordu. Kendi bedenini bir başkasına aitmiş gibi incelemek tuhaftı. Gerçi duruşu farklıydı. O beden için fazla vakurdu.

"Aslında hiç benzemiyoruz," dedi alayla. Tıpkı Paiva'nın yapacağı şekilde ellerini kaldırıp iki yana açtı. "Sadece beni görmeye hazır değilsin."

"Neden? Neye benziyorsun? Ateşten bir bedene mi sahipsin yoksa çirkin bir yüzün mü var?"

İkinci Paiva kahkaha attı. Ona inat daha rahat görünüyordu. Kaygılardan arınmış dingin bir yüzdü baktığı. "Her zaman böyleydin. Meraklı, cesur ve kışkırtıcı."

"Seni kışkırtıyor muyum?"

"Hem de nasıl?" dedi ikinci Paiva. "Neden beni takip ettin?"

"Sen neden kaçtın?" diye sordu Paiva. Ona doğru attığı küçük adımlarla yaklaşmak istiyordu ama o ne zaman adım atsa karşısındakinden daha da uzaklaşıyordu. Zamansızlık genellikle okyanuslara benzerdi, sonunu göremezdiniz, gökyüzüyle bir olur zihninizle oynardı ancak burası farklıydı. Paiva bu zamansızlık'ı için girilmesi yasak bir göl olarak düşünüyordu. Sonu görünse de içine adım attığınızda sular etrafınızı sarıyor ve sizi en dibe görünmez olana çekiyordu. Burası bir dünyaydı.

"Henüz planlarıma uygun olup olmadığınızdan emin değilim. Bu yüzden bir süre benim yerime kızlarımla görüşmelisiniz."

Paiva gözlerini kıstı "Gerçekte kimsin?"

"Gerçek mi? Hala anlayamadın mı Paiva Moore burası gerçekliğin giremediği bir yer. Benimle tanışmak istiyorsan kendi gerçekliğine uzan ve biraz düşün."

"Çok tuhaf," dedi ve gerginliğine rağmen gülümseyerek onun gibi rahat görünmeye çalıştı. Ancak ellerini üzerine silmekten geri duramamıştı. Elleri terliyor ve belirsizlikten korkuyordu. Kendi başına bir işe kalkışırsan böyle olur işte! "Hadi ama karşıma benim yüzümle çıkıp kendini gizliyorsun, üstelik herkesten uzak kurduğun şu zamansızlık bile senin gerçek dünyadan nasıl korktuğunu gösteriyor."

"Korkmuyorum Paiva," dedi. Kendi sesisini daha önce bu kadar tehditkâr duymamıştı. "Sadece gerçekliğinizi koruyorum. Orada ne kadar uzun kalırsam varlığım iz bırakır."

"O zaman da Dörtler seni bulur."

Karşısındaki bir anda ortadan kayboldu ve arkasında hissettiği varlığıyla birlikte Paiva ürpermekten kendini alamadı. Bu defa Druce'un yüzüne sahip olan yabancı çok yakınındaydı. Tıpkı Druce gibi siyah kanatları vardı. Ona benziyordu ama Paiva kim olduğunu bilmese de bu yüzün ardındakini asla Druce sanmazdı.

"İzimin bulaştığı her yeri yakıp küle çevirirler ama bana zarar veremezler. Onlardan korkmuyorum. Korktuğum tek bir kişi var ve senin planın da onu öldürmek. Bu da bir süre için bizi dost yapar. Yakında buluşacağız Paiva Köksoy!"

Köksoy!

Önce ona moore soyadıyla hitap etmiş ardından da fani ismini kullanmıştı. Tamam, Paiva için işler daha ürkütücü bir hal alıyordu.

"Kızların için planlarım var," dedi Paiva.

"Onlardan bir ordu mu? Hadi ama Paiva, beni bırakıp sana itaat edeceklerini nereden çıkardın?"

"Çünkü benimle aynı durumdalar. Birbirimizi anlıyoruz ama sen onları anlayamazsın."

Başını yana eğen iblis "Onları hayatta tutan benim," dedi.

"Dehlizlerde gördüğüm kızlardan tek farkları var, zincirli değiller ancak onlar gibi tutsaklar. Ben kızların için özgürlük vadediyorum."

"Ya bana?"

Paiva, başını iki yana salladı. "Kim olduğunu tam olarak bilmiyorum ama bazı fikirlerim var. Bu da bizi kısa süre sonra düşman yapabilir."

"Ne kadar kısa Paiva?"

"Onun bir an önce ölmesini istiyorsun öyle değil mi?"

İblis dudaklarını iki yana sarkıttı. Bu tuhaf bir görüntüydü çünkü Druce yüzünü böyle sık şekilden şekle sokmazdı. "Balor'un ölmesini hepimiz istiyoruz. Farklı sebeplerden ama hepimiz istiyoruz."

"Senin sebebini merak ettim."

Druce kahkaha atarken bir kez daha şekil değiştiren iblis bu defa Ludvig'in kılığına bürünmüştü. Paiva başını yere eğip iki yana salladı. "Şunu kesemez misin?"

"Hoşuna gitmedi mi?"

"Gerçeğini tercih ederim."

"O halde Paiva Köksoy, çok yakında yeniden görüşmek üzere."

Paiva Ludvig'in yüzünün silindiğini gördü ancak altındaki diğer yüzü görmeyi başaramadı. Arkasını dönen iblis kanatlarını açıp bir anda savurdu ve kanatları uzun siyah bir pelerine dönüştü. Sisler yeniden etrafını sardığında zamansızlıktan çekildiğini hissetti. Ancak çok kısa süre için onu arkasından görmeyi başarmıştı. Kanatları devasaydı ve kıpkırmızıydı.

Farklı ancak tanıdık gelen bir ses "Ve Paiva, bir daha Zamansızlığıma o uğursuz kuşu sokarsan onu gözünün önünde parçalarım," dedi. "Kuzgunlar Kraliçesi çok yakında yeniden görüşeceğiz."

Kraliçe kızgınlıkla öterek Paiva'nın omzundan uçtu ancak ilerlemeye fırsat bulamadan Paiva onu ellerinde tutuyordu. "Şakası yok Kraliçe, bu her kimse ondan uzak durmanı istiyorum. En azından ben kim olduğunu öğrenene kadar."

"O Dörtlerden üstün," dedi Kraliçe.

"Biliyorum," diye fısıldadı Paiva. "Sır saklamak konusunda iyi değilsin Kraliçe. O birinci nesil öyle değil mi? Derinlerdeki kızlardan biri belki de. Söylesene Kraliçe, birinci nesil yaşıyor mu?"

Kraliçe bir gerçeği dile getirdi. "Evet ve çok tehlikeliler."

"Peki ya o?"

"Eğer düşündüğüm kişiyse en tehliklisi diyebilirim."

"Bize dost dedi ama."

"Bir süre için diye eklediğini atlama lütfen."

Paiva gülmeye başladı. Zamansızlıktan tamamen arınmıştı. Şimdi gerçekliğine dönmüşken birinci nesil bir dostları olduğunu onlara ne zaman söylemeliydi?

Kraliçe öfkeyle "Bir süreliğine dost," diye ekledi.



Kim ola bu birinci nesil :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top