Zamansızlık *11
Paiva, kızları bulmak için çıkılacak yolculuğu planladıktan sonra Druce'un onun için yarattığı evine doğru yürüdü. Ludvig yanındayken Druce arkasından bakıyordu. "Bu beni sinirlendiriyor kardeşim," diye seslendi ona. "McCool ile yan yana dövüşmek hoşuma gitti ama sayende onu öldürmek zorunda kalacağım."
Paiva sadece gülümserken Ludvig başını iki yana salladı. Hayatına hızla giren bu iblisler nasıl da bir anda ailesinden biri haline gelmişti. Druce'u öldürmeyi istediği onca zaman olmuştu ancak şu an sadece onu anlıyordu. Paiva için kimseyi yeterince iyi bulmayacaktı ama Druce bile onun Paiva için doğru karar olduğunu inkar edemezdi aksi halde çoktan onu öldürmeye çalışırdı.
"Paiva yanımda güvende kurnaz iblis. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Onun için istediğin güvenliği sağlayabilirim."
"Onun için devlerden daha iyi seçeneklerim vardı."
Paiva şen bir kahkaha attı ve öfkelenen Ludvig'in elini tuttu. "Öncülerden bahsediyor," dedi gözlerini devirerek.
"Şaka anlayışı çok boktan," dedi Ludvig ve Druce'u arkalarında bırakıp yeniden odalarına çekildiler. Onlara artık aynı evde kaldıkları için kızmaya son vermişti. Onları ayrı yerde tutmayı denese de sonuç elde edemeyeceğini sonunda anlamıştı. Bir sonraki aşaması kabullenişti.
Dinlenmeden önce Paiva'yı yormayı isteyen Ludvig bu kez de Paiva'nın yükleri yüzünden istediğini alamamıştı. Onun üzerine eğilip dudaklarını alnına bastırdı. "Uyu bakalım Küçük Şeytan, nasılsa sonsuza kadar benimsin."
"İstediğin bu mu?"
"İstediğim bu, sonsuza kadar seninle yaşamak."
Paiva gülümsedi ve gözlerini kapattı. Bir süre ikisine de dinlenmek için izin vermişti ancak kendi görevleri diğerlerinden çok daha ağırdı. Gözleri birkaç saatin ardından açıldı. Ludvig ona sıkıca sarılmış yatıyordu. Bu anın tadına varmayı çok isterdi ama çalışmak zorundaydı. Dikkatini topladı ve onu bir askere çeviren yere çekildi. Zamansızlık.
Druce onu burada eğitmişti çünkü Gerçeklikten pek bir farkı yoktu. Yaşadığı acıların ve aldığı yaraların gerçeklikte yok olması ise işine yarayan bir durumdu. Üstelik burada geçirdiği saatler Gerçeklikte dakikalarla ölçülüyordu. Zaman artık ondan yanaydı.
Boşluğun içinde dönüp birkaç işe yarar eşya yarattı. Hedef tahtaları, kılıçlar, mızraklar ve boynunu doğru şekilde keseceği Aleck kuklaları. Paiva bunu Aleck'in onun arzularını yönettiği geceden beri yapıyordu. Ludvig'in gösterdiği şekilde boynunu kesip atıyordu. Çok yakında onunla yeniden karşılaşmayı istiyordu. Bu defa çaresiz bir fani değildi, artık ondan daha güçlü bir iblis kadınıydı.
Yeterli donanıma sahip olduktan sonra kanatlarını iki yana açtı ve çalışmaya başladı. Hedefleri her zaman on ikiden vuruyor, tüm silahları büyük bir ustalıkla kullanıyordu. Özellikle cehennem alevlerini çok iyi kullanıyordu. İstediği her türlü ölüm aletine çevirdiği alevler zaman zaman kanatlarının arasından sızıyor ve genellikle de kuyruğunu tehlikeli bir silaha çeviriyordu.
Ne kadar çalıştığını bilmiyordu. Burada zamanı kaybediyordu. Ancak yorulmaya başlamıştı. Aşağı doğru uçup tek dizi üzerine indiğinde başını bir süre kaldırmadan düzenli nefes alıp vermeye başladı. Bir alkış sesi onu hazırlıksız yakalamıştı. Burada yalnız olmalıydı. Kimseyi Zamansızlığına çağırmamıştı. Sese doğru yöneldiğinde Delano'yu silahlarının bulunduğu masaya kalçasını dayamış şekilde buldu. Elinde bir hançer tutuyordu. Parmağını sivri kısmı üzerinde gezdirmeye başladığında minik bir damla kan aktı.
"Oldukça sivri," dedi.
"Burada ne arıyorsun?"
Omuzlarını silken Delano sanki cevap çok barizmiş gibi "Seni," dedi.
"Neden?" diye sorarken ona doğru yaklaştı. "Ayrıca beni nasıl buldun?"
"Druce, Zamansızlığı çok sık kullandığını söyledi. Ben de şansımı denedim. Zamansızlığın içinde eksilen boşluğu fark ettim."
"Büyük risk almışsın, benden başkasını da bulabilirdin."
Delano "İlk denemede Aleck'i zavallı bir seks girişiminde yakaladım." dedi. "Zavallı kadın altında inliyordu ama bence kurtulmak içindi."
Yüzünü buruşturan Paiva, iblislerin bel altı düşüncelerinden hoşlanmadığını belli etmeye çalıştı. Ancak onları anlıyordu. Etraflarında asla kadınlar bulunmuyordu ve kadınları sadece kullanmayı biliyorlardı. Sevmekten uzaklardı. Zavallı yaratıklar.
Delano gülümserken bir anda ciddileşti. "Amacım seni rahatsız etmek değildi. Sadece Gerçeklikte etrafın çok kalabalık oluyor ve ben seninle konuşmak istiyorum."
"Ne hakkında?"
"Güzelliğin demeyi isterdim ama az önce nasıl dövüştüğüne şahit oldum ve kendimi riske atmayacağım. Konuşmak istediğim konu sanırım senin de ilgini çekecek bir şey. Balor'un hücresine girenin sen olman konusunda yanındayım."
Şaşıran Paiva, "Druce'un en iyi arkadaşı olduğunu sanıyordum," dedi.
"Öyleyim zaten. Ama sıklıkla fikir ayrılıkları yaşarız."
"Anlıyorum ama bunu söylemek için neden zamansızlığıma davetsiz girdiğini anlayamadım."
"Çünkü," dedi Delano ve Paiva'ya yaklaştı. Yüzü onun yüzünün sadece birkaç santim ötesindeydi. Ellerini Paiva'nın omuzlarına yerleştirdi. "Çünkü sana Druce'un asla itiraf etmeyeceği bir şey söyleyeceğim Paiva. Balor, özgür kalmaya çok yakın. Kırdığı her mühür senin hücrede işini zorlaştıracak. Onun karşısında durabilecek kişi sensin evet, mühürleri kırmasını engelleyebilir ve onu oyalayabilirsin ama öldürebilecek tek bir kişi var."
Paiva, büyük bir heyecan içinde konuşan Delano'nun duygularını paylaşmaya başlamıştı. "Kim?"
Delano gülümsedi. "Eirinn tabii ki."
Paiva bir an için sarsıldı. Eirinn'in onun ordusuna katılmak istemesi farklı bir şeydi ama onu hücreye sokmak çok daha başkaydı. Bunu yapamazdı. Ludvig'e bunu yaşatamayacağı gibi Eirinn'i henüz küçük bir çocuk gibi görüyordu. Neredeyse üç yüz yıl yaşamış olmasına rağmen küçük bir ergen gibiydi.
"Onu götüremem," dedi Paiva geri çekilirken. "Bana iblisin kızları yardım edecek."
Delano kederle başını iki yana salladı. "Druce yanılıyor Paiva. O kızların nasıl hayatta kaldığı bile meçhulken nasıl güvenebilirsin. Kendisini yetiştirmiş bir iblis kadını ve onun kızları Paiva. Senin değil! Arkalarındaki güç kim bilmiyoruz. "
"Öğreneceğiz."
"Sadece kendimize güvenebiliriz. Senin önderliğinde bir suikast tek çözüm. Balor daha fazla güçlenmeden oraya girmeli ve Eirinn'in gücünü kullanıp onu öldürmelisin. Bu senin kaderinde var Paiva."
Delano ona büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Hayır, diye düşündü Paiva hayranlıktan daha farklıydı. Bir tür tapınma, bir huşu vardı gözlerinde. Koluna bağladığı kırmızı bez parçası dışında üzerinde bir şey yoktu. Vücudu kusursuzdu. Yaraları vardı ama ne Druce ne de Ludvig kadar derin değildi. Siyah pantolonu Aleck'in kıyafeti gibi boldu. Ayakları çıplaktı ve kanatları kapalı da olsa ihtişamlıydı. Saçları uzun sayılırdı. Paiva onu incelerken dudaklarına çapkın bir tebessüm yerleşti. "Biliyor musun Paiva, büyürken seni ben de izledim. Zaman zaman Druce seni koruma görevini bana devrederdi. Hiç değişmedin. Hep tuttuğunu koparan bir kız çocuğuydun, ne istediğini bilen biriydin. Sonra bir yetişkin oldun ve erkekler dışında daima kararlıydın."
"Erkekler biraz karmaşık," dedi Paiva.
"Bazıları değil."
Paiva'nın aklına doğrudan Ludvig gelmişti. Şu an Gerçeklikte bedenine sarılmış olan devasa dev. Paiva onun karmaşıklıktan uzak olduğunu biliyordu. O hep Paiva ile açık konuşuyor ve kurnazlığa başvurmuyordu.
Delano sanki onun düşüncelerinin hızla yön değiştirdiğini anlamış gibi "McCool'un bizden birini kadını olarak kabul edeceğini düşünmezdim," dedi.
"Bu karşılıklı," dedi Paiva sert bir sesle.
Delano "Biliyorum," diye mırıldandı. "Sadece ilişkiler konusunda genelde Dörtler gibi düşünürdük. Birini sevmek bizim için çok yeni bir kavram. Alışmaya çalışıyorum ve..." Duraksadı. Zamansızlık oynamaya başlamıştı. "Sanırım McCool sana söyleyeceklerimi hissetti. Gerçekliğe dönmeni istiyor. Ancak bil diye söylüyorum Paiva, tek seçeneğin bir dev değil. Artık iblisler de ilişki kurmak konusunda istekli. Belki... Eminim Druce bunu isterdi."
Paiva bahsettiği şeyi anlayınca geriledi. "Ludvig bir seçenek değildi," dedi. "Onu seçmedim, o benim kaderim."
"Senin kaderin Balor'u öldürmek. Sonrasını belki yeniden düşünürsün."
Delano uzaklaşırken Zamansızlık silinmeye başladı. Paiva yatağına geri döndüğünde Ludvig'in çoktan uyanmış olduğunu gördü. Paiva'nın üzerine eğilmişti. Eli çoktan onun çıplak bedeninde gezinmeye başlamıştı. Dudakları Paiva'nın boynunda gezinirken "Beni uyandırmak için harika bir yöntem bulmuşsun," dedi.
Ludvig onun boynuna soğuk nefesini verirken -devlerin nefesleri bile yeterince sıcak değildi- gülümsedi. "Buna alışmanı istiyorum bebeğim."
Elleri ne yapacağını bilen maharetli ellere dönüşmüştü. Paiva bir anda kendini tüm kıyafetlerinden arınmış buldu. Ludvig, öpücüklerine son vermeden aşağı doğru iniyordu. Paiva bir anda ne yapacağını anlayıp heyecanlandı. Uykudan uyanması ya da zamansızlıktan yeni çıkması önemli değildi. Ludvig için daima hazırdı.
"Biliyor musun Ludvig," dedi Paiva. Ludvig hala öpücüklerine ara vermiyor, elleri Paiva'nın bedeninde geziniyordu. "Sen benim kaderimsin."
Bunu neden düşündüğünü bilmiyordu ama Delano onu buna zorlamıştı. Balor'u öldürmek bir seçenek olabilirdi ama eğer kader diye bir şey varsa onunkinde Ludvig Mikell McCool yazılıydı.
"Seni seviyorum Küçük Şeytan."
Bir küçük zamansızlık bölümü :)
Bir sonraki bölüm yolculuk var ve yolculuğun sonu İblisin Kızlarına çıkıyor. Umuyorum buraya kadar keyifle okumuşsunuzdur. Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Yeni bölümlerde görüşmek üzere seviliyorsunuz.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top