Zamansızlık *10
Herkese merhaba. Kısa bir Zamansızlık bölümü oldu ama bir sonraki bölüm için çook heyecanlanabiliriz. Harika bir kararlar bölümü geliyor ve sonrasında... Yepyeni karakterler Geçit'e renk katacak. Herkes İblisin Kızlarıyla tanışmaya hazır mı? :)
Yeni bölümlerde görüşmek üzere seviliyorsunuz.
Oy vermeyi unutmayın :)
"Sana uyumanı söylemiştim kardeşim. YALNIZ BAŞINA!"
Paiva, zamansızlığa çağrıldığını hissettiğinde Lucas ve Cora'yla birlikte Ludvig'i dinlenmeye ikna etmeye çalışıyordu. İnatçı McCool ise tıpkı Druce gibi kendi planlarını yapıp onu dışarıda tutma çabasıyla zihnindeki her boku gizliyordu ancak unuttuğu bir şey vardı... Duygular. Duygularını Paiva'dan gizleyemiyordu. Genellikle Ludvig'in zihninden akan arzular kendisiyle ilgiliydi. Onu bu denli özlemesi hoşuna gidiyor bu denli istenmek gururunu okşuyordu ama Ludvig'in anlaması gerekiyordu. Artık çift yaşam süren Paiva değildi. Fani olan Paiva Köksoy bir yanılsamadan ibaretti. Paiva Moore ise yıllardır bir görev için hazırlanan bir iblisti ve diğer Paiva'dan daha korkusuzdu. Ancak tek ortak korkuları vardı: Terk edilmek! Ludvig'i bir süre için istemiyordu, onu hayatının her anında olmasını istiyordu. Eğer farklı düşünüyorlarsa daha fazla bağlanmasının bir anlamı olmazdı. Yine de... İçindeki arzular bir türlü yanından ayrılmasına izin vermiyordu.
Druce, onu yeniden zamansızlığa çekmeye çalıştı. Paiva direnmişti ama kaçamayacağını biliyordu. Belki çağrısına cevap vermese... Hayır, Druce güçlüydü ve bir şekilde onu zorlayabilirdi. En iyisi daha fazla öfkelenmeden yanına gitmekti.
Boş bir odanın içindeydi. Tam ortada boş bir koltuk vardı o kadar. Işığın kaynağını bulamamıştı. Duvarlar kirli gri rengindeydi. Druce bu defa zamansızlık için çaba göstermemişti. Ne Paiva'nın sevdiği çalı çiçekleri vardı ne de hoş bir manzara. Zamansızlık genellikle Druce'un ruh halini yansıtıyordu.
"Zamansızlıkla uğraşmaya vaktin mi yoktu yoksa Eirinn tüm enerjini sömürdü mü?"
"Tanrıça'nın gücü bana yetmez kardeşim ama görüyorum ki bir dev karşısında sen kanatlarını kapatıyorsun."
Paiva yüzünü buruşturdu. "Artık tek hayat yaşıyorum ve buna alışmaya çalışıyorum."
"Çabuk alışsan iyi edersin Paiva. Aksi halde planları umursamaz ve McCool'a savaş açarım."
"Ondan nefret ediyormuş gibi görünmeye çalışma. Çünkü etmiyorsun."
Druce, ağırlığını tek bacağına verdi. Paiva'ya bakarken nadiren Güç kullanırdı. Arzularına erişti ve anladığı gerçekle birlikte gözlerini kapattı. "Bir deve âşık oldun."
"Upss, ne yazık! Oysaki benim için harika Öncü adayların vardı."
"Öncüler devlerden daha iyi." Bunu büyük bir ciddiyetle söylemişti. Öncülerin yaratıkları anımsatan bedenleri ve boş beyinleriyle sadece görev odaklı piyonlar olduğunu bilmese Druce'a inanabilirdi.
"Öncülerden birini gözüme kestirmiştim aslında," dedi Paiva ve derin içten bir kahkaha attı. "İki adım ötendeyim Druce, neden hala zamansızlığa çağırıyorsun."
"Burası bize özel, kimsenin aramıza giremediği bir yer," dedi. Sonra odanın içindeki bir boşluğa baktı. "Ayrıca Tanrıça'yı yalnız bırakmak istemiyorum. Aramızda hainler var Paiva ve kendilerini iyi gizliyorlar."
"Eirinn'e saldırmalarının sebebi devlerden nefret etmeleri olamaz mı?"
"Hayır. Eirinn kilit noktada. Kırmızılar bunu biliyor. Ne olduğundan emin değiller ki Cehennem Alevleri şahidimdir ben de emin değilim, sadece hissedebiliyorum kardeşim. Tanrıça kilit noktada."
Paiva, bir süre onu izledi. Yüzünün aldığı o şekil, gözlerindeki derin düşünceler bir şeylerin yerinden oynadığını gösteriyordu. "Yeni planların var."
"Kızların yerini buldum."
"Ne?"
"Bana kızma. Öğrendiğimde sen Tanrı Dağı'nda Alator'a kafa tutmakla meşguldün ve ben de sevgilini kurtarıyordum."
Paiva gözlerini devirdi. "Bu kurtarmış halin mi? Adamın her yerinde işkence izleri var."
"Hayatını kurtardım kardeşim. Daha fazlasını yapamazdım."
"Yapmazdın."
Druce gülümsedi. "Bir iki kısımda abi olarak düşünmüş olabilirim."
"Peki, sevgili abiciğim o yaraların acısını unutturmak için..."
"Yapabileceğin tek şey ondan uzak durmak olur kardeşim yoksa McCool sürekli yeni yaralara sahip olur."
Başını iki yana sallayan Paiva daha fazla Druce'u kızdırmak istemiyordu. Ayrıca kızları merak ediyordu. Uzun süredir tek olduğunu düşünmüştü. Yani, cehennemde kilitli olan kızlar dışında. Şimdi özgür kızların düşüncesi onu heyecanlandırmıştı. Cehennemde tutsak olanlar hiçbir şey bilmiyordu. Ne yaşıyorlardı ne de ölebiliyorlardı ama bu kızlar... Yaşamak nedir biliyordu ve ölüm enselerinde kol geziyordu. Onları kendine benzetiyordu. "Gerçekten fani dünyada yaşamayı nasıl başarmışlar?"
"Bunu henüz bilmiyorum ama Dörtler sadece şehir efsanesi olduğunu düşünüyor. Onlara kim yardım ettiyse gerçekten güçlü biri olmalı."
"Peki, dostlar mı?"
"Kim bilir," dedi Druce. "Öyle olmasını umacağız ya da fikirlerini değiştirmek için her şeyi yapacağız."
"Güçlü biri," dedi Paiva. "Onları koruyan güçlü biri ve sen de..." Paiva, Druce'un ne yapmak istediğini anlamıştı. "Hayır!" dedi.
"Ah, evet Paiva. Her şeyi deneyeceğim. Yapacağımız toplantıda sinir krizi geçirme diye seni uyarmak istedim. Bundan sonra daha fazla söz dinleyeceksin sevgili kardeşim. Ben ne dersem o!"
"Öyle mi yapacağım? Ben bu işte birlikte olduğumuzu sanıyordum. Şimdi geride mi bırakılacağım yani?"
"Geride de iş olacak Paiva. Ben olmadığımda Kırmızıların başı sen olacaksın. Ayrıca Devler de buralarda olacak. İki grubu sakin tutmalıyız. Bizden birileri onların başında olmalı."
"O halde başlarını bekleyen sen ol. Nasılsa Balor'un hücresine giremeyeceksin. En azından ben orada daha çok işe yararım."
Druce hırıldamaya başlamıştı ki Paiva sinyali almıştı. Sinirleniyordu. Druce'a işe yaramaz demek pek mantıklı değildi ama Paiva'yı geride bırakmayı düşünüyorsa bunları da hesaba katmalıydı. Söz konusu Balor'un hücresine girmek olduğunda işe yarar kardeş kendisiydi. Bunu anlamalıydı.
"Beni düşündüğünü ve korumak istediğini biliyorum Druce. Seni anlıyorum. Ne zaman sen ya da Ludvig, saçma sapan savaşlara bensiz gitseniz; aklım, ruhum, kalbim ve tüm benliğim acıyla kıvranıyor. Şimdi bunu siz yaşayacaksınız çünkü asla gelemeyeceğiniz bir yerde savaş vermek zorundayım. Beni korumaya çalışmak yerine bana sağlam bir ordu kurmaya ne dersin."
Druce, zorlukla yutkundu. Boğazında takılıp kalmış bir hıçkırık vardı sanki. Üzgündü, çaresizdi ve gururluydu. Paiva'nın büyüdüğünü görmeyi çok istemişti şimdi ise küçük bir kız çocuğu olduğu zamanların hasretini çekiyordu. Onu gizlediği evinde güven içinde büyüyen bir Paiva, Balor'un hücresine girecek Paiva'dan daha az kalp krizi geçirtirdi.
"İblisin kızlarından oluşan sağlam bir ordu," dedi Druce kendi kendine. "Bu fikir bile beni ürkütüyor. Onları tanımıyoruz Paiva. Onları kimin koruduğunu da bilmiyoruz."
"Ama onları anlayacak kişi benim, onlar da beni anlayacak."
"Umalım da öyle olsun kardeşim."
"Ummaktan fazlasını yapabiliriz Druce. İnanabiliriz. İnancın ne kadar kuvvetli olduğunu biliyorsun. İnanç sadece inanç! Bize bu gerekli. Şimdi bana izin ver de inatçı bir devi uyumaya ikna edeyim."
"Peki," dedi Druce. "Ancak tek başına uyumasını sağlayacaksın."
Paiva gülmeye başladı. Zamansızlıktan ayrılırken Druce'un bu tatlı kıskançlığı içini ısıtmıştı. Hayatı boyunca yanında olan adama minnettardı ve onu üzmeyi hiç istemiyordu. Bir şekilde iki inatçı adamın anlaşmasını, bu uğurda her şeyi yapacak kadar çok istiyordu.
"Daima birlikte mi?" diye sordu Paiva zamansızlık silinmeden hemen önce.
"Daima birlikte kardeşim. Artık ayrılmak yok."
Paiva, Druce'un sözleriyle birlikte Zamansızlıktan koptu. Kendini bir anda yeniden sohbetin içinde buldu.
Cora, "Her dünyanın bir Tanrısı olur. Peki, Druce'un dünyasında Tanrı kim?" diye sordu.
Bunu hiç düşünmemişti. Druce'un dünyasında Tanrı kimdi?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top