*9* Uyumak Zor


Elleri titremeye başlamıştı. Öfke tüm damarlarında kol geziyordu. Kadının duru güzelliği ve elini karnına yerleştirip bebeğini koruma içgüdüsüne hayranlık duymuştu. Bir iblisten hamile kaldığını bilseydi ne yapardı merak ediyordu. Kim şeytanın çocuğunu doğurmak isterdi? Faniler fazla kırılgandı. Hem fiziksel olarak zayıflardı hem de duygusal anlamda. Druce'un fani formu genellikle ilgilerini çekiyordu. Paiva zamansızlığın içindeyken bunu ona defalarca söylemişti. Yine de Druce sahtelikten hoşlanmazdı. Bu yüzden fani kadınlarıyla birlikte olmaktan genellikle hoşlanmıyordu. Genellikle çünkü başka seçeneği olmazdı.

Peki, ya şimdi?

İblis'in kızları yaşıyordu. Birkaçı bunu başarmış ve gizlenmişti. Onların yerini biliyordu. Üstelik hiçbiri onun kardeşi değildi. Bir çocuk düşüncesi yeniden zihnini doldurduğunda ürperdi. Bu kaçıncı çocuğunu katletmeleriydi hatırlayamıyordu. Ne zaman onlardan gizleyebileceğini düşünse bir kadın ve bir bebek öldürülüyordu. Sadece Paiva'yı yaşatmayı başarmıştı. Kutsal Cehennem Alevleri adına Paiva'nın iyi olmasına her zaman şükrederdi. Sadece bir oğul ya da bir kız çocuğu fikri Druce'u her zaman etkilerdi. O gerçek anlamda tam olarak Baldemar'ın oğluydu. Tıpkı babası gibi düşünmeye başlamıştı. Tüm iblisler içinde sadece babası kendi oğullarını anneleriyle büyümesine izin vermişti. Druce annesinin yüzünü hala hatırlıyordu. Uzun süre onunla yaşamış ve bir kadının hayatındaki en değerli kişi olmanın ne demek olduğunu öğrenmişti. Annesini seviyordu. Geçen yüzyıllara rağmen onu hala hatırlıyor ve seviyordu. İşin bu kısmında devlere imrenmeden edemezdi. En azından Tanrılar bir aile olmayı başarıyordu.

Zamansızlığın içinden çıktığı anda kendini toparlamayı başaramamıştı. Dikkatini Eirinn'e vermeye çalıştı.

Onun öfkeyle yatağın ucuna oturuşunu izledi. Doğrudan ona bakmıyordu ama iblis izlendiğinden emindi. Kaçamak olsa da genç tanrıçanın bakışları sürekli üzerinde sabitleniyordu. Ondan aldığı tüm negatifliğe rağmen duyguları yalnızca bunlardan ibaret değildi. Arada seçebildiği bazı iyi düşünceler onu şimdi bile eğlendiriyordu. Az önce şahit olduğu ölümü düşünmemesi gerekiyordu aksi halde dağılırdı ve şu an hem iblisler hem de devler Druce'a ihtiyaç duyuyordu. Dağılmaya hakkı yoktu. Henüz. Bu yüzden Eirinn'i incelemeyi sürdürdü.

Küskün duruyordu. Ne zaman Druce'u alt ettiğini düşünse iblisin bir sözüyle durum tersine dönüyor zaman zaman utangaç zaman zaman da öfkeli bir tanrıça oluveriyordu. Bu zor Tanrıça, özünde nasıl da küçük bir çocuk gibiydi. Tecrübesizdi. Gücünü küçümsemiyordu, sadece genç tanrıça gücünü kullanmayı henüz bilmiyordu. Öğrendiğinde, cehennem alevleri adına sonları ya yok oluş ya da kurtuluş olurdu. Kızın asla arası yoktu.

Druce, bir süre onun sakinleşmesini bekledi. Genellikle kızgınlığı çabuk geçiyordu. Ne karmaşaydı ama bir Tanrıça'yı kızdırıp eğlenebiliyor sonra sakinleşmesi için ayrıca çabalıyordu. Sahiden de koca bir devir kapanmıştı. Yenisi için hem heyecanlıydı hem de korku dolu. Devlerle anlaşmak ortak düşman varken zor değildi peki ya o düşman ortadan kalktığında güç kimin elinde kalacaktı?

Eirinn, oturduğu yerde rahatsızlıkla kıpırdandı. Kanatlarını kapatmıştı ama ara sıra oynatıyordu. Boynunu yana esnetip elini ensesine götürdü. Druce onu kurtarmayı başaramadan önce cehennem alevlerinden bir hediye edinmişti. Ancak Druce'dan acısı için yardım istemeyi reddediyordu. İtiraf etmekten kaçınıyordu. Güçsüz görünmek bu ufak Tanrıça için bir felaketti. Nasıl da McCool kibrine sahipti ama.

"Hala canın mı yanıyor?" diye sordu Druce.

Eirinn, ona cevap vermek yerine ters bir bakış attı. Genellikle ürkütücü halini ortaya sermeyi tercih ediyordu. Tutsaklığın getirdiği bir alışkanlık olmalıydı. Asilleri nasıl öldürdüğünü artık biliyordu. Bakışları bazı anlarda ölümcüldü ama Druce'e saldırdığında cehennem halatlarını tutmuştu! Korkusuz bir kadındı.

"Ateşkes imzalayamaz mıyız?" Druce pes etmiyordu. "Tüm gece her an bana ölümcül bakışlar atacak mısın diye tetikte durmak istemiyorum."

"Ne aptal!" diye homurdandı Eirinn. Gerçekten de ona bakarken aptal olduğunu yüzüne vurmak ister gibiydi. "Seni öldürmeyeceğim."

"Biliyordum," dedi Druce sırıtarak. "Tüm o saldırmalar sadece bir şeylerin üstünü kapatmak için öyle değil mi? Tatlım, üzülme bu iblis çekiciliği, her kadının başına gelebilir."

Eirinn bir anda ayağa kalktı. Vay canına, öfkelendiğinde resmen bir kedi gibi kabarıyordu. "Saçmalama! Seni öldürmeyeceğim çünkü görünen o ki henüz düşmanım sayılmazsın. Ancak seni ukala piç, şunu bil ki istersem seni öldürebilirim. Bunu anlaman için elimden geleni yapacağım."

Druce, onun aksine koltuğuna daha fazla gömülmüştü. Parmak uçlarını birbirine değdirip ellerinin üzerinden Eirinn'e baktı. "Beni öldürebilirsin Eirinn," diye fısıldadı. Eirinn irkilmişti. Ses tonu içinde bir şeyleri harekete geçirmişti. Pis bir iblis o kadar, diye düşündü ama onu bölen tuhaf bir şeyler oluyordu. "Sadece," diye devam etti Druce. "Ben buna izin verirsem."

"Seni yalvartacağım iblis. Önümde diz çöküp..."

"Ben diz çökmem Tanrıça." Oturduğu yerden doğrulup öne doğru eğildi. Gözlerinde cehennem alevlerini taşıyormuş gibi görünüyordu. "Ayrıca istediğimi almak için yalvardığım da görülmüş şey değildir. Başka numaralarım var ve inan bana oldukça etkilidir. Şimdi otur ve biraz dinlen. O bakışı kullandıktan sonra yorgun düştüğün konusunda bir teorim var."

Eirinn bakışlarını ondan kaçırıp dediğini ikiletmeden yaptığında Druce gerçekten şaşırmıştı. Başını yavaşça iki yana salladı. Haklı olduğunu söylese bu kadar net olamazdı herhalde.

Druce bir süre onu rahat bırakmıştı. Gerçekten dinlenmeye ihtiyacı vardı ve kadın durmadan ona saldırıp kendisini daha fazla yoruyordu. Ne boş bir çabaydı. Gerçi her defasında ona daha fazla yaklaşmayı başarıyordu. Bir gün onu gafil avlayabilir miydi gerçekten merak etmeye başladı. Sadece on sekiz yıllık bir deneyime sahipti. Güçlenecekti. Elindeki silahın kontrolünü sağlamakta zorlandığı anlarda bile gücünün ölçüsünü iyi biliyordu. Tehlikeliydi. Onu tutsak alan iblisler gücünü keşfetmiş olsaydı ölebilirdi. Bu düşünce onda rahatsızlık hissi uyandırdı. Kaşları çatıldı. Paiva'ya benzetiyorum, diye düşündü. Hepsi bu! Gerçekten de benziyorlardı. Bu benzerlik Druce'u rahatsız etmeye başlamıştı. Şu an kardeşimin yanında olmalıydım!

Eirinn, sırtını duvara yaslamış ve başını karnına doğru çektiği dizlerine yaslamıştı. Druce onun uyuduğunu düşünüp ayağa kalktı. Uyanmasından endişeliydi ama bu şekilde uyumasına razı gelemiyordu. Ne vardı sanki yatağa doğru düzgün yatsa! Her anlamda söz dinlemez bir asiydi!

"Hassas pamuk gibi bir iblis," diye mırıldandı kendi kendine. "Nerede kaldı büyük kudretli işkenceci Druce?"

Eirinn'in omzuna doğru hareketlendiğinde genç Tanrıça boğuk bir sesle "Uyumuyorum," dedi. "Sadece düşünüyorum."

"Hımm, güzel. Peki, o güzel kafanı ne için yorduğunu öğrenebilir miyim?"

Bir anda başını kaldıran Eirinn gözlerini doğrudan ona çevirdi. Druce bunu beklemiyordu. Bir kez daha hazırlıksız yakalanmıştı. Eirinn asla ona doğrudan bakmazdı. Ne olmuştu? Belki de artık Druce'u gerçekten öldürmek istiyordu. "Seni çözmeye çalışıyorum," dedi Eirinn. İlk defa açık konuşuyordu. Bunu anlaması için ona meydan okuyan bakışlarını üzerinde tutmayı sürdürdü. Gözlerini birkaç kez kırpmıştı. Yoğunlaşmaya çalışıyor ve gücünü geride tutmak için çaba gösteriyordu.

Druce'un dudaklarına hükmeden tebessüm tüm ışıltısıyla yayıldı. "Büyük değişiklik," dedi ve koltuğunu Eirinn'e yaklaştırıp oturdu. Ondan gerçekten korkmuyordu. Ölmek ürkütücü değildi ama Paiva'yı yalnız bırakma düşüncesi onu hep korkuturdu. "Neyi çözemedin Tanrıça, belki sana yardım edebilirim."

Kız başını iki yana salladı. Saçları yüzünü bir kapatıp bir açığa çıkarıyordu. Koyu renk saçları açık teninde nasıl da bir zıtlıkla göz kamaştırıyordu. "Ne yapmayı planlıyorsun? Yani devler ve iblisleri bir araya getirdin ama sonra ne olacak hiçbir şey söylemiyorsun."

"Söylemem gerekenlere söylüyorum Eirinn. Sen sonrasıyla ilgilenmeyeceksin. Biz planı uygularken burada kalacaksın."

Kız gözlerini devirdi. "Öğrenmek istiyorum. Asıl amacın ne?"

Druce biraz düşündü. Ona ne kadar bahsetmeliydi bilmiyordu. Sadece on sekiz yıl, Eirinn on sekiz yıl yaşamıştı, diğer tüm yıllar alevlerden oluşan bir zincirle donup kalmıştı. Sadece on sekiz yıl yaşamıştı, yalnızca bu kadardı.

"Tanrıların şafağı son buldu Eirinn. Tanrı Dağı güneşin tadını çıkardı. Bizleri yerin altına hapsedip krallıklarını kurdular ama bir şeyi unuttular. Tanrıların Alacakaranlığı'nı. Ne anlama geldiğini biliyor musun?"

"Kıyamet," dedi Eirinn ürkerek.

"Evet, kıyamete az kaldı tatlı Tanrıça. Bunu durdurmayı ya da bundan kurtulmayı amaçlıyorum. Anladın mı?"

Derin nefes alıp veren Eirinn hala kafası karışık duruyordu. Bir kısmını çözebilmişti ama Druce ile ilgili kısımlar hala karanlıktaydı.

"Bunları düşünme. İlla bir şey düşüneceksen, benden çaldığın o tüye bakıp hayaller kurabilirsin."

Bir karşı atak bekliyordu ama Eirinn bugün pek formunda değildi. Ciddi bir konuşma yapma konusunda kararlı duruyordu.

"İşkencelerine şahit oldum," dedi. Druce'un yüzündeki gülümseme donmuştu. Kırılıp parçalara ayrıldı. Demek gerçek Druce hakkında konuşmak istiyordu. "Ailemin seslerini işitiyordum ama sadece işkence zamanlarında. Senin ismini söylediklerini duydum. Druce! Bu o! Yanıma gelmenden korkuyordum ama ne zaman hücrem açılsa ve ben başka bir iblisi görsem hayal kırıklığına uğrardım."

Druce tam ağzını açacakken Eirinn elini kaldırdı. "Hayır, bu defa dalga geçerek sıyrılamazsın. Dinleyeceksin," dedi sert bir sesle. Gerçekten emirlerini dinletebilecek otoriteye sahipti. Bu kızın büyümüş halini düşünemiyordu. Belki bir yüzyıl sonra Tanrı Dağındaki herkesten daha güçlü olacaktı.

"Eğer yanıma gelen sen değilsen, o zaman benim ailemden birinin yanında olmalıydın. Onlar için endişeleniyordum çünkü genellikle dirençleri sen yanlarındayken kırılıyordu. Tüm iblisler onların canını yakıyordu ama sen, sen başka bir şey yapıyordun. Sonunda seninle karşılaştığımda bir kez bile canımı yakmadın. Neden?"

Druce sırtını koltuktan ayırıp öne doğru eğildi. Burnunu iki parmağının arasına kıstırıp bir süre gözlerini kapattı. "Benim için bir anlamı yoktu," dedi. "Plana sadık kalmalıydım ve bu uğurda seni öldürebilirdim ama Sen McCool," dedi. Eirinn babasının ismini duyunca bacaklarını altına çekerek dizlerinin üzerinde doğruldu. Gözlerindeki ışık, nasıl da parıldamıştı. Druce kendisini devam etmeye zorladı. "McCool eğer seni kurtarırsam Mikell'in beni izleyeceğini söyledi. Tek şartları seni kurtarmamdı ve söylemeliyim bunu bütün aile istedi."

"Ailemin kendilerini feda edip beni yaşatmak istemeleri... Ölmek daha az acıtırdı," dedi Eirinn. "Yani planını uygulamak için beni kurtardın. Söz verdiğin için öyle mi? Vay canına bu çok etkileyici. İblislerin sözlerinden dönmek için bazı sinsilikler yaptığını duymuştum."

Dudaklarını sarkıtan Druce "Yapıyoruz zaten," dedi. "Seni kurtardım ve Mikell'in yanına getirdim."

Eirinn bir şeyleri anlamaya başlamıştı. Onun neyi ima ettiği oldukça açıktı ama hala onunla birlikteydi, öyle değil mi? "Artık korumak zorunda değilsin," dedi Eirinn. "Öyleyse bu odada ne işin var iblis?"

Druce, ciddiyete daha fazla dayanamayarak yüzünü ona yaklaştırdı. Tebessümü çoktan belirginleşmişti. "Özel bir neden olmasını isterdin öyle değil mi Tanrıça? Hadi itiraf et ve kurtul."

Ellerini yumruk yapan Eirinn öfkelenmişti. Böyle anlarda ne yapacağı pek belli olmuyordu. Druce kendisini ondan korumak konusunda ustalaşmıştı. Yerinden kalkıp koltuğun arkasına geçti. "Bak tatlı Tanrıça, ilginin farkındayım ama bizden olmaz anla. Benim gibi yüce bir iblisin yanında senin gibi bir kadın, nasıl desem, biraz tuhaf durur."

"Sen mi yücesin? Ukala bir iblissin sadece. Seni arzulamıyorum salak! Ayrıca siz, kadınlarla o şekilde ilişki kurmazsınız ki ne diye ima edip duruyorsun?" Eirinn aklına gelen fikirle gözlerini irileştirdi. "Benden uzak dur manyak!" diye bağırdı.

Druce daha çok keyiflenmişti. Kahkahasını durduramıyordu. Elini karnına koyup gülmeyi sürdürdü.

"Hedefin bir oğul, bir Tanrıça'dan öyle değil mi?"

Druce ellerini sırasıyla saçlarının içinden geçirip derin bir nefes aldı. "Bilmiyorum ki bir oğul fikri pek hoşuma gitmiyor. Belki bir kız," dedi. Eirinn'in korku dolu bakışlarını görünce "Elbette bunun için kullanmak istediğim kadın sen değilsin. Hey, tamam birlikte iş yapıyoruz ama o kadar da değil tatlı Tanrıça." Onun hala sakinleşmediğini görünce dalga geçmeye son verdi. Bugün Eirinn ilk kez onunla ciddi anlamda konuşmuştu. Bu yüzden o da ufak bir şeyler paylaşabilirdi. Zamansızlıktan döndüğünden beri ilk kez onun çocuğunu taşıyan son kadını düşündü. Onun nasıl öldürüldüğünü ve... Hayır, bu kadarını düşünmemeliydi. Düşünürse delirirdi. "Uzun süredir bir oğul ya da kız fark etmez çocuğum olmasını istemedim Eirinn. Nedenini söylememi ister misin?"

Eirinn tedirgin olsa da başını belli belirsiz aşağı yukarı salladı. Merak onu ele geçirmiş gibiydi. Paiva'da yaşadığına benzemiyordu. Kardeşi her konuda meraklıydı ama Eirinn sadece ilgisini çeken şeylere karşı bu dürtüsüyle savaşıyordu.

"Çünkü Baldemar'ın soyundan korkuyorlar. Benim dölüme gebe kalan kadınlar öldürülmeye başladı. Doğan çocuklar hastalandı. Henüz güce ulaşamadan minik bedenleri işlevsiz kalıyordu. Yani tatlı Tanrıça, çocuğum olmasına izin vermiyorlar. Sırf korktukları için. En son dehlizlere getirdiğim bir kadın henüz dehlizlerden çıkamadan öldürüldü."

"Yani senin hiç..."

"Çocuğum yok."

"İblisler oğullarını öldürmez!"

Eirinn henüz anlamıyordu. Duruce derin bir nefes aldı. "Ben kızlarımı da öldürmüyordum," dedi. "Aslında az önce ciddiydim, bir oğuldan çok kızım olmasını isterdim. Sanırım Paiva'ya fazla düşkün olduğum için böyle hissediyorum." Bir süre düşünüp gülümsedi. Sonra o gülümseme geldiği hızla soldu. "Tabii buna hiç izin vermediler. Benim bebeğimi taşıyan her kadın da beraberinde öldü."

"Faniler mi?"

"Elbette faniler!" dedi Druce. "Dehlizlerdeki tek iblis kadınları bir duvara bağlanmış ve işkencelerle ölüm makinelerine dönüştürülmüşken başka seçeneğimiz mi var?"

"Ama onları kullanıyordunuz, bu çok kötü."

"Tatlım, beni bir iblis olarak görmeni anlıyorum ama aynı zamanda bir erkeğim. Hani az önce korktuğun konu var ya, işten onu ara sıra yapmak zorunda kalabiliyorum."

"Iyy," Yüzünü buruşturan Eirinn "Lütfen susar mısın? Böyle şeyler konuşmamalısın."

"On sekiz yıl yaşadın Eirinn, bir şeyler biliyor olmalısın. Yani sen..." Onun yüzündeki kızarıklığı fark eden Druce gülmesine son verdi. Ona saygı duyuyordu ve bu bilgisizliği hoşuna gitmişti. "Tamam, tamam konuşmuyorum. Sadece biraz rahatlamanı istiyorum. Sana zorla bir şey yaptıracak değilim, zaten kanın buna engel olur. Yani iradeni gücümle kırabileceğimi sanmıyorum. Gerçi istediğim şeyi almak için farklı numaralarım olduğunu söylerken şaka yapmıyordum. Belki bir gün üzerinde deneriz. Senden istediğim bir şeyler olursa."

"Hangi cehennem yaratığına tapıyorsan ona dua et iblis öyle bir şey olmasın. Çünkü benden isteyeceğin her şey için önce diz çökmeli ve sonra yalvarmalısın. Eğer ben seninle paylaşmak istersem onu sana bahşederim."

Dilini dudaklarında gezdiren Druce, gözlerini kısarak ona yaklaştı. "Bu söyleyeceğimi söylediğim an unutacaksın Eirinn," dedi uyaran bir tonla. "Bazen fazla ilgi çekici oluyorsun. Ancak ben değil, sen yalvaracaksın ve güven bana beni fazla beklemeyeceksin. Sonunda kırılan senin iraden olacak."

"Yalvaracaksın," dedi Eirinn inatla.

"Ben devlere benzemem Tanrıça," dedi. Daha çok yaklaşmıştı. Nefesleri birbirine karışıyordu. Druce elini kaldırıp onun yanağına doğru uzattı ama dokunmamıştı. Eirinn'in göğsü şişip iniyordu. "Keşke bir McCool olmasaydın. Belki o zaman arzularına karşılık verebilirdim."

Eirinn onu göğsünden itip kendisinden uzaklaştırdı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

Zafer kazanan Druce keyiflenmişti. "Arzuların Tanrıça, onları okuyabildiğimi unutuyorsun galiba." dedi. "Şu an yalvarmamı istiyorsun. Ne için olduğunu da söylememi ister misin?"

"Ölmen için!"

Druce bir kahkaha attı "Eh, öyle ölüm birçok erkeğin hayali olabilir ama arzuların başka şeyler söylüyor. Sana tapmamı istemiyorsun, istediğin daha şahsi bir şeyler. Arzularında bu net olarak okunuyor. Bilirsin iblis güçleri. Hissettiğin her şeyi okuyabilirim. Bu zihnine sızmaktan daha faydalı. Birçok iblis arzularını okuduğu an ayaklarına kapanabilirdi tanrıça, sahiden sende çekici bir şeyler var. Erkeklerin hayalini kuracağı tarzda."

Benim hayallerimi değil! diye düşündü Druce. Olmamalı! Hadi ama ona yalvarmak falan istemiyorsun!

"Diz çökeceksin," dedi Eirinn. Öfkeliydi ama aynı zamanda kırgın görünüyordu. Druce sebebini anlayabiliyordu. Onu gerçekler yüzünden incitmişti. "Seni öldürebilirim."

"Ah evet, bunu gerçekten yapabilirsin Eirinn."

Kendisini geri çekip Eirrin'den uzak bir köşeye geçti. Onunla tartışmak eğlenceli ama aynı zamanda fazla yorucu oluyordu. Parmaklarını alnında tutup bir süre başını ovaladı. Faniler gibi ağrı çekmiyorlardı ancak zihninde dolaşıp duran düşünceler bazen çok rahatsız olabiliyordu. Yarın dünyasına gün doğduğunda planlarını uygulamaya koyacaktı. Zor kısım Paiva'yı bu planlardan uzak tutmaktı. Keçi gibi inatçı kardeşi asla Ginnungagapa'da kalmazdı. Şimdi bir de başına Eirinn bela olmuştu.

Eirin'in bir daha konuşacağını düşünmüyordu ama bir anda onu afallatan sorusunu duydu. "En son ne zaman bir çocuğunu öldürdüler?"

"Az önce," dedi Druce.

"Ne?"

"Sadece anı minik Tanrıça. Şimdi uyu."

"Peki, izin verselerdi diğerleri gibi birçok..." Eirinn duraksadı. Söyleyeceği şeyden vazgeçip arkasını döndü. Druce ne soracağını anlamıştı. "Hayır," yanıtını verdi onun henüz soramadığı soruya. "Hayır, ben daha özel olmasını isterdim. Doğacak hiçbir çocuğum iblisin oğlu olmazdı. Doğsalardı sadece Druce Moore'a ait olurlardı."

Eirinn bir şey söylemedi. Zaten Druce'da bunu istiyordu. Konu fazla şahsileşmişti. Kendisiyle ilgili bu kadar detay verdiği tek kişi Paiva'ydı. Şimdi Eirinn'i korumak uğuruna onu McCool'a emanet ettiği kardeşi.

Umarım yarın sabah Mikell'i öldürmek zorunda kalmam.

Tanrıça'nın uykuya daldığını fark edip koltuğu yatağa yaklaştırdı. Onu izlerken aklından birçok şey geçiyordu ama en ilginci bebeğini taşıyan kadının karanlık sokakta öldürülüşüydü. Sadece yüzü fani kadına ait değildi!


Herkese iyi bayramlaaaaarrr :)

Bölüm bitince yayımlamak için günün ağarmasını beklemeye ne gerek var. Karanlık Druce için karanlıkta gelsin bölüm.

Bölümü düzenlemeye fırsat bulamadım umarım hatalar okuma keyfinizden çalmaz.

Yeni bölümlerde görüşmek üzere seviliyorsunuz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top