*2*Psikoloğuma İhtiyacım Var


Paiva, gözlerini kanepesinde açtı. İnce parmaklarını ağrıyan şakaklarında gezdirip doğrulmaya çalıştı. Geceden kalma gibi hissediyordu kendisini. Anılar belli belirsiz gelip gidiyor ve zihni onların bile ağırlığını kaldıramıyordu. Tek bacağını aşağı sarkıttı. Çıplak olduğunu anladığı anda "Ahhh yine mi!" diye söylendi. Uzun zamandır zihin kaybı yaşamıyordu. Yorgunluğun ne olduğunu hâlâ anlamadığı hastalığını tetikleyen bir faktör olduğundan emindi. Galiba bir de yalnızlık. 

"Lanet olsun!"

Üzerine saracak bir şeyler aradı. Ancak belli ki kendisini anadan doğma soyup kanepeye atarken yanına örtü almayı akıl edememişti. Bir ev arkadaşı edinememesinin en büyük sebebi de bu tür zihin kayıplarıydı. Kim ev arkadaşını çırılçıplak kanepede yatarken görmek isterdi ki! Tabii bir sevgili dışında. Paiva, erkeklerin bu tip sürprizlerden hoşlanacağına emindi ama çıplaklığın beraberinde hafıza kaybı bir erkeğin ilgileneceği türden sorunlar değildi. 

Banyoya gidip arınma ritüelini başlattı. Suyun huzuruyla gözlerini kapattı. Karanlığın içinde beliren beyaz noktacıklar hızla bir araya gelip harflere, harfler kelimelere ve kelimeler ise bildiği bir cümleye dönüştü: Olman gerektiği yerdesin, düşünebildiğin sürece! Bir ışık çarptı ve Paiva gözlerini açmış olmasına rağmen yoğun ışığın yok olmasıyla birlikte karanlığa gömüldü. küvetinde dizlerinin üzerine çöküp görüşünün geri gelmesini bekledi. Gözleri banyonun ışığına alışırken yavaş yavaş nesneleri seçmeye başladı. Hemen bir havluya sarınıp Liam'ın numarasını tuşladı ama henüz çalma sesini duymadan kırmızı işarete basıp derin bir nefes aldı. 

"Gerçekçi ol Paiva. Doktorunu aramalısın." 

Bir yanı ona sadece Liam'ın yardım edebileceğini haykırırken bir yanı doktorunu aramasını fısıldıyordu. Bazen yüksek sesle söylenenleri duymama eğiliminde olan Paiva, bir kez daha doktorunu aradı. 

"Hayır, hayır, hiçbir şey hatırlamıyorum. Sana söyledim, yardım çağrısını duyduktan sonra kendimi kanepede çırılçıplak yatarken buldum. Ailise, yeniden oluyor öyle değil mi? Tuhaflaşıyorum. Bazen o iki yerden uzak durmam gerektiğini düşünüyorum. Neden sadece Devler Geçidi'nde oluyor bu. Ya da... Sence oraya gitmemeli miyim? Fingal Mağaralarına, yeniden o çağrıyı duymak istemiyorum. Yeniden hafızam silinsin istemiyorum."

Geçmişte de bazı anılarının silindiği olmuştu ama bu kadar net ve hızlı bir silinme daha önce yaşamadı. Devler Geçidi ya da Fingal Mağaraları ona iyi gelmiyordu. Oralara yüklediği anlamlar yüzünden olmalıydı. 

"Hayır, tuhaflaşmıyorsun sadece yoruluyorsun. Ayrıca yalnız olmak sana iyi gelmiyor Paiva bu konuda arkadaşın Liam'a katılıyorum. Kendine birini bul. Bu illa bir erkek olmayabilir ama yalnızlığını paylaşmak zorundasın." 

"Kadınlardan hoşlanmıyorum."

Ailise, yıllardır Paiva'ya psikolojik destek veren bir doktordu ama zaman onları yakın arkadaş olma yolunda ilerletmişti. "Elbette o anlamda söylememiştim. Bir ev arkadaşı ya da bir evcil hayvan. Sen karar ver Paiva. Ayrıca günün kalanında neler yaptığını öğrenmeni ve İskoçya gezinden sonra mutlaka yanıma uğramanı istiyorum. Evet, oraya gitmelisin. Orası sadece bir mekan Paiva. Efsaneleri fazla düşünüyorsun."

"Yine hap kullanmamı isteyeceksin." diye mırıldandı. 

"Hayal gücün aşırı iyi. Senin gibi birine daha önce hiç rastlamadım. Gerçeklere tutunmak isteyen bir hayalperestsin. Belki de kendini özgür bırakmalısın. İlerlemeyi dene Paiva. Yine başkalarının göremediği geçitler görürsen ilerle. Kendini tehlikeye atmadığına emin olarak şöyle bir bak bakalım zihnin seni neye karşı uyarıyor."

"Tamam. Teşekkür ederim. İki gün sonra görüşürüz." 

Liam'ı arayıp günün kalanında neler yaptığını öğrenmeden önce kahvaltı için kendisine bir şeyler hazırladı. Minik sandviçine eşlik etmesi için alt kata inip ayılmasını kolaylaştıracak bir kahve alıp yeniden eve çıktı ama yerinde duramıyordu. Birazdan Niall arayacak ve İskoçya'ya doğru yola çıkacaktı. 

"Tanrım! Neler oluyor?"

Sırt çantasını hızla hazırlayıp Niall'in telefonuna cevap verdi. Liam önce onu almaya gelmişti! Hah! Onunla konuşmak için yalnız bir an yakalamaya çalıştığından emindi. Merdivenleri uçarak indi ve Liam'ın pencereden sarkan elinin sabırsızlıkla aracın kapısına vurduğunu gördü. Ritimsiz bir vuruştu ve belli ki Paiva bu defa olanları ondan saklayamamıştı. 

"Evet," dedi arabaya bindiğinde. "Hatırlamıyorum. Günü nasıl bitirdim?"

Liam, somurtuyordu. Bu hiç iyi değildi. Genelde somurtmazdı. Ona bakmadan konuşmaya başladı. 

"Devler Geçidi'nden geldikten sonra yüzüme bile bakmadın. Beni görmemeyi tercih ediyor gibiydin. Gezinin kalanında en iyi turist rehberi imajına büründün ve turistleri ihya ettin. Araban bozuldu. Seni eve bırakmak istediğimde yüzüme yumruk atma isteği ile bakıp yanımdan ayrıldın ve sonra senden hiç haber alamadım."

"Telefonumu kapatmışım."

"Evine gelecektik. Sofia ve ben seni çok merak ettik. Yeniden transa girmeye başladın. Yalnız yaşamanı istemiyoruz Paiva. İstersen bir süre bizimle kalabilirsin." 

"Hayır, bu defa farklıydı." Yalanını yakalayan Liam, "Hıh!" diye homurdandı yalnızca. "Gerçekten. Bu sefer harika uyumuşum." 

Keskin bir virajı hız kesmeden alan adam, Paiva'nın yana doğru devrilmesine sebep oldu. Genç kadın bunu isteyerek yaptığına yemin edebilirdi ama Liam'a hıncını alması için fırsat vermesi gerektiğini biliyordu. "Piç kurusu beni yanına almıyor. Sadece seni ona götürmemi istedi. Niall'a dikkat et Paiva. O adamda beni rahatsız eden bir şeyler var ve sana bakışları hiç hoşuma gitmiyor."

"Hem kendime erkek bulmamı söylüyorsun hem de onlardan uzak durmamı istiyorsun." 

"Sen Niall'a erkek diyorsan," Liam gülerek elini boşlukta salladı. "Onun erkekliği sadece yatak odasında uyanıyor geri kalan meziyetler sıfır. Tekrar ediyorum ondan uzak dur kızım!"

Paiva keyiflenmişti. Liam ona olan hıncının yönünü Niall'e çevirdiğine göre artık kendisini kurtulmuş sayabilirdi. 

"Yine benim cinsel hayatımdan konuşmaya başladın. Kızların için endişe duyuyorum Liam. Belki biraz rahat bırakmalısın. İhtiyacım olanı biliyorum. Yalnızlık konusunda haklısın. Bu yüzden karar verdim. Bir evcil hayvan sahipleneceğim." 

Liam ona inanamıyormuş gibi baktı. Hayretle bir açıp bir kapattığı dudaklarından gülmeye yakın sesler çıktı. "Erkeklere ne oldu? Birini bul! Seni evin her odasında sevebilecek birini bul."

"Sana bir haberim var tüm iyi adamlar kapılmış." Gülmeye başladı. "Boş versene  Liam, önceliğim delirmemek ve tecrübelerim bana erkeklerin delirtme özelliği olduğunu söylüyor."

"Hepsinin değil. Aile olmalısın. Bundan korktuğunu biliyorum ama erkeklere farklı bir gözle bakmayı dene. Onu nasıl becerdiğini değil, iyi bir baba olacak mı onu düşün olur mu?"

"Bak yine benim cinsel hayatımdan konuşmaya başladın. Bu kötü Koca Adam, çok kötü."

Liam'ın sabrını zorladığını biliyordu. Hayata gözlerini açtığından beri Liam ve ailesini yanında bulmuştu. Şimdi bir aileye sahip olmayan Paiva'ya kendi ailesini açıyor onu koruyup kollamak istiyordu. 

"Hâlâ birini bulman gerektiğini savunuyorum. Belki O'Connorlardan biri olur. Ewan'ı biliyorsun onun kuzeni..."

Paiva elini kaldırıp durmasını istedi. "Yavaş ol Liam. Bana en son birini ayarladığında olanları hatırlattırma lütfen. Kimseyi istemiyorum. Şimdi gidiyorum ve sen de beni düşünmeye bir son veriyorsun. Sofia'ya seni şikayet etmek istemem." 

"Şikayet et de onun düşüncelerini duy. Bunu çok isterim." Yolculukları son bulduğunda Liam yeniden kaşlarını çattı.  "Gittiğin yerde dikkat et olur mu?" 

Niall'ın gösterişli arabasının hemen önünde duran Liam, neredeyse arabaya çarpacak kadar yaklaşmıştı. Paiva'nın inmeden önce omzuna dolanmasıyla birlikte gülümsedi. "Gez, gör -milyonuncu kez olsa da- ve eğlen küçük kız kardeşim."

Arabadan inip kapıyı kapatmak üzere olan Paiva, "Liam," diye seslendi. "Olmam gerektiği yerde miyim?"

"Sence?" 

"Henüz düşünmek istemiyorum."

"O hâlde, burası olman gerektiği yer değil." Kolunu uzatıp parmağını onun burnuna dokundurdu. "Bazı şeylerin zamanı vardır Paiva. Efsanelerin bile." 

Niall grubun kalanıyla birlikte Paiva'yı bekliyordu. Genç kadın görüş alanına girdiğinde dudakları istemsizce kıvrıldı. Onu her zamanki gibi baştan aşağı süzmüştü. Genç kadının saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu. Beyaz teni gecenin karanlığında parıldayan ışıklar gibiydi. Dikkat çekici! Üzerine giydiği bol pantolonu ve ince askılı bluzuyla son derece alımlı görünüyordu. 

"Geç mi kaldım?"

"Hayır." dedi Bevin. Kısa boylu hoş bir kızdı. Minik yapısı ve kısacık kestirdiği saçlarıyla yaramaz kız çocuklarını anımsatıyordu Paiva'ya. "Seni gördüğüme sevindim. Bunlarla yolculuk çekilmezdi." Elini Niall'e ve yanındaki yakışıklı Dylan'a uzattı. Kıkırtısı çekiciydi. Paiva onun Dylan'la flörtleştiğini anlamıştı. Ne hoş ve romantik diye düşündü. Bu yolculuk sandığından daha keyifli geçecekti. Dylan'ın yanında Niall'in en yakın iki arkadaşı daha vardı ki onların da çift olduğundan emin olan Paiva, Niall tarafından tuzağa düşürüldüğünü hissediyordu. Kesinlikle Liam bu geziden hoşlanmazdı! 

Dylan, elini kibarca ona uzatıp "Merhaba." dedi. Genç adam uzun boylu ve yapılıydı. Yüzü sert ama çekici görünüyordu. "Resmen tanıştırılmadık. Dylan Wilde."

"Paiva Köksoy."

"Biliyorum," dedi yakışıklı adam. Niall'a anlamlı bir bakış atıp "Adını çok duydum. Tabii yeteneklerini de. Bizi harika bir gezi bekliyor sanırım. İlginç hikayeler duymayı bekliyorum." 

"Niall bu gezide rehberlik yapmamı yasakladı ama siz isterseniz severek yaparım. Anlatmak benim işim." 

"Her neyse," diye araya giren Niall sevimli bir gülümseme ile Paiva'nın elini tuttu. "Bu senin için de bir gezi olmalı. İş gibi düşünmeni istemiyorum." 

"Harika bir gezi olacak." 

Paiva, Niall'a söylediği bu sözün doğru olmasını umuyordu ama yolculukları aksilikler üzerine başlamıştı. Bozulan araçları, neredeyse kaza yapacakken son anda kurtulmaları ve yanlış yola sapmaları aksiliklerin yalnızca birkaçıydı. Uzun bir yolculuk sonunda kalacakları otele yerleşip biraz dinlenebilmeyi umdu ancak grubun bu gezide yapmayı planlamadığı tek şey buymuş gibiydi. Hızla üstlerini değiştirip Paiva'nın kapısına dayandılar. Kızlar kendilerine erkeklerin yanında yer bulmuştu. Yalnız kalan tek çift Paiva ve Niall'dı. Adamın heyecanlı yüzünde belki Paiva'yı ilk günden ikna edebilirim ifadesi olsa da hayal kırıklığına uğramıştı. 

Evcil hayvan en iyisi, diye düşünüp tek başına yerleştiği odasının tadını yalnızca kırk dakika sürebildi. Kızların hangi ara bu kadar özenli hazırlanabildiğini anlayamamıştı. Üzerine giydiği kahve rengi bol tulum şort ve kenarlıklı şapkası diğerlerine göre biraz sönük kalmıştı. Önce akşam yemeği yedikten sonra kendilerini geceye bıraktılar. Yorgunluk Paiva'yı ele geçirmiş ve ilk kez onu uykunun huzurlu kollarına çekmeye başlamıştı. 

Oyun bozan olmamak adına gecenin ikisine kadar dayandıktan sonra gülümseyerek "Artık dönsek mi?" dedi. "Yarın yola çok erken çıkmalıyız."

"Turist rehberliği ruhuna işlemiş," dedi Niall. Bakışları sürekli yüzünden göğüslerine kayıyordu ki dekolte konusunda cimri davranan Paiva adamın göremediği şeyler üzerinde yoğunlaşmasından hoşlanmamıştı. Hayaller gerçeklerden daha etkileyiciydi. 

Sonunda otele dönmeyi başarıp diğer iki çifti geride bıraktılar. Niall, Paiva'nin odasının önünde durup dudaklarını sıkıca birleştirdi. Henüz konuşmamıştı ama gelecek cümleleri tahmin eden genç kadın mümkün olduğunca mesafeli duruyordu. "Düşündüm de," diye başladı söze Niall. "Uykuyu pek sevmediğini biliyorum. Belki farklı bir şeyler yapmak istersin." 

"Ah, teşekkür ederim Niall. Ancak teklifini geri çevirmek zorundayım. Çok yorgunum ve sanırım uyku konusunda bir düzen oturtmaya başladım. Yarın görüşürüz olur mu? İyi geceler." 

Adam, anlayışla başını aşağı yukarı salladı. Yüzü uzundu, hatları sert ve dudakları bir erkeğe yakışacak kadar dolgundu. Yakışıklı bir adamdı. Eskiden olsaydı düşünmezdi. Şimdi işine ihtiyacı vardı ve patronuyla yatmamak konusunda oldukça kararlıydı. 

"Belki yarın gece. Çok daha iyisine. İyi geceler." 

Paiva, eğilip yanağından öpen adamın biraz fazla oyalandığını düşündü ama geri çekilmedi. Dudakları yumuşak şekerlemeler gibiydi. Gülmemek için kendisini zorlayarak sonunda odasına girebildi. Kendisini yatağa bırakıp sadece yarın gidecekleri mağarayı düşündü ve ürperdi. 

Ya yeniden o yardım çağrısını duyarsam? 

                                                                      ***

Fingal Mağarası için önce Staffan adasına doğru yola çıktılar. Ada yerleşim olmayan turistik bir yerdi. Kalabalık olmaması Paiva için iyi bir şeydi çünkü kendi grubuna harika bir gün yaşatmayı amaçlayan rehber düşüncesiyle hareket ediyordu. Mağaranın yakınlarına doğru giderken tarihi bilgileri vermeye başlamıştı. "Altmış milyon yıl önce volkanik bir patlama sonucu oluştuğu bilinen bu yapı bildiğiniz üzere Devler Geçidi ile benzerlik gösterir. Aslında bu benzerlik için ben ikiz kelimesini kullanmayı seviyorum. Çünkü bu yapıların mimarı aynı lavlar. Yani iki yapı da kardeş kökenlidir. Aynı alevlerin şekillendirdiği bazalt kayaların gösterişli albenisi insanların ilgisini çekmeye 1700'lü yıllarda başlamış. Bu adada saklı kalan Fingal Mağarası ve ana karada bulunan Devler Geçidi arasında çok eski zamanlarda bir köprü olduğu düşünülüyor. Bilimsel yanı açıklayıcı olmasına rağmen mitoloji için uygun bir alt yapısı var. Hikayeler, efsaneler iki yapı arasında dönüp durmuş." 

Paiva, kendisinden hoşnut gülümserken Niall "Yine yaptın," dedi. Sesi sevgi dolu çıkmıştı. "Böyle yerler görünce dayanamıyor ve anlatmaya başlıyorsun."

"Anlatmayı seviyorum." 

"O zaman seni dinliyoruz."

Paiva, mağaranın girişini gösterip "İlerleyelim," dedi. Ancak birkaç adım sonrasında yeniden konuşmaya başlamıştı. "Hassas bir sanatçının elinden çıkmış gibi özenli bir çalışmanın ürünü görünümündeki altıgen bazalt kayalarla donatılan Fingal Mağarası, denizin ihtişamıyla birlikte göğe yükselmiş. Bu duruş biz insanlara davetkar görünüyor. Fingal Mağarası Alman besteci Felix Mendelssohn'u da etkilemiştir. Seyahatleri sırasında bu doğal harikayı gören besteci buradan ilham alarak Hebride's Overture isimli eserini bestelemiştir. Kesinlikle dinlemelisiniz. Ayrıca ünlü ressamlar ya da önemli bazı insanlar da bu yapılardan etkilenmiştir. Evet sevgili arkadaşlarım şu an tarihe tanıklık eden yaşlı bir kız ile tanışıyorsunuz. Melodi Mağarası!" 

Etkilenmiş görünen arkadaşları taşlara dokunuyor, mağaranın girişine bakıp konuşuyorlardı. Paiva, buraları ilk kez görenlerin yüzündeki ifadeden hoşlanıyordu. Tarihe ev sahipliği yapan doğanın harikalarıydı bu yapılar. Eşsiz ve güzeldi. 

"Peki bu ne Paiva? Bir anlamı var mı?"

Paiva, ilgiyle Bevin'in yanına gidip gösterdiği yere baktı. "Galiba farklı bir dil. Harflere benziyor öyle değil mi?"

Paiva, kaşlarını çatıp derin nefesler almaya çalıştı. Karmaşık yazılar gözünün önünde hizaya giriyor ve düzgün bir el yazısına dönüşüyordu. 

Olman gerektiği yerdesin. Görebildiğin sürece.

"Tanrım!" diye fısıldadı. Dudaklarından dökülen kelimelerle birlikte bir sarsıntı oldu. Bevin ve Maeve çığlıklarla birlikte sevgililerinin kollarına koştu. 

"Deprem!" 

Değildi. Ama Paiva gerçeği söylemek yerine başını salladı. Bir süre bekledikten sonra Dylan, "Farklı bir mağara. Burası ne peki?" diye sordu. 

Paiva onların yöneldiği yere bakıp gözlerini irileştirdi. "Bir giriş," dedi. Daha önce olmayan bir giriş!

Ürpermişti. Çünkü yüzüne vuran esintiyle birlikte yardım çağrısını bir kez daha duydu. 

-İmdat! Bu bir yardım çağrısıdır. Ailem ve arkadaşlarım öldü. İmdat! Buradan çıkamıyorum. Sesimi duyuyorsanız lütfen yardım edin!

Grup yürürken, Paiva öne geçti. Fısıltılar çoğalmaya başlamıştı. İlk adımını attığı anda Niall onu kolundan yakalayıp durdurdu. "İyi misin?"

İlerlemeyi dene Paiva. 

"Evet. İlerleyelim." dedi. Duraksadığında adam hâlâ ona bakıyordu. "Ses duyuyor musun Niall?"

"Ses mi? Hayır! Sadece rüzgarın esintisi."

"Doğru ya. Sadece rüzgar." 

Bu defa devam edecekti. Vicdanı ve korkuları çakışıyor olsa da bu defa yardım çağrısına kayıtsız kalamazdı. Gerçek olmasa bile bu onunla ilgiliydi. 

Mağaranın içi bazalt sütunlarla bezenmişti. Sular hafif bir dalga eşliğinde kayalara vurup geri kaçıyordu. Tıpkı cilveleşen iki sevgili gibiydiler. Kavuşup ayrılıyorlardı. Sesleri dinlemeye çalıştı. Bir kayadan öbürüne atlarken fısıltılar çoğalıyordu. ilk önce birkaç kişiyi duyuyordu şimdi ise onlarca ses aynı anda yardım diliyordu. İlerledikçe ışık mağaranın içine giremez oldu. Karanlığa doğru bakan Dylan "Hiçbir şey görünmüyor. Geri mi dönsek?" diye sordu. 

Paiva, hızlı hareketlerle sırt çantasını kucağına alıp karıştırmaya başladı. Bulduğu fenerlerden birini Dylan'a atıp diğerini kendisi yaktı. "Bence devam etmeliyiz. Burayı daha önce hiç görmemiştim." 

"Nasıl yani? Senin görmediğin bir yer mi kalmış İskoçya'da?"

"Şaşılacak bir durum değil mi?" dedi gergince gülerek. Daha çok kendisine söylemişti bunu. "Hadi gidelim." 

Mağara, ilerledikçe daralmaya başlamıştı. Sular yükseliyordu. Paiva eline aldığı bir taşı suya atıp izledi. Derinliğini kestirmek istiyordu ama tertemiz suyun içinde düşmeyi sürdüren taş gözden kayboldu. "Bahse varım düşmeye devam ediyordur," dedi Celsus. Sevgilisine sarılıp onu kıyıdan uzak tutmaya çalıştı. Ürperdikleri belliydi. Macera insanları hem korkutuyor hem de cezbediyordu. 

"Şurası da ne?" diye sordu Niall. Paiva'yı omuzlarından tutup gördüğü şeye doğru çevirdi. Kayaların arası bir kapı gibi oyulmuştu. Sadece tek bir insanın geçebileceği kadar geniş olan yere iri bir insan bile sığamayabilirdi. "Ne dersin Dylan, eğer sen sığarsan hepimiz sığarız." dedi Paiva. 

Adam, çapkınca bakıp Bevin'e göz kırptı. "Bence ilerleyelim Paiva." 

Girişin önünde durup ellerini taşların üzerinde gezdirdi. Sanki taşlar onlara yol açmak için birbiri ardına sıkışmış gibiydi. Doğal yolla oluşmuş görünen yere insanoğlunun eli değmiş gibi durmuyordu. Kayalarda kırılma yoktu ama Paiva'ya tuhaf gelen bir şeyler vardı. İlerledikçe ışığın varlığı onları yeniden buldu. 

"Başka bir çıkış mı varmış?" diye sordu Celsus. 

"Sanmam. Bunlar alev." 

Birkaç metre yürüyen grup tünelden onları içine alan geniş bir mağaraya çıktılar. Mağaranın dört bir yanı yerdeki oyuklarda oynaşan alevlerle aydınlatılmıştı. "Birileri mi var? Tanrım! Bu da nesi?" Niall, şaşkınlıkla yerdeki ize bakıyordu. "Bir insanın ayak izi olamayacak kadar büyük."

Paiva, normal bir insanın üç katı büyüklükteki ayak izine bakarken yanında Liam'ın olmasını diledi. Telefonunu çıkarıp resim çekmek istemişti ancak titreyen parmaklarının kontrolünü yitirip telefonunu mağaranın belli noktalarındaki minik havuzlardan birine düşürdü. 

"Geri dönelim." dedi Maeve. "Burası normal değil." 

Ancak Paiva artık onları dinlemiyordu. Kanat seslerine eşlik eden sürünme hışırtıları duymaya başladı. Etrafları çevrelenemiş gibi hissediyordu. Korkmuş arkadaşlarına bakıp başını salladı "Hadi çıkalım." 

Ancak onları buraya getiren tünel kapanmıştı. Geldikleri yol kalın bir duvar ile örtülmüştü. Telaş hepsini ele geçirdi. Sıkıştıkları alanı koşup duruyor ve elleriyle duvarları kontrol ediyorlardı. Çıkış burada olmalıydı öyle değil mi? Onları buraya getiren kapı burada olmalıydı!

"Çıkış yok!" 

"Burada neler oluyor?" 

Arkadaşlarının sesleri fısıltılara karışırken Paiva hangisini dinleyeceğini şaşırdı. 

"Beni bırak!" 

"Çıkmalıyız!"

"Özgür kalırsam sana yardım ederim!"

"Çıkış ne tarafta kaldı!"

"Ölmek istemiyorsanız beni bulun!" 

"Tanrım neler oluyor!"

"Geliyorlar!"

"Korkuyorum"

"Geç olmadan beni bul!"

"Ne yapacağız şimdi!"

"Susun!!!" Paiva bağırdığında tüm arkadaşları sesini kesmişti ama konuşan yabancı sanki gülümseyerek "Aferin," dedi. "Şimdi beni bul." 

"Burada biri var. Yardım etmeliyiz. Sonra da çıkışı buluruz."

"Biri mi var? Sen aklını mı kaçırdın Paiva? Burada kimse yok."Dylan, sinirle çenesini sıktı. "Gitmeliyiz."

"Sana biri var diyorum. Sesini duyuyorum."

Arkadaşları ona delirmiş gibi bakmaya başladığında Paiva en büyük korkusuyla yüzleşmişti. Sahiden de aklını kaçırıyor olmalıydı. Niall'in eli boynuna dolandığında derin bir nefes aldı. "Paiva, burada her ne oluyorsa bu normal değil. Çıkmalıyız." dedi. 

Başını aşağı yukarı salladı. Elleri titriyordu. "Tamam, o zaman çıkışı arayalım."

Paiva, etrafa bakıp iki basamakla yukarı çıkan farklı bir yer gördü. "Beni izleyin," dedi. Kontrolü yeniden ele almalıydı. Yeraltı mağaralarına hakim olan oydu. Diğerlerinin hiçbir tecrübesi yoktu. Onun ne yaptığını bildiğini varsayan arkadaşları Paiva'nın kendisine geldiğini düşünüp onu izlemeye başladı. Dar basamaklarla yukarı açılan farklı bir kapının önüne geldiklerinde kararsız kalan Paiva, onları tehlikeye attığı için pişman olmuştu. Buraya tek başına girmeliydi.  

"Niall ve ben yukarı çıkıp bir bakalım. Eğer güvenli bir çıkış bulursak size sesleniriz." 

"Hayır, hayır ayrılmayalım. Çok korkuyorum." Bewin, kollarıyla kendisini sarıp loş aydınlığın içinde sürekli duvarlara bakıyordu. "Duyuyorum," diye fısıldadı Paiva'ya bakarak. "Sürtünme sesleri duyuyorum bir de kanat çırpması. Burada neler oluyor?"

"Henüz bilmiyorum ama açıklanılması imkansız şeyler olamaz. Burada bekleyin, hemen döneceğiz." Paiva, merdivenleri soluk soluğa çıkıp dar ve karanlık odanın içini feneriyle aydınlattı. 

Kolonların sık olduğu bir odacığa ulaştılar. Yer sularla kaplıydı. duvarlardan akan sular odanın içini serinletmişti. Paiva yutkundu. Korktuğunu belli etmek istemiyordu. Niall onun kolunu tutup durdurduğunda adamın bakışlarındaki korkuyu gördü. 

"Sence, o kapı nasıl kapandı? Doğaüstü şeylere inanmıyorum Paiva, lütfen bunu açıkla." 

"Şu an yapa..."

"Yaklaştın!"

Sesi yeniden duydu. Sanki adam tam arkasında konuşmuştu. Kendi ekseni etrafında birkaç kez döndü. Kesinlikle psikoloğuma ihtiyacım var, diye düşünüyordu. Ses o kadar gerçekti ki hayal olmasına imkan yoktu. "Sen de kimsin?" diye fısıldadı Paiva. 

"Ludvig Mikell McCool. Peki, ya sen kimsin?"

"Paiva!" Niell, onun adını seslendiğinde korkuyla geri çekildi. "Bu şeyler de ne?" 

Duvara tırmanan iki tuhaf yaratık onlara bakıp bilmedikleri bir dilde konuşuyorlardı. Cılız bedenleri ikiye katlanmış gibiydi. Sırtlarında kamburu andıran çıkıntı vardı. Yüzleri kaygan bir sıvıyla kaplanmıştı. Elleri ve ayakları duvara yapışıyordu. Böylece tavana kadar kolaylıkla çıkabilen yaratıklar gözlerini bir an bile ikisinden ayırmıyordu. Sanki üstlerine atılacakmış gibi hazır pozisyonda durup onları inceliyorlardı. 

"Gel buraya!"

"Paiva! Adın bu öyle değil mi? Paiva, beni özgür bırak!"

Sese doğru dönen Paiva, yanındaki tuhaf mekanizmayı fark etti. Bir urganın dolandığı, dönen mekanizma sanki uzaktan kontrol etmek istedikleri bir şeyi tutuyordu. Elini urganın üzerine koydu. Bir anda parıldayan ip sanki ellerinin içinde bir yılan gibi kıvrılarak hareket ediyordu. Sen Oğul! Kadim lisanla birlikte söyle, tutsaklık senin sesinle son bulabilir. Ve bunu yaparken unutma bir dev ancak öldüğünde bırakılabilir! 

Dev!

İpin diğer ucu karanlığa doğru gidiyordu ve Paiva okuduğu yazıdan sonra göreceklerinden korkarak fenerini oraya tuttu. Ancak  ışık karanlığı bir türlü yenemiyordu. Sanki aydınlığın girmesini engelleyen bir şey vardı, bir duvar bir kapı! Ama hayır, boşluğun içine doğru uzanan ip hiçbir engele takılmamıştı. 

İpi yakalayıp ilerlemeye başladı. Niall'in durması için söylediği hiçbir şeyi umursamıyordu. Karanlığa adımını attığında iri bir yüz tam önünde belirdi. Bu yüz bir buzun renginde ve soğukluğundaydı. Başından yukarı yükselen boynuzları bir koçun boynuzları gibi kıvrılmıştı. 

"Sen... Sen Ludvig misin?"

"Ludvig Mikell McCool. Beni buldun Paiva. Şimdi özgür bırakmalısın."

Paiva, bir adım geri çekildi ve canavarın üzerine gelmesiyle dudaklarından minik bir çığlık kaçtı. "Beni öldürme."

"Beni kurtarırsan sana zarar vermem ve arkadaşlarını korurum." Bakışlarını duvarlarda sürünen yaratıklara çevirdi. "Daha fazlası gelecek. Çöz beni.

Paiva, boynuna, ellerine ve bacaklarına dolanmış iplere baktı ama ona yaklaşmaya cesareti yoktu. 

"Çöz beni!

"Sen neden yapmıyorsun? Ellerini kullanabilirsin." 

Canavar ellerini yukarı kaldırıp tenindeki yaraları görmesini sağladı. "Çözemem. Kurtulmaya çalıştığımda olan bu."

Yaralar kabarmış ve korkunç bir görüntüye bürünmüştü. Çıplak üstüne göz gezdirdi. Göğsünde ve kollarının her yerinde aynı yaralardan vardı. "Ne zamandır kurtulmaya çalışıyorsun."

"Yaklaşık 280 yıldır. Şimdi çöz beni. Yoksa arkadaşların için çok geç olur." 

Paiva, bir adım atıp ona yaklaştığında duvardaki sürüngenlerden korkunç sesler çıkmaya başladı. Sanki onu çözmesini istemiyor gibiydiler. Canavar onların aksine keyiflenmişti. 

Niall," Yapma Paiva!" diye bağırdı. "O şey diğerlerinden daha tehlikeli." 

"Belki. Ama onlar da korkuyor." dedi duvardan üzerine doğru gelmeye başlayan yaratıkları gösterip. 

Parmakları iplerin üzerinde gezindi ve McCool'u özgür bıraktı. "Gidebilir miyim?" diye sordu McCool sakince. "Özgür müyüm?"

"Özgürsün!"

Ludvig Mikell McCool, öfkeyle haykırdı ve iri bedenini ileri doğru attı. 



Fingal Mağaralarından herkese merhabaaa :)

Bu bölüm sevgili devimiz Ludvig Mikell McCool ile ilk teması kurmuş olduk :) Bence onu çok seveceksiniz. Neyse yine çok konuşan yazar modum açık kalmış :) 

Umuyorum keyifli bir macera oluyordur. Yarına da bölüm yetişse fena olmaz sanki :) Özlemişim yaa bölüm yayımlamayı doyamıyorum :) 

Yine düşüncelerinizi duymayı çok isterim. Hikayeye yavaş yavaş giriş yaptık. Hızı kesilmeyecek bir kurgu olmasını planlıyorum bakalım sizler nasıl bulacaksınız. 

Yorum ve oylarınıza talibimiz. 

Bu bölüm de sevgili tatlı kardeşim Roz için gelsin :)

Yeni bölümlerde görüşmek üzre seviliyorsunuz. 


İnstagram ozgeozdmir_ 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top