*2*Hâlâ Arkadaş mıyız?

Daima birlikte...

Hatırladığı tüm anları bir kez daha zihninde taradı. Gerçekler onu korkutuyordu ama yüreğindeki ağırlığın bir kısmı kalkmış gibiydi. Hiçbir zaman terk edilmemişti. En azından ailesinden biri daima yanındaydı. Onu asla yalnız bırakmamıştı. Bu rahatlatıcı anılara tutunmak istiyordu. Bir daha onları kaybetmeyi göze alamıyordu. Odaklanması gereken büyük planlar vardı ama önceliği Ludvig'i kurtarmaktı. Cora'nın koltuğunun ucuna ilişti. Yastıklar etrafa saçılmış –ne tüyü olduğunu bilmiyordu ama kuzgun olmamasını diledi- siyah tüyler uçuşuyordu. Pencerinin pervazına tüneyen Kraliçe ona katılır gibi birkaç kez öttü. Masa devrilmiş, sandalyeler kırılmıştı. Cora'nın eşyaları düzelten dostlarından sonra yeniden dağıtıyor olduğundan şüphe duyuyordu. Ona bir ara stres atmanın farklı yollarını göstermeyi düşündü.

Cora, hazırlanırken bir yandan da Paiva'ya sorular sorarak onun gerçekten burada olduğuna inanmaya çalışıyordu.

"Her şeyi hatırladığını söylüyorsun," dedi.

"Evet. Senin arkadaşlığını, Lucas'ın esprilerini ve Greg'in beni bağladığını hatırlıyorum. Bunun için ona hala kızgınım. Deirdre'nin nefretini ise iliklerime kadar hissediyorum."

"Ya Mikell?" dedi. Kapıya yaslanıp bacağını diğerinin önüne atmış duruyordu. Gözlerini kısmıştı. Paiva tüm hatırladığı anılarına rağmen hala devlerin iri bedenlerine ve güçlü yapılarına şaşkınlıkla bakıyordu. Onlara karşı savaşmak istemiyordu. Onlarla olmak ama iblisleri de kötü şöhretlerinden kurtarmak istiyordu. Druce ile planlarını uygularsa belki de bunu başarabilirdi. 

"Evet, beni terk ettiği gerçeğini oldukça net hatırlıyorum."

"Buna mecburdu." dedi Cora. Derin bir iç çekip devam etti. "İkisinin de mecburiyetine hak veriyorum ama bu onları cezalandırmayacağım anlamına gelmiyor. Sadece senin kadar öfkeli değilim çünkü onları anlıyorum."

"Bizi geride bıraktılar. Erkek egoları işte. Ne aptallar." Paiva gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sakin kalmaya ihtiyacı vardı. "Ona bunu yapmamasını söylemiştim. Bunu kaldıramayacağımı biliyordu ve onu affetmeyeceğimi kanıtlayabilmek için cehennemin dibine gidip onu kurtarmam gerekiyor. Bir kez daha!"

Cora, Paiva'nın ondan beklediği hararetli destek yerine cılız tebessümünün altında gizlemeye çalıştığı müphem bir hüzün vardı. Gözleri Paiva'ya bakıyordu ama onu görmüyor gibiydi.

"Bazen mecbur olursun Paiva." diye mırıldandı. Paiva onu dikkatle dinlemese ne dediğini anlayamayacaktı. "Onlar tercihini yaptı tıpkı bizim yaptığımız gibi. Biz de gitmeyi tercih etmedik mi?"

Hiddetin içinde büyüdüğünü hisseden Paiva ayağa fırlayıp Cora'nın karşısına dikildi. "Sakın bizi suçlama! Buna mecbur bırakıldık. Onlar bir tercih yaptı Cora ama biz değil. Biz mecbur bırakıldık! Lanet olsun sana, neyin var böyle! Onlar kendi planlarını yaptı, şimdi de biz kendi planımızı yapacağız. Sonrasında Lucas'ı ister kucaklar ister yumruklarsın. Bu senin bileceğin iş ama ben yaptıklarını o devin burnundan fitil fitil getireceğim! Beni yanında tutmadığı için pişman olacak ve Cora inan bana ona diz çöktüreceğim. Hatasını anlayıp af dilediğine sen de şahit olacaksın."

"Aptalsın Paiva. Mikell'den ölümünü seyretmesini mi bekliyordun ki ölümden daha beter şeyler vardır ve inan bana o oyunları iblisler çok iyi biliyor. Unuttuysan hatırlatmak isterim neredeyse Aleck'e kendini sunacaktın. Mikell, sana yapılacakları izlemektense senin ondan nefret etmeni tercih ederdi."

Paiva, geri çekildi. Omuzları çökmüştü. Yüzündeki hararet sönmüştü ve bıkkınlık dolu bakışlarının eşliğinde başını iki yana salladı. Yeniden oturmuş, sanki ayakta durmaya mecali kalmamış gibi yorgun görünüyordu. "Anlamıyorsun. Tıpkı Ludvig gibi. Ya da kabullenmek istemiyorsunuz. Ben bir iblisim. Onun işine yarardım Cora. Belki de onu kurtarabilirdim. Ya da yolun sonuna geldiğimizde de..."

"Hep birlikte ölürdük." Cora delice bir kahkaha attı. "Sana neler oldu Paiva? Artık kendinden daha emin görünüyorsun. İblis olduğun gerçeğine alışmış gibisin."

"Hatırlıyorum," dedi. "Her şeyi hatırlıyorum Cora. Ben..." derin bir nefes aldı. Cora'nın onun delirmiş olduğunu düşüneceğine emindi ama aralarında sır kalsın istemiyordu. En azından büyük bölümünü açığa çıkarabilirdi. "Ben Balor'u öldürmek için eğitildim."

"Anlamadım. Ne?"

"Duydun. Balor'u öldürmek üzere kurulan bir planın önemli kişilerinden biriyim. Yıllardır bunun için eğitiliyorum."

"Saçmalama. Sen normal bir insan yaşamı sürdün. Kim olduğu...." Bir şeyleri anlamış gibi görünen Cora, başını aşağı yukarı sallarken kurumuş dudaklarını ıslatıp alt dudağının dişlerinin arasına aldı. "İki yaşam sürüyordun."

"Zamansızlığın içinde, evet. Beni korumak için ağabeyim tarafından düşünülmüş bir şeydi. Onunla Zamansızlığın içinde buluşuyordum. Geri dönene kadar da asla ama asla onu hatırlayamıyordum. Çünkü zamansızlığa adım attığında hayatın durur. Vakti gelene kadar beni diğer iblislerden korumak için böyle yaptı."

"Ağabeyin kim? Yani epeyce çok olmalılar ama benim sorduğum sana yardım eden kim?"

Cora, duyacağı gerçeğin sarsıcı olacağından emindi ama Paiva ismi söylediğinde başını geriye attı. "Druce mu? Paiva o iblislerin en kötüsüdür! O en acımasız olanı. Lanet olsun o bir kuyruk taşıyor Paiva. Balor gibi."

"Ve babam gibi." dedi Paiva. Öksürüp boğazını temizledi. "Ve benim gibi." Cora'ya kaçamak bir bakış atıp omuzlarını silkti. "Olduğum kişiyi kabullendiğini düşünüyordum."

"Kuyruklu musun? Bir kuyruğun mu var? Lanet olsun sen bir... Bir işkencecisin Paiva." 

"Tam olarak değil. Dönüşmüş halimi hatırlıyorum evet, evet bir kuyruk ama işkenceci falan değilim Cora. Hiç cehennemde bulunmadım. Yani sizinle oraya gittiğimde bu bir ilkti. Ben bir turist rehberiyim. Yani iblis bir turist rehberi. Biraz karmaşık." Cora'ya bakıp iç çekti. "Cora yüzündeki o ifadeyi siler misin lütfen? Her an sana saldıracakmışım gibi duruyorsun. Beni tanıyorsun. Olduğum kişiyim. Kim olduğumu yıllar önce öğrenmiş olmam bir şey değiştirmez. Bunu bilmem önemli tamam mı? Tüm bu gerçeklerden sonra hala arkadaş mıyız?"

"Her zaman seni aptal şeytan." dedi. "Ben sadece, sadece sindirmeye çalışıyorum. Druce öyle mi? Paiva, seni tanıyorum, onu da tanıyorum." Elini ensesine götürüp saçlarını kaldırdı. Ensesinde büyük bir yanık vardı. Bunun için Druce'a kızmalıydı belki de ama yapmayacağını biliyordu. Afişe olamazdı. Kendisini gizlemek için Ludvig'e neler yaptığını düşünmemeye çalıştı. En azından onu hayatta tutacağına inanıyordu. Cora onu düşüncelerinden habersiz konuşmayı sürdürdü. "Bu onun eseri. Cehennem alevlerini kullanmayı iyi biliyor. Savaşta bir..."

"Alevden kırbacı var," diyerek onu tamamladı. "Biliyorum Cora, onun hakkında her şeyi biliyorum. Ona değil ama bana güvenebilirsin öyle değil mi?"

"Onun planı asla iyi olmaz."

Sabrını kaybetmeye başlayan Paiva öne eğilip "Sadece bizimkilere odaklan Cora. Onları kurtardığımızda bu konuya yeniden dönelim. Druce'u tanımak için zamanın olacak. Hiç öyle bakma, gerçekten olacak çünkü dünyalarımızı kurtarmak için birlikte hareket etmeliyiz. Dörtler faaliyet halinde ve giderek Balor'a yaklaşıyorlar. Zamanı geldiğinde kaynaşacaksınızdır ama şimdi odaklanman gereken başka konular var."

"Olur ama Druce hakkındaki düşüncelerimi değiştiremezsin. O Balor'un varisi olabilecek kadar kötü!" Susup dağıttığı odayı gözden geçirdi. Sanki bakışlarını Paiva'dan kaçırmak ister gibiydi. "Ondan korkuyorum. Güçleri gerçekten muazzam. Peki sen, yani onun gibi misin?"

"Onun savaşını gördüm Cora. Druce'un karşısında değil de yanında yer aldığıma memnunum. Evet, güçlü bir iblis. Tıpkı babam gibi, yani sanırım öyle. Beni Druce eğitti. Annemin öldüğü günden beri yanımda."

"Peki soruma cevap verecek misin? Onun gibi misin?"

Derin nefes alan Paiva, sanki oksijen yetmiyormuş gibi birkaç kez solumaya çalıştı. "Evet. Görüntüm ona benziyor. Savaş tekniğim de aşağı yukarı aynı. Şey, cehennem ateşinden kılıç yaratabiliyorum." Cora'nın irileşen gözlerine bakıp ellerini açtı. Sanki bir kılıç taşımadığını kanıtlamak ister gibiydi. "Ancak hiçbir zaman bir devle karşılaşmadım. Cora, sizden kimseye zarar vermedim. Ben sadece Balor için eğitildim. Anlamalısın. Balor'u yok etmezsek, devler de iblisler de tehlikede olacak. Dahası onunla birlikte dörtleri de yok etmeliyiz."

"Dörtleri? Hepsini mi?"

"Yani, Baldemar'a kızgınım ama onu öldürmeyi düşünmüyorum. O bizim tarafımızda, inan bana."

Cora, duyduklarına inanamıyormuş gibi yüzünü ellerine kapatıp bir süre düşündü. "Biz kim Paiva?" diye sorduğunda iki kadında birbirine büyük bir bağlılıkla bakıyordu. 

"Biz, devler ve iblisler. İyi olanlar."

"Druce için iyi diyeceğim bir gün gelmeyecek buna eminim ama sana güveniyorum. Bizi hiç yüzüstü bırakmadın. Bizi hiç terk etmedin Paiva. Sen ailene benzemiyorsun. Bu yüzden tamam, senin planına sadık kalacağım. " Yerdeki en sağlam sandalyeyi kaldırıp Paiva'nın karşısına oturdu. Gözlerini sıkıca yumup yeniden açtı. Bir tür hazırlık gibiydi yaptığı. "Şimdi söyle bakalım, onları nasıl kurtarmayı planlıyorsun?"

"Dediğim gibi önce babalarımızı ziyaret edeceğiz ve bu defa bize yardım etmelerini sağlayacağız."

"Ben benimkine kolaylıkla ulaşırım ama sen..."

"Ben de seninki sayesinde benimkine kolayca ulaşacağım Cora. Önce Alator'u ziyaret edeceğiz. Birlikte."

Cora, eliyle alnını ovarak gözlerini kapadı. Yorgun ve düşünceli görünüyordu. "Ona bir şeyler vermemiz gerekecek. Yoksa yardım etmez."

"Biliyorum. Vereceğim zaten."

Cora, kaşlarını kaldırıp ondan cevap beklediğinde Paiva'nın yüzü daha önce görmediği sert bir ifadeye büründü. "Korku," dedi. "Ona yeterli korkuyu vereceğim Cora."

Dev ayağa kalkıp gülmeye başladı. Kahkaha atıyor ve bakışlarını Paiva'dan uzak tutmaya çalışıyordu. "Anladım. Evet, kesinlikle seni anladım. Planın Alator'u tehdit edip bizi öldürmesini sağlamak ve böylece doğrudan cehennemi boylayıp bizimkilere kavuşmak. Çok etkilendim Paiva, gerçekten sağlam bir plan."

"Komik." dedi Paiva gülmeden. Ayağa kalkıp üzerini düzeltti. Kapıya doğru yürürken Cora'nın onu izleyen adımlarının sesini duyuyordu. Dışarı çıkıp Odin'i çağırdığında at sanki hazırda bekliyormuş gibi gökyüzünde kendisini gösterdi. Karanlık yelesi rüzgarla birlikte uçuyordu. Tüyleri her zamanki gibi canlıydı. Onu izlemek Paiva'ya büyük bir darbe indirmişti. Kolunu karnına dolayıp nefes aldı. Ludvig'i özlemişti.  Önce onu kurtaracak, sıkıca sarılacak  ve sonrasında onun hakkından gelecekti. Özlemek şimdilik gerilerde beklemek zorundaydı. Şimdilik. 

"Piava!" diye bağırdı Cora. "Alator'u tehdit edemezsin. Bu ölüm anlamına gelir."

"Sakinleş lütfen. Onu tehdit etmeyeceğim. Ona sadece gerçekleri söyleyeceğim. Şimdi gidelim."

Cora kendi atını çağırmak için gürültülü bir ıslık çaldı. Paiva'nın Odin'e binişini izlerken onunla gurur duyuyordu. Bir İblis, Otherworld'un altını üstüne getirecekti. Yeraltı Diyarı'ndan beri ilk kez gerçek bir rahatlama hissetti. Kraliçe rüzgarı ardına almış hızlı bir inişle yanlarına geldiğinde Paiva'nın omuzuna yerleşerek birkaç kez öttü. Sanki bir tür selamlama gibiydi. Morrigan'dan beri kuzgunlarla böyle iyi anlaşan bir Tanrıça daha gelmemişti. Devir değişiyordu. Ölüm artık gençlerin elindeydi. McCoolları kurtarmayı başarırlarsa kapıyı açan bir dev kapatan ise iblis olacaktı. Cora ürperdiğini hissetti. Diyar, ya cehenneme dönecek ya da cennetle kutsanacaktı.  Cora, Mikell'in annesine benzer bir kadın seçmesinden dolayı gülmeye başladı. Belki Morrigan'dan daha iyisiydi ya da çok daha kötüsü. Bir yanda kardeşi diğer yanda sevdiği kadınla Mikell, ölüme hiç olmadığı kadar yaklaşacaktı. Onunla birlikte de Tanrı'nın Çocukları!

Ah baba, sanırım sana isyan etmeye geliyorum!

Tanrı Dağı'na doğru yol alan iki kadın da başarılı olmak adına açlık duydukları bilgilere erişebilmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Atların sırtında rüzgarın sesini dinlerken çarpışacakları iki büyük gücü düşünüyorlardı. Tanrı Dağı'na yaklaştıklarında Zirve'de bekleyen birilerini görmek Cora'yı şaşırtmamıştı. Lanet olası Frida! Her boku da görme!

İnişe geçtiklerinde Cora, hızlanıp zirveye Paiva'dan önce ulaştı. Onu korumak istiyordu. Her ne kadar iblisliği fena halde baskın çıkıyor olsa da Tanrı Dağı'nda öldürülecek olursa kendisini affetmezdi. Atından atlayıp Frida ve Arvid'in karşısına geçtiğinde Paiva'ya siper olmaktan başka bir düşüncesi yoktu. Ancak atladığı önemli bir konu vardı: Paiva eskiden olduğu gibi değildi. Cora'nın tam yanına geçip arkadaşına göz kırptı. 

"Merhaba," dedi Paiva, o her zamanki sevimli ses tonuyla. "Sizler Ludvig'in kardeşleri olmalısınız."

"Bizi tanımıyorsun," dedi Arvid, neredeyse tükürürcesine konuşuyordu. Ludvig'e göre oldukça güçsüz görünüyordu. İhtişamlıydı ama bu basit bir objeyi süslemeyi andırıyordu. Arvid basit biriydi. 

"Hayır, çok iyi tanıyorum. Zirvenin tadını çıkarmaya devam edebilirsiniz. Biz sadece Alator'u gör..."

"Onun adını ağzına alma pis iblis."

Paiva gözlerini devirdi. "Sahiden de dehşet şişkin egolara sahipsiniz. Şimdi, burada olduğunuza göre geldiğimizi gördünüz." Bu kısımda Frida'ya baktı. Elbisesi incecikti. Neredeyse tüm vücudu gözler önündeydi. Etkileyici bir bedeni vardı. Bir kadın olarak muhteşemdi ama oynadığı tanrıcılıkta pek başarılı değildi. Henüz toylardı. Tıpkı benim gibi, diye düşündü Paiva. Ama o karşısındaki ikizlere göre çok daha fazla akıllı ve kurnazdı. "Yeniden geleceğe göz atarsanız benim Alator'la görüşmeyi başardığımı da göreceksiniz."

"Gördüm zaten," dedi Tanrıça. "Geldiğini, babamla görüştüğünü ve Baldemar'ın yanına gidişini gördüm. Oradan ayrılışını ve..." Duraksadı, bakışlarını Cora'ya çevirdi. Hala Paiva ile konuşsa da Cora'ya bakmayı sürdürdü. "Ve neye benzediğini de gördüm iblis. Seni durduramayacağımı biliyorum ama Alator'un emri bu, seni zorlayacağım." 

Cora'ya onun kim olduğunu hatırlatmak istemişlerdi. Sanki bu unutulacak kadar önemsiz bir bilgiymiş gibi. Ancak istediği etkiye ulaşamadı bile. Cora, onlarla Paiva için savaşmaya hazırdı ama Paiva'nın sakinliği ona farklı bir planı olduğunu anlatıyordu sanki. Derin bir nefes alıp hala genç kadının omzunda duran kuzguna baktı. Onunla birlikte Paiva'nın da başı kuşa yönelmişti. 

"Kraliçe, bence zamanı geldi." 

Kuzgun havalandı. Kanatlarını her çırpışında boşlukta oluşan turuncu bir alev çaktı. Boşluk alevlerin etrafına doğru çekilirken oluşan iri çember zamanı ve mekanı yutan bir kapıya dönüştü. 

Frida gözlerini irileştirmiş, üzerindeki uzun ve dar elbisenin el verdiği ölçüde hızla çembere yaklaşmıştı ama Paiva hala sakinliğini koruyordu. "Yerinde olsam dokunmazdım. Benim kontrolüm dışında içeri girersen kaybolursun. Şimdi bir sopa yutmuş gibi duran kardeşini de al ve geri çekil." 

Çemberin içine attığı tek ayağı gözden kayboldu. "Geliyor musun yoksa bu iki salakla kavga mı etmek istersin?" dedi Cora'ya bakarak. 

"Salaklar bekleyebilir," dedi keyifle Cora. Paiva'nın kaybolan bedenini izleyerek çemberden içeri atıldı. Frida ve Arvid'in ardından sıraladığı sevgi (!) sözcüklerini gülerek karşıladı. Zamansızlığın içine atılmaktan daha heyecanlı hiçbir şey olamazdı. Kendisini derin bir boşluğun içinde düşerken yürüyor gibi hissediyordu.  Bu kesinlikle deneyimlediği en tuhaf anlardan biriydi. Karanlık değildi ama görünecek bir şey yokken aydınlığın pek de hükmü yoktu. 

Yeniden önlerinde belirmeye başlayan çemberin ardından onları bekleyen Kraliçe kanatlarını çırpmayı sürdürüyor ve onun her çırpınışıyla kapı giderek büyüyordu. Sonunda karşı tarafı görmeyi başaran Cora, Paiva'ya uzanıp onu durdurdu. Durmak sanki bir iple bağlanmaya benziyordu. Onu omuzlarından sıkıca bağlayıp bir uçurumdan sarkıtıyorlardı sanki. Karnında oluşan sancılara aldırmamaya çalıştı. Korkudan çok heyecan içindeydi. "Emin misin?" diye sordu. 

"Endişelenme Cora, baban bizi iyi karşılayacak aksi olsaydı Zirve'ye o iki ahmak yerine gerçek Tanrı ve Tanrıçalar gönderirdi. Ona ulaşmamızı istiyor." 

Derin bir nefes alan Cora, bir süre ciğerlerini dolduran havayı orada sıkıştırdı. Yanaklarını şişirmiş ve sonunda yavaşça geri bırakmıştı. Her ne olacaksa olacaktı. Belki de kıyamet Alator'a giden yolda kopacaktı. 

"Öyleyse, Zirve'ye hoş geldin Paiva."

Onlar zamansızlığın içinden çıktıklarında Kraliçe çemberi kapatıp yeniden Paiva'nın omzuna kondu. Devasa kapı karşılarındaydı. Yalnızca basit bir itme kuvvetinin ardından Tanrıyla yüz yüze gelecekti. 

"Hıh, Tanrıymış," diye mırıldandı. Onu duyan Cora endişeyle birlikte Paiva'nın tavrından hoşlanmadığını fark etti. 

"Bizi küçümseme." 

Paiva'nın gözlerinde gördüğü yabancıyı, turist rehberinden çok daha az sevdiğini anlamıştı. Ancak arkadaşının sıklıkla kendisini bulmasına seviniyordu. Paiva, tam bir iblis olamayacaktı belki de, tam bir insan olamadığı gibi. 

"Sizi değil, onu küçümsüyorum. Alator bir korkak Cora. Odin'den daha güçsüz, Thor'dan daha alık ve bir iblisten daha korkak. Henüz iblisleri tanıma fırsatın olmadı ama çok yakında olacak sevgili kız arkadaşım. O zaman geldiğinde sen de bizi küçümsemeyi bırakacaksın. Aynı tarafta yer almak için aynı olmamıza gerek yok. Değerler görünüşümüzden çok daha kıymetlidir. Bunu unutma ve benim değerlerimi Alator'un değerleriyle bir tutma. Ben onun değil, sizin tarafınızdayım. Farklıyız Cora. Sen ve ben çok farklıyız ama değerlerimiz babalarımızın değerlerinden daha kıymetli. Üzgünüm ama kızlar bazen babalarından çok daha onurlu olabiliyor. Sen ve ben bunun yaşayan kanıtıyız. Şimdi hazırsan babana kafa tutmaya gidiyoruz."

Cora, onu uyarmak istiyordu ama bunun bir işe yaramayacağından emindi. Paiva çoktan kararını vermişti. "Hiç yapmadığım şey değil," diye mırıldandı. "Ancak şimdiye kadar onu beni öldürecek kadar kızdırmamıştım. Şimdiye kadar." 

Paiva devasa kapıya dayadığı ellerini ileriye doğru iterken "Ama kanatlarını aldı," dedi ve aralığın ardında kendisini izleyen Alator'la yüz yüze geldi. "Şimdi biz ondan bir şeyler alacağız." 

Alator'un ardında bir inci edasıyla dizilmiş Tanrı ve Tanrıçaları süzdü. Kesinlikle onu bekliyorlardı. 

Alator öne çıktı ve cüssesinin el verdiği ölçüde kibarca ona selam vererek konuştu: 

"Merhaba iblisin kızı. Biz de seni bekliyorduk." 



Herkese merhaba. 

Uzun zaman oldu Geçit açılmayalı :) Ancak artık daha sık birlikte olacağız. Bir süre dikkatim Geçit'in üzerinde olacak. Hızlı ama eğlenceli yol alacağız. Umuyorum ilk kitapta olduğu gibi okumaktan keyif alırsınız. Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. 

Seviliyorsunuz. Yeni bölümlerde, yeni hikayelerde görüşmek dileğiyle.

Daima birlikte...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top