ep;4 | test
Bir süre kafamda çalan çanlar zihnimi meşgul etse de sesleri durdurup ona ifadeden arınmış yüz ifadesiyle bakmıştım. Bir cevap bekliyormuşcasına gözlerimin içine bakıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi gözlerine dikerek ona biraz daha yaklaşmıştım. Benden birkaç santim uzun olan boyundan dolayı yüzünü görmek için kafamı kaldırmama yada eğmeme gerek kalmamıştı. Gözlerimin içine bakmaya devam ediyorken yutkunduğu için kımıldayan adem elmasını usulca izledikten sonra gözlerimi gözlerine çevirdim. Dudaklarım benden izinsiz yana doğru kıvrıldığında kendimi serseriler gibi hissetmiştim.
Yan gülüş ya da alaycı gülüş bana göre değildi.
"Çünkü senden nefret ediyorum," bir çırpıda söylememle biçimli kaşları havalanmış şaşkınlığını ortaya koymuştu. Şu an olduğumuz durum gittikçe hoşuma gitmeye başlamıştı. Buna bozmamaya karar vererek devam ettirmiştim. "Her defasında merkez olmandan, elde tutulmandan, serseri arkadaşlarından, havalı davranışlarından, hepsinden ama hepsinden nefret ediyorum. Bu sinirimi bozuyor ve sana iyice gıcık oluyorum, Beomgyu. Sence nefretim mantıklı mı?" Sesim, sanki sınıfta öğretmen duymasın diye arkadaşınla konuşurmuşcasına bastırılan ses tonu gibiydi. Amacım neydi bilmiyordum ama kesinlikle onun rahat olmasını istemiyordum. Şu an üstün olan ben olmak istiyordum. Karşımda böyle şaşkın ve sessiz kalması gururumu inanılmaz derecede okşuyordu.
"Dediklerine göre bu nefret değil; kıskançlık. Ama yine de sen bilirsin," benim takındığım o anlam veremediğim itici gülüşü kendisi takınıp omuz silktiğinde elimi yumruk şeklinde sıkmıştım. Kıskançlıkmış, haspam. "Seni kıskansam bunları söylemezdim," yapmacık bir gülüş takınıp güldüğümde bu konunun nereye gideceğini kestiremiyordum. Ellerini cebine koyup yüzüme doğru eğilince nefes alışverişimi düzene sokma çabasına girmemi anlamamıştım.
"Kıskanmıyorsan tek bir şey kalıyor geriye," Tek kaşımı kaldırıp sorgulayarak gözlerimi çekmeden ona bakmayı sürdürdüğümde gülümsemişti. "Benden hoşlanıyorsun," irislerim haddinden fazla büyürken onu hızla göğsünden itip uzaklaşmasını sağlamıştım. "Saçmalıyorsun," sesim yüksek çıksa da umursamadan çantama sarınıp tuvaleti terk ettiğimde stüdyoya adımımı bile atmadan sahile doğru yürümeye başlamıştım. Kalbimin bu kadar hızlı atması sinirimi bozuyordu. Sanki bir maratonda koşan sporcu gibi atıyordu.
***
"Boş yapıyorsun, Kai."
Kaçıncı olduğunu bilmediğim kez gözlerimi devirdiğimde bana bilmiş şekilde sırıtmıştı. Onu umursamayıp cipslerle dolu kaseden yemeye başladım. Sahilde hava aldıktan sonra kendimi eve atmıştım. Kai de merak edip beni aradığında onu eve çağırmıştım. Bizimkiler akşam yemeğine çıkmıştı, Yeonjun hyung da her zaman ki antrenmandaydı. Yani ev boştu, sadece ikimiz vardık. Bu işime geliyordu. Bizimkiler ile yemeğe gitsem konuşacakları konu belliydi.
Dansa gösterdiğin ilgiyi derslerine göstersen şu an okul birincisi olurdun.
Genelde bu cümle ile konu açılıp beni strese sokup boktan bir yemek vakti geçirip eve geliyorduk. Bunu çekeceğime evde cips yemek çok daha mantıklıydı. Hem Kai vardı. Kafamı dağıtmama, moralimi düzeltmeme bir numaraydı.
"Neden inkar ediyorsun anlamıyorum," dudaklarını büzerek boşaltmış olduğu bardağa kola dolduruyordu. Derin bir iç çekmiştim. "Bir kere saçma. Onun yaptıklarına sinir olmam daha mantıklı geliyor. Öbür türlü ona neden aşık olayım ki?" Söylediklerimle kafası karışmış şekilde bana baktığında bu konuyu kapatmak istesem de konuşmaya devam etmek istiyordum. Hem kafamdaki soru işaretlerinden kurtulmak hem de sonuca ulaşmak istiyordum. Düşünmekten allak bullak olmuştum.
"Çünkü aşık olunabilecek bütün özelliklere sahip. Her şeyden önce aşık olacağımız kişiyi biz seçmiyoruz sonuçta. Bir görmüşsündür ve o an dibin düşmüş olabilir bunlar doğal şeyler. Sadece senin başına ilk kez geldiği için bu duygulara anlam veremiyorsun," benden çok daha fazla aşk tecrübesi olan arkadaşıma oflayarak baktığımda amacım ne halde olduğumu göstermekti. Anladığını bilsem de sanki dile getiremediğim şeyler var gibi hissediyordum. "Peki bu duygulara ne yaparsam anlam verebilirim, Aşk Tanrısı." Alayla konuşsam da bu lakap hoşuna gitmiş olmalı ki bir anda dikleşip ciddi yüz ifadesine bürünmüştü. Bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
"Sana basit testler yapacağız," ellerini önünde birleştirip bir müdür havasına büründüğün de bu kadar ciddi olmuşken bozmayayım diye gülmeyi kesmiştim. "Ne testi?" Kaşlarımı çatarak reddetmeye hazır şekilde sorduğumda bu sefer göz deviren o olmuştu. "İlk maddeyi öğrenmeye hazır mısın?" Kendimi sanal oyunlarda hangi seçeneği seçsem diye düşüncelere dalmış çocuklar gibi hissediyordum. Yine de başımı olumlu şekilde yukarı aşağıya salladığımda memnun şekilde tebessüm etmişti.
"Onunla konuştuğunda gözlerini kaçırmak mı istedin yoksa inadına gözlerinin içine bakmayı mı?" Sorusuyla birkaç saat önceki ana dönüp o zaman ki tavrım aklıma geldiğinde utana sıkıla cevap vermiştim. "İkinci şık," gülümsemesi büyüdüğünde benim de korkum artmaya başlamıştı. Bu testin olumsuz sonuçlanmasını istiyordum. "Demek ki kendinden önce onu anlamak istiyorsun," anlamayarak ona düz bir şekilde baktığımda kahkaha atıp devam etmişti. "Gözlerini kaçırsaydın, senden çok hoşlanıyorum bu yüzden seninle konuşmaya cesaretim yok gibi anlamlara geliyor ama sen gözlerine bakmayı tercih ederek ondan çekinmediğini, onunla konuşmak istediğini belirtmiş oluyorsun." Haklıydı. Muhabbet uzasın diye artist tavırlar bile sergilemiştim. Ah lanet, konuşmak istemiştim, evet.
Tek kaşını kaldırıp onay beklercesine baktığında usulca başımı sallamıştım. Cevabımdan hoşnut kalınca gülümseyerek konuşmaya başlamıştı. "Peki konuşurken kalbin hızlı atıyordu muydu?" Yanaklarımı şişerek başımı salladığımda çığlık atıp el çırptığında şaşkınlıkla ona bakakalmıştım. Tekrardan yerine oturduğunda heyecanla anlatmaya başlamıştı. "Bana kalırsa cevap çoktan belli ama senin de emin olman için canlı şeyler yapacağız," benim hala bir şey anlamayan ifademe aldırmadan devam etti.
"Yarın bir vesileyle ona yakınlaşman gerekiyor. Merakla izleyeceğim."
***
Yüksek sesli müzik stüdyoyu dolduruyorken herkes azimle çalışıyordu. Ben ise köşede oturmuş dinleniyordum. Bugün haftasonuydu ve kafa dağıtmak için erkenden Kai ile gelmiştik. Yaklaşık iki saattir pratik yapmıştık ve ölecek gibi hissediyordum. Diğer dansçılar kendi koreografilerine çalışırken kolumda hissettiğim dürtmeyle başımı yanımda ki Kai'ye çevirdiğimde çenesiyle gösterdiği yere doğru bakmıştım.
Her zaman ki şık görünüşüyle içeriye girmişti ve birçok kişinin bakışlarını üzerinde toplamıştı. Ona dönen bakışlarla moralim daha da bozulup önüme döndüğümde Kai başını eğerek yüzden gülerek bakmaya başlamıştı. Kolunu vurup önüne dönmesi için hareket yaptığımda uzatmayıp ayaklanmıştı. Koreografi de zorlanan yenilere göstermesi gereken şeyler olduğunu söyleyip uzaklaştığında bir başıma kalakalmıştım.
Yanıma oturan bedenle dans edenlerden başımı çekip ona taraf döndüğümde gördüğüm bedenle önüme dönmem bir olmuştu. Tanrı'm niye yanıma oturuyordu ki? "N'aber kaçak?" Gülerek konuşması içimde biriken öfkeyi dışarıya çıkarmak için yetse de bozuntuya vermemeye çalıştım. "Kaçak derken?" Onunla ilgilenmiyormuş gibi yüzüne bile bakmadan konuştuğumda görüş alanımda dans eden yeniler vardı. "Dünden bahsettiğimi anladın bence," kaşlarımı çatıp ona döndüğümde bütün rol yapma becerilerimi kullanıyordum. "Saçmalıklarını dinlemeye ayıracak vaktim yoktu," gerçekçi olmayan gülüşümle önüme döndüğümde tısladığını duymuştum. Sinir mi oluyordu, güzel... Düşündüğümün aksine söylediği sözcükle yerin dibine girmek bir daha da çıkmak istememiştim.
"Ya da duymaya cesaretin?"
Merhaba!
Neden ergen triplerine soktum bilmiyorum ama konu benden bağımsız bir şekilde ilerlemeye başladı zkwhaksk
Gelecek bölüm için bekleme de olun!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top