0.2 | ilk gece
Hyunjin cevabını aldıktan sonra üstüne bir şey daha sormaya cesaret edemedi. Koğuşta iki tane ranza, klozet ve lavabo vardı. Onun dışında küçük bir cam vardı ama önü demirlerle kaplıydı.
Minho ranzanın üst katına çıkıp uzandığında diğer ikisi ona bakıyordu. Daha demin ki alaycı halleri olmadığını fark etse de Hyunjin aldırış etmedi.
"Ben nerede uyuyacağım?"
Sarı saçlı olan genç burnuyla Minho'nun altındaki yatağı gösterdiğinde başını sallayarak oturdu. İlk günden ortamın tüm gerginliği üzerine leke gibi bulaşmıştı.
"Demek lise ve ortaokul anıların yok, öyle mi?"
Hyunjin başını aşağı yukarı salladı.
"Enteresan. Biz de o anılarımızı hiç unutamıyoruz nedense."
Diğeri ortaya laf attığında ikisi birbirine bakarak güldüler.
Hyunjin onların kelime oyunlarını anlamıyordu. Fakat anlamak da istemiyordu. En korktuğu şey zaten buradaki insanları anlamak olurdu.
"Ben, Jisung. Bu da Changbin."
Hyunjin başını salladı.
"Memnun oldum. Ne zamandır buradasınız ve neden?"
Hyunjin daha demin ki hallerine göre şu an daha insancıl gözüktükleri için onlarla sohbet etmeye karar verdi. İlk başlangıcı kötü yapmış olabilirlerdi ama sorun değildi. Daha burada ne kadar kalacağı belli değilken hata yapmak istemiyordu.
"Bir sene olacak. Uyuşturucu partisinde yakalandık. Seneye çıkarız herhalde, değil mi lan?"
İsminin Jisung olduğunu öğrendiği sarı saçlı genç yanındakinin koluna vurarak sordu. Hyunjin onların uzun zamandır tanışıyor olduklarını tahmin ediyordu.
"Aynen. Şu an tatildeyiz gibi düşün."
İkisi yine birbirine bakıp kahkaha attıklarında Hyunjin yine anlamayarak ikisine baktı.
"Susun da uyuyun."
Minho'nun sesini duyunca onun henüz uyumadığını yeni fark ediyordu. İkisi birbirine kaş göz yapıp ranzaya geçtiklerinde Hyunjin burada sözü geçenin Minho olduğunu anlamıştı. O da sorun çıkarmak istemeyip yatağına girdi ve ince battaniyeyi boynuna kadar örttü.
Kafasında o kadar düşünce vardı ki burası onu çok geriyordu. Geleceğin kasvetli havası onu bir kavanoza sıkıştırmış gibiydi. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Kaç saattir yatakta dönüp durduğundan haberi yoktu. Göz ucuyla odada ki asılı duvar saatine baktı. Neredeyse iki saat geçmişti.
"Uyuyamıyor musun?"
Minho'nun sesini duyduğunda ilk başta irkilse de birinin varlığını hissetmek iyi gelmişti. Diğer ikisi kütük gibi uyuyorlardı.
"Evet."
"İlk gecesinde kimse uyuyamaz."
Bu söz Hyunjin'in göğsüne bir oku gibi oturdu. Nasıl uyuyabilirdi ki?
"Peki ya sonra?"
Hyunjin ilk defa birisini dinlemiyor ya da tavsiye vermiyordu. İlk defa birisine ne yapacağını, ne olacağını soruyordu. Çünkü burada gerçekten ne yapacağını bilmiyordu.
"Alışırsan uyursun. Sonuçta uykusuzluğa kimse dayanamaz."
Hyunjin kendi kendine başını salladı. Haklıydı. Ne aç kalmaya ne de uykusuz kalmaya bünye dayanamazdı.
"Peki ya sen neden uyumadın?"
Hyunjin yine kendini terapist moduna koyarken bir iç çekiş duydu üst kattan ve yatağın hışırtı sesini.
"Uykumu kaçırdın."
Hyunjin bu cevabı beklemediği için yutkundu. Kokudan dolayı mı uyuyamıyordu? Aslında şifonu da çekmişti. Koku kendisine hiç gelmiyordu.
"Özür dilerim tekrardan. Kusmak istemezdim ama kendimi gerçekten tutamadım."
Minho'nun gülen sesini duyunca Hyunjin şaşırdı. Acaba kafası mı güzeldi? Buradakilerden her şeyi bekliyordu.
"Sikeyim, şaka gibi." Hyunjin ranzanın üzerinden uzatılan eli görünce gözlerini şaşkınlıkla açtı. "İstersen elimi tutabilirsin. Belki uyumana yardımcı olur."
Hyunjin amacını anlayınca kararsız bir şekilde eline baksa da temasın belki de düşüncelerinin kaybolmasına yardımcı olacağını umarak Minho'nun elini tuttu.
Minho'nun bileğindeki dövmeyi görünce parmağını üstünde gezdirdi.
"Neden 18?"
Minho birkaç saniye cevap vermese de sonra açıkladı.
"Hayatım 18. yaşımdan sonra değişti. Unutmamak için."
Hyunjin başını sallayarak dövmesini biraz daha inceledi.
O, 18. yaşının öncesini hatırlamıyordu.
İkisinin bu uyumsuzluğuna karşı kendi kendine gülümseyerek gözlerini kapattı.
***
"Saat, 10. Herkes banyoya. 11'de kahvaltı servisi başlayacaktır."
Hyunjin en son ne zaman uyuyakaldığını hatırlamıyordu. Anons sesiyle gözlerini araladığında koğuşta kimsenin olmadığını gördü. Onu kimse uyandırmamıştı. Koğuşta ki mahkumların iyi olduklarını düşünüp kendini şanslı gördü. En azından birisini öldürmemişlerdi.
Hyunjin kendisine verilen eşyaları alarak gardiyana banyonun yerini sorduktan sonra içeriye girdi.
Herkes çıplaktı.
Hyunjin kıpkırmızı olurken kimseyle göz teması kurmamaya çalışarak en köşedeki duş başlığının altına girdi. Hala havlusu ile duruyordu.
"Yemezler, korkma."
Tüm gözlerin kendisine çevrilmiş olduğunu fark edince Jisung onunla alay edercesine etrafa baktı.
"Hepsi üstüme atlayacak gibi duruyor."
Jisung kahkaha atarak beline sardığı havluyu çıkardı ve kendine güvenen bir tavırla suyu açtı.
"Kendine bir eş bulursan kimse sana yaklaşmaz."
Hyunjin şaşkınlıkla gözlerini açtı. Buradan kimseyle beraber olma düşüncesi yoktu.
"Başka çözümü yok mu?"
Jisung saçlarını geriye atarak akan suyun bedeninden yere akmasını izledi.
"Tek eşe sahip olmak, ortalık malı olmaktan iyidir."
Hyunjin onun ne demek istediğini anlamıştı. Yutkunarak elini ürkekçe havlusunda gezdirdi. Geç kalmasından dolayı kalabalık azalmıştı. Bu yüzden cesaretini toplayarak havluyu çıkardı ve en hızlı şekilde duşunu almaya başladı.
"Vücudun iyiymiş, dostum. Korkarım ki, çok talibin olacak. Sana tavsiyem, en iyisini seç."
Jisung beline havlusunu sarıp gittikten sonra Hyunjin onun sözlerine karşın kendini daha da kötü hissediyordu.
Yıkanması bittikten sonra havlusunu üstüne sarıp tuvalete girdi. Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra klozete oturup ağlamaya başladı.
Burası tahmin ettiğinden daha iğrençti.
Kendisi de eşcinseldi ama bir suçluyla ilişki yaşamak çok korkutucuydu.
"Şşt, beni de içeriye alsana."
Kapıya vuran ses ile korkuyla yerinden fırlasa da gözyaşlarını silip havlusuna tekrardan sarıldı. Kapının altından tanımadığı mahkumun gittiğinden emin olduktan sonra çıktı.
Tek tük kişi kalmıştı. Bununla beraber derin bir nefes aldı. Kıyafetlerini bıraktığı köşeye baktığında kıyafetlerini bulamadı. Hızla etrafa bakınıp kıyafetlerini bulma umuduyla etrafta dolandı.
"Pardon, kıyafetlerimi buraya koymuştum. Gördünüz mü?"
Gördüğü ilk kişiye sorduğunda adam alay ederek açıkta kalan penisini gösterdi.
"Bak bakayım, burada olabilir mi?"
Hyunjin dehşetle geriye sıçradı. Ağlamak istiyordu. Sırtı birisine çarpınca hemen arkasını döndü. Sarı saçlı, kaslı vücuda sahip birisiydi.
"Yeni gelen kişiye yapılan hoşgeldin şakası. Sana yardım etmemi ister misin?"
Hyunjin buradan ilk defa birisinden iyilik görünce dolan gözleriyle başını salladı. Buradaki herkesten ölesiye korkuyordu.
"Jeongin, kıyafet getir."
Yaşı küçük gözüken bir çocuğa söylediğinde çocuk başını sallayarak ortadan kayboldu. Hyunjin korkudan titriyordu. Bundan sonra hiçbir şeyini yanından ayırmayacaktı.
"Şşt, korkma. İsmin ne?"
"Hwang Hyunjin."
"Ben, Chan. Saçma bir nedenden girmişsin. Biliyor musun, burada böyle şakalarla hiç uğraşmayabilirsin."
Hyunjin anlamayarak ona bakmaya devam etti. Chan elini kaldırıp saçını işaret parmağına sararak bir süre oynadı. Hyunjin kendisine yardım ettiği için ona ters düşmek istemiyordu. Fakat bu gidişle burada ki kolay lokma olacaktı.
"Nasıl?"
Chan gülümsedi. Fakat bu gülüşü Hyunjin de garip duygulara yol açtı. Gülüşü rahatsız ediciydi.
"Hyung, getirdim."
Jeongin denilen çocuk gerçekten de elinde kıyafetlerle gelince Hyunjin minnetle ikisine baktı.
"Çok teşekkür ederim."
Jeongin'in uzattığı kıyafetleri aldığında Chan boğazını temizleyerek konuştu.
"Ben yaptığım iyiliklere karşılık görmek isterim," Hyunjin burada kimseye güvenmemesi gerektiğini tahmin etmeliydi. Büyük bir pişmanlıkla ona baktı. "Ne istiyorsun?"
"Hiç cinsel ilişkiye girdin mi?"
Hiç çekinmeden direkt sorduğunda Hyunjin bu sorusuna anlam veremedi. Chan ise bakışlarını tam anlamıyla Hyunjin'in kalçasına dikmişti.
"İçine kaç mal sığar, diye düşünüyor, yanlış anlama."
Jeongin kendisine kısık sesle söylediğinde Hyunjin neye uğradığını şaşırmıştı. Böyle bir şey yapmak istemiyordu.
"Evet?" Chan ona bakıp kaşlarını kaldırınca yutkundu. "Hiç."
Chan yüzü düşerek ofladı.
"O zaman senin için zor olacak."
Hyunjin korkudan titremeye başlamıştı. Bu adamların şakası yoktu. Buradaki herkes şerefsizin tekiydi ve kimseden iyilik beklememeliydi.
"Lütfen, başka şekilde yardım edeyim. Benden bunu isteme." Hyunjin adeta yalvaran gözlerle ona bakıyordu. "Maalesef ki eşcinsel değilim, küçük. Yoksa bir şansın olabilirdi. Mecburen mallarımın getir götür işini yapacaksın."
Hyunjin sağ gözünden akan yaşla birlikte elindeki kıyafetleri sıktı. Onlarsız da olmazdı.
"Korkma, çok vermeyeceğim. Şu küçük parçayı kıçının içine hafif ittir. Görüş günü kırmızı gömlekli adama vereceksin. Bu kadar." Elindeki misket büyüklüğünde olan mala bakıp yutkundu. Başka hiçbir şansı yoktu. Titreyen parmaklarına lanet ederek malı aldı. "Aferin, küçük. Benimle iyi anlaşırsan sorunların da bu kadar çabuk çözülür işte. Yakalanmamaya dikkat et yoksa iki katını kıçına sokmak zorunda kalırsın."
Başka hiçbir demeyip ikisi çıktığında Hyunjin kıyafetleri giyinip hemen maddeyi cebine koydu. Görüş günü iki gün sonraydı. O zamana kadar bununla ne yapacağını bilmiyordu.
Gardiyan eşliğinde yemekhaneye geldiğinde yemekleri göz ucuyla inceledi.
Berbat gözüküyorlardı.
Yüzünü buruşturarak tepsiyi yemek dolduran mahkumlara uzatıp doldurma işi bitince kendine oturmak için masa bakınmaya başladı.
Herkesin kendisini süzdüğünü görünce yerin dibine girmek istiyordu.
"Hyunjin! Buraya gel."
Jisung'un sesini duyduğunda rahatlayarak nefesini verdi. Masalarına geçtiğinde Jisung'un yanına oturdu. Minho ve Changbin de karşılarındaydı.
Dün geceden ötürü Minho'ya minnettardı ama şu an karşısında oturmasına rağmen yüzüne bakmıyordu.
"Yenilir gibi durmuyor ama ölmemek için yemek zorundasın." Changbin pilavından bir kaşık alırken konuştu. Banyo da yaşadığı travmadan sonra henüz kendine gelebilmiş değildi. "Haklısın."
Hyunjin zoraki ağzına bir şeyler sıkıştırmaya başladığında Minho'nun kendisine baktığını hissedebiliyordu.
"Sanırım Chan ile tanıştın, ha?"
Hyunjin ağzındaki lokmayı püskürtürken Minho'nun kendini geri çekmesiyle üstüne bir şey bulaşmadı. Fakat Hyunjin'e bu korku yeterdi bile.
"Çok özür dilerim."
Hyunjin peçeteyi ona uzatırken Minho ters bir şekilde ona bakıp peçeteyi aldı.
"Çok fazla özür diliyorsun. Genelde duymaya alışkın olman gerekir."
Hyunjin kaşlarını çatarak peçeteyle dudağının kenarını silen Minho'ya baktı. Ne demek istemişti? Bu kez merak ettiği için sordu.
"Anlamadım. Neden öyle dedin?" Minho peçeteyi masaya rastgele atıp dudaklarını ıslattı. "Hiç. İşin gereği hastalar bir şeyler için hep özür diliyor olmalı, ondan."
Bu cevabı da anlamasa da boşverdi. Kendisine bulaşmadığı sürece ne demek istiyorsa diyebilirdi. Zaten onların dilini anlamıyordu. Fakat Minho'nun kendisiyle başka bir derdi olmasına şüpheleniyordu.
"Chan ne dedi?"
Changbin konuyu değiştirmek adına sorduğunda Hyunjin tereddütle ona baktı. Kimseye bir şey anlatmasa daha iyiydi. Üzerinde mal ile yakalanmak istemiyordu.
"Kıyafetlerim alındı. O da bana yardım etti."
Jisung kahkaha atınca Hyunjin ona döndü.
"O zaman boku yedin, dostum."
Hyunjin herkesin Chan'ın nasıl birisi olduğunu burada bildiğini anladı. Buranın başı olduğunu tahmin ediyordu.
"Nereye koydun malı?"
Minho'nun sorusuyla yutkundu. Tepsisini alıp ayağa kalktı.
"Size afiyet olsun."
Tam gideceği sırada arkasından jisung'un alaycı sesini duydu.
"Hapishaneye hoşgeldin, dostum!"
Selam!
Keyifler yerinde mi, fic nasıl gidiyor?
Bunlar daha ne ki, diyorum size ve kaçıyorum 💆♀️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top