➤ you look like a dead flower, roséanne.

okumaya başladığınız tarihi şuraya alalım ⇝

as the dead flowers dried, i waited with them rosèanne.

❝sevgili küçük kardeşim roséanne,

seni gerçekten çok fazla özledim çiçek kokulum. sesini duymayı, sana nadiren sarıldığım anlarda kokunu içime çekmeyi, her zaman benim yanımda somurtsan bile sadece arkadaşların olduğu zamanlarda güldüğünü duymayı, çocukça davranışlarını, masumiyetini; kısaca seni çok özledim benim miniğim.

hatta biliyor musun çiçek kokulum? belki çoğu kişiye saçma saçma gelebilir ama ben, bana olan nefretini haykırmanı bile özledim çiçeğim.

gül gül tomurcuk açardı sana bakarken gözlerim, çiçek kokulum. ilk kez beraber gül bahçelerinde birlikte gülleri koklaya koklaya topladığımız vakit, o kadar çok heyecanlı ve mutluydum ki, o kısacık anın tekrar yaşanması için her şeyimi verirdim. gülüşüne güller kondurur, yaşamak istediğimiz hep bu anı beklerdim. güller susardı o vakit yorgun ve karanlık ayın gölgesine sokulur. sevgi güllere sırtını yaslar, hasretle bizi beklerdi.

isminin anlamını çok güzel bir şekilde taşıyordun çiçek kokulum. hayran olduğun çizgi film karakteri deniz kızı ariel'e benzemek için boyattığın kırmızı saçların, canlı bir kırmızı güle çok benziyordu. saçlarını çok severdin çiçek kokulum, saçının tek bir teline zarar gelsin istemezdin. her zaman senin o yumuşacık bakımlı saçlarına dokunmak istemişimdir.

saçına sadece ilk defa dokunduğum zamanı çok iyi hatırlıyorum. saçlarını arka taraftan taramaya zorlandığın için sana yardım etmiştim çiçek kokulum. saçların tahmin ettiğimden de yumuşak ve bakımlıydı. ve sonra bir kendime saçıma baktım. senin uzun saçlarının aksine; omzum ile aynı hizada, uçları kırık ve biraz bakımsız bir saçlarım vardı sanırım.

ama benim annem bana hiçbir zaman doğru düzgün bakmamıştı ki çiçek kokulum. en azından senin baban ve annen sana bakıyordu, benim annemin tek derdi paraydı. lise 2'ye başladığımdan beri, onun pis parasını almazdım bile. ondan önce almak zorundaydım, çünkü ne kadar bir işte çalışıp kazanmak istesem bile yaşım küçük olduğundan dolayı kimse istemezdi beni yanında, kimse kabul etmezdi bu küçük kızı.

öz babam bile beni yanında kabul etmemişken, onların da beni yanlarına kabul etmemesi bana çok normal geliyordu artık.

keşke benim de senin gibi hiçbir zaman yanımdan ayrılmayan annem ve babam olsaydı. her ne kadar annen ve baban ayrılsa bile her zaman senin yanında olmuşlardı miniğim. ben ta minik bir kız çocuğu iken, her gece uyumadan önce annem ve babam asla bana masal okumazdı veya saçlarımı okşayıp asla iyi geceler öpücükleri vermezdi. hiçbir zaman benimle ilgilenmezlerdi.

biliyor musun çiçek kokulum? annem ve baban evlendiğinde bile her zaman seni benden daha çok sevmelerini bir aptal gibi kıskanıyordum. çünkü kimse benim gibi çirkin, ezik ve annemin deyişiyle terbiyesiz bir kızla ilgilenmek istemezdi. senin gölgende kalırdım, herkes tarafından görmezden gelinirdim.

benim hiçbir zaman normal bir hayatım olmadı, olmazdı da.

hayat fazla toz pembe benim çiçek kokulum. fakat biz insanlar bu toz pembe hayata ayak uydurmak zorunda kalırdık. bizler, ne beyaz ne de siyahtık; biz ince çizginin arasında kalmış griyi temsil ediyorduk. çünkü ne yapacağımızı temsil edemiyorduk. bir anda kendimizi beyazlar içinde bulurken, sonra bir anda kendimizi siyahların içinde kaybolmuş bir biçimde buluyorduk.

bak bu arada söylemeyi unutuyordum az kalsın. hani senin odanda her zaman sanki karşında insan varmış gibi dertlerini anlattığın bir çiçeğin vardı ya, senin mezarına diktim onu çiçek kokulum. en değerlini senden ayrı tutmak istemezdim asla. her gün seni ziyaret edip hem çiçeği suluyor, hem de sana o gün ne yaşanmışsa o anın her dakikasını anlatıyordum.

çünkü senin o toprağın altında tek başına sıkıntıdan patlamanı, soğuk gecelerde yalnız kalmanı, üşümeni istemezdim çiçek kokulum. işten çıktığım andan itibaren direk senin yanına gelirdim, sırf sen o karanlıkta tek başına kalmayasın diye gecelere kadar seninle kalırdım.

bunların hepsini senin için yapıyordum çiçek kokulum, en çokta sana olan sevgimi hissettirmek için.

ve ayrıca o kırmızı gül; gün geçtikçe daha da güzelleşiyordu sanki. daha canlanıyordu, ama sen gün geçtikçe daha da soluyordun çiçek kokulum.

ölü çiçek gibiydin çiçek kokulum ve ölü çiçekler kururken, ben de onlarla bekledim rosèanne.

yakışmıyordu sana ölü çiçek denmesi, yakışmıyordu bizi ayrı tutan o toprağın altında durman.

şimdi bunları senin yanı başında yazıyorum çiçek kokulum. mezar taşına yaslanmış, saçlarım rüzgarın etkisiyle bir oraya bir buraya uçuşurken, soğuktan dolayı buz tutan elimle kalem tutarken hiç yorulmadan ve bıkmadan yazıyorum sana rosé'm.

ben çok üşüyorum çiçek kokulum, ya sen üşüyor musun? yanına gelip sana hiç bırakmayacakmışım gibi sıkıca sarılmayı, o çiçek kokunu içime çekmeyi o kadar çok isterdim ki miniğim.

ama bunu yapamazdım, yapmak isterdim fakat yapamazdım. sen izin vermezdin çünkü, benden nefret ederdin sen her zaman.

annem ile baban evlendiğinden beri asla benimle konuşmaz, yanımda durmaz ve göz gözler dahi gelmek istemezdin. bana her zaman mide bulandırıcı biri olduğumu söylerdin.

belki de senin dediğin gibi mide bulandırıcı biriyimdir ha? mesela senin yüzün çok güzeldi, hiçbir kusurun yoktu. benim suratım ise makyajsız halimle bir öcüden farkım yoktu. senin ellerin çok güzeldi, küçük bir yara izi bile yoktu. benim ellerimse yara bereyle doluydu. benim asla senin gibi uzun ve bakımlı saçlarım yoktu. saçlarım küt ve bakımsızdı. maddi durumum hiç iyi değildi, bu yüzden saçlarıma bakım yaptıracak kadar miktarım yoktu. sen o gün bu dünyadan ayrıldığında ben evden kaçtım çiçek kokulum, bir daha o eve adımımı dahi atmak istemiyordum.

yaklaşık bir yıldır da ne onlarla iletişim kuruyor, ne de onları ziyaret ediyordum. sen o evde yoksan, ben de yokum artık. o evde kalmak için bir sebebim yoktu artık, sen yoktun artık.

gözlerimin yandığını hissediyordum, sanırım gözyaşlarım da senin gibi intihar edecek çiçek kokulum. benden ayrılacaklar hepsi, gözyaşlarım da benden vazgeçecekler.

ah sanırım bugün biraz fazla yazdım buraya, tüm hayatımı resmen bu küçücük bomboş kâğıda doldurmuştum. hayatım kısaca bok gibiydi, mutlu olmam için bir sebep yoktu artık.

ah söylemeyi unutuyordum az kala. beş gündür üste üste biri kafeye geliyordu. teni biraz fazla beyazdı. boynunda ise küçük bir yılan dövmesi vardı. teni o kadar beyaz ki, bir an vampir olduğunu düşünmedim değil. ah bir de sanırım adı yoongi'ymiş. biliyor musun çiçek kokulum, sen gittiğinden beri ilk defa bu dünyaya gerçek bir tebessüm bahşettim.

bilmiyorum, sanki o anda biri beni tebessüm etmeye zorlamış gibiydi.

emin değilim fakat ondan etkilendiğimi söylemek istedim sana, belki bu seni ilgilendirmez ama yine de sen benim küçük kız kardeşimsin. mezarda olsan bile seninle bir abla-kardeş dedikodukusu yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim.

neyse biraz kısa kesmek zorundayım, çünkü saat neredeyse on iki olmak üzere. geceleri buralar biraz ürkütücü oluyor ama yine de benden nefret etsen bile sanki yanındaymışım gibi hisset, olur mu? çünkü senin korkmanı istemiyordum.

merak etme rosé'm, yarın yine aynı saatte gelmeye çalışacağım. emin olabilirsin, sana yalan söylemem çünkü.

seni çok seviyorum çiçek kokulum, her şeyden çok seviyorum seni. ve her ne kadar sen benden pek hoşlanmasan bile, seni sevmeye devam edeceğim çiçek kokulum.

sevgilerle, alice park.❞

bilmeyenler için kurguyu baştan sona düzenleyip yeniden yayımladım, bu açıklamayı saymazsak bin kelimeyi geçen bir one shottı. bu arada giflere aşık oldum diyebilirim... umarım beğenmişsinizdir, oy verip yorum yapan herkese çok teşekkür ederim 💘

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top