4


"Türkiye, Rusya ile olan ilişkini onaylamıyoruz"

Türkiye sadece Amerika'nın yüzüne "ciddi misin?" Dermişçesine baktı. Bunlar Rusya ile arasında ne olduğunu sanıyorlardı? Görende sevgili olduklarını sanacaktı.

Türkiye, Amerika'ya bir şey söylemedi. Sadece konuşmasını bitirmesini ve ordan ayrılmayı umuyordu ama bi NATO toplantısının ortasında bu imkansızdı.

Amerika bir süre Türkiye'yi süzdü. Türkiye çok umursamayan bir tavır ile önündeki belgeleri inceliyordu.

Bir süre Amerika Türkiye'nin bir şey demesini bekledi ama en sonunda vaz geçip konuya geri döndü.

Amerika ara sıra Türkiye'ye bakıyordu. Gerçekten bedeninin her bir parçası ile bir heykeltıraşın en ünlü eseri gibi duruyordu.

Amerika yine gözlerini ona bakarken bulunca gözlerini kaçırması ile Fransa'nın ona bakışlarını yakaladı. Güzel kadın ona acı ve olumsuz bir bakış attı ve işine geri döndü.

Amerika içten içe kötü bir şey yapıp yapmadığını sorguluyordu. Elbette kötü bı şey yapıyordu. Aşık olduğuna emindi ama buna nasıl emin olabiliyordu ki? Bu zaman kadar kimden sevgi görmüştü de sevginin ne olduğunu bilebilcekti?

Sandalyenin çıkardığı gürültü ile gözünün daldığı yere bakmayı kesip sese yöneldi. Herkes oraya bakmakta idi.

Türkiye ayağı kalkmıştı elleri kan içindeydi. Zar zor kanayan burnunu iki eli ile tutup kanı durdurmaya çalışıyordu.

"İzniniz ile" diyerek Türkiye odadan hızla ayrıldı. Gerçekten korkmuş gözüküyordu. Bir kaç kişinin kendi arasında fısıldaştığını duydu Amerika.

Bir süre Amerika şaşkın kaldı, afalladı, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İçinden bı ses "gerzek hemen Türkiye'nin arkasından koş" diyor başka bı ses ise "bu beni ilgilendirmez işime geri dönmeliyim" diyordu.

Amerika etrafına baktı ve sahte bir öksürük ile insanların ona odaklanmasını sağladı.

"Başka söyleyecek bir şeyiniz yoksa" Amerika insanların yüzlerine baktı "bu günlük burda bitirelim" Herkes onaylarcasına kafa salladı ve yavaşça ayağı kalktı.

Bazı kişiler odadan yavaşça çıktı bazıları ise birbirleri ile koyu bir sohbete dalmıştı.

Amerika hiç bozuntuya vermeden odadan dışarı çıktı. Odadan çıkar çıkmaz koştu, bütün koridorlarda onu aradı. En son Türkiye'nin odasının önünde durdu. Koştuğunu belli etmemek için nefes alış verişini düzenledi ve kravatını düzelttikten sonra kapıyı çalıp içeri girdi.

Türkiye içeride tek eli ile peçete rulosundan bir parça peçete koparmaya çalışıyordu diğer eli ile burnunu tutuyordu. En sonunda peçete rulosu masadan yere düştü. Türkiye küfür edecekken Amerika'yı görmesi ile "Hasssss" diye kaldı.

Bir süre birbirlerine "wtf?" Bakışları attıktan sonra Amerika derin bı nefes aldı.

Amerika ilk önce Türkiye'yi alıp yatağa otutturdu. "Kafanı geriye atma, öne doğru tut" Türkiye, Amerika'nın dediğini yaptı. Sonra Amerika yere eğilip yerde duran peçete rulosunu yerden alıp bir parça kopardı. Türkiye'nin ellerini çekti ve burnuna yerleştirdi sonra pencereyi nasıl tutması gerektiğini gösterdi.

"İlk defa bir insanın burun kanamasından bu kadar kan kaybettiğini gördüm. Bı an kan kaybından öleceksin sandım"

Amerika yatağın yanında bulunan çalışma masasının sandalyesine oturdu.

"Ben bilmiyorum sadece bı anda kanamaya başladı"

"Hasta mısın? Ateşin mi var?"

"Hayır yani sanırım" Amerika göz devirip elini Türkiye'nin ağnına koydu. Türkiye bu haraket ile şok olsa bile belli etmedi.

"Gerçekten ateşin yokmuş. Ama yinede durduk yere bu kadar kan kaybetmek normal değil özellikle bı burun kanamasından"

Türkiye sessiz kaldı. Amerika onu biraz inceledi ve sessizliği bozmak için merak ettiği bir şeyi sordu.

"Sen iyi misin? Toplantıdan ayrılırken çok tedirgin ve korkmuş gözüküyordun. Hatta odana girdiğimde titriyordun"

Türkiye gözlerini kaçırdı, derin nefes aldı. "Sadece kanı sevmiyorum, kokusu midemi bulandırıyor" biraz durduktan sonra kısık sesle şöyle ekledi "ve bana hatırlamak istemediğim anıları hatırlatıyor"

Türkiye son sözünü daha çok kendisi ile konuşurmuş gibi bir dalgınlık halinde söylemişti ama yinede Amerika duymuştu.

Amerika büyük olasılık Türkiye'nin neyden bahsettiğini anlamıştı. Kurtuluş Savaşı'ndan bahsetmekteydi.

Türkiye dalgınlıktan çıktı. Neden bu gün bu kadar dürüst davrandığını anlayamamıştı. Amerika'nın tüm sorularına cevap veriyordu.

"Amerika senin burda ne işin var? Toplantı devam etmiyor mu?"

"Toplantı sen çıktıktan bı süre sonra bitti. Bende nasıl olduğunu kontrol etmek için geldim"

"Sen ve beni kontrol etmek? En son inanacağım şey. Amerika senle benim aram hiç bı zaman iyi olamadı. Bu haraketinin altında bir çıkarını beklemem seni hiç şaşırtmasın."

"Haklısın" Amerika kaşlarını çattı. Türkiye sadece onu böyle mi görüyordu haraketlerinin altında bı çıkarı olan birisi olarak? Bu istemese de Amerika'nın kalbini kırmıştı. Sinirlenmişti ama ne için? Türkiye doğruları gözüne vurduğu için mi? 1 yıl kadar öncesinde bu olay olsaydı asla Amerika böyle bı davranışta bulunmazdı. Sadece şu an Türkiye'yi seviyor diye böyle bı davranışta bulunmuştu. Acaba gelecekte sevmeyi bırakıcak mıydı? Hevesi geçicek miydi? Türkiye'yi bir oyuncak gibi bi kenara mi atacaktı? Düşünmesi gereken çok şey olduğunun farkındaydı.

Amerika hızla ayağa kalktı "Türkiye bu davranışımın altında bi çıkarımı aramayı kesebilirsin. Sen bi NATO üyesisin tabii ki de iyi olup olmadığına bakmak benim görevim. Ama eğer bu benim görevim olmasaydı kesinlikle buraya gelmezdim." Amerika tamamen iş haline bürünmüştü  "Bundan böyle bunu kafana sok Türkiye ve kendine iyi bak ki bı daha böyle bı olay yaşanmasın"

Amerika, Türkiye'nin bir şey demesine izin vermeden hızla odadan ayrıldı. Gerçekten üzüntüden halsizleşmeseydi orda biraz daha durur ve konuşurdu.

Elini bir duvara dayadı ve soluklandı. Kravatını agresifçe genişletti. Sinirden dişlerini germişti. Bu his onun için yeni değildi ama ilk defa aşk yüzünden böyle olmuştu. Aşk ona göre değildi, hiç bir zamanda olmamıştı.

Türkiye "acaba Amerika'ya biraz sert mi davrandım" diye düşündü. Sadece onu kontrol etmeye gelmişti. Türkiye'de artık kime güvenemesi gerektiği konusunda kararsızdı. Ama en azından Amerika ayrılmadan önce ona bir teşekkür etmeliydi.

Türkiye pençeteyi burnundan çekti. Burun kanaması durmuşa benziyordu. Ayağı kalktı ve elindeki pençeteyi çöpe attı. Çalışma masasına yaklaştı orayı toplarken. Yabancı bir marka olan bir şeker gördü. Öysm şekerlerine benzemekteydi.

"Bunu Amerika mı bıraktı" diye düşündü. Şekeri ambalajından çıkardı ve ağzına attı. Tadı çilekliydi. Türkiye şeker sevmemesine rağmen o şekeri mutlulukla yemişti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top