14


"Juliet! Saçlarını sarkıt sevgilim"

"Hikayeleri karıştırdın Romeo"

"Sorun değil Juliet, iki türlü de sana bir gül demeti aldım"

Türkiye balkon demirliklerine yaslanmış bir şekilde Amerika'nın gizlice arkasına sakladığı gül demetini görmesiyle beraber iç çekti.

Bu çocuk onu delirticekti. Balkondan çıkıp aşağı kattaki demir kapıyı açmaya gitti.

Amerika sanki bir zafer kazanmışçasına gülümseyip kendisi için açık tutulan kapıdan içeri girip kendisini salondaki koltuğa attı.

"Amerika bir dahaki gelişine haber ver yoksa Juliet, Romeo dinlemem açmam kapıyı"

Amerika güldü ve ayakta duran sevgilisini kendisine çekti ve koltuğa otutturdu.

Amerika ve Türkiye yeni çıkmaya başlamışlardı, yaklaşıp 2 hafta olmuştu neredeyse.

"Tamam bir dahakine sürpriz yapmaya kalkışmayacağım."

Türkiye yaptığı sinirli ifadeyi ve birbirine kenetledi kollarını yumuşattı. Amerika hala kollarını Türkiye'ye dolamış bir vaziyetteydi. Kafasını giderek yaklaştırmaya başladı. İkisi de gözlerini birbirlerinden ayırmıyorlardı.

Türkiye ani bir hareketle avuç içiyle Amerika'nın kafasını kendinden uzaklaştırdı.

"Sakin ol Romeo"

Amerika yüzünü biraz ovdu. Yüzünde Türkiye'nin el izi çıktığına emindi. O nasıl bı ittirişti ya.

"Aww, bu acıttı işte"

Amerika biraz öyle kaldıktan sonra ayaklarını Türkiye'nin kucağına koydu ve koltukta uzandı. Amerika şu sıralar sürekli Türkiye'nin evine geldiği için artık burası kendi evi gibi hissediyordu. Hatta bir keresinde Türkiye kendisine bu gidişle yedek anahtar vereceğini bile söylemişti.

"Kuzey Kıbrıs yok mu?"

"Hayır bu gün Azerbaycan'da kalacak"

"Anladım, peki bu gün bir işin var mı?"

Türkiye sanki günlük programı tavandaymış gibi gözlerini tavana dikti ve düşündü

"Yok"

Amerika'nın şeytani sırıtışı ile Türkiye "var" demesi gerektiğini anladı.

"Bir oyun oynamak ister misin?"

.

"Tamam, söyle şimdi bu oyun nasıl oynanıyor?"

Amerika oyun için gerekli malzemelere bir daha baktı. Tekila, bardaklar, limon ve tuz kesinlikle her şey hazırdı. Bu oyunu salondaki küçük masada oynamaya karar vermişlerdi.

Amerika yere yakın olan masanın bir ucuna bağdaş kurup oturdu, Türkiye de buna karşılık öbür uca oturdu.

"Oyun basit, sırayla birbirimize birer soru soracağız. Sorduktan sonra cevaplayan kişi bir bardak tekilayı kafaya dikecek, ilk pes eden kaybeder."

"Saçma bir oyun"

"Bir şey olmaz, oyunu anladıysan başlıyorum."

Türkiye tamam dercesine kafasını salladı. Kesinlikle bu oyunu oynamak istemiyordu. Bu boş gününü Seda sayan ile yemekteyiz veya temizlik avcılarının tekrar bölümlerini izleyerek geçirmeyi düşünüyordu ama şimdi sarhoş olacaktı.

"İlk ben soruyorum. Neden evinde bu kadar Tekila şişesi vardı?"

"Rusya bazen buraya geldiğinde Tekila içmek istiyor. Bu yüzden evde bulunduruyorum"

Türkiye ilk önce ağzına biraz limon sıktı ve bardaktaki Tekilayı kafaya dikti. Hissettiği acı tat ile yüzünü buruşturmadan edemedi.

"Ne? Rusya ile yakın mısınız?"

"Tek soru hakkın var. Sıra bende"

Amerika istemese de sustu. Baş düşmanı ile sevgilisinin arkadaş oldukları düşüncesine katlanamıyordu.

"İlk benle öpüşmediğini biliyorum. Peki ilk kimle öpüştün?"

Amerika ilk gözlerini kaçırdı sonra derin bı nefes alarak itiraf etti.
"Japonya"

"Ne? Japonya mı?"

Amerika hızlacana bir şeyler gevelemeye başladı "bak bu bir hataydı, istemeyerek oldu sadece bı anda olu verdi, zaten o zamanlar ikimizde küçüktük, aramızda asla bı aşk olmadı"

Türkiye kahkaha attı. Amerika hızlıca konuşmayı kesti ve şaşkınca Türkiye'ye baktı.

"Sinirli değil misin?"

"Ne? Tabiki hayır, sonuçta bu olay benden önce olmuş o zamanlar hayatında değildim bile"

Amerika aldığı nefesi geri bıraktı.

"Ama eğer bundan sonra başka birisiyle öpüşmeye kalkışırsan ilk önce o parmaklarını kırar sonrada seni yürümeyecek bı hale getiririm"

Türkiye şeytanice sırıttıktan Sonra korku içinde olan Amerika'ya baktı ve kahkaha attı.

"Sadece şaka yapıyorum, sor sorunu sıra sende"

.

Amerika kafaya dikmiş olduğu bardağı sertçe masaya bıraktı. Buna karşılık kafasını masaya dayamış hafiften uyuklamakta olan Türkiye güldü. Yüzü içki yüzünden kızarmıştı, sarhoş olduğu belliydi.

Oyun iyi gidiyordu, bilmem kaçıncı bardaklarına ulaşmışlardı. İkiside kör kütük sarhoş olsada pes etmemeye inat etmişlerdi. Oyundaki sorular bazen basit şeyler oluyor bazen ise birbirleri hakkında merak ettikleri şeyler oluyordu.

Amerika Türkiye'nin bardağını doldurdu.

"Hala pes etmiyor musun hayatım?"

"Pes etmem, sor sorunu?"

Amerika düşündü sarhoşluktan pek iyi düşünemiyordu.

"Beni neden sevmeye başladın?"

Türkiye kafasını geri masaya koydu ve daha rahat olabilmek için kolları ile kafasını sardı. Bı süre sessizlik oldu, Amerika Türkiye'nin uyumuş olucağını düşünmüş olucak ki onu yatağına götürmek için ayağı kalkarken Türkiye uyumadığını belli etti.

"Sanki bi anda davranışların değişmişti. Giderek seninle takılmak bana mutluluk veriyordu. Senin yanında tetikte hissetmeyi bırakınca gerçekten seni tanımaya başladım bu sayede bana olan davranışlarının değişmediğini anladım aslında önceden gözlerimde bir bağ olduğunu fark ettim. Gözlerimin açılması benim için bir lütuftu. Seni tanıdıkça aşık oldum, tabi bunu ilk başta kabuk etmek istemedim, inkar ettim. Ama anladım ki senden kaçmak, sana olan aşkımdan kaçmak bı fayda getirmiyor hatta giderek sana daha çok aşık oluyordum. En sonunda kabul ettim, sana aşığım"

Amerika Türkiye'yi pür dikkat dinliyordu.

"Sana aşığım"

"Sana aşığım"

"Sana aşığım"

Türkiye kollarını kafasından çekti, kafasını biraz doğrultup Amerika'ya baktı. İkisininde yüzü alkol yüzünden mi yoksa birbirlerine olan aşkları yüzünden mi kızardığı belli değildi.

Türkiye son kez bu sefer Amerika'ya bakarak tekrar etti.

"Sana aşığım"

Amerika  karşısında oturan sarhoş çocuğun yanağına elini koydu. Kendini biraz ona yaklaştırdı. Giderek yüzlerindeki mesafe kapanıyordu
ta ki Türkiye içki yüzünden uyuya kalana kadar.

Amerika Romantik anın bozulmasına sinirli olsada kafasını masaya koymuş uyuyan gence bakınca bütün siniri bir kuş misali uçup gitti.

"Oyunu ben kazandım, her zaman olduğu gibi"

Amerika Türkiye'nin önündeki içki bardağını alıp kafaya dikti.

Yavaşça uyuya kalan sevgilisinin koluna girip onu yatağa kadar taşıdı.
Türkiye bir eşek ölüsü kadar ağır olsada Amerika asla şikayet etmedi.

Hayatını beyaz çarşaflar ile örtülü olan yatağa yatırdı, üstüne pike örttü. Türkiye yatakta mışıl mışıl uyuyordu. Amerika yatağa oturup sevgilisinin yüzüne düşen saçlarını düzeltti.

"Ben bu çocuğa ne zaman aşık oldum?"

Amerika'nın aşkı ilk görüşte değildi, yavaşça ilerleyen bir şey de değildi. Ama sanırsa son noktayı koyan şey şuydu;

NATO binasında, Türkiye'nin Nato'ya ilk katıldığı zamanlar, Amerika Türkiye'yi bahçede bir şey ile uğraşırken görmüştü.

Camdan bakmak ona yetmemiş balkona çıkıp ne ile uğraştığını yakından görmüştü.

Türkiye'nin kollarında turuncu küçük bir kedi vardı. Bu kediyle bı süredir Türkiye'nin ilgilendiğini görmüştü.

Amerika kedi görmeye bile dayanamazdı bu ona küçüklüğünde yaşadığı olayı hatırlatırdı. Küçükken bulduğu bir kediyi kış günü eve getirmişti ama İngiltere onu asla eve almayacağını söylemiş ve kediyi bulduğu yere götürmesini söylemişti. Amerika buna her çocuk gibi karşı çıkmış ama yinede sözünü dinletememişti.

En sonunda sinirlenen İngiltere kediyi Amerika'nın kucağından almış ve onun işine bakacağını söylemişti. Amerika gözyaşlarını içine akıtmıştı zira ağlamasına izni yoktu. O zamandan beri kedi görse içindeki acı geri gelirdi.

Amerika eskiyi hatırlamayı bırakıp Türkiye'yi izlemeye geri döndü. Türkiye kucağındaki baygın kedi ile etrafa bakınıyordu sanki yardım ister gibi. Ama yardıma gelen kimse yoktu.

Amerika burdan bile kedinin öldüğünü görebiliyordu ama Türkiye buna inanmak istemiyordu. Bir süre sonra yardım isteyen gözler yaşlar ile doldu Amerika'nın aksine Türkiye ağlamak için başkasının iznine gerek duymuyordu.

Bu olaydan sonra Amerika Türkiye'ye aşk beslemeye başlamıştı, bazı insanlar için aşık olmak için saçma bı sebep olarak görsede Amerika onla beraber duyguları öğrenmişti. Sevilmeyi görmüştü, korkuyu, çaresizliği, pes edişi, mutluluğu, hüznü, endişeyi, kederi bunlar Amerika için yeniydi

Amerika sırıttı ve yataktan kalktı. Artık eve dönme vaktiydi onun için, ama oysaki gerçek evi tam yanındaki yatakta uyuyordu. Ev dört duvarın ördüğü yer değil, değer verdiğin kişinin yanıdır derler bu sözü aşık oluncaya kadar anlamamıştı Amerika.

Amerika pantalonunun birisi tarafından tutulduğunu hissedince durdu ve arkasına baktı. Sevgilisi yarı ayık bir biçimde yatakta ona bakıyordu.

"Burada uyu"

Amerika sırıttı, aşık olduğu için mi yoksa içtiği içki çok mu etkili olduğu için bilemiyordu.

Yavaşça yatağa girmek için pikeyi kaldırdı. Ama yine kapı dışarı edilmişti. Türkiye yine Amerika'ya kafasından ittirdi ve onu yatağa almadı.

"Koltukta"

Amerika sinirle Türkiye'nin dolabından aldığı pike ile salona gitti ve yattı. Gerçekten bu çocuk onu delirtecekti.


Bazı kişiler devam et demiş bende neden olmasın dedim. Bu hikayeyi seviyorum bir süre daha yazmayı planlıyorum ama eğer sıkılırsanız çok uzatmadan bitirebilirim.

Sizi seviyorum, görüşürüz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top