11.
Benim için fazla ilginç bir gecenin sonundaydım. Yatakta uzanmış tavanı seyrediyor ve bu gün olanları düşünüyordum. Bana ona yaşadığını hissettirdiğimi söylemişti. Bu bir cümle nedensizce beni çok mutlu etmişti. Ama bu mutluluğum onun bu hissi istemediği anda anlamsızlaşmıştı. Benden hoşlanıyordu ama istemiyordu. Bunu açık bir dille söylemişti. Bunun ise canımı nasıl yaktığını tahmin bile edemezdi. Çünkü bende ona karşı boş değildim ve bunun farkına varmıştım artık. Demek ki imkansızmış...
Neden istemediğini ise anlamlandıramıyordum. Belki de bir şeyler yaşamıştı. Bu kadar sert olmasının ve ya istememesinin bir nedeni vardı. Hem neden yaşamadığını düşünüyor ki? Neden bunu ona ben hissettirmiştim ki? Bir şeyler yaşadığı kesindi.
Ben düşünceler içersinde yüzerken Salvador'un öksürük seslerini duymaya başladım. Endişelenerek yataktan kalkmış ve Salvador'un yattığı odaya geçmiştim. Koltukta doğrulmuş öksürüyordu. Yanındaki sürahiden bardağa su döküp hemen ona uzattım. Yavaşça elimden suyu alıp içmeye başladı. Bardağı bana tekrar uzatırken elinin çok fazla sıcak olduğunu hissettim. Elim anında alnına giderken endişelenmeye başlamıştım.
Tanrım, çok ateşi vardı. Resmen yanıyordu!
"Salvador çok ateşin var." Diyerek hemen onu koltuğa yatırmaya çalıştım.
"İyiyim ben, bir şeyim yok."
"Nasıl bir şeyim yok? Resmen yanıyorsun! " diyerek sonunda onu koltuğa yatıra bildim. "Bekle sana ilaç getireceğim. " diyerek hemen lavaboya gittim.
Yanına döndüğümde halsiz halde koltuğa yaslanıp gözlerini kapattığını gördüm. Bu kadar ateşle haraket edebilmesine bile şaşırıyordum. Ben olsam çoktan düşüp bayılmıştım.
Ona bir kaç tane ilaç içirttim ve kalan 20 dakikanı burada rahat olmayacağı ile konuşma yapıp onu kendi yattığım yatağa götürmeye ikna ettim.
"Sandığımdan daha inatçı çıktın. " dediğinde kıkırdadım. Galiba kendimi bu zamana kadar çok masum göstermiştim.
Nihayet onu yatağa yatırıp üzerini sıkıca örttüm.
"Sen nerede yatacaksın?"
"Ben uyumayacağım. Uykum yok." Yalan değildi. Kalktığımda uykum vardı evet, ama onu bu halde gördükten sonra kaçmıştı.
"Deli misin Aria? Saat 4 buçuk. Sabaha kadar uyanık mı kalacaksın?" Bu halde bile bunu düşünmesi içimi titretirken hiç bir şey belli etmeden ona döndüm.
"Uykum yok. Kitap okuyacağım. " dedikten sonra komodinin üzerindeki kitapı aldım ve kapıyı açık bırakarak odadan çıktım.
Koltuğun arkasına geçtim ve yere oturudum. Karşımda kocaman bir cam vardı ve bu cam Londra'nın güzelliğini bana sunuyordu. Gece olduğu için yollarda çok az araba haraket ediyordu. Etrafı aydınlatan sadece sokaklardaki lambalardı. Oturduğum odanı aydınlatan da zaten bu büyük camdan içeriye süzülen ışıktı.
Hapishanemiz olan bu otelin işte böyle güzel manzarası vardı. Güldüm.
Bir süre manzarayı izledikten sonra kitabımı okumaya başladım. Ama hiç bir şey anlayamıyordum. Kafam bu kadar karışık ve doluyken yeni şeyler anlamak zor geliyordu.
Kitabın kapağını kapatıp yere koydum ve yeniden bakışlarımı manzaraya yönelttim. Katili düşünmeye başladım. Daha doğrusu katilleri demeliydim.
Her şeyi ilk günden beri düşünmeye başladım.
Çalışıyordum ve Salvador gelmişti. Bana o kadını sormuştu. Sonra Marta ağzından o kadının hangi odada olduğunu kaçırmıştı ve Salvador hemen odaya koşmaya başlamıştı. Odaya girmiştik ve ben kadını görür-görmez bayılmıştım.
Sonra ayılmıştım. Etrafta polisler vardı. Tony ağzından katilin cinayeti bu gün işlediğini kaçırmıştı. Ama Salvador bunu onun saflığı gibi değerlendirerek Tony'i eve göndermişti.
Sonra Jamie Andersson gelmişti ve bu olaya üzüldüğünü ardından da "böyle bir caniliği kim yapar? Kadını bıçaklamak ve asmakta nedir?" demişti.
Bir dakika!
O otele daha yeni gelmişti. Kadının bıçaklanıp asıldığını da nereden biliyordu?! O zaman kadar hiç kimseye bir şey söylenmemişti hatta bana bile Jamie Andersson gelmeden 10 dakika önce söylemişti Salvador.
Salvador'un sesleri kulağıma gelince hemen ayağa kalkıp yatak odasına girdim. Ter içindeydi ve kabus görüyor olmalı ki bir şeyler mırıldanıp haraket ediyordu. Hemen bir bez parçası alıp yüzündeki yaşları silmeye başladım.
Hala haraket ediyor ve mırıldanıyordu. Onu uyandırıp uyandırmamak arasında kalmıştım. En sonunda elimi onu uyandırmak için yavaşça koluna yaklaştırdım. Ama onun sesi kesilmiş ve yeniden sakince uyumaya başlamıştı.
Bir sandalye götürüp yatağın yanına koydum. Telefonumu elime aldım ve biraz oyalanmaya başladım. Başında durmaya karar vermiştim.
Yarım saatten sonra yine haraket etmeye başlamış ve bir şeyler söylemişti. Bu sefer ise ne dediği anlaşılıyordu.
"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim..." defalarca kez özür dilemişti. Kimden özür diliyordu ki? Ve onun kabusu olacak kadar kötü olan ne yapmıştı ki acaba?
Bu sefer yatağın bir kenarına oturup onu uyandırmaya başladım. Çünkü durmuyor aksine her saniye daha fazla konuşmaya başlıyordu.
"Salvador." dedim onu hafifçe sarsarak. Tepki vermemişti.
"Salvador uyan." diyerek bir az daha sarstım onu. O ise şiddetini daha da artırmış adeta koşuyormuş gibi nefes alıyor ve konuşuyordu.
"Çok özür dilerim. " dediğinde onu bir kez daha sarsmamla birden gözlerini açmış ve kalkmıştı. Şu an benimle burun-burunaydı. Onun aniden kalkması ve bu denli yakın olmamız beni heyecanlandırıyorken o siyah gözlerini kısa bir an dudaklarıma indirdi. Tekrar gözlerime tırmandığında ise ben hafifçe geri çekilmiştim.
"İyi misin?"
"Hayır. " diyerek kafasını yatağın başlığına yasladı. Ter içindeydi ve bu hâline rağmen hala çekici gözüküyordu.
"Duş alacağım. " dediğinde kafamı olumlu anlamda sallayıp odadan çıktım.
Şimdide Salvador'un gördüğü kabusu düşünmeye başlamıştım.
Bazı kabuslar vardır, yaşadığımız kötü şeyleri unuttuğumuzda bize hatırlatmak ister gibi girer rüyamıza. Tıpkı uyuduğumuzda çalan alarmın sesi gibi. Unuturuz ve o bir alarm misali rüyamıza girer ve bizi tatlı rüyamızdan ayırır. Gerçekleri hatırlatır sanki. Ben buradayım der. Unutma der,asl gerçekler bunlar der.
Düşüncelerim kendi kanıtını almıştı. Gerçektente bir şeyler yaşamıştı ve bu onu çok etkilemişti.
Salvador'un duşta olduğunu bilerek yeniden yatak odasına gitmiş ve çarşafları değiştirmeye başlamıştım. Kirlileri odanın bir tarafına atarak yenilerini salmıştım.
İşimi bitirdikten sonra odadan çıkmak için kapıya doğru gittiğimdeyse lavabonun kapısı açılmış ve belinde havluyla Salvador çıkmıştı. Ben utançla ne diyeceğimi bilemez halde odanın ortasında durmuş ona bakıyordum. Onun ise bakışları sanki hiç bir şey olmamış gibi gayet normaldi.
"Şey...ıı...ben...şey çarşafları değiştirmeye gelmiştim. " Yaptığım açıklama üzerine gülecek gibi oldu ama son onda kendini durdurdu.
"Gerek yoktu ama teşekkür ederim. " dedi ve bana gülümsedi. Bana gülümsedi!
Ben "Önemli değil. " diyerek dışarıya çıktım ve derin bir nefes verdim. Karşımdaki o muhteşem manzaraya bakmamam için ne savaşlar vermiştim ben!
Odanın içinde bir az git-gel yaptıktan sonra saatin 5 olduğunu görmüş ve yeniden yatak odasına doğru ilerleyip kapıyı yavaşça çaldım. Hava hala karanlıktı ve ben artık yavaş-yavaş uyumak istiyordum. Sonkez Salvador'un durumuna bakıp uyuyacaktım.
"Gel." dedikten sonra içeriye girmiş ve onu halsiz bir halde uzanıyorken görmüştüm. Hemen yanına gidip dudaklarımı alnına bastırdım. Yine çok fazla ateşi vardı.
"Salvador ateşin çok fazla." dediğimde bana şaşırmış bir ifadeyle bakıyordu. Galiba az önce dudaklarımı alnına bastırmama şaşırmıştı.
"Bir şey olmaz. Ben buradan kalkıyorum. Sen gel yat." dedikten sonra ayağa kalkmaya başladı.
"Hayır, hayır. " diyerek onu yeniden yatağa yatırdım.
"Bu halde hiç bir here gidemezsin. "
"İyiyim Aria."
"Hayır değilsin Salvador. Inatçılığın yeri değil. "
"Aria-"
"Tek bir kelime duymak istemiyorum. Şimdi ateşini düşüreceğim. Sonra-" diyerek sustum. " Ona da sonra bakarız. " dedim. Bunun üzerine kısa bir gülümseme sundu bana. O kadar çok yakıştı ki o güzel suratına...
15 dakika geçmişti ve ben ateşini bir az da olsa düşüre bilmiştim. Yatağın kenarına oturmuş elimdeki termometre'ye bakıyordum.
"Şimdi biraz daha iyi misin?" dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı. Yatağın başlığına yaslanmış bir şekilde oturmuş beni izliyordu. Uzun süre birbirimize boş-boş baktık.
"En son ne zaman böyle hastalandığımı hatırlamıyorum. " dedi. Bunun üzerine gülümsedim. Bakışlarım yere kaydı ve sonra tekrar siyah gözleriyle birleşti.
"Bir laf duymuştum.İnsanın ruhu hasta olmazsa bedeni hasta olmazmış." dedim. Tabii ne kadar doğruydu bilmiyordum. Beni duyunca yüzüne tanımadığım bir ifade yerleşti. Cevap vermedi.
"Hasta bir ruhu iyileştirmek ister misin?" dedi bir süre sonra. Ne diyeceğimi bilemez haldr bir süre boş-boş baktım.
"Evet." dedim sonra. Eğer kendisini kastediyorsa iyileştirmeyi çok isterdim. Yorganı üzerinden çekti ve beni kendine doğru çekerek göğsüne yasladı. Ayaklarımı yatağa uzatırken yorganı üzerimize çekmişti. Sıcak göğsü bana hiç tatmadığım bir huzuru bahşetmişti.
Dakikakalar birbirini kovalarken ne o konuştu ne ben. Bir süre sonra gözlerimi kapatmış ve kafamdaki tüm düşünceleri silerek sadece hissettiğim huzurun tadını çıkarmaya karar vermiştim.
Ne ara uyuduğumu ise hatırlamıyordum. Tek hatırladığım şey saçlarımın üzerinde hissettiğim narin bir öpücüktü.
Bu bölümü onlara ayırdım🤗
Aria'nın aklına gelen şeyi düşünmüş müydünüz? Jamie ile ilgili olan🤔
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top