1.


"Buyurun efendim. İyi günler. " diyerek odanın anahtarını müşteriye uzattım. Bavulları ile birlikte uzaklaşırken bir gün benimde böyle bir tatil yapmam lazım olduğunu düşündüm.

Ben Aria Clark, 21 yaşındayım, Londonda arkadaşımla birlikte yaşıyorum. Ailem ise Manchaster şehrindeydi. Benden 3 yaş küçük bir kız kardeşim var. Pekte iyi geçindiğimiz söylenemez.

London'un en önde giden otellerinin birinde çalışıyordum. İnsanları karşılıyor, otele yerleştiriyor ve uğurluyordum. Bu kadar basit ve güzel maaş. Basit diyorum ama o dışardan gözüken bir görüntü aslında. Bilgisayar başında oturmaktan neredeyse boynum eğildi. Her gün yeni bir yüz, yeni insanlar, yeni karakterler. Aslında sıkılmıyordum çünkü neredeyse tüm gün insanlarla iletişim halinde oluyordum. Bu ise güzel bir şeydi bence. Gülüyor, eğleniyor ve çalışıyordum. Normal olan hayatımı seviyordum.

"Merhaba!" diyen kadına gülümseyerek bakmaya başladım. Kırklı yaşlarında güzel bir kadındı. Kırmızı dudakları ve dalgalı siyah saçlarıyla ilgi çekiyordu. Aslında işimin birde bu yanını çok seviyordum. İnsanların kıyafetlerine, makyajlarına ve saçlarına bakıyor kendi kafamda kendi fikirlerimi yürütüyordum.

"Merhaba, otelimize hoş geldiniz! "

"Bana bir oda ayarlaya bilirmisiniz?" dedi hızlıca.

"Tabii ki. Sade mi lüks mü?"

"Sade lütfen. " dedikten sonra kadının pasaportunu istemiş ve gerekli işlemleri yaptıktan sonra 1153 numaralı odanın anahtarını ona uzatmıştım.

"Teşekkürler." diyerek anahtarı aldı.

"Rica ederim." dedim adının Elizabeth olduğunu öğrendiğim kadına. Nedensizce bana sanki acele ediyormuş gibi geliyordu. Belkide yorgun falandır dinlenmek istiyordur.

Geçen 2 saatin ardından bir kaç kişiye daha oda ayırmıştım. Benim iş saatimin bitmesine az kalmıştı. Yavaştan çantamı toplamaya başladığımda bir adamın bu tarafa doğru geldiğini gördüm.

"Bana bir oda lütfen. " Takım elbiseli 40lı yaşlarında bir adamdı. Kafasında şapka vardı ve sağa sola bakıyordu.

"Tabii." Diyerek yine gerekli işlemleri yapmış ve 1156 numaralı odanın anahtarını ona uzatmıştım. Teşekkür bile etmeden alel-acele koşarak asansöre doğru gitmişti.

Böyle şeylere alışkın olduğum için çokta takmıyordum. Burada 3 aydır çalışıyordum ve o kadar kaba davranan insanlar gördüm ki. Bir gün birisi neredeyse "bana oda ver" diye bağırmıştı.

Çantamı alıp masamdan kalktığımda benim yerime geçecek olan çalışanda gelmişti. Nöbeti Kate'e bırakıp koşarak otelden çıktım. Açlıktan geberiyordum neredeyse. Hemen taxi'ye binip evin adresini söyledim. Yol boyu kulaklıkla müzik dinleyerek kitap okumuştum.

Eve vardığımızda parayı ödeyerek arabadan indim. Sonbahardı ama kendini hiç göstermiyordu. Nerede yağmur? Neden yağmıyor?

İsyan ederek eve girdiğimde Alice içeriden seslendi. "Tam zamanında geldin Aria. Bende tam güzel bir sofra hazırlamıştım." Buna şaşırmadan edemedim. Alice güzel yemek yapmasına rağmen hiç bir zaman eve geldiğimde yemek yapmış olmazdı. Işten geldikten sonra birde o yorgunlukla yemeği ben yapıyordum.

"Oo Alice hanım beni şaşırtıyorsun. Bu güzel sofrayı neye borçluyuz? " dedim salatalıkardan birini ağzıma atarak.

"İçimden geldi yaptım." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Ya tamam. Bu gün David'le çok güzel bir gün geçirdik. Tahmin edersin ki ben mutluluktan havaya uçuyorum. Elim ayağım ayrı oynuyor. Yemek yapmak düştü beynime bende yaptım. " David Alice'in 3 yıllık sevgilisiydi. Üniversiteden beri tanışıyordular ve ilişkileri bu güne kadar devam ediyordu. David gerçekten iyi biriydi ve Alice'i çok sevdiği belliydi.

"Senin adına sevindim. " diyerek ellerimi yıkayıp sofraya oturdum ve yemeklere gömüldüm.

***

Yemek yedikten sonra hep birlikte sofrayı toplamış ve güzel bir kahve yapmıştık. Keyfime diyecek yoktu. İçtiğim kahve gün boyu kazandığım yorgunluğu üzerimden atıyordu. Ve tabii ki Alice'in sohbetine doyum olmazdı.

"Ya sen de yok mu öyle aşk falan?"diye soran Alice'e kötü bir bakış attım.

"Yok canım. Olmasında. Ben hayatımdan gayet memnunum. " Oflayarak elindeki kahveyi sehpaya bıraktı.

"Ama bu hep böyle mi olacak? Bir gün yalnızlıktan bezeceksin."

"Yalnız değilim Alice. Ailem var, sen varsın, iş arkadaşlarım var. "

"Ama yinede aşk başka bir duygu, çok güzel . Ve bu duygunu seninde yaşamanı çok isterim. " Alice'in beni ne kadar sevdiğini ve mutlu olmam istediğini biliyordum. Ama ben zaten mutluydum. Belkide kendimi kandırıyordum ama aksini iddia edecek bir delilim yoktu.

"Zamanı geldiğinde her şey olacaktır zaten." dediğimde güldü.

"O zaman neredeyse çabuk gelsin. "

                             ***

Telefonumun alarmını susturduktan sonra yatağımdan kalkmaya çalıştım. Alarma en sevdiğim müziği koysaymışız güya daha iyi kalkabilirmişiz. Yalan! Neredeyse en sevdiğim şarkıdan nefret ediyorum.

Lavaboya gidip işlerimi hallettikten sonra hızlıca siyah eteğimi ve bordo gömleğimi üzerime geçirdim. Çalıştığım otelde siyah etek giymek zorunluydu malasef. Pantalon yüzüne hasret kalmıştım.

Camdan dışarıya baktığımda yağmur yağdığını görmüştüm ve neredeyse sevinçten çığlık atmamak için kendimi zorla durdurmuştum. Ne de olsa Alice uyumuştu ve onu uyandırmak istemezdim. Zaten bir saat sonra kalkıp o da işe gidecekti.

Montumu ve ayakkabılarımı da giydikten sonra dışarıya çıkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Evet keyfim istediğinde otobüsle, istemediğinde de taksiyle gidiyordum.

Damlaları his ederek durağa gelip çatmıştım. Zaten evimizin bir sokak aşağısındaydı. Kulaklarımı tam takmışken otobüste gelmişti. Binip hemen boş yerlerden birine oturdum. Müziğin ahengiyle cama sarkan yağmur damlalarını izliyordum. Hava iç karartıcıydı. Siyah bulutlar bağdaş kurmuştu ve sabah saat 7 olmasına rağmen hava hala tam aydınlanmamıştı.

Ben hep hava durumuna göre yaşayacağım günü değerlendirirdim. Yani çok güneşliyse mesela o günüm çok eğlenceli ve güzel geçecektir diye düşünüyorum. Ama tabii ki bu çocukluktan kalma bir düşünce. Hatta çocukluğumda yağmur yağdığında bulutların birisi için üzülüp ağladığını düşünürdüm. Hatta bu alışkanlığım şimdi de var. Ne zaman yağmur yağsa 'bulutlar yine birisi için ağlıyor' diye düşünürüm.

***

Çantamı güzelce masamın üzerine bıraktıktan sonra sandalyeme oturdum. Çoğunlukla etrafta çalışanlardan başka pek bir adam yoktu. Sadece bir kaç kişi erkenden kalkıp kahvaltı için otelin restoranına gidiyordu.

Bu gün gidecek olan bir çok kişinin çıkış işlemlerini yapmaktan başka bir işim olmamıştı. Neredeyse saat 12ye geliyordu ama çıkış işleminin yapılması gereken bir kişi hala gelmemişti. Bu durumda benim 1153 numaralı odaya bakmam gerekiyordu.

"Merhaba." Kafamı kaldırdığımda siyah saçlı, hafif sakalli birinin bana sert yüz ifadesiyle baktığını gördüm.

"Buyurun." dediğimde cebinden bir fotoğraf çıkartıp bana gösterdi. "Bu kadın bu otelde mi?" Gözlerimi fotoğrafa indirdiğimde dün gelen Elizabeth isimli kadının olduğunu gördüm. Onu neden arıyordu ki?

"Affedersiniz ama biz müşterilerimizin özel bilgilerini paylaşamayız. " dedim. Bunun üzerine burnundan sesli bir nefes verdi. "Sadece bu otelde olup olmadığını sordum. Adı Elizabeth."

"Beyefendi galiba anlamadınız, biz özel bilgileri paylaşmıyoruz. " dedim sinirle. Adam ağzını açıp bir şey diyecekti ki görevli olan Marta yanıma yaklaştı:

"Aria, 4cü katta olan 1153 numaradakı dün gelen Elizabeth hanım çıkış yaptı mı? Odanı temizlemeye gitmem lazım. " dediğinde adam kısa bir an bana bakıp hızlıca asansöre doğru gitmeye başladı.

Koşarak onun ardınca gitmeye başladım. "Marta görevlilere haber ver!" Adam belkide kötü birisiydi. Kadından ne isteye bilirdi ki!

"Durun lütfen beyefendi. Oraya gidemezsiniz! " Beni duymuyormuş gibi bu seferde merdivenlere doğru hızlıca gitmeye başladı. "Beyefendi durun diyorum!"

Hem korkuyor hem de ne yapacağımı bilmiyordum. Adamın arkasından koşuyor ve durması için bağırıyordum. İçimde hiç bilmediğim korku ve tedirginlik hissi vardı.

4-cü kata çıktığımızda hızlıca 1153 numaralı odanın olduğu yere doğru gitmeye başladı. Arkasından koşmama rağmen ona bir türlü yetişemiyordum. Bu adam ne yapmak istiyordu? Derdi neydi?

"Durun lütfen!" diye bağırdığımda 1153 numaralı kapının tam önündeydi. Kapı aralıktı. Onunla aramda sadece 2 adımlık mesafe vardı. Kapıyı hızlıca itip içeriye girdiğinde bende hemen içeriye girdim.

"Siz ne yap-" Odaya girdiğimde görmeyi beklediğim en son şey kadının kanlar içersinde tavandan asılı olmasıydı. Bilincimi kaybederken hissettiğim son şey birinin beni kollarının arasına almasıydı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top