Bölüm 1 - Karar
Bir ilkbahar günüydü. Sokaklar ayın güçsüz ışıklarından çok binalardaki kuvvetli neon ışıklarla aydınlanıyor, şehirlerin gürültüsü Rus topraklarının dört bir yanını rahatsız ediyordu. Lakin tüm bu şamata ve ışık kirliliği bir tümen askerin kaldığı binaya ulaşamıyordu.
Binanın ortadaki katlarından birinde, küçük denilebilecek bir odada fırtına öncesi sessizliği hakimdi. Beyaz teni, koyu gözleri ve kumrala kaçan saçları olan subay oturmuş bir şekilde karşısındaki çocuğu süzerken iç geçirip bakışlarını masasına dikti. Çocuğa bakmaktan çekiniyordu.
"Neye kalkıştığının farkında mısın?" dedi orta yaşlarına merdiven dayamış subay, soğuk sesiyle.
Çocuk düşüncelerine öylesine dalmıştı ki kendisine sorulan soruyu duymamış, titreyen çenesi ve zemine dikilmiş bakışlarıyla zihninde kaybolmuştu.
"Sana bir soru sordum, asker." diye hatırlatmada bulundu Kuznetsov. İçinden defalarca özür diledi. Haykırmak istedi.
"Üzgünüm efendim..." dedi kısık sesle çocuk. Gözlerinin başka çaresi yokmuş gibi, bakışları yine zemine kaydı. Korku içindeydi, titriyordu. Tüyleri diken diken olmuştu, odaklanamıyordu.
"Olmalısın da. Orduda düzensizliğe yer yok, Yaroslav." Ben de üzgünüm, Yaroslav. Sana bunu yapmak istemiyorum. Çaresizliğim yüzünden affet beni. Henüz onları devirecek gücüm yok.
Çocuk, "E.. Evet efendim. Bir daha olmayacak." diyerek toparladı sözlerini. Ürpertiyle sarsıldı.
"Bir daha olmaması için sana ve Yohan'a bir ders verilecek." Subay ezbere konuşuyor gibiydi, yine de çocuk üzerinde tesirli olmuştu sözleri.
"Cezam nedir, efendim?" Kuznetsov bu soruyu duymamış olmak istiyordu. Doğrudan cevap vermekten kaçındı.
"Ortada kesin bir karar yok, fakat en iyi ihtimalle..." dedi ve yutkundu Subay. Söyleyeceklerinin ağırlığıyla eziliyor, alt dudağını kemiriyordu. O cümleyi söylemektense ellerinin yeniden vücut bulup yeniden kesilmesine razı olurdu.
"Ellerin..." Yutkundu. Kelimeler ağzına yapışmıştı âdeta. Sesi boğazına kaçmıştı sanki.
Çenesi titredi, sesi titredi, ruhu titredi. "Kesilir."
Yaroslav'ın gözleri fal taşı gibi açıldı, bunu hak etmiş olamazdı. Kavgayı o başlatmamıştı, kendisine edilen tüm hakaretlere rağmen, son ana kadar rütbeliler tarafından tehditlerle öğretilen kuralları çiğnememeye özen göstermişti.
Gösterdiği özen ve normal zamanlardaki itaati için ödüllendirilmek yerine dayanamayıp arkadaşının boğazını sıktığı için feci bir ceza alacak, bunu ömrü boyunca unutmayacaktı. Kızgındı, koca bir şehri yakıp yıkabilecek kadar öfkeliydi. Korkuyordu, korku üzerine sinmişti ve ömrü boyunca çıkmak bilmeyecekti.
"Lü.. Lütfen, efendim, daha yumuşak bir ceza verin.." dedi çocuk, kısık ve ağlamaklı bir sesle. İçindeki korku ise gururu yenmiş, zafer çığlığı atıyordu.
Subay iç geçirdi, "Disiplin kurallarını değiştiremem, evlat. Maalesef, elimdeki en iyi seçenek bu. Elimden başka bir şey gelmiyor. Gerçekten üzgünüm... Lakin uslu durursan daha fena bir ceza almayacağın konusunda seni temin edebilirim."
Kuznetsov cansız yumruklarını sıktı. Bu çileye katlanamıyordu. Masum bir çocuğa böylesi bir ceza vermek... Oysa çocukları ve geleceği kurtarmak için subay olmuştu Kuznetsov. Kimseye eziyet etmek istemiyordu. Emirlerinin külfeti çok büyüktü, tahammül edemiyordu.
Yaroslav iyice sinirlendi. Gurursuzluğu bir işe yaramamış, boş yere yalvarmıştı. Oysa içinde umut kırıntıları vardı onun, ne de olsa Kuznetsov onu birkaç kez kayırmıştı.
Bir de yüzsüzce evlat diyor, diye düşündü. Dışından yumruğunu sıkıp sessizliğini korusa da içinden hakaretler ediyor, bazen ileri gitse de bunu umursamıyordu.
"Şimdi, koğuşa dönebilirsin. Cezalarınız yarın sabah verilecek." derken çocuğun yüzüne bakmamıştı asker.
"Anladım, efendim." dedi Yaroslav, kısık lakin soğuk bir sesle. Çenesi tcanlı canlı pişirilen bir ıstakoz gibi tir tir titriyor, dudaklarını ıslatacak kuvveti bile kendinde bulamıyor, gevşemiş yumrukları karıncalanıyordu. Her an saldırmaya hazır bir yırtıcı değildi artık, daha çok ürkek bir kedi yavrusu gibiydi.
Subay karşısındaki bu hüzünlü tabloya daha fazla katlanamadı, "Çıkabilirsin." dedi yine çocuğun yüzüne bakamadan. Başarısız bir ameliyatı hasta yakınına haber vermekti onun yaptığı, fakat ortada hastayı yaşatmaya çalışmış bir cerrah yoktu.
Çocuk hiçbir şey demeden, selam vererek ayrıldı odadan. İnfaz tarihini öğrenmiş bir idam mahkumuydu o şu an. Ve gece, hapishanesinde delireceği bir işkence sahnesi olacaktı. Klon eğitim tesisi artık "ville maudite" ifadesinden başka bir şey yansıtmıyordu onun için.
Chopin'in bestelediği Cenaze Marşı çalacaktı sadece. Başka hiçbir konçertoya, operaya ya da sonata yer yoktu o koca zihin salonunda. Zaten Yaroslav şarkı bilmezdi pek. Yaroslav'ın, Mozart'ın eserlerini sevmesi ya da sevmemesi önemsenmiyordu bile; zaten ne zaman onun duygu, düşünce ve zevkleri önemsenmişti ki? Keyifli bir şarkı mırıldanma hakkı hiç olmamıştı.
Düşünceleri önemsenmeyen çocuk yatakhaneye giderken yemin etti, bir intikam yeminiydi ettiği ve unutulmayacaktı asla. Bedelleri önemsemeyecek kadar hırslı ve öfkeliydi çocuk, düşman safında vicdansızlar vardı. Ona öğretilenlere göre savaşta her şey mübahtı ve artık o da vicdansız olacaktı.
İki kesiğe satacaktı vicdanını, zaten çöp gibi geliyordu ona vicdan. Olumlu duygu hissetmesi zaten düşük bir ihtimalken bir de başkalarını mı düşünecekti? Hayır, henüz bunu yapacak kadar yürekli değildi. Vicdanın aslında kendini önemsemek olduğunu anladığı gün, belki.
Koğuşun kapısına ne ara vardığını fark etmemişti bile. Otomatik kapı kendi kendine açıldığında bir sensör çoktan okumuştu ensesindeki çipi. Bunu bile fark etmeyecek kadar dalgındı çocuk. İrisleri bulanıktı.
Anlamıyordu. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir sebepten dolayı neden bu kadar ağır şekilde cezalandırılacağını anlamıyordu. Yumurta kabuğu kadar önemsiz bir olay yüzünden ellerinin kesileceğini kabullenemiyordu. Her şey unutulsa ve devam edilse ne olurdu sanki?
Asıl mesele, Yaroslav'a bunca iç sıkıntı veren durumun Kuznetsov dışında hiçbir subayın önemsememesiydi. Kimse klon çocukların da duyguları olduğunu düşünmüyordu. Kimse onlara ne hayvan ne bitki kadar değer veriyordu. Eşyadan farkları yoktu.
Dudaklarını ıslatacak gücü vardı artık fakat bu ona yetmiyordu. Bağırmak, çağırmak, kırmak, dökmek, yıkmak istiyordu; belki tüm ömrü boyunca sadece bunları yapmak istiyordu. Haykıracak kuvveti yoktu. Ciğerleri sönmüştü. Kalbi zayıflamıştı. Takati kalmamıştı.
Eline bir fırça alıp koca bir tuvali kanla boyamak istiyordu, tüm rütbelilerin ve Yohan'ın kanıyla. Ancak böyle bir intikam tatmin ederdi hırsını. Kana susamıştı. Açgözlü değildi, sadece elleri kesilecek bir çocuktu o.
Bir ruh gibi sessizce ilerledi yatağına. Yatağa oturduğunda kırışan beyaz çarşafı, ona acıyarak bakan arkadaşlarını, Yohan'ın pişmanlığını ve tüm klonların çaresizliğini fark etmedi; sadece bileklerine baktı.
Bileğindeki çizgilere baktı bir süre. Belki son kez dikkatle süzecekti ellerini, loş ışığa rağmen. Derisine, eklemlerine, tırnaklarına baktı. Parmaklarını hareket ettirdi. Tırnağını yoldu, kavlanmış derisini soydu. Saklamak istediyse de ikisini de yere attı. Rönesans tablosunu silen bir adam gibi hissetti kendini. Reddetmek güç verdi ona. Başkalarına kaybetmiyor, kendi vazgeçiyordu sanki ellerinden.
Acınası kudreti, ufak bir düşünce esintisiyle yıkılıverdi. Zayıf olmak umrunda değildi, o sadece ellerini istiyordu. İşin içine giyotin girdiğinde çoğu şeyin değeri iki katına çıkardı. Çünkü kaybedeceğini öğrenmedikçe sahip olduklarının kıymetini bilmezdi insanlar.
Ellerini kaybederken çekeceği acıyı hayal bile edemiyordu. Her şey öylesine dayanılmazdı ki... Her saniye bir eziyet, ruhuna atılmış bir çizikti sanki. İçinde durmadan çığlıklar patlıyor, kabullenemiyordu. Sabahı beklemek işkence gibiydi. Ellerinin kesilmesi düşüncesi, ellerinin kesilmesinden daha acı vericiydi.
Yaroslav gözlerini Yohan'a dikti bu kez. İşin ucunda ceza olmasaydı onun tüm dişlerini döker, yüzüne esaslı bir tekme geçirir ve gırtlağını sıkabildiği kadar sıkardı. Her zerresiyle nefret ediyordu ondan. Hınç doluydu.
Aniden ayağa kalktı Yaroslav.
"Şeref yoksunu zorba! İyi bir rütbem olduğunda seni üretildiğine pişman edeceğim!"
Sinirle sıktığı dişlerinin arasından, tükürürcesine söylemişti cümlelerini. Hırçın olsa da korkudan sesini fazla yükseltmemiş, bu sebeple daha da sinirlense de tek yaptığı Yohan'a kan içmek isteyen bir vampir gibi bakmak olmuştu.
Yohan durakladı ve birkaç damla gözyaşının yanağından akmasına izin verdi. Hıçkırıklara boğulmadı ya da gözyaşları ışıkta bir inci gibi parlamadı, sadece sessizce ağladı. Korkunun ve çaresizliğin getirdiği uçsuz bucaksız sessizlik tüm koğuşa hakimdi.
Fakat sonra, Yohan iç geçirip,
"Cezan ne?" diye sordu.
"E..Ellerim... ke..kesilecek."
Yohan gözyaşlarını koluna sildi.
"Be... Benim bacağımı kesecekler!" dedi ağlamaklı sesiyle.
"Sonuna kadar hak ettin, Yohan! Bunların hepsi senin yüzünden oldu!"
"Sadece şaka yapmak iste..."
Yaroslav Yohan'ın sözünü kesti, "Kes sesini! Aptal! Sana rahatsız olduğumu belirttim, yine de devam ettin! Senden nefret ediyorum!"
"Susun artık beyler, bir kavga daha istemiyoruz." diye araya girdi Jonathan isimli bir klon ve böylece tüm koğuş sessizliğe büründü.
Yaroslav da, Yohan da yataklarına uzandı fakat uyuyamadılar. Yatakları karşılıklı değildi fakat yakındı, bu yüzden kin ve gözyaşı dolu gözler birer mermi gibi çakışıyordu.
Yaroslav, sadece bir an için Yohan'a acıdı. Kendi bacağının kesildiğini hayal edecek ve empati kuracaktı ki nefreti buna engel oldu. Yohan anlaşılmayı hak etmiyordu. Aptal, soysuz, anlayışı kıt bir çocuktu Yohan. Bütün bunlar Yaroslav'a göre onun yüzündendi.
Uykuya dalmaya çalıştı, uykusunu almalıydı, derste uyursa başına daha kötü bir şey gelebilirdi. Ancak gözlerini kapattığında giyotin gözünün önüne geliyor, bileğinin kesildiğini görüyor ve korkuyla yerinden sıçrıyordu.
Yaroslav hızlı hızlı nefes alırken sakinleşmeye çalıştı, belki de Kuznetsov ona morfin verirdi. Bu ihtimale pek inanmasa da iyi bir olasılığa tutunmak zorundaydı ve bu, olası tek iyi senaryoydu. Cezasının iptal edilmesini hayal etmek onun için fazla gerçek dışı olurdu.
Soluk ve güçsüz umudunun sönmesine izin vermese de uyuyamayacağı kesindi. Bunu bildiğinden denemeye bile kalkışmadı ve başını sol eline yasladı. Dirseğiyle yataktan kuvvet alırken hâlâ Yohan'a öfkeyle bakmakla meşguldü.
Böylelikle Yohan ve Yaroslav; tüm geceyi birbirlerine kinle bakarak, kabus görme korkusundan uykuya dalamayarak ve gözyaşı dökerek geçirmiş oldular.
***
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top