|5| Ölümü Ertelemek
<><><><><><>
Yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar dilerim.
Sorunuz var mı?
İthaf isteyen?
<><><><><><>
_______
________
_5. Bölüm_
'Ölümü Ertelemek'
^
Tecrübe, korku ile gölgenirdi bazı zamanlarda. Tüm mantığı devre dışı bırakan bu his en büyük hataları da beraberinde getirirdi.
Ani bir refleksle geriye çekildim, hala karşımdaki kanlı manzarayı izliyordum. Diğerleri de benden farklı bir durumda değildi. Dehşete kapılmış bir ifade ile Awhoz'a bakıyorlardı. Yaratık az önce kurtarmaya çalıştığım genç çocukla beslenirken elimizden hiçbir şey gelmiyordu.
Kendine gelen ilk kişi ben oldum, karşımdaki manzara nedense bana tanıdık gelmeye başlamıştı. Belki de sırf bu yüzden, kendime gelmeyi başardım ve mantığımın sesini duydum. Ancak ben, buraya geldiğimden beri hiç böyle bir şeye şahit olamamıştım. Geçen dört yıl boyunca hiçbir yaratığın saldırısını görmediğim gibi şu son zamanlar bir yana onlarla bu kadar sık karşılaşmazdık. Ormanda kaynak ararken karşımıza çıkan yaratıkların öldürdüğü insanların haberini alırdım kimi zaman. Yas tutmak bir yana çoğu kimsesiz olan bu insanların ölüm haberi sıradan bir günün sıradan bir parçası olurdu.
Son zamanlarda bu yaratıkların çığırından çıkıp normalde yapmadıkları davranışlar sergilemesi ben dahil herkesi korkutuyordu. Anlamak için insanların yüzlerine bakmak yeterliydi. Hayat ile ölüm arasındaki o ince çizgi sanırım git gide daha da inceliyordu.
Etrafıma baktım, hala kurtulma şansımız var mı diye bir çözüm yolu bulmaya çalıştım. Hareket ettiğimiz an Awhoz bizi fark edecek ve saldıracaktı. Aç olması ya da tehlikede hissetmesi önemli değildi, saldırmak için ihtiyaçlara ya da korkuya gerek duymuyordu. Saldırganlık bakımından en başı Awhoz denen bu yaratıklar çekerdi her zaman.
Birkaç adım ötemde duran adamın bana baktığını fark ettim. Ne yapması gerektiğini bilmez halde çaresizliğini benimle paylaşıyordu. Ona yardım edemezdim, aralarında bu dünyaya en yabancı bendim şu durumda. Eksik benliğim benden tüm tecrübe ve meziyetlerimi almıştı.
Awhoz parçalandığı cesedi bir kenarıya fırlatıp kıvrılarak etrafına bakmaya başladı. Sanırım kendine yeni bir av arıyordu. Nafesimi tuttum, en ufak bir kıpırtıdan bile kaçınıyordum. Başını tam benimle aynı hizaya getirmişti ki benimle aynı hizada, tam karşımda duran adam, yaratık ondan uzaklaştığı için hareket etme gafletinde bulundu.
Birkaç saniyelik bir hata yaratığın dev bedeni ile onun tarafına dönmesi için yetmişti. Tıslama benzeri sesler çıkararak başını kaldırdı, o an saldıracağını anlamıştım. Görmesi gerekmiyordu, yaratık orada bir şey olduğunu anlamıştı.
Öylece durup yaratığın o adamı da öldürmesini bekleyebilirdim, yanımda duran adam çoktan bu fikre kendini empoze etmişti. Vicdan denen duygunun varlığı pek çok insanda sorgulanabilirdi. Peki ben bekleyecek miydim, o adamdan sonra sıra bana gelecekti. Ölümü ertelemeyi bırakmaya karar verdim.
Hızlıca yere eğilip orta büyüklükte bir taş aldım ve aynı hızla yaratığa fırlattım, yaptığımın mantığıma yatan hiçbir yanı yoktu. Delirdiğimi düşünürken şimdi tam da bir delinin yapacağı gibi hareket ediyordum. Saldırmaya hazırlanan yaratık aniden olduğum tarafa döndü. İri ağzını açarak ortaya çıkardığı kıvrımlı dişlerinden damla damla akan zehir ürpermeme neden olurken dişlerini bana geçirmesine fırsat vermeden yana doğru koştum. Başıyla beni takip ediyor ve saldırmak için fırsat kolluyordu, ölüm fermanımı imzalamıştım.
"Heon," diye bağırdı az önce az daha yılana yem olacak olan adam. Elindeki uzun bıçağı hızla önüme attı. Bir nevi yapabildiği kadarıyla son yardımını yapmış, hayatını kurtaran kişiye tek başına olduğunu göstermişti. Yılan bağırması ile başını çevirir gibi olsa da dikkati hâlâ benim üzerimdeydi.
Bulunduğum yerden başka bir tarafa doğru kaçmadan önce bıçağı aldım. Yılanla oynadığım bu tehlikeli oyun yorulduğum an bitecekti.
Kayalıklardan uzaklaşırken iki adamın da yavaşça koloniye doğru gittiğini gördüm, yardım çağıracaklarını umut ederek tüm dikkatimi yılana verdim.
"Göster marifetini." Diye bağırdım karanlıkta parlayan pullarla kaplı başına bakarken. Bu yılanın zayıf olduğu tek şey gözlerinin ortasındaki bölgenin, hassas burnu yüzünden ince bir yapıya sahip olan kemikleriydi. Başı geriye doğru çekilip yükselirken saldırmak için saniyeler içinde harekete geçeceğini biliyordum. Başını ileriye attığı an arkamdaki kayalıklara çekildim ve kayalığın tepesine çıktım. Başı kayaya çarptığı için affallayan yaratığın başının tam üzerinde duruyordum şimdi. Tek bir şansım vardı, elimdeki bıçağı sıkıca kavrayarak yaratığa doğru atladım. Tam iki gözünün arasında yer alan bölgeye kendi ağırlığımdan güç alarak bıçağı batırabildiğim kadar derine batırdım ve ellerimi serbest bıraktım.
Sırtım sert zemine çarparken yılan sadece birkaç adım ötemde kalmıştı. Toparlanmaya çalıştım. Ayağa kalkıp dengemi sağlamaya çalışırken yaratığın başına saplı bıçağa takıldı gözlerim. Nasıl bu kadar hızlı hareket edebilmiştim?
Normalde imkansız olan bir şeyi saniyeler içinde başarmıştım. Bu yaratıktan daha hızlı olmak neredeyse imkansızdı. Geriye çekildim. Yaratık başını hızlıca sallayarak kendine gelmeye çalışıyordu. Hala ayakta olduğunu görmek içime bir korku salmıştı. Artık bir silahım yoktu ve fazlasıyla yorulmuştum.
Yılanın tutarsız hareketleri arttı, başına saplanmış bıçaktan kurtulmaya çalışıyordu. Kurtulmak için çırpınırken benim varlığımı bile unutmuştu. Canını fazlasıyla yakmıştım, diğer yandan da onu sinirlendirmiştim.
Yapabildiğim kadarı ile geriye çekildim, ormana fazlasıyla yakın olduğumuz için zemin dikenli çalılarla kaplıydı. Ayağım çalılara dolanırken kayalıklardan çok uzak olduğumu fark ettim. Kaçmam gerekiyordu, Awhoz bu haldeyken bir şansım olabilirdi. Başına saplanmış bıçağın onu öldüreceğini düşünmüştüm. Anlaşılan yaratık tahmin ettiğimden daha güçlüydü, öyle ki kafasında bir bıçak olduğu halde, hâlâ kurtulmak için çırpınacak gücü kendinde bulabiliyordu.
Birkaç adım attım, hareketim Awhoz'un çırpınışlarını durdurmuş ve bana doğru sürünmesine sebep olmuştu. Hâlâ harekete karşı fazlasıyla duyarlıydı. Durmak zorunda kaldım, koşsam bile onun hızının yanında yeterince hızlı koşamazdım.
Onu ya öldürecek ya öldürecektim! Başka şansım yoktu. Kıpırdamaya bile imkanım yokken kaçmaya çalışmak anlamsızdı. Arkama döndüğüm an sıradaki yemi ben olacaktım.
Daha önce kimsenin bir Awhoz'un elinden sağ kurtulduğunu duymamıştım. Ormanda bana saldırmama nezaketini gösteren Awhoz ile birlikte bu yaratıkların karşısında hayatta kalma başarısı gösterdiğim için şanslı saymalıydım kendimi.
Yaratığı öldürmek için bir yol aramaya koyuldum. Elimdeki tek şans yaratığın başına sapladığım bıçaktı, onu bir şekilde alabilirsem birkaç darbe daha indirebilirdim. Ah, neler diyordum ben böyle! Kolonideki her beş ölümden en az üçüne sebep olan yaratığı tek başıma öldürmek için plan yapıyordum resmen.
Derin bir nefes aldım, ileriye atılmak ve kayalıklardaki eski yerimi alabilmek için yerdeki taşlardan yardım alacaktım. Birkaç taş alıp bulunduğum yerin biraz daha gerisine yaratığın arka tarafına bir tane attım, eğer kafasını biraz olsun karıştırırsam yeniden kayalara çıkabilirdim.
İlk taşın hiçbir faydası olmadı, ikincide biraz daha büyük bir tane attım. Bu kez duyularını harekete geçirmeyi başarmıştım. Attığım her taş ile bir adım daha atıyor kayalığa yaklaşıyordum. Yaratık ise her taş ile birlikte nereye doğru sürüneceğini şaşırıyor, öylece çırpınıyordu.
Elimde kalan son taş ile kayalığa sadece birkaç adım ötede duruyordum şimdi. Taşı attıktan sonra koşmam gerekiyordu. Rotamı belirleyip taşı fırlattım koşmaya başlayacağım sırada yaratık hiç olmadığı kadar hareketlenerek kuyruğunu olduğum tarafa doğru savurdu. Kıl payı kurtulmuştum, yaratığa baktığında başında, karanlıkta ay ışığının ufak yansıması ile parlayan bir şey dikkatimi çekti. Bıçağım hala yerli yerinde dururken yaratığın başına saplanan bir cisim daha olduğunu anladım. Koloniden yardıma gelenler olduğunu düşünürken arkama bakma fırsatını yakalayamadan yaratığın sert derili kuyruğu hızla bedenime çarptı.
_______________
01/07/19
SONSUZSİYAH
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top