|2| Çağrıya Kulak Ver
<><><><><>
Herkese iyi okumalar dilerim. Yorum yapmayı unutmayın.
<><><><><>
___________
___________
______
______
_2. Bölüm_
'Çağrıya Kulak Ver'
^
Bir gün öleceğimi biliyordum. Bu cehennem denen yerde yaşamak o kadar zordu ki... Bir gün mutlaka ölüm beni de bulacaktı. Yıllardır bir şekilde yaşamayı başarmıştım, ve şimdi hikayemin sonuna gelmiştim.
Awhoz tıslayarak kıpırdandı. Diğerlerini bilmesem de Konza'nın beni kurtarmak için bir fırsat kolladığını biliyordum. Kolonideki her bir insan bir diğeri için canını ortaya koyabilmeliydi ancak biz bencil varlıklardık. Çoğu ben yılan tarafından yenirken izlemeyi tercih ederdi muhtelemelen, kimileri ise canı pahasına mücadele ederdi. Buna ben de dahilim, kendimden önce başkalarını düşünürdüm, özellikle de değer verdiğim birini. Konza'nın bir delilik yapmasından korkuyordum bir yandan da, benim yüzümden zarar görmesini istemiyordum, onun da böyle durumlarda benden aşağı kalır yanı yoktu. Etrafımı saran bir grup insan yavaşça Awhoz ve benim çevremde kendilerine yer bulmuştu.
Artık sessiz kalmanın bir faydası yoktu. Korkmuyordum, ölümün bir nefes kadar yakın olduğunu bilmek bana büyük bir cesaret sunmuştu. Çevremdeki insanlar yılanı öldürmeye yetecek güce sahip olsa da yaratık birkaç santim uzağımdayken onu durdurmaları imkansızdı.
"Konza." Diye seslendim en yakın dostuma. Korkuyla Awhoz'a diktiği bakışlarını bana çevirdi. Parmağını dudağına götürerek susmamı işaret etti hemen.
"Artık bitti dostum."
Konza sessizliğini bozarak," Kes sesini Heon, hala saldırmadı... Hâlâ bir şansımız var." Dedi sinirle. Ben ise hâlâ az sonra öleceğimi düşünüyordum.
"Konza!" Dedim sesimi yükselterek. Karşımdaki yılan ani bir hareketle başını kaldırdı ve bana tepeden bakmaya başladı.
Yılan hareket etmeyi bırakınca,"Sakın bir aptallık yapmaya kalkma Konza." Diye devam ettim sözlerime.
Konza yerinden kımıldanıp sert bakışlarını yılana çevirdi.
Awhoz ise yukarıya kaldırdığı başını yine aşşağı indirip benim başımla aynı hizaya getirdi. Hâlâ öylece duruyordu. Trajikomik bir şekilde neden saldırmadığını merak etmeye başladım. Sanki buna çok istekliymiş gibi...
Ahwozlar oldukça saldırgan yaratıklardı, şu ana kadar beni çoktan parçalarıma ayırmış olması gerekirken o hala öylece beni izliyordu.
Başımı hafifçe çevirerek," Neden saldırmıyor?" Diye sordum Konza'ya.
Konza tüm dikkati ile Awhoz'a yaklaşmaya çalışıyordu yavaşça. Bunu fark ettiğimde kaşlarımı çattım, bir delilik yapacaktı. Bana cevap vermeyince tekrar önüme döndüm.
Döndüğüm an Awhoz iyice yaklaşmıştı bana. Tam da bu sırada kulaklarımı fısıltıyı geçmeyen bir ses doldurdu.
'Heon'
Bu rüyadamda sürekli gördüğüm kadının sesiydi. Tüm bedenim kaskatı kesildi ve irkildim. Beynim bana kötü bir oyun mu oynuyordu?
'Heon' dedi aynı ses. Birdenbire dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim, sendeleyerek birkaç adım geriye gittiğimde bedenimin kontrolünü geri kazanıp toparlandım.
Kendime tamamen geldiğimde Awhoz'dan uzaklaşmamı fırsat bilen Konza ve grubun diğer üyeleri silahlarını hazırladı. Birbirlerine başları ile işaret verdikten sonra yılana saldırmak için harekete geçtiler.
Awhoz geniş ağızını açarak çatallı dilini çıkardı ve tıslayarak tek tek etrafındaki insanlara göz gezdirdi. Ardından ani bir hareketle bana yaklaştı. Birkaç saniye boyunca tam gözlerimin içine baktığını hissettim, sonra aniden arkasını döndü, sürünerek ormanın sık ağaç ve çalılarının arasında kayboldu.
Ellerini başımın iki yanına koydum ve gözlerimi kapattım, başıma büyük bir ağrı saplanmıştı.
Gözlerim sımsıkı kapalıyken beynimde,'Cehennem...'diye bir ses daha yankılandı. Uzaklardan gelen bu ses yine o kadına aitti. Sanki devamında daha fazlası vardı ancak ben yalnızca bu kadarını duyabiliyorum. Gerisi bir uğultu olarak yayılıyordu zihnime.
Kollarımda hissettiğim baskı ile gözlerimi açtım. Konza yanıma gelmişti ve endişeyle bana bakıyordu.
"İyi misin dostum?"Diye sordu.
Zorlukla başımı salladım, ellerimi indirip,"Nisha'yı bulmalıyız." Dedim zorlukla.
Toparlanıp tekrardan ormanın içinde yürümeye başladık. Sık çalıların arasında dağılmadan yürümeye çalışıyorduk. Etrafımızda diğer grupların da aynı şekilde ilerlediğini biliyordum, umutsuzluğa kapılmaya başlamıştım. Diğer gruplardan birinin Nisha'yı bulmasını umut ediyordum. Bize düşen bölgeyi neredeyse bitirmiş olmamıza rağmen Nisha'ya dair bir iz bulamamıştık.
"Hey kızıl duman!.. İşaret veriyorlar." Diye bağırdı grubun içinden biri. Sağ tarafa döndüğümüzde ağaçların tepesinden göğe yükselen kızıl dumanları her birimiz görmüştük.
İşaret fişeği yakılıyorsa bu, önemli bir neden için olurdu. Sınırlı kaynaklar içinde her şey dikkatli kullanılıyordu.
Konza yanımdan koşarak geçti ve çalıların arasında kayboldu. Hızla onun peşinden koştum. Koşarken Nisha'nın cesedi ile karşılaşmaktan korkuyordum.
Sonunda Konza'ya yetiştiğimde bir ağacın gövdesinin hemen yanında yukarıya bakarken buldum onu.
"İn aşağıya... Söz canını yakmadan kıracağım kemiklerini." Diye bağırdı Konza hiddetle.
Onun sinirle gerilen suratına bakmayı bırakıp ağacın dalları arasında gezdirdim gözlerimi.
Ağacın sık dalları arasında elindeki işaret fişeğini tutan Nisha'yı kısa sürede fark etmiştim. Ağacın etrafına toplanan diğer gruplar ile birlikte iki kardeşi izlemeye başladık.
"İnmek mi? Sen gider gitmez ineceğim zaten..." Dedi Nisha hiddetle.
Dalların ardında kendine bir yer bulmuş ve oraya oturup ayaklarını aşağıya sarkıtmıştı. Kahverengi saçları başındaki şapkadan dışarıya çıkmış ve yüzünün yarısını kapatmıştı. Eldivenli elleri ile dalları sımsıkı tutmuştu düşmemek için. Elindeki işaret fişeğinden çıkan dumanlar yüzünden onu görmekte zorlansam da iyi olduğunu anlayabilmiştim, neyseki başına bir şey gelmemişti.
"Nisha! Yeter artık daha fazla yağmurda kalamayız." Diye bağırdı Konza yeniden.
"Sen olmasan şimdiye kadar inmiş olurdum ağabey... Heon yardım et." Diye cevap verdi Nisha. Benden yardım istemesi üzerine ağacın yanında duran Konza'ya yaklaştım.
"Konza endişeni anlıyorum ama biraz sakin ol dostum." Dedim sakin bir sesle.
Konza pes etmiş bir halde,"Saatlerdir onu arıyoruz Heon. Hem az kalsın ölüyordun, unuttun mu? Kim bilir yine neyin peşinden buraya kadar geldi. Asiliğinden bıktım artık." Dedi.
Başımı yukarıya kaldırdım. Her ne olursa olsun Konza'nın onu kaybetmekten ne kadar korktuğunu biliyordum. Bu yüzden asla ona zarar vermezdi.
"Nisha, aşşağı inebilirsin..."
Nisha bir bana bir de ağabeyine baktı. Sonrasında elindeki sönmek üzere olan fişeği yere atıp dalların ardından dikkatle aşşağı indi.
Konza'ya uyarı dolu bir bakış attım ve Nisha'nın yanına gittim. Konza hep asi oluşundan yakınsa da Nisha aklı başında biriydi. Buraya gelmesinin mantıklı bir açıklaması olduğundan emindim. Biz birbirimize sarılırken Konza'nın öfke ile kardeşine baktığını görebiliyordum. Ortadan kaybolduğu için ona çok kızmıştı.
Biz ayrılınca Nisha bana baktı ve tüm yüzünü kaplayan bir gülümseme yerleştirdi yüzüne, güldüğü her seferde olduğu gibi gamzeleri iki yanağında da belirmişti.
Sonra kardeşine dönüp kollarını açtı. Konza sinirle ona bakmaya devam ederken saniyeler içinde gülümsemeye başladı ve koşarak kardeşine sarıldı. Hala çiseleyen yağmurun altında iki kardeş kısa sürede barışmıştı.
Konza koloniye geriye dönerken,"Nasıl oraya kadar gittin? Ne kadar tehlikeli olduğunu gayet iyi biliyorsun." Dedi kardeşine.
Nisha kaşlarını çattı," Elbette biliyorum. Awhoz'un izlerini takip ediyordum sonra onu gördüm. Metrelerce uzunlukta, kan kırmızı renkteydi. Geriye dönmeye çalıştım ama beni fark etti. Tek seçeneğim aksi yöne doğu gitmekti. Kaçtım ve sonunda sizin sesinizi duyduğumda ağaca tırmanıp fişeği yaktım." Diye anlattı başından geçenleri.
Konza kardeşinin omuzuna attığı kolunu çekerek yürümeye devam ederken konuştu.
"O Awhoz bizim karşımıza da çıktı. Muhtemelen o sırada yaptığımız konuşmayı duydun." Dedi düşünceli bir ruh haliyle. O böyle diyince aklıma Awhoz ile karşı karşıya kalınca yaşadıklarım geldi. Tuhaf bir şekilde sanki bana saldırmayacağını hissettiğimi ancak şimdi anımsayabiliyordum.
Yağmur iyice etkisini kaybedip sonunda durduğunda koloniye varmıştık. Tüm koloninin bulunduğu ana mağaraya gittik. Herkes Nisha sağ salim bulunduğu için sevinmişti. Herkes birlikte kahvaltısını yapmaya başladığında ben kimse fark etmeden ana mağaradan ayrıldım.
Mağaranın içine oyulmuş koridorları takip ederek en tepeye kadar çıktım. Toprağın üzerinde tek bir bitkinin dahi olmadığı kayalarla kaplı uçurum kıyısı vardı. İrili ufaklı kayaların arasında karşımdaki geniş manzarayı rahatlıkla izleyebileceğim bir her buldum ve oturdum.
Uçurumun altındaki büyük ormanın gerisindeki topraklar dahi bulunduğum yerden görünüyordu. Gökyüzündeki hastalıklı renklerle kaplı dev bulutlar, çeşitli yerlerde kümeler halinde toplanmıştı. Uçsuz bucaksız toprağın üzerinde kalın bir sis tabakası kendini belli ediyordu. Ormanın gerisindeki siyah ve koyu kahve topraklarda, hiçbir yaşam belirtisi yoktu.
Geçmişte dünya üzerindeki yaşam dolu olan her yer şimdi ölüydü. Şehirler uzun zaman önce yıkılmıştı, düzen uzun zaman önce bozulmuş, yeni bir düzen gelmişti. Bu düzen de tamamen bozuktu, sadece öl ya da öldür ilkeleri üzerine kuruluydu. Şehirdeki her bir insan birbirlerine yardım etse de öncelikleri her zaman kendileriydi. İnsanlar kusurluydu, kurdukları her düzen de kusurlu oluyordu bu yüzden. Her seferinde zaman, yer veya yaşanan olay gözetmeksizin...
Başımda hissettiğim baskı düşüncelerim ardından kendini yeniden belli etti birdenbire. Bu aklıma ormanda olanları getirmişti. Gördüğüm rüyadaki sesi uyanıkken de duymak kesinlikle iyiye işaret değildi, anın heyecanı ile nasıl da görmezden gelmiştim. Belkide deliriyordum, zaten insanların hiçbirinin psikolojisi yerinde değildi. Aramızda deliren ve aklının hakimiyetini tamamen kaybeden insanlar olmuştu. Belki de ben de onlardan biri olmak üzereydim.
Gözlerimi kapattım. Rüzgarı ve hafif bir uğultuyu geçmeyen sesleri dinledim. Bu Dünya'nın sesiydi, bu ses bana hem korku hem de huzur veriyordu. Başımdaki ağrı biraz hafiflerken gözlerimi açmadan oturmaya devam ettim. Saniyeler sonra ardımda Dünya'nın sesine karışan ve kulaklarıma hapsolan büyük bir gürültü duydum.
Bu gürültü kanat sesinden başka bir şey değildi...
__________________
04/06/18
SONSUZSİYAH
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top