➳ 6
indila - dernière danse
"Merhaba. 5 numaralı resim atölyesi nerede acaba?"
"Şu köşeden döndükten sonra ilk kapı."
"Teşekkür ederim."
Saçlarımı düzeltip bakışlarımı tarihi eserin içindeymiş gibi hissettiren fakültenin içinde gezdirirdim. Bina krem ve kahve ağırlıklı duvarları, beyaz taş sütunları ve bütün duvarları kaplayan altın çerçeveli tablolarıyla filmlerden fırlamış gibi görünüyordu. Burada okuyan öğrenciler resmen başka bir dünyada eğitim görüyorlardı.
Edebiyat Fakültesi de eskiydi ama bu kadar güzel değildi. Fazlasıyla imrenmiştim.
İnce koridordan geçip kahverengi kapılı atölyenin önüne geldiğimde durdum. İçimde anlamlandıramadığım bir heyecan vardı. Bunu ilk kez resmimin çizilmesine de bağlıyordum.
Ve kafamda tonlarca düşünce vardı. Ben ise hiçbirini susturamıyordum.
Gıcırtılı bir sesle aralanan kapıdan içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Göründüğünden kat kat büyük olan atölyeye hayretler içinde bakarken bir ses beni kendime getirmişti. "Geç kaldın."
Hwang Hyunjin elindeki tuvali şövaleye bırakıp yüzüme bile bakmadan konuşmuştu. Ses tonu keskindi, ifadesi sert. Sürekli böyle çatık kaşlarla geziyor olamazdı değil mi? Olmamalıydı.
Gözlerimi devirerek çantamı tahta zemine bıraktım. "Eğer beni karşılamak için gelseydin zamanında başlardık. Atölyeyi bulamadığım için geciktim." Sonunda gözlerini paletinden çekip bana baktığında cevap verecek gibi oldu ama bir şey söylemedi. Gözleri yüzümden itibaren bütün vücudumda gezinirken tepki vermedim.
Çizeceği detaylara bakıyordu, özel olarak bana değil.
"Özel olarak hazırlandın sanırım?" Beyaz boyayı palete dökerken başımla onayladım. "Evet, daha özenli gözükmek istedim." Gerçekten de onunla konuştuktan sonra eve gidip üzerimi değiştirmiştim. Sonuçta ödevi bile olsa vakit alan ve kalıcı bir şeydi. Çizdiği tabloları sonrasında ne yapıyor bilmiyordum ve riske atmamak en iyisiydi.
Üzerime kalın askılı, beyaz ve göğüs kısmı düz gelen uzun bir elbise giymiştim. Elbise bileklerimde bitiyordu ve eteği uçuş uçuştu. Zarif ama abartı durmayan bir elbiseydi. Hava soğuk olduğu için elbisenin üstüne kısa ceketimi geçirmiştim. Saçlarımı da elbiseye uyumlu olacak şekilde su dalgası yapmıştım. Makyajım ise yine elbiseye uygun bir şekilde ortaydı. Çok ağır bir şeyler yapmak istememiştim ki kendime de yakıştırmıyordum zaten.
"Güzel." dedi cevabıma karşılık. Ardından şövalenin karşısındaki tabureye oturdu. Bildiği başka kelime yok gibi gelmeye başlamıştı. "Güzel, güzel... Her şeye güzel mi dersin yoksa kelime dağarcığın kısıtlı mı?"
Gözlerini gözlerimde sabitleyip dudaklarını araladı. "Anlayamadım. Güzel olan bir şeye güzel demekte ne gibi bir sakınca var?" Yanaklarım ısınmaya başlarken cevap vereceğim sırada devam etti. Artık yüzüme bakmıyordu, gözleri tuvaldeydi. "Elbise yani. Güzel."
Heyecanımın sebebi kesinlikle resim değildi.
"Tabii." dedim sakince. "Elbise..." Belli belirsiz kafasını sallarken fırça kutusunu eline aldı. O hazırlık yaparken ne yapmam gerektiğini kestiremediğim için etrafı incelemeye devam ettim. Ben kafamı kaldırıp camların üzerindeki tablolara bakarken o tekrar bana seslendi.
"Üzerini çıkart."
Öksürdüm. "Efendim?"
Gözlerini devirdi. "Üstündeki ceketi. Çıkart." Bastıra bastıra konuşurken telaşla ceketimi çıkardım. Neden bu kadar panik olduğumu anlayabiliyordum fakat mantığıma uyduramıyordum. Onunla tanışalı iki gün bile olmamıştı. Bütün bunlar anlamsızdı ama ben sinir olmak ile heyecanlanmak arasında saçma bir çizgideydim.
"Otur." Bıkkınlıkla iç çektiğimde boğazını temizledi. "Yani oturabilirsin."
İşte bu iyiydi. En azından biraz bile olsa sözümü dinliyordu.
Ama bu bana yetmezdi. Eğer bir şeyleri istiyorsa bunun için çabalayacaktı.
Onun tuvalinin karşısındaki tabureye oturdum ve beklemeye başladım. Gözleri benimle tuval arasında gidip geliyordu. Kaşlarını çatmış, yüzünü çerçeveleyen siyah saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırmıştı. Gümüş küpeleri ve köprücük kemiğinin üstündeki küçük "mona" dövmesi dikkat çekiciydi. Kafede gördüğüm ceketini çıkarmış ve beyaz gömleğinin kollarını sıyırmıştı. Kollarında küçük küçük birkaç dövme daha vardı ama bunlar sayılıydı.
Oturduğu tabureden kalktı ve tam önümde durup yüzüme eğildi. Refleksle geri çekildiğimde çenemden tutup beni kendine çekmesiyle durdum. "Ne yapıyorsun?" Cevap vermedi. Koyu kahve, çekik gözleri yüzümün her noktasında gezinirken o an nefes bile almadığımı fark ettim. Şaşkınlıktan tutulmuştum.
Fazla temas sevmezdim. Onun özel alanımı ihlal etmesi ise apayrı bir konuydu.
Çenemden tutup yüzümü sağa çevirdikten sonra eliyle saçlarımı kaldırıp kulaklarıma baktığında ne yaptığını anladım. Ardından diğer tarafa çevirirken ona yardımcı oldum. Çizeceği yüzü inceliyordu sadece ama keşke önceden söyleseydi.
Hwang Hyunjin'in iletişim sorunları olduğundan emin olmuştum. "Fevri hareketler yapıyorsun Hwang Hyunjin." dedim soğuk bir ifadeyle. Ardından ekledim, "Gereksiz temas sevmem."
Bir şey söylemedi. Sadece gözlerini gözlerimde sabitleyip yüzümü bıraktı ve kendini geri çekti. Omuz silkerken kısık sesini duydum."Très ennuyeux." (Çok can sıkıcı.)
Gözlerimi devirdim. Sinirleniyordum."C'est toi qui est ennuyeux, le bois..." (Can sıkıcı olan sensin, odun...)
Cevabıma şaşırırdı, ardından kaşlarını çattı. "Ne dediğimi anlıyor musun?"
Cevap vermeme izin vermeden tekrar konuştuğunda dudaklarımı dişledim. "Ve odun mu?"
Hayır odun değil, yontulmamış kütük.
"Öncelikle evet, odun. Ve anlıyorum çünkü akıcı Fransızcam var. Fransız Dili ve Edebiyatı öğrencisiyim."
Söylediklerime sadece kafasını sallamakla yetinirken gittikçe gerildiğimi hissediyordum. Cevap vermeye bile tenezzül etmiyordu. "Ağzını bile açmıyorsun... En başından benimle insan gibi tanışsaydın bu kadar şaşırmayacaktın."
İstemsizce iğneleyerek konuştuğumda güldü. Daha çok alay eder gibi bir gülüştü bu. "Üzgünüm ya da üzgün değilim.
Ama umurumda değil. Seni tanımak, senin düşüncelerin... Seni buraya bunun için çağırmadım. Seninle arkadaşlık kurmak gibi bir niyetim de yok, başka bir şey de. Eğer yanlış düşüncelere kapıldıysan bu senin sorunun. At o düşünceleri kafandan."
Şok olmuştum. Kelime anlamıyla şok olmuştum. Tabii ki ondan büyük bir beklentim yoktu ama her şeyin daha... Farklı olacağını düşünmüştüm. Ama çok yanılmıştım. Gardımı indirmek aptallıktı. "Dengesiz misin? Bana model olarak kesinlikle beni istediğini kendin söyledin."
"Evet, resmim için. Umurumda olan tek şey resmim ve seninle de konuşma sebebim bu. Bu yüzden neden bir araya geldiğimizi sakın unutma Louisa Choi Eunbyul."
❁❁❁
selam guzelliklerim!! nasilsiniz? iyisinizdir umarim 💕 birkac gundur hazirlikti, alisveristi derken aktif olamadim ve daha da olamayacagim gibi gozukuyor. okulum cok yogun ve evdeki kadar rahat degilim maalesef 🥺
yani bolum gelmezse ve yorumlariniza yanit veremezsem eger affiniza siginiyorum. elimde olan bir sey degil. gunluk hayatin temposunda kaybolmak fazlasiyla kolay...
ve ilk bir araya gelisleri 🥳 acikcasi nasil buldunuz merak ediyorum. fikirlerinizi belirtin lutfen. yorumlarinizi okumayi seviyorum 🤍
son olarak da elbise suna benziyor: (aslinda genel olarak byul'un gorunumu benziyor)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top