➳ 12
emma péters - femme like you
Kafayı yemek üzereydim.
Böyle evde oturdukça duvarlar üstüme üstüme gelmeye devam ediyor, beni sıkıştırarak boğuyordu.
Nasıl böyle bir aptallık yapabilmiştim? Hırkamı nasıl tiyatroda bırakıp gitmiştim?
Gerçekten kendime inanamıyordum. Yaşadığım şok ile birlikte kendime olan kızgınlığım da eklenince içimden kafamı duvarlara vurasım geliyordu.
Aslında kızlarla bu akşam hırkamı aramaya tiyatroya gidecektik fakat Jieun bir anda gruba mesaj atmış ve gitmememizi söylemişti. Nedenini sorduğumda ise bir cevap vermeyip sadece beklememi söylemişti. Neyi bekleyecektim?
Fei ve Hina'nın itirazları ve soruları eşliğinde tamam dışında bir şey yazmadım ve onlar tartışırken ben telefonumu yatağımın üzerine fırlattım. Şu an bunlarla uğraşacak halde değildim. Jieun'un neden öyle dediğini merak etsem de çok sorgulamamıştım zaten. Gerçekten hiç halim yoktu.
Yatağıma yatıp dolan gözlerimi sıkıca kapatarak iç çektim. Sabahtan beri istemsizce gözlerim doluyordu ve ben engel olamıyordum. Fazla sulu gözdüm. Bu durum sinirlerimi bozuyordu.
Çalan telefonumla oflayarak gözlerimi açtım. Bir türlü rahatlayamıyordum. Kolumu uzatıp sağ elimle telefonumu aradım. Sonunda bulduğumda, yavaş hareketlerle telefonu yüzüme yaklaştırırken ekranda gördüğüm isim yerimden doğrulmama sebep olmuştu.
Hwang Hyunjin arıyor.
Bu zamana kadar bana en fazla mesaj atmıştı, asla aramamıştı ki mesajları bile kısa kısa yanıtladığı için aramasını hiç beklemiyordum. Şaşkınlıkla ekrana bakarken, bir süre daha açmazsam kapanacağı aklıma geldiğinde hızla aramayı onayladım. İlk onun konuşmasını bekledim.
"İyi akşamlar Louisa, bu saatte arayıp rahatsız etmek istemezdim ama acil olduğunu düşündüm."
Sesi kesik kesik geliyordu. Nefes nefese konuşuyordu ki bu da acele ettiğini gösteriyordu. Gecenin bu saatinde aceleyle kapıma mı gelmişti? "Hayır rahatsız etmedin," dedim, ardından devam ettim. "Bir şey mi oldu?"
"Evet yani aslında hayır. Yüz yüze görüşmemiz gerek, aşağıya inebilir misin?"
Yüz yüze mi görüşelim?... "Tamam geliyorum."
Cevabımdan sonra telefonu kapattı. Hızlıca ayağı kalktım ve büyük boy aynamdam kendime baktım. Üzerimde şortlu pijama takımım vardı, topuz yaptığım kahverengi saçlarım dağınıktı ve uykusuzluktan ve ağlamaktan gözlerim şişmişti. Ayrıca yanaklarım, gözlerim ve dudaklarım kızarmıştı.
Hyunjin aşağıda beni bekliyordu ve bu halim ben toparlamaya çalışsam bile toparlanmazdı. Berbat görünmeme rağmen, tekrar hazırlanmakla uğraşamayacaktım. Üzerime gri kapüşonlu hırkamı alıp dışarı çıktım.
Yüzüme çarpan rüzgar ile irkildim. Hava gerçekten çok soğuktu ve benim altımda şort vardı. Sıkıca hırkama sarınarak kapının önünde bekleyen Hyunjin'e baktım. Merak duygusu tekrar bedenimi çevrelerken yine saçma bir heyecan duygusu hissetmiştim.
Bu durumun acilen düzelmesi gerekiyordu yoksa ben kafayı yiyecektim.
"Merhaba." dedi sakin bir sesle. Üzerinde gri bir kapüşonlu sweatshirt, altında ise siyah bir eşofman vardı. Uzun, siyah saçları dağınıktı. Esen her rüzgarla öndeki kısa tutamları gözlerini kapatıyor, Hyunjin ise sürekli onları geriye atıyordu.
Onu ilk kez bu tarz kıyafetler içinde görmüştüm, genelde hep şık kıyafetler giyerdi. Buraya direkt evinden gelmiş olmalıydı. Sorun ise neden geldiğiydi.
"Merhaba," dedim ben de onun gibi sakin bir sesle, ardından devam ettim. "Acil bir şey olduğunu söylemiştin. Nedir?"
Direkt konuya girmem ile rahat bir nefes aldı ve acele bir tavırla elindeki büyük, bej rengi torbayı bana uzattı.
Merakla torbayı alırken sordum. "Bu nedir?"
"Aç." dedi sakince. Bir yandan da tepkilerimi ölçmek ister gibi beni süzüyordu fakat çekik gözleri hep yüzümde duraksıyordu.
Gerildiğimi hissediyordum. Midemde hafif bir sancı vardı ki bu soğuktan da olabilirdi. Umarım soğuktandır.
Dediğini yapıp torbanın içine bakarken gördüğüm şey ile çığlık atmak istemiştim. Kafamı kaldırıp gülümseyerek ona baktım. "Şaka yapıyorsun."
Tebessüm ederek başını salladı. "Hayır yapmıyorum."
Torbanın içinde hırkam vardı. Günlerdir aradığım, ardından göz yaşı döktüğüm ve manevi olarak dünyalara bedel olan bej rengi, üzerinde bordo yıldızlar ve iç kısmında "Louisa" yazan anneannemin ördüğü hırkam!
Heyecanla hırkamı çıkartıp göğsüme bastırırken mırıldandım. "Çok teşekkür ederim! İnanamıyorum." Sonlara doğru sesim yükselmişti. "Nasıl buldun, nereden buldun?"
Güldü. Hafif bir gülüştü bu. "Tiyatroda buldum. İki hafta önce. Sefiller'de."
Şaşkınlıkla suratına baktım. O gece o da mı oradaydı? Ve hırkamı bırakıp gittiğimi ben bile fark etmezken o mu fark edip almıştı? Olaylar gerçek gibi gelmiyordu.
"Biz seninle farkında olmadan aynı oyunu mu izledik?"
"Evet." dedi, daha sonraysa gözlerini kaçırdı ve yere bakmaya başladı. "Seni o zaman modelim olarak seçtim."
"Ben bile hırkamı unuttuğumun farkında değildim. Sen nasıl-"
"Resim modelliği için seni inceliyordum." Sözümü kestiğinde itirafı ile dondum. Beni görmüştü, dikkatini çektiğim için de beni incelemişti ve ardından beni tanıyıp bana ulaşmıştı.
Ben ise hiçbir şeyi fark etmemiştim. Ne hırkamı, ne de Hyunjin'i.
Gerçekten kör olmalıydım.
"Yanlış anlama. Resmim için sürekli insan arıyor ve inceliyordum. Sana özel bir durum değildi yani."
Biliyordum zaten. Yanlış anlamamıştım. Hyunjin'den bana özel bir şeyler beklemek anormaldi benim için.
"Seni Jieun ve Jisung'un yanında gördüğümden emindim, sonra onun arkadaş grubundan olduğunu hatırlamam uzun sürmedi. Model tanımıma uyduğun gibi ulaşması da kolay biriydin. Oyun bittiğinde seninle konuşmak için yanına gelecektim fakat sen beklemeden hızlıca çıktın. Telaşla çıkmış olmalısın ki sandalyende hırkan kalmıştı. Ben de hırkayı Jisung'dan sana ulaştırmak üzere aldım ve eve getirdim."
Kaşlarım çatıldı. Bunca zamandır onda mıydı yani? Ben kafayı yerken o benim olduğunu bildiği hırkayı evinde mi tutuyordu?
"Bunca zamandır neden vermedin peki? Hem madem benimle konuşmak istiyordun, neden Jisung'dan bana ulaştırmak yerine kendin vermeyi denemedin?"
Soruma karşı kollarını bağladı ve arabasına yaslandı. "Seni yakından tanımıyordum çünkü. Yani resim için iletişim kurmak istedim ama sonuç olarak tanışmamıştık. Sadece seni arada Jieun'un yanında görüyordum ya da Jisung'dan adını duyuyordum o kadar." dedi keskin bir ifadeyle. "Tanımadığım insanlarla kolay kolay iletişim kurmam."
Evet, tanıdıkların ile de hiç kurmuyorsun zaten.
"Neden daha erken getirmedin peki?" Baştaki sorumu yinelediğimde omuz silkti. "Verecektim fakat aradan zaman geçince unuttum. Özel bir nedeni yok, sadece bu. Bu gece Jisung hırkayı aramamız için mesaj atınca da olay açıklığa kavuşmuş oldu. Hızlıca hırkayı sana getirdim işte."
Unutmuş muydu? Ben günlerdir kafayı yiyip ağlarken o sadece vermeyi unuttuğunu söylüyordu. "Unuttun mu?" dedim sesimdeki sertliği kontrol edemeyerek.
Sinirlendiğimi hissediyordum. Zaten onun için bir önemim olmadığını sürekli vurguluyordu fakat en azından eşyamı geri getirmesi gerekiyordu. Benim için çok önemli olduğumu bilmese bile unutmamalıydı. O an getirse böyle bir sorunumuz olmayacaktı.
"Evet." dedi umursamazca. Gözlerimiz buluştuğunda bakışlarındaki soğukluğu gördüğüme yemin edebilirdim. "Benden ne bekliyorsun bilmiyorum Louisa ama eğer senin için bu kadar değerliyse hiç unutmamalıydın. Sen bile kendi eşyanı unuturken başkasının unutmasına kızamazsın."
"Bana Louisa deme." dedim sert bir ses tonuyla. Tamam belki unutmak konusunda söylediklerinde haklıydı fakat Louisa konusu başkaydı. Bana sadece annem ve anneannem öyle derdi. O kimdi ki böyle özel bir şeyi umursamadığını söyleyerek kullanabiliyordu.
"İstediğimi söylerim Louisa. Ayrıca yersiz öfkenin bana değil de kendine olduğunu anlayacak olgunluğa eriştiğinde tekrar konuşalım,
çünkü ben hırkayı oradan alıp sana getirerek sana sadece iyilik yaptım."
Cevap vermemi beklemeden arabasının koltuğuna ilerlediğinde öylece kalakaldım. "Sen..." dedim şok içinde. "Beklesene adi herif."
Söylediklerimi duymamıştı çünkü hızlıca gaza basıp gitmişti. Bana ise sadece arkasından bağırmak kalmıştı. "HWANG HYUNJIN SENİ EGOLU MANYAK!"
Öfkeden ayaklarımı yere vurup bir kere daha bağırdımda cama çıkan komşuyla artık içeri girmem gerektiğini anladım. Sıkıntıyla oflayıp girmeden son kez elimdeki hırkaya baktım.
Bir yandan da olayları sindirmeye çalışıyordum. Hwang Hyunjin ile bir arpa boyu yol kat edemeyecektim. Bu umursamaz ve soğuk tavırları bana fazlaydı. Bir noktadan sonra kalbimi kırıyordu.
Bir gecede bu kadar mutluluk ve ardından bu kadar öfke bana fazlaydı.
Bu gece bana fazlaydı.
❁❁❁
selam bebislerim, gecis bolumunun ardindan upuuzun bir bolum attim size. 😩😽 hem bu tiyatrodaki secme muhabbeti, nasil denk geldiklerini vs de netlestirmek istedim. iyi oldu boyle...
ve bunlarin iliskisi beni kahrediyor arkadaslar; eunbyul'un kivranisini, hyunjin'in okuzlugunu okutuyorum size. sorry not sorry...
neyse, umarim hosunuza gider. hepinizi kocaman opuyorum 💋♥️✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top