En Karanlık Gece-2

İsa tapınaktan çıkıp giderken öğrencileri, dikkatini tapınağın yapılarına çekmek için kendisine yaklaştılar.  İsa onları yanıtladı: " Bunların tümünü görüyor musunuz? Doğrusu size derim ki burada taş taş üstünde kalmayacak. Yıkılmadık bir şey bırakılmayacak. "

Matta 24: 1, 2

Acı çığlıklar atarak kaçışanların arasından, Caine soyunun varisi,

vadedildiği üzere bir kartal edasıyla yükseldi göğe.

Göz gezdirdi kendisine tanıdık gelen bu kente.

Devasa sütunları ve semaya meydan okuyan, ipince

çan kulesiyle, şehrin kalbine kurulmuş heybetli tapınak ilişti gözüne ilk önce.

Her bir dar sokak süzüle süzüle bu yapıya çıkmaktaydı,

bütün yolların yalnızca tanrıya ulaştığını ima edercesine.

Mathias, her şeyini kaybettiği bu yollarda yürümeyi bırakalı çok olmuştu.

Artık uçmaktaydı gökyüzünde gönlünce.

Özgürlüğünü elde ettiği vakit yerle yeksan ettiği o şehrin,

yeniden tüm görkemiyle inşa edildiğini anladı böylece.

Mathias: Tekrar yıkabileyim diye yenisini yapmışlar.

Bu ne kadar da güzel bir düşünce!

Ne büyük eğlence, bana sunulan bu gece!

Kurbanlık koyunların bir çoğu tapınağın önünde toplandı.

Evlerine saklanmayı akıl edebildi yalnızca en yaşlılar.

Çünkü sadece onlar eski hikayelerin kalıntılarını hatırlamaktaydılar.

Bir müddet keyifle izledikten sonra onları tepeden,

7 kez kükredi altın saçlı,

7 kıyamet meleğine* atıfta bulunarak.

Yerlere kapandı ahali ağlayarak.

Koyunlar kaçmaya çalışmadı bile kurttan,

çabalarının nafile olduğunu anlayarak.

Bir ıslık gibi keskin oldu Caine soyunun üzerlerine inişi.

Zaten daracık olan sokaklara devirdi binaları.

Kapattı her bir girişi.

İlk önce gözüne şişman tüccarı kestirdi.

Yağlı eti kanına ayrı lezzet vermişti.

Adeta Apenin Dağları'nda** otlatılıp özel olarak yetiştirilmişti.

Uzun süredir beslenmediğinden de böyle hissetmiş olabilirdi.

Kopardığı her parçayı tüketmesi saliseler sürüyordu.

Boğazından geçen lokmalar açlığını bastırmıyor,

ancak öfkesini besliyordu, ateşe atılan odunlar misali.

Tek bir damla kanın, en küçük et parçasının bile,

ziyan olmasına izin vermedi lanetli.

Ne de olsa fakirliği tecrübe etmişti, yemeğin değerini bilirdi.

Tam da Mathias'ın karın gurultularından başka bir ses kalmamışken,

Cesaretlerini anca toplamış olacaklar ki, tapınakçılar çıkıverdiler ibadethanelerinden.

Mathias: İyi ki midemde tatlı için yer ayırmışım.

İnsan kemiklerinden oluşan kulelerle doldurulmuş meydanı gören tapınakçılar tutamadılar kendilerini.

Önce içindekileri boşalttılar bir kenara aniden gelen öğürmeyle,

daha sonra da geri kaçtılar çıktıkları deliğe.

Yalnızca iri yapılı bir adam atıldı ileriye.

Altınlarla bezenmişti zırhı, beyaz bir pelerin atmıştı omuzlarından geriye.

Geniş ağızlı, uzun kılıca sarılmaktaydı elleriyle.

Rakibini süzdü Gecenin Lordu, kalp atışları sağlamdı.

Korkudan eser yoktu düşmanının gözlerinde.

İri Şövalye: Katlettiğin masum insanların bedelini ödeteceğim sana misliyle.

Mathias: Eğer uzun bir kılıç yetseydi bana bedel ödetmeye,

Tanrın uğraşmazdı lanetlerle.

Siz de beni hapsetmek için ihtiyaç duymazdınız şeytanın koynuna girmeye.

İri Şövalye: Onun da vakti gelecek, tasalanma, senin sıran geçince.

Ama önce adını bil, geceni aydınlatacak kişinin.

Hatırlarsın cehennem çukurunda bozuk kanın çürümüş bedeninden çekilince.

Gölgeleri birer bıçakmışçasına savurarak karşılık verdi Mathias bu kibre.

Fakat güneş gibi parladı altın zırh. Eridi gölgeler ışığı görünce.

İri Şövalye: Gördüğün gibi atalarımın aksine ben uyumadım,

hırsızın evime gireceği haber verilince.***

Ben Thomas De Molay, Avignon'un**** muhafızı, kutsal mabedin büyük ustası.

Mathias: Ah! Çürük tohumun bir başka uzantısı.

Demek Avignon diyorsunuz artık bu haşere evine.

Muhafızlık işinde sen de soyunun diğer üyeleri gibi pek başarılı değilmişsin sarı teneke.

Gütmekle yükümlü olduğun sürüyle karnımı doyurmadan önce çıksaydın saklandığın delikten,

Bir şansın olurdu belki de.

Destek ayağını geriye attı muhafız, savaş pozisyonu aldı.

Kabzayı iki eliyle sıkıca kavramasıyla, koca demir yığını cehennem ateşiyle yandı.

Mathias: Demek iblisin hediyeleri büyülü sözlerle, parlak zırhlarla sınırlı kalmadı.

Thomas D. M. : Yüce babamız ışığını üzerimizden çekince,

bana başka çare bırakmadı.

Günahlarımın cezasını çekmeye razıyım.

Senin de benimle birlikte yandığını bilerek huzur bulacağım.

Mathias: Öyleyse seni önden yolcu edeyim. Ben biraz geç kalacağım.

Büyük üstat kılıcını öfkeyle salladı.

Bir ateş dalgası altın saçlıya doğru atıldı.

Kıpırdamaya fırsat bile bulamadan, muhafızın darbesi göğsünde patladı.

Darbe onu meydanın bir ucundan diğerine savurdu.

Çarptığı ilk binayı yerle bir etti Mathias.

İkincisinde güçlükle durdu.

Thomas D. M. : Kendi iyiliğin için, umarım ölmüşsündür.

Umut etti muhafız ama bu kadar kolay olmayacağını o da biliyordu.

Üzerindeki molozları silkeledi lanetli, sendeleyerek doğruldu.

Elini ateşin yaktığı sinesine götürdü.

Gölge zırhının ateşle temas ettiği yerleri yanmış,

soluk göğsünü ortaya çıkarmıştı.

İşin kötüsü, zırhında açılan delik kapanmıyor,

öldürücü bir darbeye karşı Gecenin Lordu'nu savunmasız kılıyordu.

Ölme ihtimali Mathias'ı uzun zamandır hissetmediği bir duyguyla sardı.

Heyecanla titredi bütün kasları.

Marion'u kaybettikten sonra ilk kez böylesine hisler yaşadı.

Gözleri doldu, gülümseme yerleşti dudaklarına, adeta hayattaydı.

Tebessümünü hiç bozmadan, tahrik edici adımlarla,

ilerledi Mathias muhafıza.

Thomas D. M. : Sizi eğlendirebildiğime sevindim Lordum.

Fakat kısa kesmeliyiz. Zira yapacak işlerim,

günlüğüme ekleyeceğim yeni anılar var daha.

Unutulur gider yaşadığımız bu tatlı an yoksa.

Bir alev kümesi daha yolladı De Molay, Mathias'a.

Lanetli, kollarıyla kapatabildi zırhındaki açıklığı son anda.

Ayrıca sağlam basmıştı yere bu sefer, darbenin etkisiyle devrilmedi, biraz geriye kaysa da.

Ama cehennem ateşi çırılçıplak bırakmıştı onu, sonu olacaktı yapacağı bir sonraki hata.

Gerçi sahibinin attığı topları yakalayan bir köpek gibi mutluydu hala.

Başını musibet taşıyan bulutlarla kaplı gökyüzüne kaldırdı.

Derin bir nefes çekti. Ciğerinde dolandı hastalıklı hava.

Mathias: Demek yaşamak, ölümün varlığını hissetmemiş. Ne âlâ!

En karanlık geceden çeyrek asır önce:

Kutsal şehir yıkılalı yüzyıllar olmuştu.

Zaman, gün doğumuyla lüzumunu yitirmiş bir muma üfler gibi üflemişti insanlığın hatıralarına,

Altın saçlı çocuğun varlığı önce yaşlıların korku hikayelerine dönüşmüş,

sonra da neredeyse tamamen unutulmuştu.

Tanrı ise sürüsüne yeni bir krallık sunmamış,

Kurdun bağışladığı koyunlar, belki üzerinde bir ot biter umuduyla,

eski krallıktan geriye kalan çorak topraklarda nöbet tutmaya koyulmuştu.

Mathias ile Kızıl Cadı, iblisler ve kutsal şehirde kendilerine biat eden eden insanlarla

-ki onlar artık Gecenin Çocukları olarak anılmakta,

Caine soyunun hediyesini taşımaktaydılar.-

kendilerine yeni bir düzen kurdular Visegrad'da.

Karanlık, geceye; aydınlık ise gündüze geri döndü.

İlahların savaşları sona erdi. İnsanlar artık sadece kendi savaşlarında öldü.

Başlarda bu yeni hayat gayet eğlenceliydi altın saçlı için.

Kaybettiğinden çok daha fazlasını elde etmişti. 

Yüzlerce gece kutladı zaferini insan kanı içip.

"Bu ne güzel bir lanet." diye düşündü için için.

Annesi yanı başında, etrafı binlerce sadık yoldaşla çevriliydi.

Yatağını doldurmuştu kadın ve erkeklerle, en güzellerini seçip.

Bir gece, ya da belki de arka arkaya birkaç gece sonra,

bütün bedenler aynı kokuyormuş gibi geldi ona.

Dişlerinden süzülen her bir damla kan aynı tadı bırakır oldu damağında.

Bael'le barbut oynamaya bile çıkmaz oldu, çekildi odasına.

Daha fazla dayanamadı oğlunun bu haline annesi.

Bir hışımla daldı kralın odasından içeri.

Lilith: Kanım ve canımla beslediğim, altın saçlarını sönmeyen yıldızlarla süslediğim,

nereden çıktı mutluluğunu kemiren bu histeri?

Nedir dizlerinden tüm takatini çeken yoksunluğun sebebi?

Anlat, dışlama beni kendi küçük dünyandan.

Belki bir faydam dokunur bitirmeye içindeki bu harbi.

Mathias: İşit o zaman kelimelerimi anne!

Düşün ve irdele.

Vampirin öpücüğü ebediyetle tenimizi öperken,

ne bırakır geride? Ne götürür giderken?

Tanrı, lanetiyle bahşeder bize daimi gençlik, bükülmez bir bilek.

Hep bir ağızdan haykırırız: " Bu bir hediye olsa gerek! "

"Gecenin yaratığı şemse hasret kalacak!" derler.

Ben zaten geceyi seviyorum.

"Açlığı sonsuz olacak. Karnı yalnız kanla doyacak.

Ben yemek ayırt etmiyorum.

Lanet bunun neresinde diye bir süredir merak ediyordum.

Sanırım şimdi anlıyorum.

Bütün renkler aynı geliyor artık bana.

Bütün sesler sanki hep aynı tonda.

Gölgeden yaşam yaratan kudretli cadı:

Heybende bir çare var mı buna?

Sanki tanrı bütün kelimeleri yasaklamışçasına sustu Kızıl Cadı.

Oğlunun sualine bir cevap bulamadı.

Çünkü onun laneti çocuklarınınkinden farklıydı.

Geceyi de güneşi de ayrı bir tatla yaşamakta,

her yeni gün onun için bir öncekinden başkaydı.

O anda, kimseye fark ettirmeden, tanrı yeni bir plan yaptı.

Binbir kelime ile fikri birbirine karıştırdı.

Ortaya çıkanı, hissettirmeden Lilith'in zihnine bıraktı.

Ne de olsa o en yetenekli düzenbazdı.

Lilith: Öyleyse kaybetmelisin elinde avucunda ne varsa.

Terk et sana vadedilmiş olanı, özüne dön.

İnsan olmanın nasıl hissettirdiğini hatırlamaya, önce içindeki hayvanı keşfetmekle başla.

Ancak o sana gösterebilir yeni bir yön.

Yanına en ufak bir azık bile almadan,

terk etti kalesini kral, yoldaşlarının endişeli bakışlarının altında.

Kendisini kalenin kurulduğu tepenin eteğindeki sık ormanın kucağına attı.

Çözdü ipek gömleğinin iplerini. Sığır derisi pantolonunu çıkardı.

Taze havayla doldurdu göğüs kafesini.

Vadedilmiş kral bir hayvan gibi çırılçıplak kaldı.

En karanlık gece:

Dikkatini tekrardan rakibine verdi Gecenin Lordu.

Anadan üryan, muhafızın karşısında durdu.

Belki alay ederdi şövalye onunla başka bir zaman olsa.

Fakat korku çökmüştü şimdi Thomas'ın sağlam yüreğine.

Çünkü tekrar renk gelmişti lanetlinin bedenine.

Gözleri kırmızıya boyanmış, kan oturmuştu gözlerinin akına ve bebeğine.

Neler olduğuna anlam veremese de iri şövalye,

farkındaydı, artık karşısında farklı bir yaratık durmaktaydı.

Tüyler ürpertici bir gülümseme yerleşti Mathias'ın ağzına.

Avını kıstırmanın hazzını yaşayan bir avcı konumundaydı.

Şövalye kılıcını kaldıramadan, gecenin efendisi üzerine doğru sıçradı.

Zırhın ani parlayışı tüm diyarı aydınlattı.

Fakat avcımızın avına ulaşmasına engel olamadı.

Mathias, muhafızla burun buruna geldi.

Bedeni ışığın büyüsüyle tamamen yanmış, tütmekteydi.

Köşeye sıkışmış bir hayvan, kurtulmak adına göze almaz mıydı ölmeyi?

Başarılı da olmuştu. Şövalyenin zırhını delip geçmişti eli.

Suratında şaşkınlık ifadesiyle, ince bir kan süzüldü Thomas De Molay'in ağzının kenarından.

Çekti çıkardı elini rakibinin göğsünden Mathias, hiç zaman harcamadan.

Gölgeler sardı tekrardan efendisini. Onardı başta aşağı yanıklar içinde olan bedenini.

Ölmekte olan şövalyenin başında tüm güzelliğiyle dikildi.

Onun için savaş sanki hiç yaşanmamış gibiydi.

Bir şeyler mırıldanmaya çalıştı son nefesini vermekte olan tapınakçı.

Sert bir darbeyle ezdi adamcağızın kafasını. Son söz söyleme vakti geçmişti.

En başında da söylenildiği üzere,

bütün çabalar nafileydi.

Kendisine vurulan her darbeden, o daha da güçlü geri geldi.

Gece henüz gençti, sakin adımlarla tapınakçıların yeni mabedine ilerledi.

Çığlıklar yükseldi tapınağın içinden ve dindi.

Ama hiçbir ölüm Mathias'ın öfkesini dindiremedi.

İşi bittiğinde gecenin efendisi görevine devam etmek için göğe yükseldi.

Havada asılı duran habaset bulutları ise şehrin üzerine indi.

Bir kez daha tapınakçıların kutsal kenti yerle bir edildi.

Yine de;

en azından yaşlılar son vakitlerini huzur içinde geçirdi.

Şehrin diğer sakinlerine göre yani...



__________________________________________________________________

*Vahiy 8:6

**İtalya yarımadasını boydan boya aşan dağ zinciri, Alpler'in bir kolu.

***Matta 24:43

****Fransa'da, Rhone Nehri'nin kıyısında bulunan şehir.

















Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top