En Karanlık Gece-1
Ses ve ısıdan yoksun bir esinti,
acı haber tezliğiyle taşıdı,
Mathias'ın melun ruhunu bedenine.
Marion'u kaybetmesinden birkaç sene sonra,
belki bir, belki beş, belki de daha fazla,
-ki yolculuk sonsuz olduğunda
doğal sürecin parçasıydı zamanda kaybolmak da-
gecenin çocuklarının "Asırlık Uyku" dedikleri
inzivaya çekilmişti tüm benliğiyle, Caine soyunun varisi,
anıları bulanıklaşsın da, azaltsın diye çektiği çileyi.
Bunun için mutlak sükunet ve zifiri karanlık gerekliydi.
Ciğerlerinde kalan son nefesten başka hava,
damarlarını turlayan kirli kan dışında
nefsini besleyecek azığı kalmadığında
tanrı korkusu onu yeniden bulmuşçasına titrer,
asırlık uykuya teslim olurdu münzevi,
tıpkı donarak ölmekte olan faniler gibi.
Mathias da bu yolu izlemişti Visegrad'daki* kalesinde.
Yüksek kale de denirdi, sık ormanlarla çevrili bir tepedeydi.
Koruyucu ailesinden miras kalmıştı, hakimdi tüm vadiye.
Peki De Molayler nasıl ulaşmıştı buraya, tüm hizmetkarlarını geçip de?
Bu soruyla tamamladı araf ile yeryüzü arasındaki yolu, esintinin üzerinde.
Gözlerini kapattığı ile açtığı yer birbirinden çok farklı idi.
İçerisinde uyandığı, zeminden tavana kadar beyaz mermerle kaplı oda,
ışığa değil ama havaya sahipti.
Doğrulmak istedi, vücudundaki her bir kas bunu reddetti.
Bir kükreme koparmaya niyetlendi,
ama dudakları da bedeniyle birlikte mühürlenmişti.
Başka bir çaresi olmadığını idrak edince,
mantığı, öfkesinin yerine devreye girdi.
Kulak kabarttı çevresine, işe yarar tek duyusundan yardım ümit etti.
Ona havayı ulaştıran kapı aralığından, çok da uzak olmayan bir koridordan,
süzüldü duyusu, zindanına ulaşan gürültüyü izleyerek.
Anladı ki koca bir şehir yaşıyordu tepesinde, mezarını ezerek.
Çocuklar gülüşüyor, bir yığın kadın ve erkek,
Hararetle alışveriş yapıyordu, esnafla sıkıca pazarlık ederek.
Ama Mathias'a kimin esiri olduğuyla ilgili asıl ipucunu çanlar verdi,
tiz bir sesle titreyerek.
Çanların tüm şehirde yankılanan davetine,
zincir zırhın halkalarının birbirine sürtünme,
demir çizmelerin taştan yolları dövme melodisiyle,
huşu dolu ilahi notaları eşlik etti.
Tapınakçılar belli ki ölümsüzlüğe çare bulmakla kalmamış,
muvaffak olmuşlardı ölümsüzün bedenini kilitlemekte de.
Mathias: Büyük hata yaptınız sizi akıl yoksunu fanatikler,
Mahşerin habercisini ininize getirmekle.
Dört duvarın karanlığı hapsedebileceğini düşünmekle.
Gece çöktü, hissetti kudretli tutsak bunu iliklerinde.
Ama kim bilir ne zamandır beslenmemişti.
Yetmedi tek başına güneşin diğer yarım küreye geçişi,
gecenin efendisinin eski kudretine kavuşup esaretine son vermesine.
Oriana: Ah! Keşke kollarımdayken de bu kadar sessiz olabilseydin küçüğüm.
Bir refleksle tepki vermek istedi esirin ses telleri.
Fakat sadece duymasına imkan tanıyordu onu tutan gizli düğüm.
Mathias: Ayakta karşılar, buyur ederdim ziyaretçim sizi, eğer bu zindanda,
tahakküm altında olmasaydım, iki büklüm.
Lakin bu lanet duvarlar arasında hem dilsizim hem kötürüm.
Oriana: Tasalanma, ulaşabilir gözlerim ve kulaklarım dile gelmeyen her fikre.
Yabancı gözler varlığını hissettirdi Mathias'ın aklının her köşesinde.
Yüzyıllardır ilk defa bu kadar acizdi Caine soyu.
Çekindi tanımadığı ziyaretçisinden, sesinde düşmanlık sezmese de.
Mathias: Kimsiniz siz? Ne cüretle dokunursunuz yer kürenin hükümdarının düşüncelerine!
Oriana: Oriana derdi bana halkım. Kraliçeydim bir zamanlar her ormana, her periye.
Bendim kızıl cadının yitirdiğini kucağına alan, besleyen özüyle.
Toz ve külü miras bıraktı krallığımdan geriye, tanrının ulağı seni gasp edince.
Mathias: Nasıl olur da hükümranlığım boyunca,
adını hiç işitmedim, ormanların ve perilerin kraliçesi Oriana?
Sen tapınakçıların uydurmalarıyla bana azap vermeye gelen bir işkenceci misin yoksa?
Oriana: Öyleyse anlatayım, iyi dinle beni kardeş katilinin soyu.
Zira vaktimiz yok tarih tartışmaya tüm gece boyu.
Semanın tanrısı denen zorbanın, inmemişken yeryüzüne ilk sözü,
çiziliydi her tarının, her varlığın hüküm sınırı,
yoktu hiç kimsenin bir başkasının inancında gözü.
Fanilerin çekişmelerinden ırak, kıskançlıktan bihaberdi,
Hem yeryüzünün bize ait kısmı, hem gökyüzü.
Ta ki kainatın öteki ucundan çıkan o zalim,
kitaplar yollayıp hizmetkarlarıyla, ilan edinceye kadar kendini zat-ı alim.
Çeldi akıllarını beşerin, başka bir diyarda kadın ve şarap sözleriyle.
Topladı inancın meyvesini, oldu dünyaya hakim.
Zor da olsa onun gözlerinden uzak bir orman büyüttük, bir süre huzurluyduk.
Sonra sığınağımızın kıyısında, kucağında bir bebekle,
garip, bizimle aynı zulümden muzdarip bir kadın bulduk.
Yakardı, hitap etti vicdanımıza.
İşte böyle aldık seni güvenli ocağımıza.
Nasıl da huysuzdun. Yetmedi ninnilerimiz seni susturmaya.
Sarstın yeri göğü, açık ettin bizi hakim-i mutlağa.
Bir tanesi yetti seni bizden almaya.
Karşı koyamadık o kanatlı ulağa**.
Geriye sadece bir avuç peri kaldık.
Güçlükle her gözden saklandık.
Mathias: Sonrasında niçin gelmediniz yanıma?
Onun gözlerinden sakınırdınız gölgemin altına.
Oriana: Güldürme beni çocuk. Bak ne haldesin.
Mathias: O zaman neden bana bunları anlatırsın?
Tarih bilgimi yetersiz gördüğünden mi beni eğitmektesin?
Yoksa halimle mi eğlenmektesin?
Belki de acziyetimin sebebi sensin.
Oriana: Ne acı ki zeka eksikliğini öfkenle, gücünle örtbas edebileceğini zannedersin.
Etraflıca düşünmeden hüküm verirsin, fevrisin.
Uğrunda varını yoğunu kaybetmiş birini,
nasıl da bu çirkin sözlerle itham edersin.
Mathias: Öyleyse açık et bir an önce niyetini.
Oriana: Neden? Bir yere mi yetişeceksin?
Mathias: Zamanımız kısıtlı diyen sensin.
Şimdi de susmak bilmezsin.
Belki de bir arkadaş edinmelisin.
Oriana: Vaktiyle çok dostum vardı.
Seni kurtarmanın bedelini ödeyen onların canıydı.
Bu kez merhametten değil, taşı diye intikamımı,
halkımın ödediği bedeli onlardan da alman umuduyla,
seni kafesinden salacağım.
Mathias: Vaktinde yetiştin o halde.
Bu aralar tam da söz verme havasındayım.
Başka bir alternatifim olmadığından değil.
Tabii o da büyük bir etken.
Ancak ilan ediyorsam kendimi yeryüzünün hakimi, düzen getiren,
Onurum mecbur kılar iyiliğinizi iade etmemi.
Uğrumda her şeyini feda eden,
Bir zamanlar bana kucak açan,
Ziyaretçim, bir kez daha beni özgür kılıyorsun.
Öyleyse benim hayrım için gömülen her naaşa yemin olsun!
Öcünüzü alacağım.
İçimde harladığın ateşle, önce burayı yakacağım.
Bu ikinci yeminiydi üstlendiği.
Bilinsin ki ikisi de lafügüzaf değildi.
Her ne kadar ilk sözü ikincisine engelse de,
İblise cehennemdeyken dokunması yasak edilmemişti.
Peri kraliçesi, anlaşmanın üzerine düşen kısmını yerine getirmek için,
esirin gözlerine bir karış mesafede somut şekle büründü.
Önce kanatlı bir eklem bacaklı sandı Mathias, kraliçeyi,
O kadar da değildi ama yine de küçücüktü.
Küt saçları fosforlu yeşildi. Gri gözlerinin feri sönüktü.
Elbise diye sarındığı mor bez en fazla asma yaprağı kadar büyüktü.
Ama elinde güçlükle taşıdığı pakette,
ağzına layık bir şeyler olduğunu anlaması için ihtiyacı yoktu tutsağın gözlerine.
Güçlükle açtı boyundan büyük paketi peri, minik elleriyle.
Boca etti aniden aç olanın ağzına, adeta onu boğma niyetiyle.
Kıpırdatamadığı dudaklarından içeri süzüldü lezzetli kan.
Susuz kalmış tutsağın bedenine kuvvet kattı, canına can.
Tanrılara denk kudretinin geri döndüğü an,
beyaz mermerlerde ateş kızılı rünler*** belirdi, o ana kadar gizli olan.
Zindanın duvarlarına kazınmış büyü, karanlığı zapt etmek için var gücüyle direndi.
Ama çabası nafileydi. Caine soyu galip geldi.
Ayağa kalktı. Karanlığın ortasında kabus misali dikildi.
Ellerini gezdirdi, kızılı artık sönmüş olan rünlerin üzerinde.
Birer birer, her birini inceledi.
Mathias: Yabancı değilim büyülü kelimelere. Bunlar Enochian**** dili.
Tapınakçılara iblisin armağanı olduğu her halinden belli.
Yalnız o, tanrının kendisini hapseden kelamını taklit etmekte bu kadar maharetli.
Şöyle yazmaktaydı her duvarda, dilimize çevrilince:
Ey! En karanlık gece. Caine ve Lilith'in oğlu, tanrının gazabı üzerine çökünce,
korkudan nasıl da tutuldun felce.
Ey! Ulusları ezip geçen, gözünü ilahların toplandığı Safon'un***** doruklarına dikince,
etin çakılı tutulmaz mı sandın, Nasıralı İsa'yı****** bile tutabilen çivilerce*******?
Sallanır mı zannettin çatal dilin, hak demeyince?
Habis ol! Hapis ol!
Şefaatten yoksun ol,
mahşerde huzuruma gelince!
Tabii ki büyüye gücünü veren kelam değil niyetti.
İblisin niyetinin etkisi de anca bu kadarına yetti.
Mathias: Dön sığınağına esenlikle, kraliçe.
bitene kadar saklan, en karanlık gece
Gölgeler, hasret kalmışçasına sahibine sarıldı.
Böyle bir kuvvete daha önce hiç tanık olmamış kraliçe de haliyle donakaldı.
Artık söz söyleme zamanı, yerini icraata bıraktı.
Bir hışımla esen hava, zindanın kapısını
söküp attı. Kopan gürültüyü işitince, uzaktaki meydanda,
iştahla tezgahtan tezgaha koşuşturan ahalinin çenesi endişeyle kapandı.
Vampir lordunun kabristanda hapis edildiğinden habersiz,
Ölülerine rahmet okumak için kabirleri ziyaret edenler,
Korkuyla çevirdi zindana doğru kafasını.
Bir süre havada asılı kalan sessizliği,
sonlarının geldiğini anlayan,
panikle silahlanıp mezarlığa doluşan,
tapınakçıların patırtıları yardı.
Yan yana dizdi kalkanlarını şövalyeler, çıkardılar kutsal suya bulanmış kılıçlarını.
Saklamaya çalıştılar korku dolu bakışlarını.
Hiçbir hareket yoktu, biraz rahatladı içleri.
Cesaretlendirdiler, gidip baksın diye içlerinden birini.
Kandırılan şövalye, ayaklarını sürte sürte ilerledi.
Baktı loş ışığın yayıldığı koridora, hareketlilik göremedi.
Tuttukları nefeslerini salıp bir yenisini çekmeye hazırlanırlarken,
Arkadaşları kertenkelelerin diline yakalanan böcekler gibi içeri çekildi.
Tiz bir çığlık fırladı koridordan sönerek, aynı hızla kesildi.
Zangır zangır titreyen kalkanlar kaldırıldı.
Kutsanmış yağlarla yakılan oklar kirişlere takıldı, yaylar gerildi.
Bunun karşılığında karanlık, onlara,
köpeklerin iştahla etini sıyırıp yalayarak pırıl pırıl ettiği kemikler gibi,
arkadaşlarının tertemiz olmuş kemiklerini verdi.
O anda feryat figan silahlarını atan şövalyeler, arkalarından da meraklı faniler kaçışıverdi.
Caine soyunun varisi hapsedildiği mozolenin******** merdivenlerini yavaşça çıkarken,
Habaset örtüsü, ayın aydınlatan yüzüne şevkle çekildi.
Vadedilen en karanlık gece geldi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Macaristan'da bir şehir.
** Tanrının habercisi Başmelek Gabriel.
*** Rünik yazı adı verilen, Eski Türkçe, Eski İskandinav dilleri vs. kullandığı alfabenin harflerine verilen isim. Her bir harf aynı zamanda bir kelimeye de tekabül etmektedir ve bunların, üzerlerine kazındığı aletlere özel güçler bahşettiğine inanılmaktadır.
**** 16. yüzyılda İngiltere'de, John Dee ve Edward Kelley isimli iki medyum'un ortaya çıkardığı ve meleklerin dili olduğunu iddia ettikleri dil.
***** Suriye-Lübnan sınırında ve Şam'ın batısında yer alan Hermon Dağı'na Eski ve Yeni Ahit'te verilen isim.
****** Yeni Ahit'te İsa'nın doğduğu söylenen yer. Kendisinden sıkça bu isimle bahsedilmektedir.
******* İsa'nın çarmıha gerilişinde, ellerine ve ayaklarına çakılan 4 çividen bahsedilmektedir. Çarmıh kelimesi de Farsça bir kelime olup, 4 çivi anlamına gelmektedir.
******** Anıt mezar.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top