Bölüm 8-Final
Medyada: Sezen Aksu - Gidiyorum
-----
"Menekşe Gözlü Kadın,
Burası soğuk, üşüyorum...
Kırık dökük pencerelerden dolan rüzgâr, yer yer yırtılmış gömleğimden içeri girip tenime değiyor; içim üşüyor. Karanlığı yorgan yaptım örttüm üstüme ama hala titriyor ellerim. Tahtaları eskimiş çatıdan damlayan su sesi sinirlerimi bozuyor; bana kalan zamanımı hatırlatır gibi. Pıt, pıt, pıt...
Şu an elimde tuttuğum eski bir tahta kalemle uçları yanmış bu kağıtları biraz önce köşe başındaki çöpün yanında buldum. Sen geldin aklıma. Okumayı seven hallerin. Bir kitabın satırları arasında beni bile unuttuğun hallerin...
Üşüyorum ve sen yoksun. Yalnızlığımın sessizliği o kadar büyük ki, senin benim için atan kalp atışlarını buradan bile duyuyorum. Bakışlarının sıcaklığı süzülüyor zihnime ve beni bu rutubet kokan yerden alıp seni ilk kez gördüğüm o sıcak yaz gününe götürüyor.
Sıcak yaz günlerini sevdiğimi bilirsin. Masmavi gökyüzünün sonsuzluğuna hayranlıkla bakarken üzerinde pembe bir bluz, pembe sandaletleriyle görüş alanıma giren, saçlarının dalgalarıyla adeta gökyüzümde eksik olan bulutlardan biriydin. Öyle bir bulut ki; hayal mi gerçek mi olduğundan emin olamadığım. Görüş alanımdan çıkana kadar izledim seni. Ürkek ama zarif adımlarınla hayatıma; beni ben yapan, kurtulmak istediğim ama kurtulamadığım o yola, gireceğini nereden bilebilirdim? Üstelik orası için fazlasıyla masum görünürken!
İlk ne zaman odağımı yitirdim bilmiyorum. O kocaman menekşe gözlerinin nasıl bir çekimi var, farkında mısın? Unuttuğum, güzel olan ne varsa gözlerine hapsetmiş gibi bakarken nasıl karşı koyabilirdim? Benim karanlığımla kuşatılamayacak kadar parlaktın. Işığın dalga dalga yayılıyordu etrafına. Oysa ben alışmıştım karanlığımı bulaştırmaya, tozu dumana katıp çevremde güzel olan ne varsa değip parçalamaya.
Senden öncekiler gibi sen de tattın zehrimi. Ama diğerlerine avuçlarımla sunduğum zehri, sana dudaklarımla sunduğumu fark edememiştim. Kendi zehrimle vurulduğumu göremeyecek kadar zehirliydim. Ta ki içime yayılana kadar. Zaten güzel ve yasak olanlar da beni çekmiyor muydu? Onlara ulaşıp, yıkıp yok etmem için beklemiyorlar mıydı? Bu defa ben de yok olacağımı düşünemedim.
Seni sevdim...
Belki senin istediğin gibi sevemedim seni ama kendimce sevdim. İçimde güzel olan ne varsa birer birer feda ettim hayatın zorlu dönemeçlerine. Hep eksiktim, beni tamamla istedim ama senin ışığın bile yetmedi benim karanlığıma. Engel olamadım duygularıma, davranışlarıma. Parçalanmış ruhuma ulaşıp onar istedim. İçimdeki canavarı yok edemedim. Sonunda ona yenildim. Kendime yenildim, hayata yenildim be menekşe gözlü kadın.
Ben en çok da sana yenildim. Bütün ömrümü gözlerindeki o saf, tertemiz ışığa teslim etmek vardı. Yapamadım. Karabasanlarımdan kurtulamadım. Hayatımda eksikliğini hissettiğim her şey için teker teker kalkan yaptım duygularımı. Kavga ettim, isyan ettim, çaresizdim. Ben çok çaresizdim.
Kendimi her zaman güçlü göstermeye çalıştım. Arkadaşlarıma, sana, dünyaya... Oysa o kadar güçsüzdüm ki, bunu saklayabilmek için hep kırıp döktüm etrafımı. Karanlığımı daha koyu yapacak yollara saptım hep. Aslında ne kadar da korkardım karanlıktan, bir bilsen.
Senin sevgine layık olamadım. Gölgelerimden sıyrılamadım. Omuzlarımdaki yüklerden kurtulamadım. Ellerimdeki kirlerden arınamadım. Cesaretle sevginin karşısında duramadım. Kendim olmaktan hiç vazgeçemedim. Ben de kendimce sevdim; yaralayarak. Seni üzdüğüm her an için özür dilerim, menekşe gözlü kadın.
Bazı zamanlar öyle çok özlerdim ki seni! Kokunun büyüsüyle etrafıma ördüğün kalkan yok olmaya yüz tuttuğu zamanlar ellerim sana uzanmak isterdi. Beni görebilmek için sürekli geldiğini bilirdim. Sen bilmesen de seninle ilgili her şeyi bilirdim; takip ederdim. Ne kadar görmek istesem de yüzümde sürekli yenileri oluşan morluklarımı görmeni istemezdim. Hayatla olan kavgamı görmeni istemezdim. Yüzüme aldığım darbeler, o hallerimi gördüğünde gözlerinde oluşacak bakışlar kadar acıtamazdı canımı çünkü.
Burası soğuk, yağmur yağıyor. Karanlıkta zorlukla görüyorum yazdığım kelimeleri ama titreyen ellerimin görüntüsü bütün netliğiyle karşımda. Üşüyorum. Ben, sen yokken hep üşüdüm menekşe gözlü kadın. İçimi ısıtan tek şeydin. Ellerin, gözlerin, saçların... En çok da beni seven kalbin...
Öyle bir tutardın ki ellerimi, hiçbir güç ayıramazmış gibi. Sıcacıktı ellerin. Bütün sevgin ve şefkatin parmak uçlarından yayılırdı tenime. Sıcaklığına teslim olmak isterdim, beni iyileştirdiğine dair düşünceler dolardı zihnime ama uzun sürmezdi daldığım düşler.
Öyle bir bakardın ki gözlerime, en karanlık gecede ortaya çıkan dolunayla yarışırdı parlaklığı. Sonsuz sevginin ne anlama geldiğini görürdüm gözlerinin derininde. Düşmek isterdim o sonsuzluğa ama bağlıydım kaderimin en kara bağlarıyla hayatın en acımasız, en aç tarafına.
Bir sıfır başlamıştım hayata; yenik başlamıştım. Kalbim sevgiye değil, karanlığa ve yalnızlığa kucak açmıştı büyürken. Yırtıcıların arasında hayatta kalmak için yırtıcı olmak gerekir. Zor da olsa öğrendim: Düşerek öğrendim ayakta kalmayı, kanamamak için kanatmayı, yanmamak için yakmayı...
Utanmanın ne demek olduğunu çocukluk çağımda unuttum ben. Sevgi ve şefkatin ne olduğunu küçük ellerimi bıraktıklarında unuttum. Benim için güzel olan güçtü, ezilmemekti. Bu hayata boyun eğmemekti. Direnmekti; vazgeçmemekti. Yaralanmaktan kaçmak için yaralamayı göze almaktı. Her zaman önce kendini düşünmekti; önemli olan da buydu çünkü.
Bilirsin ağzım iyi laf yapar. Yalan söylemek konusunda da ustayımdır. Ben bir tek sana yalan söylerken utandım. Gözlerimi kaçırırdım gözlerinden. O saf, iri gözlerinle öyle bir bakardın ki, sanki içimi görürdün. Ruhumun karanlığı bile ürkerdi bakışlarının gücünden. Gözlerinin derininde hep bir şüphe olurdu, bilirdim. Ama bir kez bile bana inanmamayı seçmedin. Beni çok sevdin menekşe gözlü kadın, bunu iliklerime kadar hissettim.
Ne zaman karanlıktan korksam aşkla bakan menekşe gözlerin gelir aklıma. Birer yıldızdılar benim soğuk, karanlık dünyamda.
Sorumluluk duygusuna sahip bir adam değildim. Sahiplenmenin bir karşılığı yoktu bende çünkü hiç sahiplenilmemiştim. Canımın istediğini yapan serserinin tekiydim. Vefasız, karaktersiz, bencil itin biriydim. Beni neden bu kadar çok sevdin? Ben seni hiç hak etmedim. Ama bana rağmen, ben de seni bildiğim gibi sevdim; yakarak, yok ederek, değersizleştirerek, acıtarak, kanatarak...ve kanayarak...
Beş dakikalık zevkler uğruna defalarca çiğnediğim gururunun, kalbinin ahının cezasını senden tamamen ayrılmak zorunda kalarak ödedim. O zevklerden biri elimi kolumu bağladığında gidecek başka bir yolum kalmamıştı. Ne kadar değersiz ne kadar karaktersiz olsam da küçücük bir çocuğu nasıl terk ederdim? Üstelik defalarca terk edilmişken. Ben de seni terk etmeyi seçtim ve bunu seni yaralayarak yapmak istedim belki benden nefret edersin diye. Yine de nefret etmedin, beni sevmekten vazgeçmedin.
Gözlerinin anısı rahat bırakmadı yakamı. Rüyalarımda hep hüzünle bakardın. Neden diye sorardı gözlerin, suçlardı beni. Öfkeliydin. Bir rahat vermedin! Seviyorum dediğin bir şarkı vardı hani, ben hiç sevmezdim, ne zaman duysam kahkahalarının sesi dolardı kulaklarıma. Dünyada öyle güzel başka bir melodi daha var mıydı? İnsana yaşadığını hissettiriyordu. Sonra hatırlardım, gözlerindeki yaşların dudaklarındaki kahkahalarından fazla olduğunu, kendime duyduğum öfke ve vicdan azabıyla başımı önüme eğerdim sadece. Bir yanım pişmanlığıyla baş etmeye çalışırken diğer yanım tatmindi yaptığından.
Gözünde o kadar değerliydim ki beni, benimle kirletmek istemedim. Yıldızlarla yarışan gözlerin bile ulaşamadı karanlığıma. Bazen öyle bir bakardın ki bütün bulutlarımı dağıttın sanırdım ama onların bulut olmadığını, benim bir parçam olduğunu anlamakta gecikmezdim. Çaresizce kabullenirdim. Ruhumun karanlık dalgaları bazen öyle bir coşardı ki seni incitmekten korkardım. Parçalanmış bir ben taşıyordum bedenimde, sen bile tamamlayamadın.
İçimdeki canavar damarlarımı parça parça ederken senin bakışların bile kurtaramadı bu illetten. Senden utançla istediğim parayı ne için kullanacağımı bir bilseydin belki de bana ilk kez hayır diyecektin. Gurur mu? Öyle bir şeyin varlığından bile haberdar değildim. Olsaydım eğer, birazcık gurura bulanmış olsaydım, gözlerinin içine baka baka içinde kalan belki de son güven kırıntısını da bu şekilde ayaklarımın altına almazdım. Ama ben böyleyim işte! Bencilim, değersizim, bir hiçim. Güçlü olmaya çalışan ama yerlerde sürünen bir zavallıyım. Neden bu kadar çok sevdin ki beni?
Soğuk ellerim vardı benim; sıcak bir anne eli değmemiş. Saçlarım okşanmamıştı hiç şefkatle. Bir babanın güçlü kolları sarmamıştı hiç. Yoktu gölgesine saklanacağım bir çınar ağacım. Açıktım, açıktaydım. Yaşadığım evlerin güçlü, yüksek duvarları vardı; yoktu çatıları. Oyun bahçelerinde arkamdan sallayan birilerinin olduğu anılarım olmadı hiç. Bir çocuğun içten, tasasız, masum kahkahaları dökülmedi dudaklarımdan. Kir, pas bulaşmış karşı koyamadığım eller uçurumun kenarına yavaş yavaş ittikçe her adımımda sallandım. Yalpalayan adımlarımın acısını etrafımda güzel olan ve bana değmeye çalışan ne varsa kim varsa ondan çıkarmaya çalıştım. Neden arkana bakmadan kaçmadın?
Sen ol isterdim sıcak ellerinle başımı okşayan. Varlığın bile şefkatin ta kendisiydi. Narin kollarınla öyle güçlü sarardın ki, o kollar arasında yeniden nefes alabilirdim. Gözlerinle onaramasan bile ruhumun yaralarını bir daha karanlıktan korkmazdım. Saçlarının gölgesi yeterdi saklanmam için. Düşlerindeki oyun bahçelerine hapsederdim çocukluğumu doya doya gönlünce oynaması için. Tamamlardın eksik olanları sevginle, tamamlanırdım seninle.
Ben bu kadar şerefsiz biri olmasaydım tüm bunları yaşayabilirdim. Kendi içimde bu kadar kaybolmasaydım, bu kadar parçalarım saçılmamış olsaydı bedenimin dört bir yanına bir umut olabilirdi. Kendimden kaçabilseydim eğer, ellerimden temizleyebilseydim bulaşan çamurun izlerini bir şansım olabilirdi. Bünyem alışık değil temiz ve güzel olanlara. Bir çöplüğün içindeyken bile o muhteşem kokunla, insanı etkisiz bırakan rüzgarınla ve karanlıkları delen ışığınla gözlerimin önündesin hala.
Üşüyorum menekşe gözlü kadın!
Soğuk burası, yalnızım. Biraz da titriyorum. Birazdan, sana yazdığım mektubu bitirdiğimde, hiç üşümeyeceğim bir yere gideceğim. Hatta çok sıcak bir yere, yanacağım bir yere...
Çok teşekkür ederim, menekşe gözlü kadın.
Benim gibi birini sevilmeye layık gördüğün için. Kendinden çok beni sevdiğin için. Bir insanın, bir insanı karşılık beklemeden de sevebileceğini bana gösterdiğin için. Benim gibi karaktersiz bir insanı, hayatındaki en değerli varlık yaptığın için.
Affet,
Seni, senin istediğin gibi sevemediğim için. Seni, hayatımın merkezi yapamadığım için. Dürüst bir insan olamadığım için.
Hakkım olmadığını biliyorum ama gözlerini de alıp gidiyorum. Bilirsin, hala büyümedim, hala karanlıktan korkuyorum. Çok korkuyorum...
Biliyorum, her gün yanıma geleceksin. Azap çeken ruhumu yalnız bırakmak istemeyeceksin. Oysa ben daha çok azap duyacağım. Uğruna bir değil, bin ömür feda edilecek gözlerinden akan yaşları silemeyeceğim çünkü. Toprağıma karışırken gözyaşların daha çok yanacağım. Uzanıp dokunamayacağım saçlarına, öpemeyeceğim bahar kokunu içime çekerek. Rüzgâr üşütürken ellerini avuçlarıma alıp ısıtamayacağım. Saramayacağım seni kollarımla, koyamayacağım başını kalbimin üzerine. Hıçkırıklarının sesini duyacağım ama 'Ağlama!' diyemeyeceğim. Beni sevdiğini bıkmadan söylerken 'Ben de seni.' diyemeyeceğim ve bütün bunlar cehennem ateşlerinden daha fazla yakacak beni.
Şimdi, senden son bir kez, bir şey daha istiyorum. Bana hayır diyemezsin, biliyorum.
Lütfen, gelme!
Benim gibi birini sevdiğin için sana minnettarım. Bahar çiçeklerini taze kokunla getirip tarumar edilmiş çorak topraklarıma ekmek istedin. Ama bilmiyordun ki bu topraklar hastalıklıydı. Tek bir ot bile bitmeyen, zehir solunan havasıyla güneşe hasretken karanlığa meftun ıssız bir gezegendim. Bunun için üzülme sakın. Bataklığın içinde bile hayatta kalabilecek güzellikteydin ve başıma gelen en güzel şeydin.
Sana yaşattığım ne varsa unut. İhmalkarlığımla seni günlerce, gecelerce yalnız bıraktığımı unut. Defalarca yalan söyleyerek bana inanmanı beklediğim zamanları unut. Başkalarının sıcaklığında seni düşlediğim sıralarda uykularından sıçrayarak uyandığın anları unut. Beni seven kalbini ellerimle nasıl parçaladığımı unut. Seni kendimce sevdiğimi unut. Beni unut...
Doya doya yaşa hayatını, her şeyin tadını çıkar. Güzelliklere kucak aç, mutlu anılar biriktir. Kahkahalarının sesiyle kuşat evreni. Gözlerinin derinindeki hüzün yerine yeni heyecanlar yerleştir. Benim veremediğim ne varsa hepsini al.
Daha önce hiç söyleyemedim sana. Seni seviyorum, menekşe gözlü kadın. Korkularımdan, güçsüzlüklerimden, kendi karanlığımdan bile çok...
Korkma, seni bekliyor olacağım. Tam burada, bıraktığın yerde..."
===
-1 yıl sonra-
===
Saçlarımı dalgalandıran serin rüzgârın tadını çıkarabilmek için eşimin beni saran kolları arasından çıktım ve başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Birbiri ardı sıra kayan iki yıldızın görüntüsü burada, bu bankta en son oturduğum güne götürdü düşüncelerimi. Ahzen'i son kez gördüğüm zamana.
Acısını dinlerken benim yaralarımın derinleşmesini önleyeceğini nereden bilebilirdim? İhmalkarlığın, görmezden gelinen duyguların bir insanda bu kadar derin yaralar açabileceğini nereden bilebilirdim? En ufak sıkıntıda arkamı dönüp kaçmak varken, olmamış gibi davranmak en güzeliyken neden emek vermeliydim? Üstelik benim için sevgi sadece kelimeden ibaretken.
Şimdi, gökyüzünden kayan ilk yıldızı takip eden ve onun rotasında hızla kayan o parlak yıldızı izlerken Ahzen'in hayatıma değdiği o anlarda bilmeden beni nasıl etkilediğini daha iyi idrak ediyordum. Emek verilmesi gereken en önemli şeyin sevgi olduğunu öğreten o hüzünlü güzel kıza her zaman minnettar kalacaktım. Bendeki değişimin nedeni olduğunu ona hiç söyleyemeyecektim.
'Bir şey mi oldu?' diyen eşimin sesiyle irkildim. Merakla yüzüme bakan gözlerini görmezden gelerek gökyüzüne bakmaya devam ettim. Bir süre sonra ellerimi belirginleşen karnıma koyup başımı eşimin omzuna yaslarken o hüzünlü güzel kızın hafızamda buruk bir anı olarak kalacağını ve hiç unutmayacağımı biliyordum.
SON.
-----
Evet, ilk hikayemi tamamlamış bulunmaktayım. ( Oleyy 😁 ) Şimdiye kadar takip eden, oy veren ve güzel yorumlarını eksik etmeyen sizlere çok çok çok teşekkür ederim. Umarım yazdıklarım ufacık da olsa kalbinize dokunabilmiştir.
Sizce Ahzen gibi sevmek mümkün mü?
Başka bir hikayede görüşene kadar,
HOŞÇA KALIN!..
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top