Bölüm 1
Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti...
Sabahattin Ali
----
Hayat; hep bir ucundan tutmaya çalıştığımız, ilişik yaşadığımız, hayallerimizi rengarenk taşlarla döşediğimiz, önü sonu belli olmayan bir süreçtir. Hayalini kurduğumuz hayatla, yaşadığımız hayat arasında farklılıklar vardır. Bazen bu farklılıklar o kadar büyüktür ki, hayal kırıklığı kaçınılmazdır. Kendi hayallerimiz birer buz kesiği olur ve teker teker yüreğimize saplanır. Kanarız, kanadığımızı bile bilmeden.
———
Beni seven bir adamla evlenmiştim. Ne yazık ki benim önceliklerim ve hayattan beklentilerim farklıydı. Onun beni sevdiği kadar ben onu sevmiyordum. Günler birbirini kovalarken aynı kalan hayatıma kızgınlığım, hayallerimin sadece hayal olarak kalmasından oluşan hayal kırıklığıyla agresif ve mutsuz birine dönüşmüştüm. Gün geçtikçe büyüyen huzursuzluğum ona da sirayet etmeye başlamıştı.
İlk zamanlar bana bakarken gözlerinin içi gülen, dudaklarından dökülen her kelimeyle ne kadar değerli olduğumu hissettiren o adam yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Elinde her an kırılmasından korkarmış gibi kıymetli bir hazine taşıyan o adam artık gözlerini kaçırıyordu. Sakin bir adamdı ama içimde kopan fırtınalar onun dinginliğini de tarumar etmeye yetmişti.
Arzularımın hırçınlığıyla, suçladığım yetersizliğiyle içimde günden güne büyüyen boşluğu yürüyüş yolunda saatler geçirerek kapatmaya çalışıyordum.
Bir gün yine kendimi dışarı atmış, aklımdaki şeytanları kovmak için hırpalanırcasına yürüyordum. Büyük bir ağacın altındaki bankta oturan otuzlu yaşlarının başında güzel bir kız dikkatimi çekti. Dikkatimi çeken şey güzelliği değildi, gören herkesin bir kez dönüp bakmasına neden olacak bir güzelliği vardı gerçi, güzel gözlerinin derinine yerleşmiş hüzündü.
Yürüyüş yolu ırmağın kenarına yapılmıştı. Yılın çoğu zamanında su seviyesi yüksek olurdu. Bu güzel kız, görmeyen gözlerle öylece oturmuş ahenkle akan suyu izliyordu. 'Kim bilir ne derdi var?' diye düşünmeden edemedim ve yürümeye devam ettim.
Bir yandan yürüyor diğer yandan yol boyunca yürüyen insanları izliyordum. Huzursuzluğum yürüyüşüme de yansımıştı. Attığım hızlı adımlar yüzünden yorulmuştum. Yaklaşık bir saat sonra eve dönerken aynı yerde ve aynı şekilde kızın oturduğunu gördüm. Yerinden hiç kıpırdamamıştı, nefes bile almıyor gibiydi. Kendime engel olamadan kızın karşısında durdum ama beni fark etmedi bile. Esen rüzgârda uzun kumral saçları dalgalanıyordu. Bir tutamı gözlerine doğru savruldu. Bir süre öylece izledim. Gözlerine yerleşmiş keder içime işledi. Hiç tanımadığım bu kızın hüznü beni etkilemişti.
O günden sonra altı ay geçti. Evliliğim her geçen gün daha da kötüye gidiyordu. Mutsuzluk ve umutsuzluk her yanımı sarmalamıştı. Evde mütemadiyen sessizlik, huzursuzluk ve kasvetle geçirilen saatler vardı. Daha birkaç yıllık evli olmamıza rağmen eşimle bağlarımız kopma noktasına gelmişti. Kavga etmiyorduk çünkü eşim asla sesini yükseltmezdi. Böyle davranması benim kendimi daha kötü hissetmeme, suçlu hissetmeme neden oluyordu. Tartışamıyorduk bile. Her şeyi kabul eden sakin halleri, içimdeki duyguların coşkunluğunu körüklüyordu. İçimde kopan fırtınaları bastırmaya çalıştıkça ben de zamanla sessizleşmeye başlamıştım. Aynı evde günleri deviren iki yabancı gibi olmuştuk.
Her gün, hiç aksatmadan yürümek için çıkıyordum; düşüncelerimi dizginlememi ve biraz da olsa rahatlamamı sağlıyordu. O güzel kız da her gün aynı yerde oturuyordu. Etrafında olup bitenlerin farkında olmayan donuk bakışları, kederini ve soğukluğunu bana taşıyordu. Hep aynı saatte geldiğini fark ettiğimde yürüyüş saatlerimi ona göre ayarladım. Günden güne bu kız hakkında düşünmeye başladığımı, hikayesini merak ettiğimi fark ettim. Bir türlü cesaret edip konuşamamıştım.
Bulutların ağır toplar gibi gökyüzünde dolaştığı bir gün yine yürüyüşe çıktım. Sabah eşime kızmış, onun ne kadar yetersiz bir eş olduğunu hatırlatmıştım. Kırgınlıkla, tiksintiyle ve suçladığım ezikliğinin izleriyle dolu yüzüyle incinmişçesine yüzüme bakması, kendimden nefret etmeme neden oluyordu. Bütün bunların üstüne kabullenen halleri ve sessiz hüznüyle gözlerime bakmasa belki de bu şekilde hissetmeyecektim. Daha fazla evde duramadım ve eşim gider gitmez kendimi dışarı attım. Beni kuşatan bütün duyguların yıkıcı varlığını adımlarımın sertliğine yansıtarak yürüyordum. Kızı ilk gördüğüm yere yaklaşınca yavaşladım. Kız da yine aynı yerinde oturmuş, görmeyen gözlerle dereyi izliyordu. Yarım saat kadar yürüdükten sonra dönmeye karar verdim. Tam kızın olduğu bankın önünden geçerken daha önce görmediğim bir şey dikkatimi çekti. Ağlıyordu.
Bunca zaman sonra merakıma yenilip, kızın yanına gidip, kendimi tanıttım. Önce şaşıran ve merakla yüzüme bakan kız, aldığı terbiyenin varlığını belli eder gibi kibarlıkla kendisini tanıttı. Adı Ahzen'di. Haline ve tavrına bu kadar uyabilecek bir ismi olması dikkatimden kaçmamıştı. Bakışlarındaki hüzün, menekşe rengi gözlerinin daha da güzel görünmesine neden oluyordu.
———
İlk bölümün sonuna geldik. Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. 🤗
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top