Bölüm 5
Canım okurlar,
Bu yazar yazıyor da yazıyor, peki hikaye nasıl gidiyor? Keyfiniz yerinde mi? Hoşunuza gidiyor mu?
Eğer cevap evetse beğenileri, yorumları, kalpleri bekliyorum :)))
Keyifli okumalar :)
E.Ç.
***
I need to know
If this is mutual
***
BÖLÜM 5:
Camila
Eğil, kalk, mutfağa koş, üst kata çık, bahçeye in, malzemeleri karşıla, çalış Camila, çalış, çalış!
Durmuyordum. Duramazdım çünkü durmak düşünmek demekti. En ufak bir boşlukta aklımın içine sızabilirdi en olmayacak fikirler. Oradan sızıp kalbime iner, zorla zapt ettiğim duyguları besler, bana delice bir hata yaptırabilirdi. Tanrı biliyordu ya o hatayı yapmama bir kalp çarpıntısı vardı. Nana'nın kapısını çalmak, penceresine kafamı yaslayıp içeriyi gözlemek ya da gizlice çitlerden bahçesine atlamak gibi çocuksu bir hata...
Dün o cip bana çarptığından beri çığlık çığlığaydı içimde barındırdığım tüm kişiliklerim. Geldi! diyordu biri. Senin için geldi! Hemen azarlıyordu diğeri onu. Nereden biliyordum ki neden geldiğini? Ailesini ziyaret etmek istemiş olabilirdi pekala. Ya da kafasını dağıtıp tatil yapacaktı belki. Yine de... diyordu seslerden en umutsuzca aşık olanı. Bir anlamı olmalı! Tam şu an burada olmasının bir anlamı olmalı!
"Duracell tavşanı gibisin kızım ya, bir dur Allah aşkına. Seni izlerken ben yoruldum."
Yanımda çiçekleri süsleyen Lucy'yi duymazdan gelip merdivene tırmandım ve ışıkları ağaca asmaya koyuldum.
"Kendi haline bırak," dedi Lea altımdan sırıtarak. "Şimdi durup bizimle konuşsa yaptığımız şeyin işe yaradığını kabul etmek zorunda kalacak ya, ondan deliliğe vurdu işi."
"Sizi buradan da duyabiliyorum," dedim ağacın meyvelerinden bir avuç koparıp ve kızların kafasına attım.
Ellerini başlarına siper ederken kahkaha atıyordu arkadaşlarım. Tamam, biraz, ama sadece biraz, haklı olabilirlerdi. Onca yıl bir kez olsun bu kasabaya uğramamışken tam da bizim videonun üzerine Shawn'un geri gelmesi fazlasıyla şüphe uyandırıcıydı. Sahiden de işe yaramış olabilirdi arkadaşlarımın işgüzarlığı. Ve ben elbette kopardığım onca yaygaradan sonra bunu kabullenmeyecektim.
"E... nerede peki şimdi?" diye sordu Lucy yeniden aşağı indiğimde.
"Büyükannesinde," dedim ikinci kez düşünmeden. Sonra da böyle atladığım için pişman olup sesimi alçalttım. "Sabah arabasını gördüm. Oradan biliyorum."
"Tamam canım," dedi Lea yalandan bir ciddiyetle. "Biz de çocuğun peşine düşüp sokak sokak arabasını takip ettiğini düşünmemiştik zaten."
"Gerçekten bugün ikinizin de esprilerine doyulmuyor," dedim en aksi sesimle. Süs dolu kutuyu kucaklayıp onlardan en uzak köşedeki çiçeklerin başına gitmiştim. Ardımdan benimle eğlenmeye devam ettiklerini duysam da dönüp bakmadım onlara. Nasılsa tüm bir gün devam edecekti işkenceleri.
Hep birlikte Rose'ların otelinin bahçesini süslüyorduk kermes için. Her yıl olduğu gibi öğleden sonra başlayıp tüm gece devam edecek, sabah da sahilde ateş başında sona erecekti. Otelin avlusu tüm kutlamanın kalbi olduğundan yeni yıl gibi özeniyordu herkes. Kasabalının elleriyle hazırladığı yiyecek stantları, eğlenceler, konuşmalar, müzik, dans... Her şey burada başlayacak, buradan sokaklara ve sahile taşacaktı.
Teknik olarak bu sabah pastayı ve kurabiyeleri teslim ettiğimiz an benim işim bitmişti. Tüm gece uyumadan, tek başıma, canına okuduğum palmiye pastayı yeniden yapmam gerekmişti zaten. Kutlama başlayana kadar gidip bir güzel uyuyabilirdim. Ama kızlarla hazırlıklara dahil olmadığımız tek bir yıl bile olmamıştı şimdiye kadar. Ve bu, enerjimi hiçbir yere sığdıramadığım böylesi bir günde kesinlikle hayır diyemeyeceğim bir sorumluluktu.
Şimdiden büyüleyici görünüyordu bahçe. Ortaya attığımız masalar, üzerlerini süsleyen çiçekler, tepelerindeki ışıklar... Sahne kurulur kurulmaz provaya geçecektik bu kez. Sonra kermes de başlayınca servise yardım eder, mutfağa destek olur, konsere kadar kendimi oyalayacak bir şey mutlaka bulurdum. İyiydi bu. Nefes almadan ancak atlatabilirdim bugünü çünkü. Atlatırdım da...
"Camila saat on yönünde!" dedi bir anda başımda biten Rose.
Sıçramıştım resmen onun sesiyle ama arkadaşım ne olduğunu anlamama izin vermeden kollarımdan tutup beni sola çevirdi ve eliyle işaret etti. Hıçkırık gibi bir ses kaçmıştı aynı anda dudaklarımdan. Tanrım bu... bu...
"Buraya geliyor," dedi Rose heyecanla omzumun üstünden.
Görüyordum elbette. Shawn'du bu. Ve önceki gece karanlıkta gözlerimin bana oynadığı bir oyunduysa da şu an kesinlikle gerçekti. Attığı her adımda sıcak hava dalga dalga üzerime doğru yayılıyordu sanki. Basınçtan tıkanmıştı kulaklarım. Deprem oluyormuş gibi sallanıyordum olduğum yerde.
Bayılacağımı düşünmüş olsa gerek "Cami?" dedi Rose kolumu tutup.
Hayır, bayılmayacaktım. Alev almam, kıvılcımlar saçmam ya da yıldızlara sıçramam çok daha muhtemeldi şu an. Bir anda elimdeki süsleri yere fırlattım ve insan üstü bir hızla çiçeklerin arkasına saklandım. Birkaç saniye gecikmeyle beni taklit edip yanıma gelmişti Rose.
"Ne yapıyorsun?" dedi kaşlarını çatıp. "Neden kaçıyorsun çocuktan?"
Çok güzel bir soruydu bu. Neden kaçıyordum ondan? Neden saçmalıyordum böyle? Neden? Çünkü Shawn'un bu kasabada, hatta yan evimde olduğunu bilen beynim için bile bir Marvel süper kahramanını görmek kadar imkansızdı varlığı. Aniden karşınızda Thor belirse siz ne yapardınız mesela? Hem de tüm bir ömür o Thor'u beklemişken.
"Cami bırak da seni görsün!" diye üsteledi Rose beni çekiştirip.
Onu duymuyor, ellerini hissetmiyordum. Tüm algılarım kayarak önümden geçip giden çocuktaydı. Önümdeki çiçekleri süslüyormuş gibi yapsam da bir an olsun gözümü çekemiyordum üzerinden. Zamanın neden göreceli olduğunu tam şu anda idrak ediyordum, çünkü tüm saatler durmuştu onu izlerken.
Ve sonra bugün ikinci kez arkamdan gelen sesle yerimden sıçradım.
"Pastacı kız, bu ne güzel sürpriz!"
Arkamı dönmemle şaşkınlıktan gözlerimin büyümesi bir olmuştu. Bu... bu o dünkü adamdı. Vespa'dan düştüğümde bana yardım eden... Shawn'un hemen yanındaki... Allah'ım, bugün sağlı sollu geliyordu resmen kurşunlar.
"Dün sen öyle bir anda gidince epey merak ettik," dedi hüzünlü bir tebessümle. "Ama iyi görünüyorsun. İyisin değil mi?"
"Be... be..."
Ben kekelemeye devam ederken "Bay Harrison," dedi Rose yardımıma yetişip. "Demek siz Camila'yla tanışıyorsunuz."
Kocaman olmuş gözlerim arkadaşıma çevrildi bu kez. Bu adama ismiyle mi hitap etmişti o?
"Maalesef talihsiz bir şekilde tanıştık," dedi bay Harrison ve elini cebinden çıkarıp uzattı. "Ben Tom Camila, tanıştığıma memnun oldum ve dün için de tekrar özür dilerim. Yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle."
Önümde asılı kalmış eli zar zor tutup sıktım. O sırada beni aydınlatma nezaketinde bulunup "Bay Harrison otelimizde kalıyor Cami," demişti Rose. "Kendisi dün gece yerleşti."
Elbette onun Shawn'la bağlantısından haberi yoktu Rose'un, çünkü arkadaşlarıma olanları anlatırken bir adam olarak bahsetmiştim Bay Harrison'dan. O yüzden ne kadar kaş göz yapsam da Rose'un "Tatil için mi Santa Barbara'ya geldiniz Bay Harrison?" sorusuna engel olamamıştım.
Gülümsedi Tom ve "Daha çok iş için diyebiliriz," dedi.
Hımm... İşte bu kafa karıştırıcıydı. Shawn'la ilgili bir iş miydi yani onları buraya getiren? Ve eğer öyleyse, Shawn'un videodaki mesaj için burada olmadığı anlamına mı geliyordu bu?
"Aslında..." dedi Tom komplo teorileri kurmama fırsat vermeden. "Lafı dolandırmama gerek yok. Buraya sizinle tanışmak için geldim ben."
Rose'la aynı anda birbirimize dönmüştük. Suratımızda nasıl bir ifade gördüyse güldü Tom.
"Böyle söyleyince kulağa garip geldi değil mi? Özür dilerim, kendimi daha düzgün tanıtmam gerekirdi. Ben bir menajerim. Sizinle de bu yüzden konuşmak istemiştim. Yayınladığınız video için. Elbette dünkü kazayı yapmak planda yoktu."
Yeniden güldü Tom. Tamam, şimdi Rose beni tutsa iyi olurdu, çünkü sanırım bu kez sahiden bayılacaktım. Ama yanımdaki arkadaşımın da benden geri kalır yanı yoktu.
"Na... nasıl?" diye geveledi.
Tom bir açıklama yapmak için ağzını açmıştı ki bakışları arkamızda bir noktaya kaydı. O elini havaya kaldırdığında Rose'la aynı anda dönüp bakmıştık. Ve dünya bir kez daha silkelenip sallandı o an. Tom'un Shawn'a seslendiğini duysam da beynimin işlem kapasitesi sıfırlanmıştı. Kelimeler tepetaklak, renkler allak bullak, ben tamamen kayıptım. Thor üzerime geliyordu bayanlar baylar!
Yanımızda durduğunda "Seni arıyorum on dakikadır Tom," dedi Shawn sinirle. "Otelin her köşesini dolaştım resmen. Konuşmamız lazım."
Onun aksiliğine gülümseyerek karşılık verdi Tom ve bizim de ortamda olduğumuzu göstermek ister gibi bakışları bize kaydı. "Sana da günaydın Shawn. Gelsene. Bak burada kimler var."
Huzursuzca yerinde kıpırdanıp bize döndü Shawn. "Sen!" olmuştu beni görür görmez ilk tepkisi.
"Camila," diye araya girdi Tom. "Pastacı kız... ve aynı zamanda da aradığımız müzisyenlerden biri... Dün gece o karmaşada emin olamamıştım, ama burada görünce hemen tanıdım. Ve elbette seni de Rose."
"İsimlerimizi zaten biliyordun," dedi Rose hipnotize olmuş gibi.
Suçlu bir tebessüme kıvrıldı Tom'un dudakları. "Gelmeden biraz araştırmıştım tabii. Shawn da ben de şarkınıza bayıldık. Eğer vaktiniz varsa sizinle biraz konuşmak istiyoruz. Elbette grubun kalanıyla birlikte. Özellikle de şarkıyı ve o mesajı yazan kızla."
Şu an kırmızının en parlak tonu olmalıydı yüzüm çünkü alevler yalıyordu tenimi. Motorum yakında olsa dün geceki gibi üzerine atlayıp kaçacaktım nerdeyse. Bakışlarımı Tom'un üzerinde tutmak için debelensem de kontrolsüzce Shawn'un üstüne konmuşlardı ne tepki verdiğini görebilmek için. Koca gözlükleri altında neredeyse imkansızdı ne düşündüğünü anlamam. Kızgın mıydı bu emri vakiden? Merak içinde miydi? Yoksa hoşuna mı gitmişti ona yapılan ilan-ı aşk?
Tanrım bomboş bir kutu gibiydi beynim. Ne diyecektim? Ne diyebilirdim? Tek bir mantıklı fikir gelmiyordu gözümün önüne. O kızın ben olduğumu itiraf edip hemen şu an bu işkenceye bir son verebilirdim elbette. Ama ya Shawn gerçeği öğrendiğinde benden nefret ederse ne olacaktı? Ya bu hareketi saçma, çocukça hatta aptalca bulduysa? Ya o yüzden bu kadar sinirli geldiyse otele?
Yo yo yo yo! diye çığlık attı panik içindeki iç sesim. İmkansızdı. Asla ama asla itiraf edemezdim gerçeği ona. Asla bilmemeliydi Shawn onu delice seven kızın da şarkıyı yazanın da ben olduğumu.
Ve ben de "Lea," deyiverdim bir anda. Rose'un dehşet içinde bana baktığını fark etsem de yutkunup devam ettim. "Şarkıyı yazan Lea'ydı. Ama şu an burada değil. Bizim de şimdi gitmemiz lazım. Belki... belki sonra... Yani kermesten sonra konuşabiliriz. Belki de konuşamayız. Yani Lea istemezse konuşamayız. Sonuçta... sonuçta onun şarkısı. Bilmiyorum. Hadi Rose!"
Ve sonra ne Tom'un ne de Shawn'un bir şey demesine izin vermeden Rose'u bileğinden yakaladığım gibi arkamı döndüm.
"Cami sen ne yaptın?" demişti Rose kendimizi binanın içine atar atmaz.
Tanrım, sahiden ne yapmıştım ben?
***
-BÖLÜM SONU-
Şimdi artık karakterleri tanıdığınıza, konuya da hakim olduğunuza göre bu bölüm biraz konuşalım şurada :)
Cami'nin bu kaçış planıyla ilgili ne düşünüyorsunuz merak ediyorum. Söylediği yalan onun ya da arkadaşlarının başına neler açar sizce?
Bir de bir favori karakter analizi yapmasak mı? Hadi seçin bakalım:
CAMILA
SHAWN
TOM
ROSE
LEA
LUCY
PAPA ALE
NANA
Şimdilik heppinizi öpücüklere boğuyorum!
E.Ç.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top