Bölüm 2

But what if I, what if I trip?
What if I, what if I fall?
Then am I the monster?

***

BÖLÜM 2:

Shawn

Bip bip bip bip...

Susmuyordu lanet telefon. Bip... Gözlerimi sıkıca yumup arkamı döndüm. Bip bip bip... Kafamın içinde biri piyano çalıyor, her notada tuşlar şakaklarıma vuruyordu sanki. Yastığı başımın üstüne bastırıp kendimle birlikte sesi de boğmaya çalıştım. Ben nefessiz kalmış, ama zil kesilmemişti.

Bip bip bip...

Biri gerçekten ama gerçekten bana ulaşmak için inat ediyordu. Muhtemelen sabaha kadar içtiğimi, alkolün hala damarlarımda dans ettiğini ve en ufak cızırtının bile kulaklarımda bir bomba etkisi yarattığını bilmeyen biri... Lütfen beni rahat bırak! diye düşündüm. Lütfen pes et! Lütfen...

Bip bip bip bip...

"Lanet olsun!"

Sonunda doğrulup komodine uzanmıştım. Aynı anda sustu Allah'ın cezası telefon. Ben bu arada yarısı içilmiş şampanya şişesini devirmiş, tezgahtaki yüzükleri yere saçmış ve huzurla yanımda yatan kedinin çığlık atarak kaçmasına neden olmuştum.

Harika!

"Ne oluyor bebeğim?" dedi yatağın diğer ucundan tanıdık bir ses. Başımı çevirsem de etrafımda dönüp duran dünyanın ortasında hemen netleşmemişti görüntüsü. Bir kızdı bu. Güzel ve üzerindeki nevresimin altında muhtemelen çıplak olan bir kız... Georgia diye yardıma yetişti hafızam. Kız arkadaşın. Ya da onun gibi bir şey...

"Sorun yok," dedim alnımı ovalayıp. Başımın tepesinden başlayıp ensemden sırtıma kadar inen ağrıdan başka düşünebildiğim bir sorun yoktu sahiden de.

"Boş ver şimdi onu..." dedi Georgia. "Yanıma gel, hadi." Bir kolu bana uzansa da hala uyukluyordu. Benim kadar, hatta benden bile fazla alkollüydü muhtemelen.

"Sen uyu," diye mırıldandım arkamı dönüp ve telefonu cebime tıkıp çıplak ayaklarımın altındaki cam kırıklarının üstünden atlayarak zar zor banyoya ulaştım. Tanrım... daha berbat görünemezdim herhalde. Ben geceden kalmamışım da gece benim üzerime yapışıp kalmış gibiydi daha çok. Aferin Shawn! diye düşündüm önceki akşama ait kayıp parçalar yavaş yavaş geri gelirken. Gerçekten de planladığım gibi üretkenliğin dibine vurduğum bir gece olmuştu. Aptal, aptal, aptal!

Kafamı soğuk suyun altına sokmak için eğildiğimde yeniden çalmaya başladı telefon. Bu kez ona ulaşmam ve ekranda yazan ismi görmem iki saniye sürmüştü. Gözlerimi yumup sıkıntıyla nefes verdim. Harflerin yanındaki kurukafa emojisi başımın belada olduğunu anlatmaya çalışıyordu sanki. Aletin sesini kısıp yeniden cebime tıktım ve suratıma su çarpıp banyodan çıktım.

Salona inen basamaklar boş içki şişeleri, plastik bardaklar, kime ait olduğunu bilmediğim kıyafetler ve tanımsız objelerle doluydu. Bu eve ait olmayan asıl kalabalıksa salondaki koltuklarda, yerlerde ve hatta mutfak tezgahında bekliyordu beni. Yeniden şakaklarıma gitti elim. Sanki yeterince bastırırsam tüm bu insanların kim olduğunu, nasıl ve ne zaman evime geldiklerini çıkarabilecektim. Neyse ki tüm bu bilinmezliğin ortasında kimseyle karıştıramayacağım tek insan bir heykel gibi duruyordu.

"Günaydın," dedi tek kaşını kaldırıp. Salonun bahçeye açılan cam kapısına yaslanmış, bir eli cebinde beni izliyordu. "Yoğun bir gece olmuş anlaşılan," dedi kahve taşıyan eliyle etrafı gösterip.

"Tom bak..." diye başladım o beni azarlamadan bir açıklama yapmak için. Ama devam etmeme izin vermeden arkasını dönüp bahçeye çıkmıştı. Suskunluğu bağırıp çağırmasından bin kat daha öldürücü olan bir baba gibiydi. İçimden bir kez daha kendime küfredip peşinden gittim. Arkasından geldiğimi biliyorduysa da okyanusu tepeden gören terasın ucuna ulaşana kadar durmamıştı. Yanında dikilip korkuluğa yaslandığımda bile dönüp bakmadı suratıma.

Bir süre onun gibi sessizce altımızdaki manzarayı izledim ben de. Temiz havanın kesinlikle kafamda kaynayan kazan üzerinde olumlu etkisi vardı. Ne yazık ki düşüncelerimin etrafındaki bulutlar dağıldıkça göğüs kafesimdeki baskı şiddetleniyordu.

"Bir şey söyle," dedim Çin işkencesine dönen bekleyişe daha fazla dayanamadığımda.

Elindeki kahveyi bana uzattı Tom. "Söylediklerimi anlayabilecek halde misin ki?"

Tamam, belki de konuşmasını istemek bir hataydı. Sinirle kahveyi elinden aldım ve ağzıma götürdüm. Sert, acı ve soğuktu. Ağzımda büyüyen kelimelerden kurtulmama da kesinlikle yardımcı olmamıştı. Ben ıkına sıkıla cümle kurmaya çalışırken bana döndü Tom.

"Seninle ne yapacağım ben söyler misin?"

Omuz silktim. "Hep yaptığın şeyi sanırım."

"Ve neymiş o?"

"Doğru yolu bulmamı sağlamak," dedim sıkıntılı bir nefesle. Bir film izler gibi ufka takılmıştı gözlerim. Bir yudum daha aldım korkunç kahveden. "Son zamanlarda seni delirttiğimi biliyorum Tom," dedim boğazımdaki acı geçtiğinde. "İnan böyle olmasını istemiyorum. Deniyorum. Gerçekten deniyorum. Ben..." Yere düştü bakışlarım. "Kayboldum ve geri dönüş yolunu bulamıyorum. Sanki her şey... her şey üstüme geliyor. Tüm o programlar, toplantılar, çekimler, seyahatler... En son ne zaman sadece müzik yaptığımı hatırlamıyorum bile. Onca şeyin ardından buraya dönüyorum ve... Olmuyor işte! Gitarı elime alsam da gelmiyor artık sözler bana. Ve sonra... dün geceki gibi saçmalıyorum."

Tek nefeste dudaklarımdan dökülen sözler kara bir bulut gibi ortamızda asılı kaldı bir süre. Tüm bu anlattıklarımı zaten biliyordu Tom. Beş yıldır menajerimdi. Beş yıldır her Allah'ın günü birlikteydik. Ailemden çok onu görmüştüm. Beni benden daha iyi tanıyor olmalıydı artık. Yine de sözlerimi tek tek anlamlandırmaya çalışır gibi dikkatlice beni izlemiş ve sonra yavaşça başını sallamıştı. Ellerini cebine sokup sırtını korkuluğa verdi. Yüzündeki ifadeden konuşmanın bundan sonrasının hiç de iç açıcı olmayacağını görebiliyordum.

"Bu sabah neredeydim biliyor musun Shawn?" diye sordu.

Üzerindeki şık takıma bakılırsa sorunun cevabı önemli insanların yanında olmalıydı. Ama tahminde bulunmama izin vermeden devam etti Tom.

"Prodüksiyon şirketiyle toplantım vardı. Bana sekiz aydır onları oyaladığım parçanın nerede olduğunu sordular. Bir cevap veremediğimde de nazikçe yaptığın anlaşmadaki cezai maddeleri hatırlattılar. Ah tabii seninle kontratlarını fes edeceklerini söyledikten hemen sonra... ki bu durumda yaz boyunca yapacağın konserlerin de iptal olması gerekecek."

Panikle yerimden sıçramıştım. "Tom buna izin veremezsin! Bir çözüm bulman lazım!"

"Son bir yıldır yaptığım gibi mi?"

"Tom..." dedim burnumdan soluyarak. "Biraz daha zamana ihtiyacım var hepsi bu! Sana söyledim, deniyorum!"

"Ve bu hiçbir işe yaramıyor Shawn! O istediğin zamanı çoktan tükettin sen. Seni şovlara çıkartıp çekimler ayarlamaya devam edebilirim. Yeni hikayeler uydururuz hayranlarının kalbini kazanman için. Bu kez de başka bir şarkı seçer, ilk aşkına değil de ikincisine yazdığını söyleriz. Belki birkaç hafta daha seni konuşur insanlar. Ama sen bir müzisyensin Shawn! Telleri olmayan bir gitar ne işe yarar söyler misin bana? Şarkıların olmadan nereye kadar daha takip eder o hayranların seni?"

İşte bu acımıştı. Mideme sert bir yumruk yemişim gibi genzime kadar yükseldi asitli sıvı. "O aptal hikayeyi uydurmak senin fikrindi," dedim dişlerimi sıkıp. "Şarkılarımla ilgili yalan söylemek asla istemedim ben!"

"Ve o hikaye sana en az birkaç hafta daha kazandırdı!" dedi Tom parmağını gözüme sokup. "Senin partileyerek boşa harcadığın haftalar!"

Sustum. Sustuk. İkimiz de menajerimin haklı olduğunu biliyorduk. Kariyerimi korumak için bir oyun oynamamı istemişti benden ve ben de öz irademle o yoldan gitmeyi seçmiştim. Vicdanımı huzursuz ediyor olabilirdi bu seçimim ama hikayemiz sahiden de işe yaramıştı. İnsanlar bana o şarkıları yazdıran kızı tartışıyordu internette günlerdir. Shawn Mendes'in ilk aşkıydı ne de olsa. Milyonlarca kez izlenmiş, sonsuz defa paylaşılmıştı video. Öyle bir kızın hiç var olmadığını, şarkılarımın hiçbirini o kasabadan bir kıza yazmadığımı öğrenseler ne düşünürlerdi hakkımda acaba?

Tom yüzünü yeniden okyanusa döndüğünde ben de onun gibi korkuluğa yaslandım. Bir süre doğru kelimeleri bulmak için debelendikten sonra "Özür dilerim," deyiverdim. "Bana yardım etmek için her şeyi yaptığını biliyorum."

Bu samimi itirafın Tom'un zırhını kıracağını biliyordum. Zaten alaycı bir tebessümle yandan bana bakmıştı hemen. Onunla ilk kez tanışanlar Tom'un sert, kuralcı, hatta huysuz biri olduğunu düşünebilirdi. Bense üzerine geçirdiği kılıfın altındaki gerçek adamı tanıyordum. Bildiğim en ince düşünceli, en yardım sever insan olabilirdi Tom. Bu umutla ona döndüm yeniden.

"Bana birkaç hafta daha kazandıracak başka bir fikrin varsa oldukça işime yarardı doğrusu."

Sesim öyle çaresiz çıkmıştı ki bu kez gerçekten güldü Tom. Bir süre -bana asır kadar uzun gelen bir süre- sessizce önüne bakmayı sürdürmüştü. "Aslında..." dedi sonunda. "Bir fikrim var. Ve muhtemelen yine hoşuna gitmeyecek."

Şüpheyle ona baktım. Ceketinin iç cebine uzanıp telefonunu çıkarmış, birkaç yere bastıktan sonra da bana uzatmıştı. "İzle!"

Aleti elime almamla gitar sesi doldurdu bahçeyi. Dört kız vardı ekranda. Biri gitar, diğeri keman çalıyor, hep birlikte bilmediğim bir şarkıyı söylüyorlardı.

"Nedir bu?"

"Altındaki açıklamayı oku!" dedi Tom yazıyı gösterip.

Sevgili Shawn, diye başlıyordu metin. Eğer o kız bensem gel ve beni bul. Çünkü sana hiç söylememiş olsam da sen de benim ilk aşkımsın ve bu, daha on yaşındayken senin için yazdığım şarkı.

"Nasıl yani?" dedim Tom'a dönüp.

Yüzünde koca bir tebessümle videoyu izliyordu omzumun üstünden. "Öyle görünüyor ki kasabanda sana aşık bir kız varmış," dedi keyifle. "Ve şansına çok da yetenekli."

Daha da çatıldı kaşlarım. Sanki kızları tanıyabilirmişim gibi iyice yaklaştırdım telefonu gözüme. İmkansızdı elbette onların kim olduğunu çıkarmam. On yıldan fazla geçmişti biz kasabadan taşınalı. Birkaç kişiyle bir süre daha konuşmaya devam etsem de iletişimim tamamen kesilmişti bir yerden sonra. Hiçbir fikrim yoktu bana ilan-ı aşk eden kızın kim olduğu konusunda.

"Peki hangisi?" diye sordum merakla.

Dudaklarını büktü Tom. "Kimse bilmiyor. Kızlar sizin kasabada müzik yapan amatör bir grup. Kendi kanallarından yüklemişler videoyu da. Başka açıklama yok, ikinci bir post yok. Sadece bu."

Video kızların gülüşmeleri ve şarap kadehlerini tokuşturmasıyla sona eriyordu. Şarkının oldukça iyi olduğunu inkar edemezdim. Kızların seslerinin de... Ama bu video hakkında ne hissedeceğime emin değildim.

"Sence bu gerçek mi?" diye sordum kuşkuyla. "Benim üzerimden meşhur olmaya çalışan birkaç kız da olabilirler pekala."

"Olabilir," dedi Tom benim aksime oldukça rahatça. "Önemli de değil. Önemli olan şurada gördüğün sayı!"

Onun gösterdiği yere baktığımda kocaman açılmıştı gözlerim. "Yok artık!"

"Hı hı!" dedi Tom telefonunu geri alıp. "Sadece iki günde on iki milyon izlenmiş bu video. On iki Shawn!"

Tamam bu sahiden de şaşırtıcıydı. Şaşırtıcıydı ama... "Bunun beni kurtarmak için bulduğun fikirle ne alakası var?"

Tom'un gülüşü tüm yüzüne yayılmıştı şimdi. İki elini omzuma koyup üzerime doğru eğildi. "Düşün Shawn! Senin en çok neye ihtiyacın var şu an? Hit olacak bir şarkıya. Peki bu kızlarda ne var? Şahane bir şarkı. Hem de arkasında ağız sulandıran bir hikayeyle birlikte."

"Tom," dedim devam etmesine engel olmak için, ama menajerimin kahverengi gözleri avına kilitlenmiş bir yırtıcı gibi kopkoyuydu şimdi.

"O kızı bulacağız Shawn!" dedi alnını benimkine yaslayıp. "O kızı bulup o şarkıyı seninle söylemesini sağlayacağız."

"Hayır," dedim hemen. Bu planın hangi tarafına daha çok itiraz edeceğimi bile bilmiyordum. Ama benden uzaklaşıp eve yönelmişti bile Tom.

"Valizini hazırla Shawn!" diye seslendi arkasını dönemden. "Sen ve ben seyahate çıkıyoruz."

***

-BÖLÜM SONU-

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top