Bölüm 1
Yeah, I don't even know your name
I'm running, I'm searching
And I don't know where to start
***
BÖLÜM 1:
Camila
Bir kız vardı... bir kız... kız... aynı mahallede... ikimiz de çocuktuk...
Elimdeki telefondan kurtulan kelimeler çok iyi bildiğim bir şarkının nakaratı gibi baştan baştan çalıyordu kafamın içinde.
Bir kız vardı... aynı mahallede... bir kız...
Onuncu, yirminci, hayır yüzüncü kez izliyordum aynı videoyu. Her es, her söz, her mimik saniyesi saniyesine kazınmıştı hafızama. Yine de... Hala aynı derecede imkansızdı duyduklarım. Beklenmedikti. Şok ediciydi. Saçmaydı hatta. Tüm arkadaşlarımın bir kurtarma operasyonu yaparmışçasına iki şişe şarap ve bolca çikolatayla evimin arka bahçesine toplaşmış olmasının nedeni de tam olarak buydu.
"Dur dur dur, ne dedi o?" dedi Lea omzumun üstünden biraz daha telefona doğru eğilip. Benim aksime o videoyu ilk kez izliyordu.
Rose solumdan uzanıp ekrana dokunmuş ve videoyu geri sarmıştı hemen. Bozuk bir plak gibi tekrarladı sözler:
Ona hiçbir zaman söyleyemedim. İlk aşkım olduğunu asla bilmedi. Ya da şarkının her satırını onu düşünerek yazdığımı. Sonra da oradan taşındık zaten. Bir daha da onu hiç görmedim.
Tam bu noktada sunucu kız sarı saçlarını savurup flörtöz bir kahkaha atacak ve Shawn'a bu özel kızın ismini paylaşıp paylaşmayacağını soracaktı. O andan sonra kızın ne yaptığına çok emin değildim, çünkü bin kez de izlesem tek bir detay vardı gözlerimin yakaladığı. Tanrım... böyle bir tebessüm nasıl yasal olabilirdi ki? Ya da bir insanın saçlarını karıştırması neden bu kadar baş döndürücüydü? Muhtemelen sadece ensesi kaşınıyordu. O da bir insandı sonuçta.
İnsandı ama...
Yine, yeniden, bir kez daha delice atıyordu kalbim işte. Rose'un telefonu elimden almasını fırsat bilip masadaki kadehe uzandım ve şarabı kafama diktim. Görmesem de videonun bundan sonrasında Shawn'un gitarını eline alıp şarkıyı söyleyeceğini biliyordum. Zaten çok geçmeden kadife sesi geceyi doldurmuştu. Boğazımdan kayan alkolle birlikte içime akıyordu notalar, o notaların arasına sıkışmış kelimeler, duygular.
İlk aşkım olduğunu asla bilmedi. Ya da şarkının her satırını onu düşünerek yazdığımı...
"Olaya bak," dedi Lucy diğer omzumun üstünden. "Çocuk bas baya buradan birine yazmış ilk şarkısını!"
Kendini yanımdaki sandalyeye bırakıp kadehini eline almıştı o da. Rose telefonu ortamıza bırakmış, çatık kaşlarla alete bakıyordu. Lea'nın da yerine oturmasıyla masanın etrafında düşüncelere dalmış dört kızdık artık. Bir cin çağırma seansındaydık sanki de aradığımız doğaüstü cevap ansızın ekranda belirecekti.
"Bu çocuk sokağın sonundaki evde oturmuyor muydu o zamanlar?"
Cevap vermek yerine şişede kalan şarabı kadehime boşalttım ve koca bir parça çikolatayı ağzıma tıktım. Shawn'la ilgili her detayı ezbere biliyor olmamla ilgili fazlasıyla alay konusu olmuştum hayatım boyunca zaten, yeniden kendimi ifşa etmeme gerek yoktu.
Evet bizim sokağın köşesindeki evde oturuyordu Shawn. On üç yaşına kadar da oturmaya devam etmişti. Ona piyano çalmayı öğreten yan evimizde oturan büyükannesiydi. Bir köpeği, boynundan ayırmadığı mavi kulaklıkları ve gökkuşağı renginde bir kaykayı vardı. Limonlu dondurmadan nefret ediyor, patates kızartmasını sadece ketçapla yiyordu. Buradan taşındıkları lanet gün pizza dilimi olan bir tişört ve kırmızı converse'ler vardı üzerinde.
Peki ben neden mi biliyordum tüm bu ayrıntıları?
Çünkü beş yaşımda bisikletiyle bana çarptığı andan beri delice, kontrolsüzce ve tamamen kendi kendime aşıktım ona. Tamam, tam burada gözlerinizi devirebilirsiniz. Baya saçma bir durum olduğunun ben de farkındayım. Ama bu gerçeği değiştirmiyor maalesef. Başka başka şehirlerde başka insanlarla hayatına devam etmişti Shawn; önce başarılı bir müzisyen sonra milyonların sevgilisi olmuştu. Bense hala aynı evin arka bahçesinde oturmuş o gün yerden kalkmam için elini uzatan oğlanı düşünüyordum.
Elbette hayatıma girip çıkan adamlar olmuştu. Takıldıklarım, takılır gibi yaptıklarım, gerçekten ama gerçekten bir şans vermeye çalıştıklarım... Ah birazcık ısınsaydı kalbim onların yanında. Delice çarpmayı geçtim de azıcık titreseydi bari... Olmuyordu lanet! Hayalimde öyle ulaşılmaz bir prens yaratmıştım ki, kimse onun yerini tutamıyordu işte. Korkarım kendi dünyamda, paralel bir evrende sürüp gidecekti aşk hayatım sonsuza dek.
Yine de... bu durumdan tamamen mutsuz olduğumu söylemezdim. Hatta, geçen yıl annemi kaybettiğimden beri yüzeyde kalabilmek için tutunduğum bir dal olmuştu bu platonik aşk. Günlük rutinimin bir parçasıydı Shawn'u sevmek, sabah gözümü açar açmaz ne yaptığına bakmak, gece uyumadan videolarını izlemek. Bu şekilde yaşayıp gidiyordum işte kendi halimde.
Ama sonra, önceki gece tam pastaneyi kapamaya hazırlanırken bu video çıkıvermişti karşıma. İşte her şeyin alt üst olduğu an oydu. İlk aşkım olduğunu asla bilmedi, diyordu Shawn o programda. Burada, benim mahallemde, benim sokağımda yaşmış bir kızdı onun ilk kalp çarpıntısı. İlk şarkılarını benim gibi karşılıksız bir aşka kapılıp da o kızı düşünerek yazmıştı.
Kim? diye bağırıyordu bir ses kafamın içinde dünden beri. Tüm yıllıkları çıkarmış, eski resim kutularının altını üstüne getirmiş, yazdığım çizdiğim ne kadar günlük varsa hepsini baştan okumuştum. Elbette bu sefil çabamı o sırada mahalledeki kızları hatırlamaya çalışan arkadaşlarımla paylaşıp tüm listeyi çoktan çıkardığımı söylemeyecektim. Belki onlar benim düşünemediğim birini bulup bu gizemi çözerlerdi.
"Peki Jane?" dedi Lea bir dedektif edasıyla. "Thomson'ların küçük kızı. Hani kızıl saçlı olan. Üç dört ev yanda oturuyorlar."
Jane'in çocukken pek de iç açıcı görünmeyen sivilceli suratı aynı anda gözümüzün önüne gelmiş olsa gerek hep birlikte başımızı iki yana sallamıştık.
"Marta?" diye önerdi bu kez Lucy.
Ama Rose'un cevabı gecikmemişti.
"Marta beş yaşından beri mahalledeki çocuklardan haraç kesiyor. Ve şu an bir çete lideri. Şarkıda bahsi geçen sevgi dolu kızın o olmadığına neredeyse eminim."
"Christine?"
"Jennifer?"
"Peki Alice?"
Sonraki beş dakika boyunca benim zaten düşünüp elediğim tüm isimlerin üstünden tek tek geçmişti arkadaşlarım. Cevap hep aynıydı: hayır, hayır, hayır! Yoktu işte! Ne kadar uğraşırsak uğraşalım Shawn'un aşık olduğunu hayal edebileceğimiz tek bir kız yoktu bu mahallede, hatta bu kasabada.
"E peki kim bu kız o zaman?" dedi Lucy bezgince.
Kimsenin bir cevabı olmadığından kadehlerimize dönüp sessizce masanın ortasındaki telefonu izlemiştik bir süre. Ama sonra, telepatiyle anlaşmış gibi aynı anda üzerime çevrildi arkadaşlarımın bakışları. Hepsinin gözlerinde asrın icadını bulmuş gibi bir pırıltı vardı şimdi.
"Cami," dedi Lea heyecanla. "Sen de bu sokakta oturan kızlardan birisin!"
Sahiden de öyleydim. Ve ne yazık ki potansiyel adaylar listesinden en şüphe duymadan elediğim ilk isim de kendiminkiydi.
"Shawn'un benim yaşadığımdan bile haberi yoktu Lea," dedim hüzünle gülümseyip. "Değil benim için bir şarkı yazsın..."
"Ama ona hiçbir zaman söyleyemedim diyor videoda," diye itiraz etti Lucy. "Belki de sen farkında değildin onun ilgisinin."
Rose heyecandan öne kaymıştı sandalyesinde. "Düşünsene Cami, aslında ikiniz de birbirinize aşıkmışsınız ama cesaret edemediğinizden öyle uzaktan izlemişsiniz yıllarca birbirinizi."
Düşünüyordum ve mantığım her defasında bir tokmak gibi o pembe düşüncelerin üstüne iniyordu.
"Vay be..." dedi Lea uzaklara dalıp. "Ne olay olurdu ama... Yıllar sonra birbirine kavuşan çocukluk aşkları... Üstelik biri pop star!" Gözlerini kocaman açıp bana dönmüştü. "Bir şey yapmalıyız! Bu video karşılıksız kalamaz. En azından deneyip görelim, bakalım sen miymişsin o kız!"
"Saçmalama Lea!" dedim hemen, ama diğer arkadaşlarımın yüzleri bu fikirle aydınlanmıştı.
"Bir video çekebiliriz," dedi Rose heyecanla. "Biz de senin onun için yazdığın şarkıyı söyleyip yükleriz Youtube'a!"
"Kemanım da yanımda!" dedi Lucy neşeyle.
Evet işte şimdi iyice zıvanadan çıkmıştı bu muhabbet. "Kızlar!" dedim sıkıntıyla nefes verip. "Shawn yıllarca şu yan eve gelip gitti. Saatler geçirdi hemen şu çitin ötesinde. İnanın beni uzaktan izleseydi fark ederdim. O kız ben değilim, nokta!"
"Ama denemeden se..."
"Artık bu konuyu kapatabilir miyiz lütfen!" dedim Rose'un devam etmesine izin vermeden. Huysuzluğum sesime yansımış, diyecekleri ne varsa arkadaşlarımın boğazına dizmişti. Onlar yine beni dahil etmedikleri telepatik bir mesajlaşma için birbirleriyle bakışırken ben kafamı kadehin içine gömdüm.
Bir süre beni kendi melankolimle baş başa bırakıp surat asmama ve çikolata paketinin kalanını yememe müsaade etmişlerdi. Sonra bir anda "Tamam," dedi Lea masadan kalkıp. "Asma suratını hadi. Kapattık konuyu. Tek istediğimiz senin de artık mutlu olman. Ondan böyle ısrar ediyoruz, biliyorsun."
Biliyordum elbette. Şu etrafımdaki üç kız hayatımın her anında en büyük destekçilerim olmuşlardı. O yüzden Lea yanağıma sulu bir öpücük bıraktığında dudaklarımın yukarı kıvrılmasına engel olamadım.
"Hadi biraz müzik yapalım da keyfimiz yerine gelsin," dedi Lea beni bırakıp. Göz açıp kapayana kadar köşedeki gitarı alıp kucağıma bırakıvermişti bile.
"İyi ya hafta sonu için de prova olur," dedi Rose hemen neşeyle ellerini çırparak.
Kendimi bildim bileli hafta sonları onların otelinin avlusunda müzik yapıyorduk. Müziğe aşık ama farklı nedenlerden o yolda ilerleyememiş, kendi halinde besteler yapan, amatör bir gruptuk biz. Ama bu cumartesi tüm kasaba için çalacaktık, çünkü Geleneksel Yaza Merhaba kermesi vardı.
"Gerçekten bunu bu saatte yapmak zorunda mıyız?" dedim üzerimden atamadığım huysuzluğumla. "Zaten her gün prova yapıyoruz haftalardır."
Müziğin benim için Shawn gibi vazgeçilmez bir tutku olduğunu bilen arkadaşlarım bu serzenişime aldırmamıştı bile. Sandalyenin sırtına astığı kemanına uzandı anında Lucy.
"E, ne çalıyoruz?"
Masanın üstüne oturup muzipçe sırıttı Lea. "Elbette kapanış parçamızı! O kadar konuştuk, bari söylemeden geceyi kapatmayalım."
"Ya..." dedi Rose gözlerinden kalpler saçarak. "Doğru söylüyorsun. Cami'nin Shawn için yazdığı ilk şarkı oydu değil mi?"
"İlk ve en özeli!" diye onayladı Lea benim yerime. "Hadi, başlayalım. Yo, hayır durun bir dakika!" Bir anda masadan atlamış, arka cebinden çıkardığı telefonu verandanın korkuluklarına yaslayıp yanımıza geri koşmuştu. "Üzgünüm kızlar, ama beni biliyorsunuz. Bu anı ölümsüzleştirmek zorundaydım. Şimdi hazırız!"
Pes edip başımı iki yana salladım. Sabaha kadar dirensem de bu üç inatçı keçinin elinden kurtulmam mümkün olmadığından gitarımı bacağıma yaslamıştım az sonra. Önce telleri süpürüp birkaç sahipsiz notayı serbest bıraktı parmaklarım. Ve sonra, çalmaktan asla sıkılmayacağım, her duyduğumda beni aynı güne sürükleyecek şarkıya kaydılar ben fark etmeden.
Gözlerim kapanmıştı istemsizce. Bir kez daha kendi dünyamdaydım şimdi. Lucy'nin kemanının gıygıyı gitarımın tıngırtılarına karışıyor, arkadaşlarımın sesi benimkiyle birleşip şarkıya can veriyordu. Shawn'un ilk şarkısını yazdığı aşkını asla bilmeyecek olabilirdim, ama bu şarkı benimdi. Her söz, her nota, her nefes... benimdi, benim duygularımdı, benim aşkımdı. Ve bu gerçeği şu masanın etrafında benimle şarkıyı söyleyen üç dostumdan başka kimse bilmeyecekti.
Yani...
En azından o anda ben öyle zannediyordum.
Oysa Lea'nın bu anı ölümsüzleştirmek derken ne kastettiğini çok yakında öğrenecektim.
***
-BÖLÜM SONU-
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top