İki don kişot

Arkadaşlar çabuk yazmaya çalıştım ama anca yayınlayabildim.Çünkü fotoğraf birleştirme programı ile uğraşıyordum.Ve işte karşınızda Selami Şahin ft Burcu Güneş -Ben tek bir kadın sevdimle yeni bölüm.

Sezen'in ağzından

Donuk bana ben de seni kaybetmek istemiyorum bu yüzden git demişti. Bu ne demekti ki şimdi?Hem beni kaybetmek istemiyordu hem de git deyip beni görmek istemiyordu bu nasıl bir şeydi böyle? Birinin kaybetmemek adına nasıl gider ki biri? Gitmek kaybetmek, vazgeçmek değil midir zaten? Ya birden bire ne olmuştu ki böyle. Hem ben buraya Tuna konusunda hesap sormak için gelmiştim şimdi ise kapının önünde öylece kalakalmıştım. Beni kovacaksa bile bu konuda hesap verip öyle kovacaktı beyefendi. Bu yüzden kapıyı tekrar çaldım ama Donuk kapıyı açmadı. Ben de dedim ki: "Donuk bak eğer kapıyı açmazsan burda avazım çıktığı kadar bağırırım sen de rezil olursun. Kapıyı açman için 10'a kadar sayıyorum. 1-2-3... 10. Demek açmıyorsun sen bilirsin Donuk Bey. Aaaaaaa kimse yok mu? Bana müdürünüzü çağırınnnnnnn!"

Vayy be gerçekten bağırmıştım. Bazen kendimden bile beklenmeyecek hareketler yapıyordum. İçimde derinlerde büyük bir deli cesareti yatıyordu çünkü. Ama napim Donuk zorladı beni ayrıca nasıl olsa beni burdan kimse tanımıyor. Hahhahha ay gene başladım. Bu sırada Donuk kapıyı açıp beni içeri çekmişti. Bu taktik her zaman işe yaramıştır ama bu pozisyonda değil tabi şu an donuk beni kapıya yapıştırmış ve kolunu da kapıya koymuş bir şekilde duruyor. Hem de aramızda 2-3 cm var. Ilık nefesi suratıma çarpıyordu. Ağzından çıkan sıcak hava dalgası huylanmama neden olmuştu. Ayy çok garip hissediyordum. Zaten çok yakışıklı çocuk. Kankam olmasa kesin tavlardım bu çocuğu. Ayy zaten şu an kankam değil. Offf Sezen ne diyosun yine o sana göre hala kankan. Hem çok ayıp. Neyse diyeceğimi diyim ben artık diyip nazikçe donuğu ittim ve dedim ki: "Donuk sen Tuna'yı mı dövdürttün? Bana doğruyu söyle böyle bir şey yapmadın de mi? Yapmadım de nolur? "

Donuk gayet sakin bir şekilde ders çalıştığı masaya yaslanıp: "Evet yaptım nolcak? Sana son bir iyilik yaptım işte daha ne istiyorsun?" dedi. Bunu iyilik olarak mı görüyordu? Ben bunu duyunca çok sinirlenmiştim. Donuğun üzerine yürüyüp onun omzuna vurmaya başladım: "Ya bunu nasıl yaparsın sen Kerem? Sen bu kadar cani, bu kadar gaddar olamazsın. Bu sefer gerçekten çok ileri gittin Kerem Atalay. Çok ileri gittin!" diyip odadan fırlayıp çıktım.

Kerem'in ağzından

Sezen odadan fırlayıp çıkmıştı bense onun peşinden koşup ona sarılmak isterken burda çakılıp kalmıştım. Neden böyle olmak zorundaydı ki? Hem bana ne demişti o cani mi gaddar mı? Ya bunları nasıl söyler bana, hiç mi tanımamış beni?
Ya normalde başkası söylese hiç tınlamazdım ama işte Sezen olunca öyle olmuyor. Ben kabullendim artık zaten onun benim için ne ifade ettiğini. Artık biliyorum onun kim olduğunu. O... Benim hoşlandığım kız... Belki de aşık olduğum kız. Bunu henüz bilemiyorum, bunu zaman gösterecek.

Enis benim yine uzaklara dalıp gittiğimi ve Sezenden paparayı yediğimi görünce bana acımış olcak ki yanıma gelip kolunu omzuma dedi ki: "Kanka boşver ya kız milleti değil mi hepsi aynı. Hadi gel biz seninle kafa dağıtmaya gidelim eski günlerdeki gibi." Tam o sırada kapı çaldı. Ben de dedim ki: "Birini mi bekliyorsun?" Enis de kafasını karıştırıp:" Galiba bu pek mümkün olmayacak." dedi. Ben hiçbir şey anlamamış gibi bir ifadeyle ona baktım. Onda ise bir suçlunun bakışları vardı.

Kapıyı açmamla Tuğrayı görmem bir oldu. Ben ona "sen burda ne arıyorsun ya da buyur içeri geç" demeye kalmadan o boynuma atladı ve: "Nerelerdeydin bu kadar zaman eşşek." dedi ve bacağıma bir tekme attı. Ben gerçekten bu kadınları hiç ama hiç anlamıyorum.İki dakka önce boynumu atlıyordu şimdi de tekme atıyor bu nasıl iş? Sonra içeri geçip çantasını bir kenara fırlattı ve kalorifere yaslanıp: "Gerçekten bu kadar zaman neredeydin? Ya insan hiç mi düşünmez birileri beni merak edebilir diye? Şuna bak kaâle de almıyor yok artık ya." dedi. Ben de: "Sen peki burayı nasıl buldun?" dedim. O sırada yüzünün şekli değişti sanki canı yanmış kırılmış gibiydi ve:"Burayı nasıl buldum öyle mi?Yok artık o kadar şey söyledim ve senin tek söylediğin "burayı nasıl buldun" öyle mi? Ya nasıl olur da bu kadar vurduymaz olabilirsin ya? Tabi olabilirsin ne de olsa sen Kerem Atalaysın! Ama sen bu kadar merhametsiz, gaddar, bu kadar vicdansız biri değildin. Ya da ben öyle sanıyordum. Galiba yanılmışım. Kusura bakma rahatsız ettim." diyip çantasını alıp kapıyı vurup gitmişti.

Ya bugün neden gaddar, cani, merhametsiz gibi kötü laflar işitiyordum ki? Aslında biraz düşününce boşuna kırmıştım Tuğrayı. Bu yüzden Sezen de yapamadığımı yapıp Tuğranın arkasından koşup kolundan tuttum o ise benim olduğumu fark edince: "Ya Kerem bırak kolumu ya bırak." diyip ağlamaya başladı. Çevremdeki tüm kızların bu aralar bu kadar çok ağlaması normal miydi? Acaba ona da sarılsam geçer miydi diye düşündüm. Ben de tutup onu kendime çevirdim ve sıkı sıkı sarıldım: "Özür dilerim Tuğra ben gerçekten öyle demek istememiştim. Ben gerçekten özür dilerim. Bugün gerçekten çok kötü bir gün o yüzden affet beni hadi gel gidelim odaya. Orda ne istersen yap bana ama hadi gel." dedim. O da kabul etti. Ben de kolundan tutup odaya sürükledim. Odaya girdiğimizde sakin bir şekilde üstündekileri çıkarıp bir kenara koydu ardından yanıma gelip önce bacağıma bir tekme attı sonra omzumu yumruklamaya başladı:

"Ya Kerem bana bunu neden yapıyorsun neden? Başına bir şey geldi diye o kadar çok korktum ki. En azından bana iki kelime edebilirdin ya senle ben birbirimizi çocukluğumuzdan beri tanıyoruz. Ya kendine bir şey yaptın sandım en son görüştüğümüzde ruh gibiydin . Çok korktum ya çok... Seni bir daha göremiycem diye...Pislik, gerizekalı, moron, beyinsiz özürlü,adi, zalim, şerefsiz herif..."diye vurmaya devam etti.

Bir yandan ağlıyor bir yandan da vuruyordu. Bugün omzuma yediğim darbelerden sonra kırılmadıysa omzum bir daha kırılmayacaktı artık buna emin olmuştum. Bugün gelen omzuma giden omzuma vurmuştu çünkü. En sonunda kollarını tutup ona sıkıca sarıldım ve:
"Tamam haklısın bir daha olmayacak sana bunu yapmıycam haklısın sen bana sudenin emanetisin. İstesem de yapamam zaten nolur ağlama olur mu? Sen benim için çok değerlisin." dedim. Biraz ağladıktan sonra sustu. O sustuktan sonra dedim ki: "Ya her şey tamam da sen burayı kimden öğrendin?" Tuğra: "Keremmm..." diyip yastığı fırlattı. Sonra Enis dedi ki: "Tamam ya itiraf ediyorum ben söyledim ama napim çok sıkıştırdı. Tuğranın tersi çok pistir bilirsin."

Ben bunu duyunca tabi küplere bindim ama Tuğra yanlış anlar diye biz seninle sonra görüşürüz bakışları attım. Tuğra biraz oturup gitti. Tuğra gittikten sonra oda tabi ki de savaş alanına döndü. Çünkü ben yastığı alıp hemen Enise giriştim: "Demek beni satarsın hah, bittin oğlum sen!" Tabi Enis'in "yapma abi, etme abi" çığlıklarından bütün yurt başımıza toplandı.

Şaka şaka öyle olmadı pek ama sonunda kendimizi müdürün yanında bulduk. Müdür ikimizi de karşısına alıp bi güzel nutuk çekti. Ama sonunda aldığımız cezanın bizimle hiç alakası yoktu. Belli ki cimrilikten tek hizmetli çalıştıran müdürümüz Rüstem Amcanın itirazlarına, isyanlarına daha fazla dayanamadı. Ama yeni birini işe almayı da gözü yemediğinden ceza bahanesiyle 1 aylık tuvalet temizliğini bize kitledi. Sonunda olaydan en zararlı çıkan tabi ki de ben oldum. Hayatım gittikçe daha berbat bir hal alıyordu ve ben bunun olmasını engelleyemiyordum. Şimdi ne yapmalıydım hayatımı nasıl düzene sokmalı, nasıl devam etmeliydim hayatıma? Aklımda birçok deli soruyla uykuya dalıp hayatımdan bir günün daha böyle geçmesini izliyordum.

Sezenin ağzından

Kapıyı vurup odadan çıkmış olsam da o sözleri söyleyen ben olsam da şu an o kadar canım yanıyordu ki. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor, kulaklarım ise sanki sağırmışım gibi hiç duymuyordu. Ben eve gitmek için yurdun koridorlarında avare avare kimsenin laflarına aldırmadan öylece yürüyordum. Ben tam merdivenlerden aşağı ineceğim sırada kızıl saçlı, uzun boylu, muhteşem bir fiziğe sahip bir kız birisine Donuğun odasını soruyordu. Kimdi acaba bu kız, nerden tanıyordu ki donuğu? Yanımdan öyle usulca geçti ben de dışarı çıktım. Donuk beni istemiyordu yanında ama başka kızları alıyor muydu yanına? Madem o beni istemiyordu o zaman ben de artık neden onun peşinde koşacaktım ki sebebsiz yere. Evet Sezen bugünden itibaren Donuk sayfası kapandı. Artık herkes kendi yoluna. Taksiye binmiş eve gelmiştim. Aslında aklım Işıl ve Rüzgar'da kalmıştı. Acaba o kanka saçmalığı da neydi tam olarak, neler dönüyordu etrafta? Bizden sonra onların da bu kanka olayı umarım bizim sonumuz gibi olmazdı. Eve gelince annemin bağırıp çağırmalarına kulak asmadan direk odama çıktım ve Işıl'ı aradım.

-Alo Işıl naber, ben gittikten sonra ne oldu okulda?Neydi o Rüzgarla knka, dost ayakları? Neydi o Işılcım, Rüzgarcım saçmalıkları? Hadi ya anlat çabuk, çatlatma adamı!!
-Ya Sezen sakin olur musun? Sus da bir motorun soğusun. Bazen aşıyosun kendini ha.
-Işıl motorun soğusun nedir ya? Hassasım bu mevzu da bilmiyor musun? Neyse off iyi tamam tamam sustum hadi anlat benim başka şeylerle uğraşıp kafa dağıtmam lazım bir an önce.
-Tamam anlatayım ama sonra döneceğiz bu konuya ona göre. Biliyor musun Rüzgar hayatında bir kızı çok sevmiş onu da 2 sene önce bir trafik kazasında kaybetmiş. Beni hiç kardeşi gibi görmemiş ama bana "hala kalbimde başkası varken sana elimi veremem"dedi.
-Ne gerçekten mi yok artık bilmiyordum. Peki sen ne dedin öyle diyince?
-Kimse bilmiyormuş bir bana söyledi bak aramızda ona göre. Ya Sezen inanabiliyor musun bunca zaman ona kızdım bir aptal gibi ama o ne acılar çekiyormuş. Kıyamam ya canım benim!!!

-Kızım ya sen manyak mısın? Oğlan hala başkasını seviyor, sen kıyamam diyorsun. Tamam çok kötü bir şey Donuk da sevdiği kızı kaybetmiş hala onun yasını tutuyor. Ama o gitti ve geri gelmiycek niye bekliyorsa hala onu? Hem benim suçum neyse sanki? De mi Işıl niye böyle yapı...yor...lar.
-Sezen benden mi bahsediyoruz senden mi aklım karıştı benim. Hem seni niye ilgilendiriyor ki unutup unutmaması?

-Yoo..k canım beni niye ilgilendirsin. Ben konular benziyor die şey ettim. Yoksa ne alaka senden bahsediyo..ruz yani ben ne alaka. İlahi Işıl!
-Bilemiyorum artık. Neyse ben de zamanla onu unutcağımı artık ikimizin iyi dost olduğumuzu söyledim.
-Ne, ne yaptın? Kızım sen manyak mısın, çocuğu başkaları kapsın diye mi uğraşıyorsun?
-Ya Sezen ama napiyim? O kız ölmüş, yaşıyor olsa saçını başını yolar sonuna kadar savaşırdım aşkım için ama Sezen söylesene insan bi hayaletle nasıl savaşır? O benden 1-0 önde olacak her zaman. Ben Don kişot değilim ki Sezen değirmenlerle savaşıp rüzgarı kesiyim. O yüzden ben çıkmaz sokaktayım o duvarı aşamam. En iyi yapabileceğim şey o yüzden yol yakınken geri dönmek. Neyse Sezen sonra konuşuruz ben bir kötü oldum. Hadi yarın okulda görüşürüz by by.

Telefonu kapattı ve beni benle baş başa bıraktı. Hayatımda okulu iple çekeceğim hiç aklımın ucundan geçmezdi ama şu an bir an önce okula gitmek ve Işıl'ın yanında olmak istiyordum. Bu yüzden bir an önce sabah olsun diye yavaşça göz kapaklarımı kapattım.

⭐⭐⭐

Gün ışığının gözüme vurmasıyla uyandım. Sonra dün kendi kendime dediklerim geldi aklıma ve başladım kendime sövmeye. Geri zekalı Sezen, mal Sezen ne okulu ne okulu. Allah senin belanı verecek. Senin şu dilini kesip atmak lazım dedim ve elime aldığım yastığı kapıya atmamla anneme gelmesi bir oldu. Tamam annem çocuk gibidir ama kızdı mı tam kızar ve ben o anlarından birine denk geldim. Annem köpürmüştü, karşımda başka bir Şermin Aykut duruyordu ve sokmak için o sivri dilini çıkardı "Sezennn... Bu ne böyle anneye yastık da mı atılıyor artık? Dün görmezden duymazdan geldin bugün de bu mu? Aferin Sezen bravo sana. Devam et böyle cezalısın bir haftalık harçlığın kesilcek. Kredi kartlarını da ver bakiyim." dedi.

Ben de gidip yağ çekmek için bir hamle yaptım ama annem avcunu yalarsın işareti yaptı ve kartlarımı alıp gitti. Ben de mecbur çantamı ve annemin cebime koyduğu 10 lirayı aldım çıktım. Şoför beni okula bıraktı ve gitti. Işıl her zaman oturduğumuz bankta başı önünde oturuyordu. Ben de koşup yanına geldim ve "Naber kız bu ne surat?" diye lafa girdim.

O da "Yok bir şey ya ex aşkımı yeni dostumu düşünüyordum. Ya Sezen bana akıl versene ne yapıcam nasıl unutucam ben Rüzgarı?" dedi. Ben de kafasını kaldırıp elini tuttum "Benim güzel Işılım sen istiyor musun ki Rüzgarı unutmayı başkalarıyla olmayı, onun da başkalarıyla olmasını?"
Işıl: "Ya Sezen ben onu çok seviyorum ama ne yapabilirim ki unutmaktan başka? O kız aramızda olduğu sürece biz "biz" olamayız. Eğer bir fikrin varsa söyle." dedi. Ben de başladım anlatmaya: "Tamam o zaman unutcaksın yani öyleymiş gibi davranıcaksın. Hatta başka insanlara da yoğunlaşabilirsin. Hem bakarsın bir aşk bitmiş diğeri başlamış." dedim. Sonra Işıl "Ne yeni aşkı ya?" dedi. Ben de "Enis"dedim.

O da saçmalama falan demeye başladı. Sonra Rüzgar geldi yanımıza ben de kaş göz işareti yaptım. Rüzgar: "Selam kızlar." dedi. Ben de Işıl'ı dürtükleyince kalktı ve Rüzgarın omzuna kol attı ve: "Naber bro?" dedi ve dozajı kaçırdı. Ben de içimden sövmeye başladım Işıl'a. Yine durumu batırmayı başarmıştı, üstün başarısıyla.

Rüzgar Işıl'ın dediğiyle sanki afallamıştı. O da herhalde bu kadarını beklemiyordu. Kekeleyerek: "İyi..dir knka..ya" dedi. Ya ben gerçekten anlamıyorum hadi Işıl batırdı sn niye daha çok batırıyon? Yok ama yok işte ben boşuna demiyorum "Hepsi manyak bunların ya" diye.Ayy bu laf da favorim oldu canım Poyrazcım Karayelim yaa. Off sezon finali yaptı Poyraz ölcek diyorlar o zaman tutmaz ki dizi. En başta ben izlemem. Böyle şey mi olur, de mi albayım? Off Sezen konuya dön yine kaptırdın kendini. Ben daha fazla iş batmasın diye " Hadi Işılcım biz artık dersimize gidelim. Rüzgar senle de sonra görüşürüz." Işıl' ı itekledim.

Sonra Işıl dönüp "Noluyo Sezen ya?" dedi. Ben de elimi yumruk yapıp kafasına iki kere vurdum. "Napıyosun kızım sen ya resmen çocuğa kendine kanka dedirttin. Ben böyle mi dedim sana niye dozajı kaçırıyosun? Ortasını tutturamaz mısın sen?" dedim. Işıl kendini savunmaya çalışsa da susturdum onu. Ders bittikten sonra Rüzgar sınıfın önüne geldi Esatla beraber ben de Işıl'ı dürtüp: "Işıl sen Enis'i aramayacak mıydın? Hani oturcaktık bir yerde." diyip kaş göz işareti yaptım. O da "Aaa evet ben bi arayım." dedi sonra da Enis'i aradı.

-Alo Enis hatırladın mı ben Işıl?
Enis:
-Aaa Işıl seni tanımamak mümkün mü? Ama ben çok şaşırdım beni aramanı beklemiyordum, bi sorun yok değil mi?
Işıl:
-Yok yok bi sorun yok ben sadece belki oturur bir kahve içeriz diye düşünmüştüm.
Enis:
-Gerçekten mi? Çok sevinirim ben çok teşekkür ederim. O zaman ben sizi alıyım ne dersiniz?
Işıl:
-Yok biz geliriz okulun iki sokak ötesindeki kafede buluşalım.
dedi ve telefonu kapattı.

Plan işe yaramışa benziyordu çünkü Rüzgar Esatla birlikte peşimize takılmak istedi ama bundan garibi Işıl'ın tepkisiydi. "İyi gelin Enisle tanışırsınız çok yakışıklı çok iyi çocuktur."dedi. Ve Rüzgar ordan zokayı yuttu: "Bize ne yakışıklılığından kızım gey miyiz biz? Hem sen ne kadardır tanıyorsun da iyi diyosun?" dedi. Işılsa ikinci golü attı ve Rüzgarı hiç tınlamadı.

Hep beraber iki sokak aşağıdaki kafeye gittik. Biz geldikten biraz sonra Enis de geldi Işılla ben ayağa kalktık Enisle ben önce sarıldık ardından da Işılla Enis bayağı samimi bir şekilde sarıldılar. Enis Işılın yanağına küçük ama tatlı bir öpücük kondurdu bunu gören Esat "aha şimdi coşar" diyecekken Esattan önce Rüzgar davrandı ve Enise yumruğu yapıştırdı. Ardından "Lannn!!! Sen kimsin de Işılın yanağından öpüyorsun bu ne samimilik?" dedi. Bunu gören Işıl beklediğimin tam tersi bir hareket yapıp "Napıyorsun sen ya? Bu ne küstahlık Rüzgar?" diyip Rüzgara yapıştırdı. Esat, ben ve en fazla şoka giren Rüzgar aynı anda "Işıl... Sen naptın?" dedik.

O sırada Işıl gözü morarmak üzere olan Enisle ilgilenmekteydi. Hepimiz buna çok şaşırmıştık. Hatta ben bile. Çünkü Işıl beklenmedik şekilde inandırıcı oynamıştı. "Hadi kalk Enis gidelim burdan" dedi ve bize hiçbir şey söylemeden kafeden çıķtılar. Ben de böyle olunca hemen arkasından koştum. Kolundan tuttum Işıl'ın o da durdu: "Işıl abartmadın mı sence biraz?" dedim.

Işılsa gülerek: "Hayır Sezen, ben yapmam gerekeni yaptım beni hiçbir şeyi olarak görüyorsa böyle davranmaya hakkı yok. Ayrıca Enisin suçu neydi? İyi oldu ona. Ben Donkişot olmayacağım Sezen ne kadar seversen seveyim. Ben Don Kişot değilim Sezen, o yüzden ne değirmenle şavaşıcam ne de bir hayaletle. Eğer istiyorsa beni gelip alır, istemiyorsa da yapacak bir şey yok." dedi ve Enisin arabasına bindi.

Haklıydı benim de Don Kişot olmama gerek yoktu. O yüzden artık senin peşinden koşmayı bırakıyorum Kerem Atalay

Paragraflar ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Vote ve yorumlarımızı eksik etmeyelim. Tanıdıklarınıza önermeyi de unutmayın!

-Sizce bu bölümün uzunluğu iyi miydi, bölümler daha uzun mu olmalı yoksa bu sayfa sayısı ideal midir?

-Şarkıları bölümlerle uyumlu buluyor musunuz?

-Sizce Sezen gerçekten Kerem'den vazgeçmiş midir?

-Ve son sorum Işılın tepkisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce Rüzgarı bırakıp Enise gitmesi mümkün mü?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top