Spor müsabakası-part 2

Arkadaşlar bu diğer bölümün ikinci yarısıdır çok uzun olduğu için iki parta böldüm. Hem biraz heyecanlanın hem de sıkılmayın diye Multiye ve bölümün sonuna da farklı iki klip koydum. Yerine Sevemem şarkısıyla beraber. Bölüme uygun olduğunu düşünüyorum internetiniz varsa mutlaka izleyin yoksa bu şarkıyı dinleyerek de okuyabilirsiniz. Umarım beğenirsiniz.

Kerem'in ağzından

Sezenle en son konuştuğumuzdan bu yana 1 belki 2 gün geçmişti ama kendimi sersem gibi hissediyordum. Enis bana sadece biraz düşünmem gerektiğini söylemişti ama ben artık emindim düşünmeme gerek yoktu. Kararım kesindi. Gidecektim... Mecburdum buna...
Çünkü onun yanında Senayı unutuyordum, çünkü ne kadar istemesem de kalbime Sena'dan başkasını alıyordum. Bu da benim canımı çok yakıyordu. Zaten yeterince zordu yokluğu. Ben hep direnmiştim yokluğuna ama şimdi alışıyordum yokluğuna. İhanet ediyordum hem ona hem Sezen'e.

Sezen bana güvenmişti. Tuna'nın yaptığını yapmayacağıma inanmıştı. O onu hep kankam olarak göreceğime inanmıştı. Ama ben ne yapmıştım ona nasıl o gözle bakabilmiştim. Bu yüzden gidecektim hem onun için hem kendim için. Kararımı vermiş, okul açılana kadar burda kalacağımı söylemek için Enis'in yanına gitmiştim.

Enis boş zamanlarda babasına yardım ediyor diğer zamanlarda da eğlencenin dibine vuruyordu. Okul zamanında ise derslerini de ihmal etmiyordu. Çok iyi bir öğrenciydi.Okulun her bakımdan en iyileriydik. Bir üyemiz daha vardı. O da bizim kadar iyiydi. Rüzgar. Rüzgar Güven...
Hem yakışıklı hem başarılıydı. Aramızda 1 yaş vardı ama yine de çok iyi anlaşırdık. O da Sezenle aynı okulda olduğuna göre Sezen'i ona emanet edip Sezen'in hayatından tamamen çıkabilirdim. Bu yüzden Enis babasının işlerini halledene kadar ben de Rüzgarla konuşabilirdim. Yönetici odasının önündeki koltuklarda oturdum ve telefondan Rüzgarın numarasını çevirdim. Bir iki dakka sonra telefon açılmıştı.

Ben:
- Alo Rüzgar naber?
Rüzgar:
- Wowww Kerem başkan yerini bana devredip gittin. Ben iyiyim de seni sormalı. Nasılsın Sena olayını atlatabildin mi?
Ben:
- İyiyim ya ama senden bir şey isteyecektim bizi kırmaz da yaparsın umarım.
Rüzgar:
- Eyvallah abi sen söyle yeter. Problem neydi?
Ben:
- Ya sizin okula yeni bir kız geldi adı Sezen belki tanıyorsundur ne de olsa okul başkanısın. Ona sahip çıkar mısın benim için. Yapar mısın bu iyiliği bana?
Rüzgar:
- Aaa Sezen mi? Tanıyorum tanıyorum onu. Merak etme ben sahip çıkarım da neden böyle bir şey istiyorsun ki? Sezenle aranızda bir şey mi var?
Ben:
- Yo... yok öyle bir şey. Sadece bana emanet ayrıca kankam. Ben artık yanında olmayacağım bu yüzden ona iyi bak. Bi de Tuna diye bir çocuk var. Sezen'in canını sıkıyor onu da halledersen benim için sevinirim.
Rüzgar:
- Ha biliyorum o lavuğu. Zaten gözüm tutmamıştı onu. Bi yanlış yapsa da bildirsem haddini diye bekliyordum şimdi düştü elime. Sen merak etme abi hallederim ben. Abi bi saniye dursana hatta başkası var. Efendim Işıl. Ne, ne hastanesi ne oldu? Tamam adresi ver yarım saate ordayım. Abi benim gitmem lazım ama hallederim meseleyi.
Ben:
- Rüzgar oğlum düzgün anlatsana kim hastanedeymiş? Ne oldu?
Rüzgar:
- Şey abi Sezen... Sezen'i hastaneye kaldırmışlar. Ereğli Cad. Sümbül Sok. Serenler Hastahanesi... Alo alo abi iyi misin?
Lafını bitirmeden telefonu kapatmıştım.
Bir yanım git diyor bir yanımsa gitmemelisin diyor. Galiba yine istemesem de mantığımı dinleyeceğim. Ben böyle beklerken Enis odadan çıktı ve beni öyle görünce panik yapmaya başladı :"Kerem ne oluyor? Abi konuşsana korkutmasana beni. Kerem... Kerem ne olur öyle bakma. Kerem anlatsana Keremmm!" diyip bi tane patlattı nihayetinde kendime gelebildim ama zar zor konuşuyordum: "E...Enis onu hastahaneye kaldırmışlar ama ben oraya gidemem. Enis ben napacağım? Ne olur bana bir akıl ver." dedim. Enis bana sımsıkı sarılmıştı. Lafımı bitirdiğimde ise beni ayağa kaldırdı ve bi güzel sarstı.

Ardından da dedi ki: "Ne Sezen hastahanede mi o zaman sen neden burdasın? Hem neden gidemezmişsin bal gibi de gidersin. Senden bi dilek hakkım vardı ya onu şimdi söylüyorum. Sezenin şimdi ve müsabakada yanında oluyosun. En azından gideceksen bile gitmeden önce güzel bi veda etmelisin." Bunu duyunca tahminimin doğru olduğunu anlamıştım ama benimle ilgili bir şey isteyeceğini bilmiyordum. İşte Enis yine abiliğini yapmıştı. Enis aramızda en pimpiriklisiydi ama hep bizim için bi abi hatta benim için hiç sahip olmadığım annem gibiydi ve akıllı çocuklar annelerinin sözünü dinler bu yüzden ben de dinleyeceğim. Onun lafını duyduktan sonra biraz düşündüm ve omzuna hafifçe vurup koşmaya başladım. Arabaya atladım ve gaza bastım.

Normalde 1-2 saatlik yolu yarım saatte almıştım. Hastahanenin yazısını görünce arabayı park bile etmeden öylece bıraktım ve hastahaneye koştum. Danışmaya gidip adını söyledim : "Sezen Aykut hangi oda acaba?" Danışmadaki kadın bilgisayardan kayıtlara baktı ve: " Evet bugün 16.00'da gelmiş. Oda numarası da bi saniye lütfen. Hmm 3042 nolu oda." dedi. Ben de teşekkür ederek hemen 3.kata çıktım. Teker teker odalara bakıyordum avareler gibi ve sonunda buldum. 3042 numaralı oda gözümün önündeydi şu an. Hafifçe kapıyı araladım ve o ordaydı. Oldukça solgun görünüyordu ve şu an benim içim cız ediyordu.

Sezen'in ağzından

Gözlerimi hafifçe araladığımda gözüme beyaz ışığın çarpmasıyla bi an için filmlerdeki gibi öldüğümü ve herkesin gördüğü o beyaz ışığı gördüğümü sandım. Ama birazcık daha görüşümün netleşmesiyle bunun doğru olmadığını anladım. En son hatırladığım şey sırtımın sert bir zemine çarpmasıydı. Gerisi ise karanlık. Gözlerimi tamamen açtığım sırada başımda Rüzgar ve Işıl duruyordu. Etrafım ise aynı bi hastahane odasını andırıyordu. Şimdi anlamıştım. Bayılmış ve hastahaneye getirilmiş olmalıydım. Salak salak bakışlarla etrafı süzüyordum. Rüzgar ve Işıl nasıl olduğumu neler olduğunu sormaya devam ediyor bir türlü susmuyorlardı. Bense etrafı süzerken aniden bi şeye takılmıştım.

Donuk... Onun burda ne işi vardı ki? Burda olduğumu nasıl öğrenmişti? Beni aradığı sırada birileri mi söylemişti ki? Ama olamazdı. Kendisini aramamamı söylerken neden beni arasın ki? Aramazdı zaten ama o zaman nasıl gelmişti ki buraya. Ben tam bunu sormak için yeltendiğim sırada Donuk içeri girdi ve nazikçe kapıyı kapadı.

Kapının kapanma sesiyle Rüzgar: "Ooo abi geldin mi ya? Ben öyle telefonu kapatınca hemen atlar gelirsin hatta bizden önce hastahanede olursun sanmıştım Hahahaha. Ama sen o kadar zaman geçmesine rağmen gelmeyince ben de gelmeyeceğini düşünmüştüm. Ama burdasın." dedi.Ben şaşırmış gözlerle önce Donuğa sonra da Rüzgara baktım ve: "Siz birbirinizi nerden tanıyorsunuz ve sen Rüzgar benim Donuğu pardon Kerem'i tanıdığımı nerden biliyorsun?" dedim. Donuk yanıma yaklaşıp bi sandalye çekti ve oturdu. Sonra da: "Geçmiş olsun. Daha iyi misin? Ağrın sızın var mı? "diye sordu. Ben de : Hayır, teşekkür ederim geldiğin için ben iyiyim. Seni beklemiyodum. Çok da önemli bir şey değildi birileri seni boşuna endişelendirmiş." diyip Işıl ve Rüzgara döndüm. Sanki hiçbir şey yapmamış gibi davranarak kafalarını kaldırıp etrafa bakınmaya başladılar.

Donuksa gülümseyerek : "Yok ya önemli değil. Zor zamanımız da birbirimizin yanında olmayıp da napcaz. Ne de olsa biz kankayız değil mi?" dedi. Bense konunun değiştirildiğini hissediyor bundan da hiç hoşnut olmuyordum. Bu yüzden tekrar aynı soruyu yönelttim ikisini de. Donuk bunun üzerine: "Sezen sana diyecek lafım kalmadı artık yuh yani. Hasta yatağında bile bu ne merak? Biz Rüzgarla çok yakın arkadaşlardık taa okuldan. Ben de okulda sana göz kulak olmasını istedim ondan öyle yani bugün telefonda konuşurken de Işıl aradı. Öyle öğrendim yani."dedi. Bu tutumumdan pek hoşnut olmuş gözükmüyordu. Ama dur bi saniye göz kulak olmak mı bebek miyim ben ya göstericem ben ona gününü: "Ne göz kulak olmak mı? Bebek miyim ben donuk efendi? Bu ne ya sen kimsin de başkalarından benim adıma bir şeyler istiyosun? Daha birkaç gün önce bi süre beni arama sorma endişelendirme diyodun. Şimdi ise kendinde bu hakkı nerden buluyosun?" dedim ve kolumdaki serumu aniden çıkartıp montumu giyip aniden odadan dışarı çıktım

Rüzgar ve Işıl peşimden gelmişti. Donuksa yoktu. Suçlu olmasına rağmen peşimden gelmemişti. Demek ki gelmesi beni düşündüğünden değil sadece nezakettendi. Ama Sezen gerizekalılık sen de çocuk seni düşünmüş senin için endişelenmiş o yüzden seni korumak istemiş. Sen napıyorsun her zaman ki gibi aptallık. Ya sezen beyinsizsin sen işte kabul et. Be... yin... siz... sin. Neden kendinde bu hakkı nereden buluyosun dedin ki ona? Yani ne de olsa kankan o senin. Kalbini kırdın yine çocuğun. Zaten arama sorma diyodu artık zor görürsün sen donuğu. Şimdi düşün kara kara Sezen donuk olmazsa kimle uğraşacaksın. "Yuh artık yuh Sezen bunu mu düşünüyosun ya" iç sesim bazen gerçekten haklı çıkıyor. Bu sefer sen haklısın iç sesim kabul ediyorum. Neyse en iyisi ben saçmalamayı kesiyim yoksa bizimkiler beni tekrar hastahaneye götürecekler ama bu sefer psikiyatri bölümüne: "Işıl hastahaneye dönmek istemiyorum beni eve götürür müsün? Bi de aileni arasan da bugün biz de kslsan olmaz mı?" dedim. Işıl gelip koluma girdi ve: "Olur canım kalırım tabi de keşke bi doktorunla konuşsaydık. Çok uzun süre baygın kaldın bi de şey..." dedi sesini alçaltarak "Halisülasyon görmek normal değil. "dedi. Ben de kolumu çekerek: "Ben deli değilim tam mı?" diye bağırdım. Bunun üzerine biraz uzak da bulunan Rüzgar yanımıza geldi ve : "Kızlar sakin olun bir sorun mu var?" dedi.

Işıl olayı belli etmemek için koluma girdi ve şey dedi tam o sırada kulağına yaklaştım ve: "Rüzgar şey pardon Rüzgar abi de bakalım tepkisi ne olacak." dedim. O da kafasını salladı ve: "Rüzgar şey pardon Rüzgar abi ben..." dediği sırada lafını bitirmesine izin vermeden Rüzgar lafa girdi: "Işıl abi demek zorunda değilsin. Yani nasıl istiyorsan öyle hitap et. Yani şey yani Esat öyle diyo diye öyle yapmak zorunda değilsin. Yani şey şey demem o ki ne de olsa sen benim kardeşimsin ben bunu biliyorum o yüzden abi demesen de ben bunu biliyorum sen merak etme." dedi. Işıl bir daha yıkılmıştı. Ben aynı şey olursa bir daha Işıl'ın dayanabileceğini sanmıyorum. Bu yüzden daha kötü olmasın diye Rüzgara ben söyledim : "Rüzgar bizi benim eve bırakabilir misin?Işıl da bunu söyleyecekti sana." Rüzgar önce Işıl'ın ağlamakta olduğu gözlerine baktı. Işıl ne kadar saklamaya çalışsa da beceremiyordu ağladığını gizlemeyi. Rüzgarı da anlayamıyordum bi türlü seviyor muydu Işıl'ı sevmiyor muydu? Ne yapmaya çalışıyordu? Ama ben de Sezensem ne yapıp edip öğrenirdim.

Rüzgar önce bizim için arabanın arka kapısını açtı. Biz içeri geçtikten sonra o da arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı. Oldukça hızlı sürüyordu arabayı. Tam biraz yavaşlamasını söyleyeceğim sırada radyoyu açtı radyoda Bora Duran-Sensiz Ben çalıyordu. Işıl müziği duyunca camdan başını çıkardı. Ne kadar yapma desek de dinlemedi ve şarkıyı söylemeye başladı.

Şarkı bittiğinde sağ salim eve gelmiştik acaba şu an donuk napıyordu, iyi miydi? Bugünlerde çok garipti neden böyleydi acaba bi sorun mu vardı? Diyelim ki bi sorun var o zaman bana anlatamaz mıydı sanki?   Ne de olsa ben onun kankasıyım. Bana anlatmayacak da kime anlatacak ki? Ya anlatmıyorsun bari kötü davranma. Neden benden çıkarıyorsun ki hıncını? Allah Allah... Benim kesinlikle Işılla konuşmam lazım bir an önce girelim de şu eve. Ya ben de bir garibim yani taş çatlasa bi 30 adım atmışımdır ama yine de şikayetçi oluyorum. Annem kesinlikle haklı bu dünyada iş olduğunu bilsem dünyaya gelmezmişim ki.

Neyse neyse Sezen sabret az kaldı eve ha gayret bi 5 adım sonra evdesin. Oh be geldim sonunda eve hadi hadi çabuk açın şu kapıyı şu an Işıl şokta. Aynı sersem gibi hatta gibisi fazla bildiğin sersem. Ya Sezen sussana artık kendi kendine konuşurken bile susmuyorsun ne çok konuştun kızım sus artık bi motorun soğusun. Ayyy valla bu iç ses sanki benim değil de annemin iç sesi kesip atıcam seni iç ses. Tam kendimle konuşmayı kestim ve kapı açıldı. Artık eminim bi karışıklık olmuş,bu iç ses kesin annemin. İçeri geçer geçmez yemek yemeyeceğimizi söyleyip Işılla birlikte odama çıktık. Odadan girer girmez çantamı bi kenara fırlattım ve yatağa oturdun elimle yatağa vurarak Işıla da oturmasını söyledim o da gelip oturdu. Sonra ona doğru döndüm ve : "Ya Işıl gül biraz bu ne hal? Rüzgar mı öldü sanki bu ne surat? Neden içmiş gibi davranıyorsun?" dedim. Işıl da sinirli sinirli bana bakıp: "Sezen asıl sen iyi misin ya ne yapmamı bekliyorsun? Rüzgar resmen bana kardeşimsin seni öyle görüyorum dedi. Benim aşkım hiç karşılık bulmadan bitti buracıkta." dedi. Ben de Işıl'ın elini tuttum ve: "Rüzgar sana direk sen benim kardeşimsin dedi mi? Hayır sadece senin öyle anlamanı istedi. Hem senin ona abi demeni istemedi. Neden? Abi deme lazım olur hesabı ya kapiş." diyip göz kırptım.

Işıl pek memnun olmamıştı ama yüzü bi nebze de olsa gülmüştü. Sonra yanağında kuruyan göz yaşlarını silerek: "Neyse beni arabaya binmeden önce Rüzgarın yanında geçiştirdin ama unutmadım. Halisülasyon falan bunlar önemli şeyler Sezen. Bari doktordan ne olduğunu öğrenseydik." dedi. Ben de uflayıp kendimi geriye attım ve yatakta uzandım Işıl da yanıma uzandı ve bana döndü. Ama ben hala ona dönmemiştim: "Işıl bak bu önemli bi şey değil gerçekten. Bunlar hep donuk yüzünden oldu." dedim. Işıl: "Ne donuğu? Kerem mi Kerem ne alaka şimdi? " dedi. Ben de ona döndüm ve: "Bak bana ölen sevgilisinden bahsetti demiştim ya hani işte onun hikayesi beni çok sarstı herhalde. Bi de donuk en son bana öyle davranınca bi de eve de gelmeyince stresten ben onun sevgilisini gördüm. Zaten ben bi şeylerden şüphelenmiştim. Bu kadar tesadüf fazlaydı. Neyse ya stresten falan yani önemli değil boşver." dedim. O da: "Sen öyle diyosan öyledir. Bu arada söylemene gerek yok. Bu iki mevzu da aramızda kalacak." diyip göz kırptı. Yavaş yavaş gözlerim kapanmıştı.

Müsabakadan yarım saat önce

Bi yandan ısınma hareketleri yapıyor bi yandan da Rüzgarın hareketlerini gözlemliyordum. Çaktırmadan arada Işıla bakıyordu. Işılsa çok ilginçtir ki bi kere bile Rüzgara dönüp bakmamıştı. Bu sefer gerçekten kızmış olmalıydı, ben de yüzme de yarışıcağımı donuğa söylememiştim. Korkabilir diye zaten gelmeyeceği için de rahattım. Aslında gelmeyecek olmasına biraz üzülmüştüm ama gelirse daha kötü olacaktı zaten. O Tuna salağı da ha bire bana bakıp sırıtıyor. Bu da benim çok sinirimi bozuyor. Ayyy neyse daha fazla bakıp moralimi bozmiycam. Aaa Rüzgar Işıl'a doğru geliyor Özür diliycek herhalde. Rüzgar: "Işıl biraz konuşabilir miyiz lütfen? " dedi. Işıl önce istemedi ama benim onu dürtüklememle kabul etti. Rüzgar: "Işıl neden böyle davranıyorsun bir türlü anlamıyorum." dedi. Işıl da eğilmekte olduğu ısınma hareketini bırakıp doğruldu ve: "Ne? Bilmiyor musun? Gerçekten bilmiyor musun Rüzgar ayy pardon abi?" dedi. Rüzgarsa: "Tövbe tövbe bak yine abi diyo yani hala anlamadım söyle de anlayabileyim." dedi. Işıl ellerini dizlerine vurup ardından kafasına götürüp arkaya doğru bir iki adım atıp geri yerine geldi:

"Hah kafayı yiycem ya. Yeter duyan duysun umursamayacağım. Anlamadın öyle mi Rüzgar Güven. Her şeyi bilip anlıyorsun bi bunu anlamadın öyle mi? Hahahay. Şu zamana kadar hiçbir şey anlamadın madem abim de henüz ortalıkta yokken ben sana anlatıyım." dedi ve Rüzgarın dudaklarına yapıştı. Herkes " Aaa inanmıyorum" gibi sesler çıkarıyordu, en az ben de onlar kadar şaşırmıştım. Işıl beceriksizce ama etkileyici hamlelerle Rüzgarın alt dudağını içine çekiyordu sanki. Ben bile burdan kalp atışlarını duyabilirdim. Rüzgarsa olayın şokundan mı desem bilmiyorum hiçbir şey yapmıyor karşılık da vermiyor Işıl'ı da ittirmiyordu bi 30-40 saniye böyle sürdü ama sonrasında film koptu ve Rüzgar Işıl'ı itti ardından: "Işıl naptığını sanıyorsun sen?" diye Işıla bağırdı. Işılsa ağzını eliyle silip: "Hala anlamadın mı aptal, deli gibi seviyorum ben seni. Hem de kendimi bildim bileli. Hayatım boyunca elini tutamayacağım birini sevmek istemiyorum ben. Bu hayatta bir tek seni sevdim çok saçma. Yanımdasın dokunamıyorum, sarılamıyorum çok saçma. Nolmuş abimin en yakın arkadaşıysan nolmuş? Neden bana kardeşin olduğumu söyleyip beni kendinden uzaklaştırıyorsun neden dayanamıyorum artık anlasana.

Ne kadar istedim o dudaklarına dudaklarımın senin isteğinle dokunmasını, ne kadar bekledim biliyor musun? Bilmiyorsun tabi. Ama bu benden sana bi veda busesi olacakmış. Çünkü ben artık seni beklemekten yoruldum. Ben artık seni uzaktan sevmek istemiyorum. Sana son ricam yine kendimi değil seni düşünüyorum bak aşk böyle bir şey işte. Burdakilerin çenesini kapat da abim duymasın aranız bozulur yoksa." dedi ve gitti.
Sırası gelene kadar da ortadan kayboldu. Rüzgarın dikkati oldukça dağılmıştı bu yüzden o kadar iyi olmasına rağmen kaybettik. Şimdi sıra bendeydi ve her şey bana bağlıydı. Bu oyunu alırsam bir taşla iki kuş vurabilirdim. Birincisi Tuna'yı yenecek ve ona gününü göstericektim. İkincisi kazanacaktık. Hakem silahı patlatmadan önce 3'e kadar saymaya başladı ve ben de onla saymaya "1,2,3" tıpanın ateşlenmesiyle artık sudaydım.

Kerem'in ağzından

Enis'in isteği üzerine bugün müsabaka için okula gelmiştim. Sezen'e tam bir sürpriz olacaktı yavaş yavaş tirübünde ilerlemeye başladım. Acaba Sezen hangi branşta yarışıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra şu an sıranın yüzme de olduğunu gördüm önce gitmek istemedim. Hakemde zaten oyunu başlatmak üzereydi ama tam o anda kız yarışçının Sezen olduğunu fark ettim. Ya Sezen bunu nasıl yaparsın bana, demek bu yüzden istemedin daha doğrusu üstelemedin gelmem için öyle mi?

Allahım ne olur bir şey olmasın nolur. Yarış başladı Sezen büyük farkla önde gidiyordu fakat birden suya gömüldü. Hakemin söylediğine göre ayağına kramp girmişti. Korkudan elim ayağım titriyordu daha fazla buna izin veremezdim. Hemen onu gidip ordan çıkarmalıydım. Tam ben giderken hakem Sezen'in iyi olduğunu ve yarışa devam ettiğini ardından da kazandığını söyledi. Şimdi geriye bi tur kalmıştı. Sezen gerçekten iyi miydi? Sağ salim bitirebilecek miydi?

Sezen'in ağzından

Ayağıma ilk turda kramp girmişti. İyi olduğumu söyleyip devam etmiştim. Ama aslında hiç iyi değildim. Ayağım kötü durumdaydı ama yarışı Tunaya bırakmazdım o yüzden yarışa devam edeceğimi söyledim. Bu hileye girer miydi ki? Bence girmezdi. Yine tıpa sesiyle yarış başladı ama daha havuzun yarısına anca gelebilmişken ayağım daha da kötüleşti ve batmaya başladım acaba Senayı görmem benim için uyarı mıydı? Yoksa Sena benim hayatımı mı kurtarmak istemişti.

Kerem'in ağzından

Yarış tekrar hakemin hareketiyle başlamıştı elim ayağım kaskatı kesilmişti. Sezen yarısında suda kaybolmuştu. Tıpkı Sena gibi. Bunun olmasına bir daha izin veremezdim. Bu yüzden beni engellemeye çalışan görevlileri atlatıp suya atladım onu kurtarmalıydım onu da kaybedemezdim. Yavaş yavaş onu sudan çıkarabilmiştim ama bir sorun vardı nefes almıyordu. Birkaç kez kalp masajı yapmıştım ama işe yaramamıştı. Ardından suni tenefüsü denedim ama bir türlü işe yaramıyordu. Yavaş yavaş sona yaklaştığımı hissediyordum. Tekrar tekrar yaptım ama olmuyordu. Sezen'i göğsüme yasladım ve: "Seni de kaybedemem yalvarırım uyan. Neler yaşadığımı en iyi sen biliyorsun ne olur uyan!"

[Burada bir GIF veya video olmalı. Görmek için uygulamayı şimdi güncelle.]

Paragraf düzenlemesi yapılmıştır.Vote ve yorumlarımızı esirgemeyelim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top