Spor müsabakası-part 1
Evet arkadaşlar kısa zamanda bölüm yayınlamaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Güzel bi bölüm olacağına inanıyorum. Ve karşınızda Bora Duran-Sen de gidersen ile yeni bölüm.
Kerem'in ağzından
Gözlerimi açtığımda kaldığım odadaydım. Başucumda Enis vardı. O anda doğruldum ve herkesin beklediği o soruyu sordum : "Nerdeyim demeyeceğim ama neden burdayım, ne oldu bana? " Enis bulunduğu koltuktan kalkıp yanıma oturdu ve : "Abicim derdin neydi de o kadar koştun? Seni o zaman ... dan beri bu kadar kötü gör ... memiştim. " dedi ve başını öne eğdi. Pot kırdığını anlamıştı ama biraz geç olmuştu. Ben de biraz sinirlenerek : "Ne zamandan beri Enis, ne zamandan? Sena öldüğünden beri mi? Ha Sena öldüğünden beri mi?" dedim . Gözlerimden yaşlar birer birer dökülüyordu. Enisse beni gördü ve önce biraz durdu sonra : "Evet Sena öldüğünden beri. O zaman da böyle kendini öldüresiye koşmuştun. Peki niye koştun şimdi?Sezen'e aşık olamaz mısın ki? Kerem artık yeter Sena öldü! Ölene kadar onun yasını tutamazsın." dedi.
İnsanlar birisi öldüğünde neden onun yerine başkasının gelmesi gerektiğine inanırdı ki. Mesela Mona Lisa tablosunu düşünün o eskidi diye o tabloyu yeniden yapmak mantıklı mıdır sizce? Ya da içinizdeki boşluğu doldurmak adına bir başka kişi mi lazımdır illa? O boşlukla mutlu olamaz mı insan? İnsan ilk aldığı nefesi unutabilir mi mesela ya da ilk dizinin kanayışını? Unutamaz değil mi? O zaman ben nasıl ilk nefesimi, ilk kalp yaramı unuturum. Bu ona ihanet olmaz mı? Bu düşünce bile beni kahretmeye yetti. Erkekler ağlamaz derler ama yüreğim yanarken gözyaşlarımdan başka bi su söndüremiyor ki içimdeki yangını.
Ben de ağlayarak : "Evet biliyorum tamam mı? O öldü! Bunu benden iyi kimse bilemez. Keşke her şey bir oyun olsa... Şimdi çıksa gelse sarılsa, öpse... Sadece bir kere... Sonra gerekirse beni terk etse... Benimle olmasa ama yine de yaşasa ben onu uzaktan da izlerim, ben onu uzaktan da severim. Birini sevmek için illa ona dokunabilmek ya da yanında olmak mı gerekir? O yokken bile atmaz mı kalp onun için? Kalp uzaktan da sever . Ama son bi kez kokusunu içime çeksem veda etsem ona. Bir veda bile edemedim ben ona Enis. Kollarımda can verdi.
Ya ben onu hala çok seviyorum. Başkasına aşık olmuş olabilme düşüncesi beni mahvetti. Olmaz Enis olmaz! Ben ona ihanet ediyomuşum gibi hissettim. Ben onu bu kadar severken ona ihanet etmiş gibi ya da edecekmiş gibi hissettim. Olmaz Enis olmaz ben ona bu kadar aşıkken Sezen'e aşık olamam." dedim.
Enis bana sımsıkı sarıldı ve : "Tamam sakin ol. Belki de bunu Sena istemiştir. Artık onu unutman için sana Sezen'i göndermiştir. Ne kadar düşüncelidir benim yengem bilmiyor musun? Hem ondan hoşlanıyor olman Senayı artık sevmediğin anlamına ya da onu unuttuğun anlamına gelmez ki. Sadece yokluğuna alıştığın anlamına gelir." dedi. Bunu duyunca ben Enis'ten ayrılarak : "Beni korkutan zaten yokluğuna alışmak Enis. Ben de bunu istemiyorum." dedim. Bunu duyunca Enis şaşkın gözlerle bana bakarak sordu : "Eee peki o zaman ne yapacaksın?" dedi. Ben de ayağa kalktım ve kendimden emin bi şekilde : "O evden ayrılacağım hem de bir an önce..."
Sezen'in ağzından
Donuk beni eve bıraktıktan sonra ortalıktan kayboldu. Ben o zaman kendimi iyi hissetmediğim için direk odama çıkıp yatmıştım. Anca 2-3 saat sonra kendime gelebildim. Kendime geldiğimde donuğu aradım ama hizmetçiler evde olmadığını beni bırakıp gittiğini söylediler. Ben de direk odama giderek telefonumu aldım ve donuğu aradım. Ama açmadı. Ben de tekrar aradım sonra tekrar tekrar ve yine tekrar ama açan olmadı . Başına bir şey mi geldi diye düşünmeye başladım. Sonra aklıma msj atmak geldi ve birkaç msj attım. Aslında bir iki sayılmaz. En az 50 tane msj atmışımdır. Ama napiyim yani? Bir insan hiç mi düşünmez. "Aaa ben tek başıma yaşamıyorum başkalarıyla yaşıyorum beni merak eden olabilir." Ama yok düşüncesiz, duygusuz herif. Yok haksızlık etmeyim, duygusuz değil ama o da benim gibi gösteremiyor. Hem duygusuz olsaydı uzun zaman önce ölen sevgilisini çoktan unutmuş olurdu. Ama Sena Sena diye koca adam oturdu ağladı. Offf olsun yine de duygu da bir yere odaklı. Donuk işte adı üstünde ne olacak? Ama nerde bu donuk ya diyip kendimi yatağa fırlattım.
Kerem'in ağzından
Enis : "Tamam da oğlum bu saatte gidip de napacaksın? Aç bir telefon bir kaç gün gelmeyeceğini merak etmemelerini söyle biraz düşün sonra istersen yine ayrılırsın." dedi. Ben de bunun üzerine Sezen'i aradım. Telefonu açtığı sırada alo dememe kalmadan taramalı tüfek gibi konuşmaya başladı.
Ben:
-A...lo.
Sezen :
- Alo donuk. Donuk sen misin? Nerdesin, niye gelmedin? Madem gelmicektin bi haber verseydin, düşüncesiz, pis, akılsız, tek noktaya odaklı, duygusunu gösteremeyen gıcık herif. Hiç mi düşünemedin beni merak eden olur bi haber vereyim diye. Bi telefon açsan eline mi yapışacaktı. Hem... dediği sırada sözünü kestim ve
- Ya sus bi motorun soğusun yeter. Öldüm mü sanki? İyiyim bi şeyim yok. Ben bir kaç gün yokum. Beni arama, sorma, merak etme, başın sıkışırsa yardım isteme! Tamam mı? Oh be rahatladım. diyip telefonu kapadım.
Enis ben bunları söylerken soluksuz bir şekilde beni dinliyordu ve ben telefonu kapatınca : "Woww sen neymişsin be abi. Naptın kıza öyle, kızın ne suçu var. Bu hareket hiç sana göre değil. Neyse sabah konuşuruz sen biraz dinlen." dedi. Ben de elimdeki telefonu kapatıp yatağa fırlattım.
Ardından: "Yok yok uykum yok. Uykum kaçtı eğer senin de yoksa okul öncesi bi alıştırma yapalım. Lisedeki gibi." dedim. Enis de : "Hmm öyle mi? İyi ama iddiasız olmaz seç tenis, yüz.. me pardon onu iptal et, langırt, ya da benim en iddialı olduğum bilardo. Gerçi ben golf de de iddaalıyım ama onca spordan anlayan sen golften anlamıyorsun neyse. Hangisi?" dedi. Enis öne iddia sürüyorsa kesin çok önemli bir şey isteyecektir. Enis kolay kolay bi şey istemez. O yüzden en iyisi onun daha kolay kazanacağı bi şey seçeyim. Acaba ne olsun golfte de çok iyi ama ben gerçekten golften anlamıyorum. En iyisi bilardo diyim. Ben de Enis kadar iddaalıyımdır bilardoda o yüzden kolayca kaybetsem dahi çakmaz. Evet evet ben en iyisi bilardo diyim. "Enis kardeşim karar verdim ya. Uzun zamandır bilardo oynamıyoruz. Bilardo oynayalım." dedim.
Enis tabi bunu yemedi ve dedi ki : "Kerem yalnız şunda anlaşalım kardeşim bu oyun adil olacak. Ben yer miyim bunu? Kerem şunu unuttun galiba ben seni bu dünyadaki herkesten daha iyi tanıyorum. Ama seni bozmayacağım. Düzgün oynayalım şu oyunu. Evet iddaaya gelince... Evet senden çok önemli bir şey isteyeceğim eğer kazanırsam. Peki sen kazanırsan ne istiyorsun?" dedi.
Tıpkı Enis'ten beklendiği gibi. Kararlı ve gözü kara. Ben onun kazanmasını sağlayacağım için hiç düşünmedim ki isteyeceğim şeyi. Ne olabilir ki? Hah buldum. "Enis buldum kardeşim eğer ben kazanırsam anneni affedeceksin." Enis bunu duyunca küplere binmişti. Önce biraz duraksadı ama ardından elini yumruk yaptı ve masaya vurdu. "Kerem bu olmaz. Başka bir şey bul! Ben o kadını affetmeyi bırak onun yüzünü bile görmek istemiyorum o kadar." Ben bunu duyunca tabi ki geri çekilmemiştim aksine üstüne gitmiştim. "Hayır kardeşim olmadı. Madem adil olacağız, ben kazanırsam bunu istiyorum. Hem neden öyle diyosun ki benim annem yaşasaydı eğer adam bile öldürmüş olsa ben yine onu affederdim. Sıkıca sarılırdım ona, elini tutardım, kokusunu içime çekerdim. Gece onunla yatar nefesini hissederdim. Yaşadığını hissederdim. Her gün karanfillerle gelirdim elimde. Çünkü Selma sultan karanfilleri çok sever. Hep karanfillerle dolu bir bahçesi olan bi evde oturmak isterdi. İşte o zaman mimar olup anneme öyle bir ev yapardım.
Sadece nefes aldığını görebilmek için bile ben canımı verebilecekken sen anneni görmek istemiyorsun öyle mi? Ama bu adaletsizlik. Senin görmek bile istemediğin bir annen varken benimkinin toprağın altında olması adaletsizlik." dedim. Ve masaya da bir kez ben vurdum. Bunun üzerine Enis eline bilardo sophasını aldı ve sıkıca kavradı. Sanki biraz daha sıksa sopa elinde paramparça olacaktı ve dedi ki : "Tamam kardeşim hodri meydan. Artık kazanmak için bir değil iki sebebim var." Oyunu oynamaya başladık.
2 saat sonra güneşin ilk ışınlarıyla oyun bitmişti ve ben o kadar çabalamama rağmen kazanamamıştım. Oyun bitiminde Enis'in dediği şey çok canımı yakmıştı. "Bu sefer de kaybettin be anne. Ortak ne istediğimi sonra söylicem. Ha bu arada bana sakın bi daha Selma sultanı kullanarak annemle ilgili konuşursan o zaman benim kardeşim de o toprağın altına girer benim için." dedi. Ve giderken elindeki bilardo sophasını bir çırpıda kırdı. Engel olamadım!Giderken elinden kanlar akıyordu. Koştum ama gidemedim yanına. Şezlongun üzerine oturmuş hem ağlıyor hem de eline bakıyordu. O kadar uzak mesafeden sadece şu kadarını duyabildim: "Neden yaptın be anne neden?"
Sezen'in ağzından
Beyefendiye bak ya ne dedim sanki ben. Endişelendim onun için ama o naptı? Zeytinyağ gibi üste çıktı. Sanki suçlu değilmiş gibi. Bi de neymiş onu arayıp sormicakmışım. Allah Allah duyan da dakka başı onu aradığımı sanacak. Bi de neymiş başım sıkışırsa yardım istemiycekmişim. Sanki ha bire başım sıkışıyor da donuk bey beni kurtarıyor. Yok canım daha neler! Ben de onun çok meraklısı değilim zaten diyip yatağın içine girdim uyumak için. Ama çok geçmeden tekrar ayağa fırladım. Ya bi de eve gelmicem diyor bu ne sorumsuzluk. Ne demek eve gelmiyorum ya hem eve gelmiyosa nerde kalcak. Kendi evine de gitmez acaba o bağ evine mi gitti yine? Ya bu vakitte de arayamam ki Hakan Amcayı. Donuğu zaten arayamam. Ya Sezen sanane yatıp uyusana sen. Donuk çocuk mu kendi başının çaresine bakar. Hem sen niye bu kadar endişeleniyorsun ki? Sen nesisin onun sadece kankası. Bu kadar endişe de fazla. Offf yine iç sesim konuştu. Gerçekten nefret ediyorum bu iç sesimden. Anca bana zıt konuşuyor. Bu nasıl iç ses anlamadım ki. Ama ilk defa iç sesin doğru konuştu. Sezen sen gel onu dinle. Yat uyu! Gerçi şurda okula gitmene ne kadar kaldı ki?
Birkaç saat sonra
Ya alarmı duymamışım geç kalmışım işte. Ah Sezen ah kim dedi sana o kadar geç yat diye . Ayrıca donuk da yok bugün nasıl gidiceksin okula. İnşallah baban bi şoför ayarlamıştır sana. Koş Sezen koş diyerek aşağı indim ve aslan babam beni yine hayal kırıklığına uğratmamıştı. Şoför kapıda bekliyordu ve tonton çok tatlı bir amcaydı. Bu tonton amcanın adı Hakkıymış ve işinin hakkını vererek beni tam zamanında okula yetiştirdi. Okula geldiğim sırada Işıl ve henüz tanışamadığım ama abisi diye tahmin ettiğim Esat abi de okula yeni gelmişti. Esat abi kaslı hafif buğdaytenli, serseri saçlı, kahverengi gözlü, yunan tanrılarını andıran tipiyle tam benim tipimdi. Hemen bir umut tanışırım diye koşarak onlara yetiştim.
Arkadan seslenmesem onları kaçıracaktım ama seslenmemle durdular.Işıla Günaydın dedikten sonra o da Günaydın diyerek beni abisiyle tanıştırdı : "Abi bak bu Sezen okulumuza yeni geldi.Sezen bu da abim Esat. Okulun Rüzgardan sonraki en yakışıklı erkeği." dedi.
Esat abi bunun üzerine Işıl'ın kafasına bir tane indirerek : "Birincisi ne Rüzgarı Rüzgar abi. İkincisi ne demek "en yakışıklı ikinci erkeği" ya sen benim öz kardeşim olduğuna emin misin? Bu arada Sezencim sen kusura bakma. Bi ihtiyacın olursa ilk bana söyle olur mu? Ben de senin abin sayılırım nihayetinde." dedi ve gitti. Abin sayılırım demişti ya abin sayılırım nedir ya? Kulağımda "Sevdiğim çocuk bana abi diyince" şarkısının farklı versiyonu çalıyordu. Neyse önümüzdeki maçlara bakıcaz. Burdan bakınca gerçi Işıl'ın durumu benden daha kötü gözüküyordu ama. Ben de ona üzülmemesi için : "Boşver be Işıl, abi bu. Hem o Rüzgarı nerden bilsin, bilmiyor ki Rüzgara olan hislerini. Hem bugünden itibaren RTP'yi yürürlüğe sürüyorum." dedim. Tabi Işıl da doğal olarak RTP ne diye sordu. Ben de kendimden emin bir tavırla : "Rüzgarı Tavlama Planı" dedim. Ama Işıl onunla dalga geçtiğimi sandı. Dedi ki : "Oh be Sezen düşene bir tekme de sen vur. Bi de dalga geçiyorsun. Ben sana güvenip kalbimi açtım. Ya sen naptın dalgaya vurdun olayı, helal olsun sana ben de seni delikanlı bir kız sanmıştım."dedi.
Tam arkasını dönmüş giderken durdurdum ve : "Ya Işıl öyle şey olur mu? Ne dalgası? Ben ciddiyim. Ben sana ne demiştim hatırlamıyor musun? O seni kız olarak görmüyorsa ya da seni kız olarak görse de sana aşık değilse, gerçi ben böyle bir seçenek olduğunu sanmıyorum ama. Onun sana aşık olmasını sağlayacaz derken ciddiydim. O yüzden sen bana güven. Ne olursa olsun başarcaz. Ben bu konuda kendimin bir işine yaramasam da başkalarında hep başarılı oldum. Terzi kendi söküğünü dikemez hesabı. Tek biri hariç.Esra ve..." dedim ve sustum . Işıl: "Ve?" diye sordu. Ben de karşıma dikilen Tuna'yı görmemle: "Ve Tuna. Bir tek onları yapamadım." dedim ve başımı öne eğdim. Işıl bunun üzerine sordu: "Neden başaramadın peki?" Ben bir yandan ayağımla daireler çizerek bir yandan da uflayarak : "Çünkü çünkü... Uff ya. Şey... Çünkü hedef amacından saptı." dedim. Işıl anlamamış bir şekilde: "Nasıl yani?" diye sordu.
Ben yine ufluyordum bu konu unutmak istediğim bir konuydu. O yüzden söylemekte zorlanıyordum. Tam ağzımı açmış söyleyecekken birisi dedi ki: "Çünkü hedef başka birine aşık oldu. Sezen o kızdaki ışığı göstermeye çalışırken kendindeki ışığı gösterdi. O yüzden hedef o kız yerine Sezen'e aşık oldu." dedi. Ben şaşırmış gözlerle Tuna'ya bakıyordum. Tuna da sözünü bitirince bize doğru gelmeye başladı ve tam karşımızda durdu.
O sırada Işıl da Tuna'ya dönerek : "Bi saniye sen şu yeni çocuk değil misin? Peki sn nerden biliyorsun bunları? Bi saniye bir saniye senin adın neydi? Tuna Yurtsever de mi? Aaaa olamaz yoksa o sen misin?" dedi. Tuna da baştan aşağı kendini göstererek: "Evet o amacından sapan hedef benim. Sezen'e deliler gibi aşık olan ve bu yüzden onu kaybeden de benim. Ben sevdiğim kızın güvenini, o da kankasını kaybetti." dedi. Ben bunun üzerine tam gidecekken okul kapısının önünde bana seslendi ve dedi ki: "Sezen dur bi saniye ne olur?Konuşalım! Eğer konuşmak istemiyorsan sadece şunu dinle. Ben senin hayatını zorlaştırmaya gelmedim. Sadece şunu bil istedim. Sana olan duygularımı aştım ben. Sadece yine eskisi gibi yanında olmak istemiyorum. Her zaman olmasa da nolur beni kendinden uzaklaştırma. Ben... Ben sadece artık benden nefret etme istedim. Ya ben bunu anlamıyorum seni o kadar kandıran canını yakan o şerefsiz Cenk'i bile affettin peki beni niye affetmiyorsun?" dedi.
Tam arkamı dönüp gidecekken elimi yumruk yaptım ve onun yanına geldim. "Neden seni affedemiyorum biliyor musun?Çünkü sen benim yakınımdaydın ben sana güvenmiştim. Çünkü sen benim değil Esra'nın aşkıydın. Bu arada bi daha sakın ortalık alanda onun adını ağzına alma. Yoksa seni affedecek olsam da affetmem. Affedemem..." dedim ve Işıl'ın koluna girip sınıfa gittim .
Işıl sınıfa girip sıraya oturunca hemen : "Vayy be kızım sen de neymişsin. Senin kankalar hep sana yanık desene. İkisi de yakışıklı. O bahsettiği çocukla ilgili bir şey sormicam. Sen istediğinde anlatırsın." dedi. Ben de elimi onun elinin üzerine koydum ve: "Sağol Işıl anlayışın için. Bu arada donuk yani Kerem sadece benim kankam ve ben ona çok güveniyorum. O bana Tuna'nın yaptığını yapmayacak." dedim .Işıl da bunun üzerine bir kahkaha atıp arkasına yaslandı ve: "Nerden biliyosun içinden mi çıktın? Hahahaha... Ayrıca bu senin züğürt tesellin olmasın." dedi.
Ben de: "Hayır gerçekten yok öyle bir şey. Zaten o hala ölen sevgilisine aşık ama detayları sana anlatamam çok özel çünkü ve ben ona söz verdim. Neyse çok çene çaldık ders başlayacak." dedim ve kitaplarımı çıkardım. Işıl önce gülümsedi ama sonra aldırış etmedi. Tenefüs zili çaldıktan hemen sonra bir duyuru yapıldı.
"Sevgili Öğrencilerimizin dikkatine! Bu yılki düzenlenecek olan spor müsabakası için seçimler son saat spor salonunda olacaktır. Katılmak isteyenlerin son saat öğretmenlerinin bilgisi dahilinde spor salonunda toplanmaları rica olunur." Duyuru bittikten sonra ben Işıl'a "Spor müsabakası mı nasıl yani?" diye sordum. Işıl da iki elini birbirine vurarak: "Ayy yaşasın bu sene belki Rüzgarla aynı takımda oluruz ha ne dersin?" dedi. Ben de ağzımı bükerek: "Yaaani de... Biz de mi katılıyoruz? " dedim. O da : "Tabi ki ben katılacam ama sen katılmak istemezsen..." dedi. Ben de önce : "Bilmem ben pek bilemedim." dedim ama iki dakka sonra Tuna'nın da katıldığını öğrenince "Şu salak bile katılıyorsa o zaman ben de katılırım. Anlatsana nasıl oluyor bu iş? "dedim.
O da: "Bak şöyle. Hoca önce bir takım oluşturuyor. Tabi kurayla bu yüzden geçen sene de ondan önceki sene de Rüzgarla denk gelmedim. Ama bu sene sen uğurlu gelirsin belki. Neyse sonra takımda herkes kendi iyi olduğu branşa göre görevlendirilir. Ama iki tane aynı branş olursa kendi aralarında bir eleme yaparlar ona göre seçilir. İşte bu kadar." dedi.
Ben de tamam o zaman görelim bakalım Tuna efendi! Geldiğin gibi gitmeni sağlayacağım. Hahhahhah... Ne oluyor bana? Yine geldiler herhalde bana diye düşündüm. Sonra son saati iple çektim ve nihayet zil çaldı. Ben de Işılla birlikte hocaya haber verip spor salonuna gittim. Tam kapının önünde Esat ve Rüzgarla karşılaştım.
Işıl onları görünce hemen heyecanla : "Aaa Rüzgar bu sene de mi katılıyorsun? Abi ya sen bu sene ne oldu da katılmaya karar verdin?" dedi. Rüzgar hiçbir şey demedi sadece gülümsemekle yetindi. Esat abi ise: "Allah Allah ya Rüzgar katılır da ben katılamaz mıyım? Hem Rüzgar da ne? Abisi nerde bunun? Evet biz de katılıyoruz siz de mi katılıyorsunuz yoksa? "dedi. Ahaa yine abi demişti Işıl kesin ağlayacak bu sefer. Ya bi insan hep mi aynı şeye takılır. Kızı bi bırak ne derse desin Allah Allah. Ama abi lafını duyunca Rüzgarın da biraz yüzü düştü sanki. Neyse bu iyiye işaret demek ki ona abi demesini istemiyor. Burdan yürüyebiliriz. Yihhahhah... Bu ne ya cadı gülüşü gibi. Beceremedim zaten cadı gülüşü yapmayı da.
Neyse artık içeri girelim. Umarım Tunayla aynı takımda olmayız. İçeri girdik ve hoca isimlerizi yazıp bi torbaya attı. Ben de içimden. "Lütfen aynı takımda olmayalım nolur nolur!" Diye söylenmeye başladım ve hoca nihayet ilk ismi çekti. Hoca : "İlk takımın üyesi Tuna Yurtsever." dedi. Ben bunu duyunca bu sefer de içimden "2.takım 2.takım" demeye başladım ve hoca bu sefer de 2.takımım ilk üyesini seçti. "Rüzgar Güven." evet ya! Allahım nolur benim düşündüğümün hep tersi çıkar nolur bu sefer öyle olmasın dedim. Ve sırayla diğer isimleri de çekti.Işıl sonunda istediğine ulaşmıştı. Galiba ona gerçekten uğurlu gelmiştim. Keşke şu uğuru kendime de gösterebilsem dedim ve Esat abi de Tuna'nın takımına gitmişti. Işıl için iyi olmuştu bu ama yine de Esat abinin o takımda olması beni üzüyordu. Torbada iki isim kalmıştı önce 1 . takımı sonra 2.takımı seçecekti hoca ve ben nefesimi tutmuşken 1.takımı seçti. Eda diye bi kızdı ben değildim. Yaşasın diye çığlığı bastım. Şimdi görsün o Tuna dedim.
Şimdi sıra görev dağılımındaydı. Ben, Işıl, Rüzgar, Melis ve Tunç olmak üzere 5 kişiydik. Rüzgar çok iyi basketbol oynadığı için Basketbolda, Işıl Kort Tenisi, Melis Voleybolda, Tunç Masa Tenisinde ve ben de geriye kimse kalmadığı için yüzmedeydim. Herkes görevini aldıktan sonra dağılmaya başladı. Işıl da : "Gelmiyor musun? Hadi Sezen." dedi. Ben de ona "geldiğimi beni dışarı da beklemesini" söyledim. Tam çantamı almış giderken bir kız arkadan bana seslendi : "Hey bi saniye. Sezendi de mi?" Ben de kafamı salladım Evet anlamında. O sırada kız benim yanıma gelerek: "Ben de Sena. Geç kaldığım için size yetişemedim. Hoca beni bu takıma aldı. Yüzme de galiba sen yarışacakmışsın öyle mi?" dedi. Ben de : "Evet de niye sordun?" dedim. O da : "Ben de Yüzmeye talibim. Erkek arkadaşımla katılacaktık ama o son anda vazgeçti. Kurallara göre aramızda bir ön eleme yapıp koça bildirmemiz lazım sonucu. Bu yüzden eğer senin için de uygunsa yarın okul çıkışı yapalım ne dersin?" dedi. Ben de tamam dedim .Yalnız eve gelince içimi bir şüphe kemirdi. Bu kız birden bire nerden çıkmıştı? Bir saniye Donuğun ölen sevgilisinin adı da Sena değil miydi?Hemen donuğu aradım. Donuk açtı biraz çaldıktan sonra. Hemen alo dedim. Donuk da alo dedi ardından
Ben:
- Donuk Naber ya arayıp sormuyorsun. Biliyorum arama demiştin ama bu önemli.
Donuk:
- Efendim Sezen. Tamam sorun değil hadi sor ne soracaksan.
Ben:
- Şey bu saatte bu soru biraz uygunsuz olucak ama gerçekten önemli.
Donuk:
- Tamam Sezen neyse uzatma da sor işim var benim.
Ben:
- Tamam ama kızmak yok. Neyse sizin Senayla gittiğiniz okulun adı neydi?
Donuk:
- Sizin okul da nerden çıktı gece gece bu birden bire?
Ne bizim okul mu? Ya bu nasıl olur? Tövbe tövbe neyse devam et Sezen sor.
Ben:
- Peki son bir şey daha sizin birlikte katıldığınız müsabakanın tarihi?
Donuk:
- Ya Sezen bu ne gece gece sorguya çeker gibi noluyor? Bi sorun mu var anlatsana.
Ben:
- Donuk önemli diyorum sana. Tarihi ne?
Donuk:
-Tamam haftaya bugün. Oldu mu? Noluyor Sezen anlatsana.
Ben:
- Ya yok bi şey haftaya bizim de aynı gün müsabakamız var da aynı günse gelme boşver diyecektim. Aynı günmüş. Neyse ya boşver sen daha önemlisin ama merak etme karşı takımda Tuna var. O yüzden ölsem de bu müsabakayı kazanıcam. Sana söz kanka. Ne olursa olsun kazanıcam. Sena için alacam o madalyayı da kupayı da. Neyse ben kapattım.
Ya noluyor bu kadar tesadüf olabilir mi? Ya Sezen saçmalama .Yarın yarış ve kazan. Donuk için Sena için yen Senayı! Hadi bakalım Fighting!(Korede bi cesaretlendirme sözü)
1 Gün sonra okul çıkışı
Işıl : "Sezen hadi birlikte okulun yakınında bir kafe var oraya gidelim ha ne dersin?" dedi. Ben de : "Sen git benim bi ön elemeye katılmam gerekiyor. O yüzden havuzda olucam." dedim. Tam giderken Işıl beni durdurdu ve : "Sezen ne elemesi? Dün çıkışta bütün görevleri dağıttık ya sen de ordaydın. Sana da yüzme düştü ya hatırlasana! Hem kimle yapacaksın ki bu elemeyi?" dedi.mBen de : "Sena diye bi kız var. Hoca son anda onu bizim takıma sokmuş. O da yüzmeye talipmiş. Bu yüzden onunla bir ön eleme yapacağız. Hadi ben kaçtım. Sen git merak etme kazanıcam ve birlikte yarışacaz. Ararım seni." dedim ve koşarak havuzun oraya geldim, üstüme değiştirdim. Sonra Senayı beklemeye başladım. Etrafı bi kolaçan ettim ama kimse yoktu. Nerde bu kız diye söylenmeye başladığım sırada kapının arkasından biri belirdi ve : "Geç kaldın. Biraz daha gelmesen korktuğunu düşünecektim. Neyse hadi yapalım şu işi." dedi ve yerini aldı ardından: "3 diyince tamam mı? 1...2...3." dedi ve suya atladı gerçekten hızlı yüzüyordu. Fakat aniden ayağına bir kramp girdi ve havuzda çırpınmaya başladı. Hemen onun olduğu tarafa doğru yüzdüm ve onu kurtarmak için suyun altına girdim. Ama kimse yoktu. Korkmuştum. Her yere baktım ve kimse yoktu. Bağırmaya çığlık atmaya başladım o an. Sonra Işıl yanıma geldi ve beni sudan çıkarttı:
"Sezen tamam sakin ol canım bi sorun mu var? Hadi anlat bana." dedi. Ona sıkıca sarıldım ve biraz kendime gelince sordum: "Işıl... Sena... Se... na o nerde kayboldu birden. Biz yüzüyorduk birden ayağına kramp girdi sonra çırpınmaya başladı. Ama onu kurtarmak istediğimde yoktu. Çıktı mı havuzdan, gördün mü onu? Hah? Işıl konuşsana!" diye bağırdım. Işıl o an bana daha sıkı sarıldı ve :"Canım sen neyden bahsediyorsun, iyi misin sen? Bak sen kendi başına yüzüyordun sonra birden bağırmaya başladın." dedi. Ben o an ondan uzaklaşıp ani bir hamleyle ayağa kalktım ardından: "Hayır ya sen ne diyosun Sena da burdaydı istersen hocaya sor." dedim. O an Işıl bana yaklaşıp iki bileğimden de tuttu ve dedi ki: "Sezen sen gerçekten iyi değilsin. Canım bak sen öyle diyince ben de merak edip hocanın yanına gittim. Bizim takıma yeni birini gönderip göndermediğini sordum. O da böyle bir şeyi ilk defa duyduğunu böyle bir şey yapmadığını söyledi. Ben de endişelenip havuza geldim ve sessizce seni izledim. Sen önce kendi kendine konuştun sonra da havuza girdin. Sonra da bağırmaya başladın gerisini biliyorsun zaten." dedi. O an dengemi kaybettim gözlerim karardı ve belimi sert bi yere çarptığımı hissettim.
Paragraflar düzenlenmiştir.
Arkadaşlar bölümün diğer yarısını da en kısa sürede yayınlıyacağım tabi bu biraz da size bağlı yorum ve vote yapmayi unutmayin kitabi arkadaşlariniza da tavsiye ederseniz sevinirim.Sizi seviyorum:-)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top