Gitmesen olmaz mı?

Arkadaşlar yine ben geldim lütfen tavsiye edin ve vote yapın en azından emek ve şevkin kırılmaması adına. Bu arada multimedyada donuk var daha birkaç fotosunu daha paylaşıcam yorumları bekliyorum.

Ercan Demirel-Elveda Deme Bana

Sezen'in ağzından

Gözlerim karardıktan sonra gerçekten öldüğümü sanmıştım. Hep filmlerde izlerdim. Birisi ölümün eşiğine geldiği zaman öleceği yerde genellikle bir koridorda yürür beyaz ışık falan görürdü. Bana bu çok saçma gelirdi. İnanmazdım böyle şeylere hatta şu "başına gelmeden anlamazsın" lafına da çok gülerdim. Neden bilmiyorum ama çok klişe gelirdi. Ama ben de şu an bir koridordayım bizim okulun koridorunda ve yine onu görüyorum. Sena'yı... Benden ne istiyor bir türlü anlamıyorum? Neden hep karşıma çıkıp duruyor ki sanki? Ben de bundan yeterince sıkılmamışım gibi ona doğru gidiyorum. O da bana onu takip etmemi söylüyor. Gitmek istemiyorum ama ayaklarım beni o tarafa doğru sürüklüyor sanki.

Benim beyaz ışığım da acaba Sena mı? Aaa eğer öyleyse gerçekten ölüyorum. Elveda zalim dünya. Elveda sevdiklerim ve elveda Donuk. Tam o kapıdan geçecekken birinin sesini duyuyorum. Hiçlikten varlığa çağırıyordu bu ses sanki beni. Ağaçtan kopan son sararmış yaprak tanesinin yere düşüşünü engelleyen rüzgar misali benimde ölüme düşüşümü engelliyordu bu ses. Endişeyle korkunun harmanlanıp büyük bir çığlığa kavuştuğu bu ses... Bu Donuk?Donuğun sesi bu ve bana diyor ki
"Seni de kaybedemem yalvarırım uyan.Neler yaşadığımı en iyi sen biliyorsun nolur uyan!". Çığlıkları tüm benliğime kavuşuyordu. İç dünyamda yaşadığım dramatizemse kendini yavaş yavaş iç sesime bırakıyordu. Off Sezen ölürken bile filmlerden fırlama gibisin konuşmaya bak. Donuk seni çağırıyor o yüzden artık beyaz ışığa gidemezsin. Sena'nın yaptığını yapamazsın Donuğa. Aferin be iç ses ilk defa haklısın. Gerçi sen hep haklısın ama neyse. İlk defa aynı fikirdeyiz. "Uyan artık Sezen uyan!" Gözlerimi açtığımda geri dönmüştüm sonunda.

Donuk beni göğsüne yaslamıştı, sadece beni yaslamamıştı belki de o göğsüne. Korkusunun yerini umuta bıraktığı o anı da yaslamıştı. O sırada yanağımda bi ıslaklık hissettim galiba bu Donuğun göz yaşıydı. Dakikalar çektiği acı sonunda duygusal ter atıyordu belki de vücudu. Ne yani öldüğümü düşünüp ağlamış mıydı? Hem de Donuk? Donuk da o sırada benim uyandığımı görmüş olacak ki göz yaşlarını sildi ve gülümsedi ardından da : "Yaşıyorsun!Gitmedin!"dedi. Ben de doğrulup: "Evet,şapşal gitmedim. Hem sen ağladın mı? Hem de benim için? Bunu gördüm ya artık rahat rahat ölebilirim." dedim ve ölü taklidi yaptım. Donuk da kafama bi fiske vurup: "Belli belli iyisin. Saçmalayabildiğine göre." dedi ve kalktı. Beni orada öylece bırakıp gitti. Kalktı yürüdü ve gitti.
Ne yani o kadar endişesi korkusu buraya kadar mıydı? Sen bittin Donuk Atalay. Ayy pardon Kerem Atalay. Ben de kalktım ve insanlara iyi olduğumu söyleyip Donuğun arkasından gittim. Hızlı hızlı yürüyordum ona yetişebilmek için ama ne fayda. Ben de koşayım bari dedim. Tam koşacaktım ki ayağım kaydı ve tam yere düşecekken biri beni belimden yakaladı, boyu benden uzun olduğu için boynumu kaldırmadan kim olduğunu göremiyordum. Beni hafifçe doğrulttu ve: "İyi misin?" dedi.

Bu sesi çok iyi tanıyordum. Bu Donuğun sesiydi. Ama o benden çok ilerdeydi. Pat diye nasıl gelebilmişti ki buraya? Acaba o gerçekten Superman mi? Yani beyaz ışık olayı gerçekse süperman de gerçek olabilir de mi? Offf Sezen offf saçmalamak da üstüne yok bi sen bi Dilay Karahanlı (pz'ye saygilarimla)...

Beni kaldırınca: "Ama sen... Sen gitmiştin. Sen nasıl..." dedim ve dudaklarımda hissettiğim işaret parmağıyla sustum. Dudaklarıma dokunan et parçası ruhumu ürpertmişti. İçimde bi kıyılma olmuştu o an. Ensene rüzgarın dediği andaki o mayhoş ürperme hissine yakındı galiba bu hissettiğim. Donuk: "Hadi bakalım prenses bugünlük bu kadar oyun yeter artık eve gidiyoruz." dedi. Ben de heyecanla: "Sen de mi geliyorsun?" dedim. O da başını salladı, oley çekip boynuna atladım. Fakat onun o kızgın bakışlarını üzerimde hissetmemle geri çekildim ve: "Tamam tamam mesafe... Mesafeyi koru!" dedim ve asker selamı verip arabaya bindim.

Evde bir saat sonra Kerem'in ağzından

Eve geleli bir saat olmuştu. Sezeni odasına bırakıp ben de kendi odama çıkmıştım. Güya bir daha buraya hiç gelmeyecektim ama yine burdaydım. Boşuna "Büyük lokma ye büyük konuşma" dememişti atalarımız. Bense her seferinde laflarımın büyüklüğü altında eziliyordum. Bu sefer tükürdüğümü yalamış da olabilirdim ama bu kararımı değiştirmeyecekti yine de. Sezen'in ailesi endişelenip yine de doktor çağırmıştı. Gerçi bana kalsa hiç gerek yoktu ama neyse. Şermin Teyze de duyunca oldukça endişelenmişti nerdeyse onu hastahaneye kaldıracaktık. Açıkçası ben oldukça şaşırmıştım. Meğerse o da ciddileşip endişelenebiliyormuş. Telefonun çalmasıyla istemsiz olarak doğruldum. Arayan Enisti.

Enis:
- Abi nerdesin ya merak ettim. Nasıldı müsabaka? Sezen hangi branşta yarıştı?
Ben:
- Kardeşim bi sakin ol ya teker teker sor. Zaten kafam bi milyon.
Enis:
- Niye abi noldu ki?
Ben :
- Sezen de yüzmede yarıştı ve tıpkı bir kabus gibi yine aynı şeyler oldu acaba bu gün lanetli mi ha kardeşim ne dersin?
Enis:
- Abi ne diyosun? İyi mi peki ne oldu tam olarak anlatsana düzgünce.
Ben :
- Ya Senayla aynı şeyler hatta bi süre onun da kalbi durdu onu da kaybedeceğimi sandım ama bana geri döndü.
Enis:
- Çok geçmiş olsun kardeşim ya daha iyi mi peki? Sen orda mısın bugün?
Ben :
- Evet kardeşim şimdi bomba gibi hatta fazla iyi. Diyorum ki keşke biraz hasta olsaydı sesi kesilirdi en azından. Ayrıca kardeşim ben birkaç gün burdayım merak etme yani beni tamam mı?
Enis:
- Tamam kardeşim hadi görüşürüz. Sezen'e selam söyle. dedi ve telefonu kapattı. Offf Enis ne diye selam söylersin ki? Şimdi bir yığın soru sorcak kesin oyy oyyy dedim ve biraz uyumak için kafamı yastığa koydum.

2 saat sonra yemek saati

Biraz uyuduktan sonra kendimi daha dinç hissediyordum. Aşağı inmek için esneyerek kapıyı açtım ve Sezen'i kapının önünde görmem bir oldu. Sezen'e döndüm ve: "Sezen niye geldin, ne var yine ne isteyeceksin daha doğrusu ne diyeceksin?" Sezen önce dudaklarını büzdü sonra boynunu da yana eğerek adeta küçük köpek yavrusu görünümü aldı ardından da: "Ya bi şey demiycektim yemeğe çağırmak için geldim sadece. Hem aşk olsun hep bir şey mi istiyorum ya da bir şey mi diyorum?"dedi. Ben de: "Evet aynen öyle yapıyorsun hem yemeğe çağırmak için mesaj da atabilirdin bunlar bahane. Hadi hadi çıkar ağzındaki baklayı." dedim. Sezen önce uflayıp pufladı ardından da: "Tamam ya yakaladın beni. Sen benim için ağladın mı ağlamadın mı?" dedi.
Bu soruyu hiç beklemiyordum. Şimdi ne yapmalıydım ki? İnkar mı etmeliydim kabul etmeliydim? Hangisi daha doğru olurdu ki. İnkar etsem bi şey olmazdı fark etmezdi bile kabul etsem bence o zaman sorun çıkardı. En iyisi reddetmekti. Bu yüzden Sezene döndüm ve bir elimi omzuna koyup: "Ahhh... Ben senin için... Ağlamadım. Biliyorum hayal kırıklığına uğradın ama o göz yaşları senin için değildi. Yine de çok üzülme olur mu? Sağlığına zarar." dedim.

Sezen sinirli bakışlarla kolumu geri attırdı tam gidecek diye düşünmüştüm ama bacağıma bir tekme atıp: "Yalancı. Kimin için ağladın o zaman?" dedi. Böyle bir hareketi Sezen'den hiç beklemiyodum. Bu yüzden biraz sarsıldım ama sonra: "Ahhh canımı acıttın ya. Kimin için ağladığımı mı öğrenmek istiyorsun? Tamam o zaman söyleyeyim. Sevdiğim kadın için ağladım." dedim ve kapıyı açıp odadan çıktım ve kapıyı kapattım. Sonuçta yalan söylemiş olmamıştım. Sonuçta sevdiğim kadın derken doğruydu. Offf salak Kerem salak yine kendi kendine konuşuyorsun iyice Sezen'e benzedin ya. Ama benim kalbim neden bu kadar hızlı atıyor? Offf ya offf diyip yemeğe indim. Aşağı indiğimde etrafta bir telaş vardı. Şermin Hanım yani Şermin Teyze hizmetçilere şuraya şuraya gibi emirler yağdırıyordu. Beni görünce yanıma geldi ve: "Aaaa Keremcim hoş geldin birtanem. Nerelerdeydin merak ettik seni." dedi. Ben de: "Kusura bakmayın biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı." dedim. Yanıma geldi ve omzumu sıvazladı: "Unutma ben de senin annen sayılırım. Biraz çatlak olabilirim ama ben seni oğlum olarak görüyorum. Bu yüzden sen de kabul edersen annenin yerini alamam ama manevi annen olabilirim. Ama sen yine de ben çatlak, olgunlaşmamış bir anne istemem dersen seni anlarım." dedi .

Gözlerim dolmuştu ve artık göz yaşlarımı tutamazdım. Anne kelimesi benim için hep acı veren bir kelime olmuştu çünkü. Annem ben çok küçükken öldüğü için onu tam hatırlamıyorum bile. Ama kaç yaşında olursam oluyum annesi olan çocuklara imrendiğimi biliyorum . Çünkü ne ilk okul müsameremde, ne ilkokuldan liseye geçtiğimde, ne ilk aşık olduğumda, ne lise mezuniyetimde annem yoktu benim. İlk kavga ettiğimde yaralarımı saracak, ilk aşık olduğumda bana tavsiye verecek, ne de ilk kez reddedildiğimde omzunda ağlayabileceğim bir annem yoktu!
O yüzden anne kelimesi benim her duyduğumda gözlerimi dolduran acı bir kelimeydi. Bu yüzden sadece: "Yok Estağfirullah efendim. O nasıl kelime? Sizin gibi bir anneye sahip olmayı ben de çok isterim siz kabul ettiğiniz sürece." dedim. O da bana gülümsedi ve gelip bana sarıldı ardından: "Oğlum bak artık oğlum diyorum sana. Canın ne zaman dertleşmek isterse Şermin Annene anlatabilirsin. Ha bu arada yemek hazır olmak üzeredir elini yıka yemeğe sürpriz bir misafirimiz var." dedi ve mutfağa doğru yöneldi. Acaba kimdi ki bu sürpriz misafir?

Sezen'in ağzından

Donuk beni odada bırakıp öylece gitmişti. Ya bunu nasıl yapabilir ya? Ne demek istedi bu şimdi? Sevdiğim kız derken Senayı mı kastetmişti yoksa. Off Sezen tabi Senayı kastetti. Seni kastedecek hali yok ya iyice saçmaladın gerçekten. Ama bana bakınca niye Senayı hatırlasın ki? Yüzünü hiç görmedim ama bence bana hiç benzemiyor. Bana Sudeye benzerliğimi söylemişti. Hah Sezen az kala sen nasıl ölüyordun, nerde ölüyordun bir düşün bakalım. Seni görünce tabi Senayı hatırlayacak çünkü az kala onun gibi ölüyordun hem de aynı gün. Offf Sezen off senin bu jeton neden 42 köşeli. Ya uğurlu sayım 5 ama çok az kalıyor hem de 42'yi seviyorum o yüzden hep bunu kullanıyorum. Neyse Sezen yine kendi kendine çene çalmaya başladın güya Donuğu çağırmaya geldin, donuk gitti ama sen hala burdasın. "Hadi aşağı aşağı" diyip merdivenlerden üçer beşer inmeye başladım o sırada herkes masaya oturmuştu. Sanki birini bekliyor gibilerdi.

Ortamda ölüm sessizliği vardı, hiç kimseden hiçbir şeyden ses çıkmıyordu. Arada masaya sürülen çatal kaşık seslerinden başka ses yoktu ortamda. Bir de benim merdivenden inerken çıkarttığım ayakkabılarımın gıcırdama sesi vardı havada yankılanan. O sırada kapı açıldı, sessizlik yerini büyük bir kargaşaya bırakmaya hazırlandı ve içeri Hakan Amca girdi. Babamla sarıldılar annemle tokalaştılar. Sıra Donuğa gelmişti. Kargaşa her an çıkabilirdi, ortamdaki gerginlik tüm hücrelerimi huzursuz ediyordu. Bunu sadece fark eden ben olamazdım değil mi? Donuksa hala şok geçiriyor gibiydi. Bir yandan titriyor bir yandan da kaşlarını çatıyordu. O sırada Hakan Amca gelip Donuğun önünde durdu ve gayet resmi bir şekilde elini uzattı ve: "Nasılsın oğlum görüşmeyeli?" dedi.
Donuk o sırada ondan bile beklemeyeceğim bir hareket yaptı. Önce Hakan Amcanın elini kenara itti ardından da ellerini ceplerine koyarak: "Hoşgeldiniz Hakan Bey isterseniz sofraya geçelim bir an önce herkes çok acıktı." dedi ve sofraya oturdu ardından da yemeğe başladı. Bizim ona garip garip baktığımızı görünce de: "Ne oldu bir sorun mu var?Otursanıza. Ya kusura bakmayın ben önce başladım ama çok acıkmışım. Herhalde Hakan Bey için de sorun değildir ne de olsa yabancı değil. İlyas Amcanın arkadaşı ve patronu de mi?" dedi ve yemeğe devam etti.

Sonra Hakan Amcayla beraber bizimkiler de oturdular ve Hakan Amca: "Tabi tabi sorun değil buyrun." dedi. Bir babayla oğul arasında bu kadar büyük bir resmiyetin doğması çok acı gelmişti bana. Sessiz sakin şekilde yemekler yendi ve Donuk hiç konuşmadı.Ben bile konuşmadım. Yani sadece sorulanlara cevap verdim. Kargaşa çıkacağını düşünürken bu yaşadığımız da neyin nesiydi? Fırtına öncesi sessizlik olabilir miydi? Donuk yemeğini bitirince önce babamdan izin istedi sonra da masadan kalktı ve odasına çıktı. Ben de hemen peşinden gittim.Anlaşılan tahminlerim bu sefer beni yanıltmış gözüküyordu.

Yukarı çıkıp kapıyı tıklattım ve cevap gelmeyince içeri girdim. Donuk eşyalarını topluyordu. Ben de bunun üzerine hemen yanına gittim ve kolundan tutup kendime çevirdim: "Ne oluyor burda Donuk nereye gidiyorsun? Eğer annem babanı çağırdığı için sinirlendiysen bu annem işte biliyorsun hala küçük bir çocuk gibi. Bu seferlik onu affedemez misin? Onun adına ben Özür dilerim bak normalde Özür dilemeyi hiç sevmem ama Özür bile diledim. Hem noluyor ilk sorunda kaçıp gitmek? "dedim fakat donuk elimi ittirdi ve eşyalarını bavuluna koymaya devam etti.

Fermuarını da kapattıktan sonra: "Annenle bir alakası yok, Hakan Atalayla da. Hatırlarsan uzun süredir eve gelmiyordum zaten. Senin bu olayın olmasaydı bu kadar bile kalamazdım. Ayrıca artık seninle görüşmek istemiyorum lütfen beni arama! Ararsan numaramı değiştireceğim ama lütfen beni bu külfete sokma tamam mı?" dedi ve ilk gün yaptığı gibi omzuma vurup yine öyle gülümseyip gitti. Kapı kapandıktan bir süre sonra ancak kendime gelebilmiştim. Bu yüzden var gücümle koştum ve sonunda Donuğu tam taksiye binecekken yakaladım, onu kolundan tutup çevirdim ve: "Peki beni görmek istemiyorsan zaten gideceksen neden müsabakaya geldin?" dedim. Donuk da elindeki çantayı yere koyup bi elini omzuma koydu yine sonrasında da ekledi :"Bak güzelim geldim çünkü benim Enis diye entel dantel bir arkadaşım var. Onlan bir iddaaya girdik ve ben kaybettim. Dolayısıyla onun dediğini yapmak zorundaydım. Onun da durumdan haberi vardı ve müsabakaya gelip seni izlememi ve sana veda etmemi istedi. Ben de öyle yaptım şimdi de gidiyorum."

Söyleyecekleri bittiğinde yere koyduğu çantasını ve bavulunu alıp bagaja koydu, tam kapıyı açmış binecekken aniden onu kendime çevirip sarıldım "Ama Hayır ya bu kadarını sen bile yapamazsın. Tamam duygusallığın sadece Senaya karşı olabilir ama biz de kankayız yani bana karşı bu kadar duygusuz olamazsın. Hem biz kankayız. Ne demek beni arama, sorma, görme?" dedim. Kendini geri çekmeye çalıştı ama daha sıkı sarıldım yine de bir şey fark etmedi benden ayrıldı dedi ki: "Ya kızım sen anlamıyor musun Türkçe konuşuyorum ama. Ben seninle kanka olmak istemiyorum. Arkadaş olmak istemiyorum. Tanıdık bile olmak istemiyorum. Yani anlayacağın seninle hiçbir şey olmak istemiyorum bi düş yakamdan." dedi ve arabaya bindi. Tam kapıyı kapatıcakken kapıyı tuttum: "Ya gerekirse beni hiç görmezsin evde hayalet gibi yaşarım. Ya gidecek yerin yok. Bu yüzden gitmesen olmaz mı? "dedim. O da ellerimi yavaşça kapıdan çekti ve: "Maalesef olmaz Elveda Sezen Aykut seni tanımak güzeldi."

Paragraflar düzenlenmiş ve bazı eklemeler yapılmıştır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top