Gelen kim?

Arkadaşlar bölüm çok gecikti biliyorum ama sınav var malum. Multideki gifimiz oynamadığı için bölüm sonuna da koydum. Umarım beğenirsiniz. Bu bölümü çok severek ve beğenerek yazdığım için bu bölümü geçen sene kavga edip ipleri koparsak da tekrardan barışabildiğim zor zamanlarımda yanımda olan beni güldüren kimi zamansa huzur veren biricik kankam, belalımmm, behramım(asıl adı benan😅)Behramcandir ithaf ediyorum. Ölümüne kankayız bölünmez bir parçayız. Bizde kardeşlik azara kadar değil mezara kadar da değil ahrete kadar gider. Eyvallah kardeşim!İyi ki varsın seni çok seviyorum.😍😙😘😚💋❤❤❤💙💙💙💙

Özgür Akkuş-Tut Kalbimi

Işıl'ın ağzından

Rüzgar aklımı allak bullak etmeye devam ediyordu. Ben gerçekten bir hayaletle savaşmak istemiyorum. Eğer o bir hayaletle yaşamak istiyorsa o onun tercihi ama eğer tercihi buysa o zaman benim hayatıma da karışmaya hakkı yok. Yaa şaka gibi bi de Enis'e yumruk attı şehir magandası ya. Ben senin kankansam, dostunsam o zaman ona göre davran değil mi? Bi de yumruk atma gerekçen bile absürt: Neymiş "Sen Işıl'ı nasıl yanağından öpermişmişsin... Bu ne samimiyetmişmiş..." Allah Allah delinin zoruna bak anam mısın babam mı? Abim misin sevgilim mi?

Asıl senin yaptığın küstahlık! Ohhh canıma da değsin ne güzel attım tokadı. Aferim Işıl sana. Böyle devam et, Rüzgar Bey de aklına geleni yapamayacağını öğrensin değil mi yani? Işıl sen kimi kandırıyorsun Allah aşkına Sezen'i bile kandırdın ama beni kandıramazsın. 1.'si Rüzgarın seni koruması bal gibi de hoşuna gitti işte. Hayır, hiç de bile pis şehir magandası. Hem sana noluyor sen sus bi kere!! 2.'si Rüzgara nasıl attın o tokadı yaa hiç mi için cız etmedi? Tamam, kabul! Enis'e yumruk atması gerçekten hiç hoş değildi, hatta gereksizdi. Ama şöyle düşün senin onu sevdiğini biliyor. Kendisini seven kızın başkasına ilgi göstermesi canını sıkmıştır. Kıskandırmıştır hatta niye böyle düşünmüyorsun?

Yaaa yeter artık yeter iç ses! Bıktım senden yav, gelmiş bir de canı sıkılmıştır diyorsun. O kıskançlıktan değil egosunu tatmin etmek istediğindendir. Bir daha bana sakın onu savunma iç ses yoksa seni hapsederim kör zindanlara ona göre! Işıl ne diyorsun kızım sen ya?Gelmiş kendi kendine konuşup iç sesinle kavga ediyorsun iyice delirdin sen. Gerçi ne demişler "Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan". İşte sen de Sezen'in huyundan almışsın onun gibi kendi kendine konuşuyorsun.

Ya ben kendi kendime konuşmaya dalıp Enis'i unuttum: "Enis iyi misin ya? Kusuruna bakma Rüzgarın, abimin en yakın arkadaşıdır da kendisi. Ondan şey etti herhalde. Neyse ya gözün çok kötü olcak bi hastahaneye gidelim ya da çek sağa bi parka falan bi buz falan koyayım bi ben." dedim. Enis de: "Ya hastahaneye gerek yok, hazırlıksız yakalandım. Yoksaaa ben ona yapacağımı bilirdim de hadi neyse. Ama için rahat etsin istiyorsan bir parka oturalım biraz buz koysak geçer zaten. Olur mu?" dedi. Bense " sen bilirsin" dedim. Bir parka arabayı park etti ve bir bankın üstüne oturdu. Hava sıcaklığı gittikçe artmaktaydı.

Üzerimizde kavurucu güneş, etrafımızda ise çocuk sesleri vardı. Çocuklar bu kainattaki huzurun diğer ismiydi belki de. O cırlamaları, olup olmadık yere her şeye ağlamaları bile bir başka anlamlıydı. İlk bakıldığında hiçbir şey fark edilemeyen 3 boyutlu resimler gibiydi belki de onlar. Ağlamaları ve mızıldanmalarıysa belki de küçücük yüreklerinin dünyaya verdiği bir tepkiydi. Ufacık bedenleriyle hissettikleri karanlığa karşı savaşıyorlardı belki de. Ya da kimse sesini duyuramazken onca büyüğe yetişkine inat onlar ses çıkarıyorlardı susmuşluğa.

Enisin oturduğu bankın sıcaktan fokurdadığını tahmin edebiliyordum ama o acıyan gözünden ve incenen gururundan ötürü içinde fokurdayan yanardağın etkisinden fark etmiyordu bile bunu. Acıdan inlemesiyle buz getirmem gerektiğini hatırladığımda etrafıma bakındım. Köşede minik kendi halinde bir büfe duruyordu. Ben de köşedeki büfeden buz almaya gittim. Her halinden çok kazanmadığı belliydi büfenin. Önünde bulunana gazetelikte sadece birkaç tane bayinin gazetesi bulunmaktaydı. Büyük ihtimalle sadece çok satan bayilerin gazetelerini almıştı zarara girmemek için. Harici olarak her şey var gibi duruyordu yine de.

Ama koskoca büfede buz yokmuş bu yüzden adam da bana 4 tane meybuz verdi kakaolu. Şaka gibi yani koskoca büfede nasıl buz olmaz ki? Kendi halinde de olsa çok kazanmasa da buz yani bu sonuçta. Neyse atarlanma Işıl, işini görsün yeter değil mi yani? Enis'in yanına gelip gözünün üzerine iki tane meybuzu koydum. Çakmasın diye de "Sen kapat gözlerini. Dinlensin biraz ben koyuyorum zaten buzu." dedim.

O da annesinin sözünü dinleyen uslu çocuklar gibi sözümü dinledi ve kapattı gözlerini. Onu hiç bu kadar yakından izleme fırsatı bulamamıştım. Upuzun kirpikleri vardı yanağına değiyordu göz kırptığında. Ben bu kadar ince ve uzun kirpikleri bir kızda dahi görmemiştim. Pürüzsüz cildi zımparalanmış tahtaları anımsatıyordu bana. Bir erkeğin cildinin bu kadar pürüzsüz olması normal miydi gerçekten? Dudakları gülümsediğinde hafif yana kıvrılıyordu yaramaz bir çocuk edası taşıyordu. Zaman onu izlerken dizi izlermişçesine geçiyordu. Her şey iyiydi hoştu da nasıl oldu da tepemizdeki güneşi atladım ben. Birden bire meybuz erimeye ve Enis'in gözünden kakaolu dondurma akmaya başlamaz mı? Enis de gözünü açtı ve "Bu ne ya böyle, gözümden neden kakaolu dondurma akıyor?" diyip ayağa fırladı. Tabii onunla birlikte ben de fırladım ayağa. Çantamdan bi peçete çıkartıp yüzünü silmeye başladım. Ama o panikle unuttum dondurmayı çekmeyi.

"Napacağım ben ya? Ayy çok özür dilerim ben düşünemedim böyle olacağını." Enis önce elimdeki dondurmayı alıp kenara koydu sonra da nazikçe beni banka oturttu. Ardından elimi yüzüne götürüp yüzünü silmeye devam etmemi sağladı ve dedi ki: "Sakin ol! Bir şey olmaz. Çok tatlıydın bence. Ben her şeye rağmen seninle 10 numara 5 yıldız bir gün geçirdim. Bu yüzden sana çok ama çok teşekkür ederim." Ben önce utandım kızardım ama sonra belki de en aptalca şeyi yapıp kahkaha atmaya başladım. Enisse beklediğimin aksine kızmak yerine o da benle kahkaha atmaya başladı:
"Ya çok özür dilerim gülüyorum ama napim yüzünün o hali gözümün önüne gelince kendime engel olamıyorum." dedim. Enis çok anlayışlı ve eğlenceli bir çocuktu. Ne Rüzgar'ın yaptığı davranışa aşırı tepki göstermişti ne de benim onu sersefil etmemden sonra yüzünde bir kızgınlık emaresi vardı. Aslında hemen peşin yargıya varma Işıl daha onu tanımıyorsun. Off iç ses diye çemkireceğim sırada ilk defa ona hak verdim. Benim onunla ilgili bildiğim tek şey Kerem'in arkadaşı olduğuydu o kadar.

Ben kendimle hesaplaşırken bir süreliğine (!) varlığını unuttuğum Enis "Öhö... Öhö..." diye varlığını hatırlattı. O an kendime geldim ve ona doğru döndüm tam ağzıma açacağım sırada eliyle omzuma "Tık...Tık..."  yapıp: "Acaba kimse var mı?Henüz gelmediyseniz ben sonra tekrar geliyim." diyerek bana inceden bir sitem etti. O an gülümsedim ve: "Geldim. Burdayım, merak etme!Kusura bakma dalmışım. Enis bu arada ben seninle ilgili pek bir şey bilmiyorum yani seni tanımıyorum. Biraz..." dediğim anda kolumdan tutup çekiştirdi ve "Hadi gidiyoruz." dedi. Ben de o çekiştirirken lafımı tamamlayıp  "...kendinden bahsetsen diyecektim." dedim.

Biraz sonra arabaya bindik ve bana kemerimi bağlamamı söyledi. Hiçbir şey anlamamıştım. Koltuğa yaslanıp etrafı seyrediyor bir yandan da merakla bekliyordum kafam arada Rüzgara gidiyordu. Ama bu sefer yapmayacaktım, Rüzgarı hiçbir şey olmamış gibi affedemezdim. Araba ben kendimle savaşırken bir çocuk parkının önünde durdu. Hiçbir şey anlamamıştım parktan çıkıp tekrar niye parka gelmiştik?

Enis: "Geldik. Hadi in aşağı!" dedi. Ben de indim ve onu takip etmeye başladım. Biraz sonra bir salıncağa oturdu ben de yanındakine ve yine dayanamayıp sordum: "Ya Enis ben hiçbir şey anlamadım. Neden bi parktan çıkıp bu kadar uzaktaki bir parka geldik? Ben sadece seni biraz tanımak istemiştim." dedim.

O da: "Hani sen biraz kendinden bahsetsen dedin ya o yüzden buraya geldik. Hazırsan başlıyorum anlatmaya. Adım Enis Soyadım Kıraç. Babamın adı Gürkay. Babamın Tatil köyleri, otelleri falan var. Anlayacağın Turizm ve Otelcilikle uğraşıyor. Tek çocuğum. Tam bir spor manyağı ve eğlence delisiyim. Aynı zamanda iyi bir öğrenciyim ama ne zaman boş vakit bulsam eğlence neredeyse ben ordayım. Ama gerçek manada tek ailem Kerem. O benim hem babam hem kardeşim hem de... hem de... her şeyim yani. Babam İzmir Çesmede. Ben de okul olmadığı zaman ordayım neredeyse bütün çocukluğum ordaki tatil köyümüzde geçti anlayacağın hiçbir zaman bir evim sıcak bir yuvam olmadı." dedi.

O an fark etmiştim hiç annesinden bahsetmemişti ve o an sonradan çok pişman olacağım bir şey yaptım ve o malum soruyu ona sordum: "Enis belki haddim değil ama fark ettim de hiç annenden bahsetmedin. Peki annen?" O an bi afalladı sonra kekeleyerek:
" A... Annem yok benim. Zaten anne tam olarak nedir bilmiyorum ben pek. İnsan varlığını bilmediği bir şeyin tasvirini de kolayca yapamıyor galiba. Seni niye buraya getirdiğime gelince benim için annemi en iyi ve güzel hatırladığım hayatım boyunca en mutlu olduğum yer bura. Bura benim en mutlu olduğum aynı zamanda da en mutsuz olduğum yer. Bura benim hayata küstüğüm ama çocukken birden büyüdüğüm yer. Bura benim hayatıma tanıklık eden yer. O yüzden sana kendimi anlatmam için burdan daha iyi bir yer olamazdı değil mi?" dediğinde resmen kalakalmıştım.
Beni onun için bu kadar özel bi yere getirmesi beni çok onurlandırmıştı. O an için "Acaba annesi öldü mü, sorsam mı?" diye düşünsem de hemen vazgeçtim. Belli ki bu konu hakkında konuşmak istemiyordu, en iyisi kurcalamamaktı.                                                         
Sezen'in ağzından

Az önce gördüklerim gerçek miydi yoksa ben hayal mi gördüm ya da ayakta rüya mı görüyorum yoksa o arabaya binip Enisle giden Işıl değil miydi? Tamam Işıla umursamıyomuş gibi yap ya da yeni aşklara yelken aç dedim ama bu kadarını beklemiyordum. En azından Işıl'ın bu kadar hızlı olmasını. Resmen gömlek atar gibi aşkını bi kenara attı.

Ya Sezen saçmalama iyice abarttın başkası değil o Işıl Rüzgarı deli gibi seven Işıl. Sadece realist kararlar vermeye çalışıyor o kadar. Hem sen onun yerinde olsan ne yapardın sen savaşabilir miydin bi hayaletle?Yapamazdın işte. O sadece donkişot olmak istemedi tıpkı senin gibi. Gerçekten haklısın iç ses, ilk defa belki de sana hak veriyorum. Ya da ikinci defa mı? Bu arada Sezen kendi kendine konuşurken Rüzgarla Esat'ı içerde unuttun koş koş kim bilir ne dedikodu çıkar ordan sana.

Kafeye geri girdim Rüzgar resmen şoka girmişti Esatsa tepkisizdi. O sırada Rüzgara hem tepkimi göstermek hem de onu şoktan çıkarmak için Esata biraz sonra geleceğimizi biraz dışarda beklemesini söyledim. Ardından: "Rüzgar ne yaptın sen hem beni hem Işıl'ı ne duruma düşürdün? En önemlisi de kendini ne duruma düşürdün? Rüzgar sen kimsin, bunu niye yaptın bu kadar basit bir konuyu abisi abartmazken sen neden bu kadar abarttın, gerekçen neydi? Işıl söylediklerinde haklıydı bence." dedim.

Rüzgarsa hemen savunma mekanizmasına geçti: "Ama Sezen herifi görmedin mi, tipi tip yani. Hem.." dedi lafı ağzına tıkadım ardından: "Rüzgar kendini haklı çıkarmaya çalışma. Kendine şunu sor Işıl kim?Eğer Işıl senin kankansa abarttın yok eğer kankan değilse kim? Ya da bunların hepsini unut kendine sadece şunu sor 'Ben o tokadı hak ettim mi?' diye o zaman anlarsın." dedim ve cool bir şekilde ordan çıkıp Esat'ın yanına gittim: "Esat kusura bakma belki olay çok farklı bir yere gitti ama Enis zararsızdır. Yani merak etme Işıl iyidir. Rüzgara da takılma sen Işıl'ı korumak istedi abisi gibi." dedim. Esat da: "Sorun yok ben sadece Rüzgar'ın tavrına şaşırdım. Zaten Işıl nasıl hareket edeceğini bilir." dedi. Sonra vedalaştık ben de eve gittim.

Eve girince kimse geldiğimi fark etmedi. Evde anlamsız bir telaş vardı o an panik oldum yine bir şeyler dönüyor ama hadi hayırlısı dedim. Annem ortalıklarda görünmüyordu. Çalışanlarsa bir oraya bir buraya koşturuyorlardı. O an evimize geldiğimizden beri en iyi anlaştığım Nurbanu Ablayı durdurdum ve neler olduğunu sordum.

Nurbanu Abla: "Sezen neler olmadı ki? Kerem Beyin odasına biliyorsun dokunmadık. Hakan Bey de siz de öyle istediniz ama bugün Şermin Hanım oraya birinin geleceğini, yatak ve mobilyaların değişmesi gerektiğini, gelecek kişinin çok hassas olduğunu söyledi." Ben bunu duyunca küplere binsem de belli etmemeye çalıştım ve dedim ki: "Nurbanu Abla başka oda mı yok niye Kerem'in odası hem belki geri döner o zaman ne diycez ona? 'Kusura bakma sen gidince biz odanı başkasına verdik.' mi diycez? Hem kimmiş bu gelen? Kerem'in kalan eşyaları ve mobilyaları nolcak hem?" Nurbanu Abla: "Şey... Mobilyalar kömürlüğe kaldırılcak kalan eşyalar da Kerem Bey'e gönderilecekmiş." dedi. Ben de: "Olmaz öyle şey ya saçmalamasın annem. Çocuklaştı mı yine? Annem nerde konuşcam ben onla. Siz Kerem'in eşyalarına bi şey yapmayın." dedim. Nurbanu Abla da arkadaşlarıyla golf kulübünün çayına gittiğini söyledi.

Ya bu Annem nasıl bir kadın ne ara ortam yapıp golfa kaydoldun da sen? Üstüne de çayına gittin? Allahım bana sabır ver bu kadın öldürcek beni. Neyse o zaman ben odama çıkayım eve gelince konuşurum onla. Ayyyy ben Işıl'ı unuttum ne yaptı acaba koş Sezen koş odaya çabuk. Off Sezen bir şeyi de zamanında yapsan ne olacak sanki. Neyse neyse kendime kızmayı bırakıyım da Işıl'ı arayım.

-Alo Işıl! Ne yapıyorsun ne oldu Enisle? Arabaya atlayıp nereye gittiniz? Enis iyi mi, beni niye aramadın? Ara demiştim sana.              
Işıl:
-Ayyyy Sezen bir sus da motorun soğusun. Anlatcam ya, merak etme. Sen birden sordun ama ben teker teker cevaplıycam maalesef. Öncelikle Enis iyi, küçük bir şişlik var. Önce biz bir parka gittik orda ben buz yerine meybuz alınca işler karıştı biraz. Dur!Sakın sözümü kesme, sonra ne diyeceğimi unutuyorum. Hepsini anlatayım öyle söyle ne diyeceksen. İşte o güneşle eridi ama kızmadı aksine beraber güldük. Sonra biraz bana kendinden bahset dedim. O da beni parktan alıp başka bir parka götürdü.

- Ya Işıl annemden beter oldun sen de ha! Sus bi motorun soğusun lafı ağzına sakız gibi yapıştı resmen senin. Neyse şu an dedikodu daha büyük önceliğim olduğun için atarı rafa kaldırabilirim. Şimdi ben anlamadım. Niye parktan alıp parka götürüyor ki? Herhalde orda karizması çizildi diye. Eee o zaman sonrasında niye fiyakalı bir yere götürmedi ki? Hem...

Işıl:
-Ya Sezen ben sana ne dedim? Böyle yaparsan anlatmam ona göre. Ya işte gittik oraya her şeyi anlattı bir tek annesinden bahsetmedi haliyle ben de merak edip sordum niye annenden bahsetmedin diye. O da "Annem yok benim." dedi. Annesini iyi hatırladığı, en mutlu olduğu, hayata küstüğü yer olduğunu kendisi için özel olduğunu bu yüzden kendisini tanıtmak için daha iyi bir yer olamayacağını söyledi.

-Annesine ne olmuş peki sormadın mı? Ayrıca beklediğimden hızlı çıktın ha Rüzgara tepkin, Donkişot olmama kararın, yeni aşklara yelken açman.

Işıl:
-Hayır canım ne ta... tavlaması, ne yeni aşkı? Bu arada Enis'in üstüne gitmek istemedim annesi hakkında konuşmak istemiyor gibiydi. Canı yanıyor gibiydi. Ayrıca Rüzgar hak etti de... İyi mi peki o?

-İyi iyi ben de iyi bir ayar verdim ona. Kızım sen ne kadar iyi kalpli bir kızsın ya. Işıl biliyor musun Donuğun ayyy Kerem'in odasına biri gelecekmiş evde bir telaş var kim acaba? dedim ve kapı açıldı  sonra annemin geldiğini anladım. Ardından Işıla dönüp: "Işıl Kerem'in odasını vermesine izin veremem acil annemle konuşmam lazım, görüşürüz." diyip telefonu kapattım.

Uçarak aşağı indim ve annemin yanına gittim: "Anne kim geliyor? Kerem'in odasını veremezsin kattiyen olmaz başka oda ver. Hem o kim ki dağdan gelip bağdakini kovuyo...r."

-Gelen kim olabilir sizce?

-Enis mi Rüzgar mı?(Gerçi henüz buna karar verebilmeniz için erken ama)

-Klibi nasıl buldunuz?Bölümlere uygun seçmeye çalışıyorum klipleri.Bölüm şarkısını da eğlenceli ve hareketli bir bölüm olduğu için seçtim.

Çok geç geldi biliyorum ama şu an sınava hazırlandığım için pek bölüm yapamıyorum.. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.Bu sefer oy ve yorum çok az olursa bölüm çok daha geç gelir ona göre😅

Bu bölüm biraz olaylar üzerine döndüğü için betimleme konusunda eksik olabilir kusura bakmayın bu yüzden.Paragraflar düzenlenmiştir bu arada. Arkadaşlar sizce medyadaki hali çok mu kötü duruyor?Hep ayrı mı paylaşayım?

Işıl&Enis

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top