2» tall boy on the sidewalk
.,
19 Kasım, Busan Ulusal Üniversitesi.
Mezun oldum.
Hayatımda geçirdiğim en berbat mezuniyetti gerçekten. Evet, sanki kırk defa mezun olmuşum gibi konuştum. Ama bu berbat olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
Mezuniyet dansını seninle yapmak isterdim Jungkook.
Gerçi ben öyle güzel dans edemem ama sen burada olsaydın benimle dans ederdin değil mi? Yapardın değil mi? Sahi gerçekten yapar mıydın ki? Yani ben, bir kere seninle oyun oynayan komşu kızından başka hiç kimsen değildim. İsmimi bile bilmiyordun ki.
Sıra arkadaşım Sun Hee bana çok kötü koktuğumu, bu yüzden her ders camı açık bırakma sebebinin ben olduğumu söyledi. Bunu herkesin içinde söylemesi biraz utanmama neden olmuştu. Ben gerçektende kötü mü kokuyordum?
Belki de bu yüzden, çocukken hiç kimse benimle oynamayı istemezdi. Hep benden ötede oynayıp gülüşürlerdi.
Bir ihtimal, sende mi bu yüzden benimle oynamıyordun Jungkook, kötü koktuğum için mi?
Ama sen benimle bir kere oynamıştın. Eğer kötü koksaydım oynamazdın değil mi? Yada belki, benimle bir daha oynamama sebebindi bu.
Ben bu kadar eksik iken seninle mezuniyet dansını yapabileceğimi nasıl isteyebilmiştim ki sahi?
O günden sonra kendime bir sürü parfüm aldım. Her gün sabah kalktığımda ve akşam uyumadan önce duş almaya karar verdim. Bir süre sonra ailemden aldığım harçlık kişisel masraflarımın sadece küçük bir kısmını karşılamaya başladı. Parfümlere para yetiştiremediğim için yarı zamanlı bir işe girdim. Üniversitenin yanında bu çok yorucu oluyordu gerçekten.
Eve ancak gece yarısından sonra gelebiliyordum ve saat sabah dörde kadar ders çalışıyordum.
Hep çok çalışıyordum ben. Bir yerden sonra bunun haksızlık olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çünkü benim yaşıtlarım üniversiteye girdiğinde sanki Havai adalarındaymış gibi gönüllerince eğlenirken, ben neden onlar gibi olamıyordum?
Neden koridorda yanından geçtiğim her kız gibi bende güzel kokmuyordum? Neden çantamda sürekli parfüm, şampuan, beden spreyi gibi şeyler taşıyordum?
Aldığım kıyafeti dört günden fazla giyemiyordum. Çünkü her gün, her gün onları yıkıyordum. Pis kokumun onların üzerine sinmesini istemiyordum. Ama sanarım bunu başaramıyordum çünkü onları kokladığımda hep çok yağlı kokuyorlardı.
Yine aynı pis kokulu bir gündü.
Üniversiteye gitmek için saat yedide kalkmış, duş almış, yıkadığım temiz kıyafetlerimi üzerime geçirmiştim. Bunun yanında çantama yeni aldığım kot pantolon ve beyaz gömlek koyup, kahvaltı bile yapmadan bu kez parfümle duş alıp gitmek için evden çıkmıştım.
Kaldırımda yürürken, üniversitenin bahçesinde dolaşırken ve koridorda ilerlerken insanların yakınına gitmemeye çalışıyordum. Bunu günlük rutin olarak her gün yaptığımda artık kolayca onlardan uzakta durabiliyordum. Onların yanına gidersem, olurda birden kötü koktuğum ana denk gelirse, benden rahatsız olmalarını istemezdim. Bu isteyeceğim son şey bile değildi.
Öğle teneffüsünde herkes öğle yemeyi yemek için kafeteryaya inmişti. Öğle arası en uzun süren teneffüs olduğundan çantamı aldığım gibi spor dersinden sonra yıkanmak için tasarlanan lavabolara girip kapıyı kilitledim ve çantamdan çıkardığım güzel kokulu kıyafetleri lavabonun oraya bırakarak duş aldım.
Eski kıyafetlerimi poşete koyup ıslak saçlarımı topuz yaptığımda kolumun kaşınmasıyla rahatsız olup yedi dakikaya yakın bir süre onu sertçe kaşımıştım. Gerçekten, her duştan sonra biryerlerimi kızartana kadar kaşıyordum ve bu çok sinir bozucuydu. Temiz kıyafetlerimi üzerime geçirerek lavabodan çıktığımda dersin çoktan başladığını fark etmiştim.
Sanarım çok sağlam bir azar yiyecektim. Yine de bunu göze alarak duş almıştım. Bu benim günlük rutinimdi. Bazen kötü kokum kendi burnuma geliyordu ve bundan ben bile rahatsız olurken, bir başkasının nasıl katlanabileceğini merak ediyordum açıkçası.
Yarı zamanlı işime yetişmek için koşar adımlarla binadan fırlayıp, üniversitenin bahçesini hızla koşmaya başladım. Yağmurun yağdığını çıkış kapısının oraya vardığımda daha yeni fark etmiştim. İçimden kendime bildiğim bütün küfürleri sıralarken kocaman çantamı açtım ve koyu bir şemsiye arayışına girdim.
Eğer kıyafetlerim ıslanırsa giyecek hiç bir şeyim yoktu. Mecburen böyle çalışmak zorunda kalacaktım ki, sabaha direk yataklık hasta olurdum.
Siyah şemsiyemi açtığımda yakınlardan birisinin burnunu çekmesini duyarak adım atmayı kestim. Bakışlarımı kısa bir süre etrafta gezindirdim. Gördüğüm manzara tam olarak neydi bilmiyorum ama siyah kapüşonlusunu kafasına geçirmiş uzun boylu birisi az ilerdeki kaldırımda oturmuş karşısındaki yolu boş boş izliyordu.
Adımlarımı yavaşlatarak onun yanına doğru ilerledim. Eğer soğuk kaldırımda oturmaya devam ederse yarına karnının ağrısından duvarlara tırmanmaya falan kalkardı herhalde.
Kaldırımdan inerek yolun köşesinden ilerledim ve onun tam karşısında durarak şemsiyeni onun üzerine tuttum. Kafasının üzerindeki karartıyı fark etmiş gibi daldığı noktadan bakışlarını çekip, kımıldamdı.
"İnsan filmlerdeki gibi bir sahneni yaşamak istiyor evet ama filmler her şeyi açık açık göstermezler. Bu reytingi düşürür. Mesela bu güzel romantik sahnenin ardından sabaha karnının başka bir yerinle yer değiştiğini asla söylemezler."
Kaldırımda oturmuş kapüşonlunu daha net görmek için kafamı aşağıya eğdim eşzamanlı olarak o da kafasını yukarı kaldırmıştı. Göz göze geldiğimizde göğüs kafesimde nefes alan o duygunun nefesinin kesildiğini hissettim. Mazi dolambaçlı bir tünel gibi zihnime çöreklenmişti.
Karşımda gözleri ağlamaktan şişmiş, yanakları soğuktan pembeleşmiş ve dudakları ısırılmaktan kanamış uzun boylu birisi vardı. Yüz çizgilerinin arkasına hâlâ bisikletine binen ve daha ilk günden ağaca çarparak kaza yapan o çocuk saklanmıştı.
Bu kişi Jeon Jungkook'tu.
Hani şu hikayenin Romeo'su olan.
"Yağmuru seviyorum." dedin oldukça kısık bir şekilde. Sesin o kadar titrek ve savunmasız çıkmıştı ki, senin biz çocukken o çılgın bücür olduğundan bir anlığına tereddüt bile etmiştim.
Ah, Jungkook yıllar senden çok şey almıştı demek ki.
"Yağmuru sevmen, onun sana zarar vermesine izin vermen gerektiği anlamına gelmez. Bunu ancak aptallar yapar." diyerek direttim ve şemsiyeni gözüne sokarcasına ona uzattım.
Ama almadın.
Hâlâ gözlerini kırpmadan bana bakıyordun. Eminim içinden, bu çirkin ördek yavrusuda nereden çıktı diye geçiriyorsundur. Acaba hâlâ kötü kokuyor muyum? Gerçi su diğer bütün kokuları bastırırdı. Bu yüzden en çok sevdiğim mevsim sonbahardı benim.
"Eğer almazsan kolum kopacak." diyerek tekrardan aramızdaki tuhaf sessizliği bozdum. Yağmuru dinlemeyi severdim. Ama yıllar sonra seni bulmuştum ben. Bu kez sesini duymak için her ne konu olursa olsun konuşmanı isterdim. Yağmuru daha sonra da dinleyebilirdim. Ne de olsa benden ve kötü kokumdan kaçmayan tek şey oydu.
Hâlâ sessizce karşımda duruyordun Jungkook. Sanki biraz daha fazla bakarsan beni tanıyacakmış gibiydin. Fakat baksan bile göremeyeceğin bir kızdım ben. Çok değişmiştim. Yüzümde duygu aramana gerek yoktu, çünkü göreceğin tek şey makyaj olurdu.
İfadesizlik ne demek çok iyi öğrenmiştim ben.
Her gün Sun Hee'nin söyledikleri yüzünden bana tiksinircesine bakan insanların karşısında ağlamamayı çok iyi öğrenmiştim. Duygularımı bastırmayı, rol kesmeyi ve ifadesiz bir şekilde saatlerce durmayı da.
Biraz daha burada böyle durup onun bakışlarına karşılık verirsem yarı zamanlı işime geç kalıp kovulacaktım. Bunu göze alamazdım. Dizlerimi kırıp onun karşısına çöktüm ve boylarımız hizalandığında dizinin üzerinde duran elini avucumun arasına alıp şemsiyeni eline tutuşturdum.
"Biliyor musun bilmiyorum ama yakışıklı adamlara iyilik yapmak dört kat sevapmış. Senin için değil yani, kendim için yapıyorum bunu. Bu yüzden, sessizce yaptığım iyiliği kabul et ve gülümse."
Gülümsemeden soğukça bunları söylemem çok komikti ama sen de gülmemiştin Jungkook. Oysa yıllar sonra görmek istediğim tek şey o sıcacık gülümsemendi.
Yüzüne son kez bakıp ayağa kalktım ve kapüşonumu ıslak saçlarıma geçirip ellerimi cebime soktum.
Büyümüşsün alçılı çocuk. Hem de çok büyümüşsün. İmza atamadığım alçında artık bir sürü insanın izi var, istesem bile bundan sonra imza atamazdım. Yer hiç kalmamıştı ki.
"Sen şemsiyesiz ne yapacaksın?" Sonunda sesini duyduğumda içimden derin bir oh çekip onun yüzüne alayla baktım.
Böyle olduğuma bakma sen Jungkook, ben biraz aptalımdır.
"Yağmuru seviyorum."
Kendimi gülümsemek için zorladım ama bunu yapamayacağımı anladığımda, vazgeçerek arkamı dönüp gittim.
Seni tekrardan görmek güzeldi Jeon Jungkook. Sen beni göremesen de.
Y.,
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top