Balıkçı ve Karısı
Vaktiyle Ege'nin hırçın kıyılarından birinde,
Bir balıkçı yaşamaktaydı, kundakta bebeği,
Engin denizleri göle çeviren,
Derin mi derin bir kalbe sahip,
Eşiyle birlikte.
Ocakları her daim tüter,
Haykırışlar yükselirdi evlerinden neşeyle.
Bir gün balıkçı her zamanki gibi,
Hazırladı kayığını yaklaşan geceye.
Çünkü bilen bilir,
Balıkların en pervasız olduğu vakit,
Tan yeri ağarmadan hemen öncedir.
Bilinmeyen ise bunun nedenidir.
O gece bir ağırlık çöktü balıkçının karısının yüreğine.
Yalvardı yakardı gözü yaşlı kadın "Gitme!"
"Bu puslu havada bir fenalık gizlenmekte."
Kadınlar hisli varlıklardır.
Nice maharetli kahinin onlardan çıkması da bundandır.
"Karnımız tok, yarına da yemeğimiz çok."
"Gitmesen olmaz mı?"
Olmazdı.
Hainlik edip taşımıştı rüzgar,
Mavinin sesini, tuzun kokusunu.
Balıkçının damarlarında engin denizler kabarmaktaydı artık.
"Öyleyse balıklarımızın en parlağını adayacağım."
"Hatta üç dişli mızrağın her dişine bir tane."
"Koparmaya cüret edemesin o zalim dalgalar seni benden diye."
dedi kadın, çaresizlik gözlerine sindi.
Bu adaklar yedi denizin hakimini memnun etmedi.
Ayrılık vakti geldi, sıkıca sarıldı gözü yaşlı eş, kocasına.
Bir kez, belki de son kez
Balıkçının ağır kokusunu içine çekti.
Ateşin yanına kurulmuş kürkten yatağına döndü,
Sabahı bekledi.
Ancak kadın uykunun koynuna girerken,
Yüksekçe bir dağın zirvesinde,
Ölümsüzler balıkçı ve ailesinin kaderini belirlemekteydi.
"Söylesene!" diye haykırdı miğferli tanrıça,
"Üç dişe üç balık, neyine yetmedi?"
"Bir besili boğa yüzünden daha beterini yapmışlığım var bilirsin."
dedi denizlerin hakimi, tanrıçanın gözünde bir ışık titredi.
Bir başka tanrıça söze girdi,
Omzunda asılıydı yayı,
"Sevgili amcacığım en azından bekleseydin baharı taşıyan havayı."
"Kederli kadıncağız bir başına nasıl besleyecek şimdi el kadar yavrucağı?"
"Denizler kimseyi aç bırakmaz, kesilmez ise adağı."
"Peki ya kalmadığında elinde avucunda tek bir balığı?"
diye sordu avcı tanrıça, sualinde haklıydı da.
"O zaman bir kez daha hatırlayacak insanoğlu,
Ölümsüzlerin ne kadar zalim olduğunu."
Böyle çabucak mühürlendi balıkçının ve ailesinin kaderi.
Yine de dayanamadı miğferli tanrıça,
Yola koyuldu bizzat taşımak için acı haberi.
Yumuşak hülyaların teselli etmekte olduğu kadını,
Rüyasında ziyaret etti.
Uğruna koca koca kentlerin inşa edildiği mağrur tanrıça,
Balıkçının karısıyla göz göze gelince başını eğdi.
"Hanımım." dedi kadın,
Uykunun üzerine döktüğü sahte rahatlığı silkti.
"Acımayla bakarsınız bana, dudaklarınızda elem gizli."
"Artık yavruna hem anasın hem baba, kutlu kadın."
"Kocana mezar oldu Ege'nin dipsiz denizi."
"Gözünü ufka dikip yetimini ihmal etme diye geldim."
"Daha zor günler beklemekte şimdi sizi."
"Tanrıçam, kalbiniz miğferinizden de parlak, müteşekkirim."
"Fakat varım yoğum sizin olsun, balıkçımı bana geri verin."
Dalgaların arasından gelen bir kahkaha ulaştı miğferlinin kulağına,
Tanrıçanın gözüne altından bir damla indi.
O sabah boş bir sandal vurdu kıyıya.
İçinde yamalı bir ağ.
Belli ki miğferli tanrıçanın merhametinin eseriydi.
Ancak o zalim dalgaların efendisi,
Balıkçının bedenini bile geri vermedi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top