01
"Kapa çeneni seni patates görünümlü aptal!" diye bağırdı Hongjoong Seonghwa'ya öfkeli bir şekilde ve kollarını birbirine bağladı.
Hongjoong'un en yakın arkadaşı Yeosang oradan nasıl çıkacağını bilemediği için öylece dikiliyordu.
"Vay canına, çok kırıldım şu an Kim Hongjoong. Bana ettiğin en kötü hakaret bu," dedi Seonghwa alay ederek ve ağlıyormuş gibi yaptı.
"Seni küçük–" Hongjoong, Seonghwa'nın yüzüne yumruk atacaktı ki Yeosang onu yakaladı.
"Burada küçük olan sensin ama." Seonghwa etrafına baktı ve sırıttı. Hongjoong yakın arkadaşından kurtulabilmek için elinden geleni yaptı ama başarısız oldu. "Ayrıca patatesleri çok sevdiğini duydum..." Seonghwa ona doğru yaklaştı. "Görünüşlerini tatlı bulmuyor olabilirsin ama tadını baya seviyorsun gibi, doğru mu?"
"Bittin sen!" Hongjoong, Yeosang'ın ellerinden kurtuldu ve hızla Seonghwa'ya doğru ilerledi ama daha ulaşamadan Yeosang onu tekrar yakaladı.
"Joong, sakin ol," diye uyardı Yeosang arkadaşını.
"Yeosang köpeğinin tasmasını tak. Birilerini ısırabilir," dedi Seonghwa uzaklaşmadan önce.
"Neden yüzüne bir güzel yumruk atmama izin vermedin?!" diye bağırdı Hongjoong öfkeyle. "İşini bitireceğim onun."
"Tamam, tamam. Derin bir nefes al ve sakinleş," dedi Yeosang.
Hongjoong başıyla onayladı ve dendiği gibi yaptı. "Wooyoung'la senin onun gibi birisiyle nasıl arkadaş olabildiğinizi anlamıyorum." Gözlerini devirdi ve kollarını göğsünde bağladı. "Ondan hiç hoşlanmıyorum... hatta nefret ediyorum."
"İkiniz birbirinize birbirinizi tanıma şansı vermiyorsunuz ki. İkiniz de iyi insanlarsınız ama birbirinizi yanlış anlıyorsunuz."
"Ne demek yanlış anlıyorum? Bana köpek dedi."
"Ve sen de ona patates dedin... en azından köpekler tatlı."
"Ama patateslerin de tadı güzel." Hongjoong kaşlarını çatarken söylediğinin ne anlama geldiğini fark etmeyince Yeosang sırıttı.
"Yani... o zaman neden patatesi bir hakaret olarak kullandın?"
"Aklıma ilk gelen şey oydu," dedi Hongjoong omuzlarını silkerek. "Patatesi gerçekten çok seviyorum o yüzden aklıma ilk o geldi."
"Ve Seonghwa da köpekleri çok seviyor. Üç tane köpeği var... Yani ikiniz de çocuk gibi davranıyorsunuz. Biraz daha iyi hakaretler bulun."
"Olur." Hongjoong gözlerini devirdi ve tekrar kollarını göğsünde bağladı.
"Neyse... Bu hafta sonu Lee Minho bir parti veriyor ve arkadaşlarım da beni davet etti. Neden beraber gitmiyoruz?"
"Ben davet edildim mi?"
"Şu anda ben davet ediyorum. Hadi ama..." dedi Yeosang dudaklarını bükerek.
"Partileri herkesin dediği kadar iyi mi?"
"Ben daha önce hiç gitmedim ama bazı arkadaşlarım gitti." Başıyla onayladı. "Jeongin ve Seungmin her Cuma gidiyor. Partilerin baya eğlenceli olduğunu söylediler o yüzden baya iyidir diye düşünüyorum."
"Seonghwa da orada olacak mı?"
"Her zaman olmasa da genelde o da gidiyor. Ne yani? Sırf o gidiyor diye sen gitmeyecek misin? Aynı okuldasınız diye okula da mı gelmeyeceksin yoksa?"
"Hayır tabii ki de," dedi başını sallayarak.
"Ayrıca Jeongin ve Seungmin, Minho'nun bir oyun bulduğunu söyledi. Baya iyi bir oyun bence."
"Ne oyunu?"
"Şimdi, partideki insanlardan birisi rastgele seçiliyor. Tabii ki istemezlerse oynamak zorunda değiller. Minho seçilen kişinin gözlerini bağlıyor ve sevgilisi Jisung da ilk seçilen kişi görmeden rastgele üç kişi daha seçiyor ve onların da gözlerini bağlıyor. Sonra seçilen ilk kişi, diğer seçilen üç kişiden birisini seçiyor ve birbirilerini öpüyorlar. İkisinin de birbirlerine kim olduklarını söylemesi ya da gözlerini açmaları yasak. Eğer öpüşme hoşlarına giderse birbirlerine numaralarını veriyorlar ama mesajlaşırken de isimlerini söylemeleri yasak. Ayın sonuna kadar kimi öptüklerini tahmin etmek zorundalar. Ayrıca seslerden birbirlerini tanıyabilecekleri için aramak da yasak. Kuralları çiğneyip kim olduklarını açığa çıkarırlarsa bir daha Minho'nun partilerine gitmeleri yasaklanıyor. Zaten kimliklerini açıklarlarsa eğlencesi nerede kalıyor ki? Tahmin etmek daha iyi, değil mi?"
"Kulağa ilginç geliyor," dedi Hongjoong başıyla onaylayarak. "Ama hala ilk öpücüğümü almadığımı biliyorsun, o yüzden..."
"Sorun değil. Sana partilerinde neler yaptıklarını söyledim sadece, kimse seni oynaman için zorlamaz. İstemiyorsan oynamak zorunda değilsin ama lütfen... beraber gidelim," dedi Yeosang tekrar dudaklarını bükerek.
Hongjoong bir süre düşünerek ona baktı. "İyi," dedi pes ederek. "Ne zaman bu parti?"
"Cuma akşamı."
"Peki o zaman." Hongjoong okul dolabına döndü ve eşyalarını çıkarmak için kilidini açtı. "Ama o oyunu oynamayacağım."
"Sen nasıl istersen," dedi Yeosang ve Heongjoong'a sarıldı. "Benimle geldiğin için teşekkür ederim Joong."
"Bir şartım var ama." Hongjoong arkasını dönünce Yeosang'ın gülümsemesi kayboldu.
"Off, ne?" dedi kaşlarını çatarak.
"Benim parti insanı olmadığımı biliyorsun... o yüzden eğer rahat hissetmezsem giderim."
"Pekala," dedi Yeosang başıyla onaylayarak. "Ama gayet rahat olacaksın, eminim..."
"Daha önce hiç partisine gitmediğini söylemiştin sanki."
"Gitmedim ama arkadaşız sonuçta." Yeosang omuzlarını silkti ve Hongjoong'a yardım etmek için uzanarak birkaç kitabını aldı. "Minho iyi biri."
"Vay canına tüm popüler çocuklarla arkadaş olan Yeosang'a bak sen," diyerek dalga geçti Hongjoong.
"Popüler çocuklara karşı önyargılısın. Çoğu gayet iyi çocuklar."
"Gerçekten mi? Seonghwa gibi mi?"
"O gerçekten iyi birisi," dedi Yeosang başıyla onaylarak. "Siz ikiniz o kadar inatçısınız ki arkadaş olmak için birbirinize bir şans bile vermiyorsunuz."
"Asla... Onunla asla arkadaş olmam," dedi Hongjoong yüzündeki iğrenmiş ifadeyle başını sallayarak.
_________________________________________________
İlk bölüm karşınızda 🙋🏻♀️
Bu hikayede Hongjoong'un büyük konuşmasının sonuçlarını göreceğiz arkadaşlar 😏
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top