3; ölen insanları geri getirmek için sonsuza dek çağırılan isimler



nicebeatzprod, капкан.

sara bareilles, she used to be mine.



3. BÖLÜM;
ÖLEN İNSANLARI GERİ GETİRMEK İÇİN SONSUZA DEK ÇAĞIRILAN İSİMLER.


11 Şubat.

Soğuk bir kış günü. Hamlet'le beraber karların altında kalmış tarla boyunca yürüyoruz, gri bir şehrin ıslak kaldırımlarında; sessizce.

Birlikte yürüyelim diye teklif sunduğumda hiçbir şey söylememiş, sadece omuzlarını silkmekle yetinmişti. Ben de sarı bisikletimi kaldırımda sürükleyerek onun yanına giderek yanında yürümeye koyulmuştum. Yaklaşık yirmi dakikadır sadece yürüyorduk, yan yana. Dudaklarını bazen aralıyordu ve kelime yerine soğuk duman havaya savruluyordu.

"Hamlet," diye mırıldandım aramızdaki buz tutmuş soğukluğu kırmak için, fakat daha sonra ne diyeceğimi kestirememiştim. Bu kadar yolu protez bacağıyla yürüdüğü için zorlanıp zorlanmadığını sormak istiyordum ama beni yanlış anlamasını ve ona acıdığımı düşünmesini istemiyordum. Bu yüzden dudaklarımdan dökülen ismi bir süreliğine havada asılı kalmıştı.

Derken, Hamlet düşdü.

Aniden dizleri üzerinde kaldırıma düştüğünde derin nefesler almaya başlamıştı.

"Sorun ne?" diye endişeli sorumu ona yönlendirirken bisikletimi kaldırımın üzerine bıraktım ve hemen yanına giderek karşısına çöktüm.

Elimi ona uzattığımda kahverengi gözleri önce ona uzattığım elime sonra yüzüme ve oradanda gözlerime kaymıştı.

Kızarmış gözleriyle bana bakıyordu.

Neden bu kadar sessiz olduğunu merak ettim. Eskidende pek konuşmazdı ama şimdi hiçbir şey söylemiyordu. Sebebi neydi ki?

Ah, ben sebepleri hiçbir zaman soramazdım. Belki de bu yüzden çocukken benden neden bir anda vazgeçtiğinin sebebini hiçbir zaman soramamıştım ona.

"Sorun yok, Ova."

Elimi tutmadı.

Bakışlarını gözlerimden çekerek eğilmiş protez bacağını düzeltmeye çalıştı. Pantolonunun bacağını katlayarak protez bacağını düzeltirken sessizce oturan çocuğun üzerinde bakışlarımı gezdirdim; Kırışmış okul gömleğinin üzerine giydiği siyah montunun kollarını parmak uçlarına kadar çekmişti, bir şeyler sakladığını biliyordum. Daima bir şeyler saklardı. Her defasında sakladığı bu sırrın bedeniyle ilgili olması da tesadüf olmaktan çıkmıştı artık. Montunun kollarını parmak uçlarına kadar çekerek, bileklerindeki yara izlerini saklıyordu.

Biliyordum.

Her zaman bilirdim.

Okulun zorunlu olan kırmızı kareli pantolonunu giyiyordu, ama diğer erkek öğrencilerinkine baktığımızda Hamlet'in pantolonunun daha bol olduğunu görebilirdik. Protez bacağı yüzünden bu kadar bol giyiniyor olmalıydı.

Aynı şekilde gevşekçe bağlanmış kırmızı kareli kravatı, dağınık koyu siyah saçları ve saçlarının gözlerini kapatan kakülleri. Gözleri koyuydu, kirpikleri yok gibiydi ve rengi fazla solgundu.

Yandan asılan siyah çantasını yanına bırakmıştı ve büyük bir dikkatle yerinden çıkan protez bacağını geri yerine takmaya çalışıyordu.

Ona uzattığım elimi indirerek dizlerime sarıldım ve protez bacağını düzeltmeye çalışırken aslında bunu beceremeyen ve her deneyişinde sinirlenerek daha sert yapmaya, sert yaptığı içinde canı acıyan bu çocuğu dikkatle izledim.

Daha sonra yapamadı ve iki eliyle tuttuğu bacağı sertçe bırakarak yüzünü diğer tarafa çevirdi. Aldığı nefeslerin ne kadar seri olduğunu, kabaran göğüsünün ne kadar hızla inip kalktığını görüyordum.

"İyi misin?" diye fısıldadım.

"Değilim." Sakin bir şekilde mırıldandı.

Hamlet kafasını önüne eğdiğinde koyu siyah saçları gözlerinin önüne dökülmüştü; ellerini kucağına bıraktı böylelikle soğuktan kızarmış parmakları gözlerim önüne serilmişti.

Ben her zaman seni sevdim. Sana öğrettiğim her kelimenin bir anlamı vardı. Yaşamak için sana söylediğim güzel sözlerin bir değeri vardı. Her şey sen yaşa diyeydi. Ama sen intihara takıntılı birisi gibi, haftada dört kez intihara kalkışıyordun. Peki neden?

Hâlâ sessizce bana bakarken iç çektim. Az önce ona uzattığım elimi tekrardan ağır bir şekilde uzattım; bu sefer tutmasını beklemeden saçlarına dokundum. Yavaşça saçlarını okşadığımda duraksadığını hissetmiştim.

Bunu neden yapıyorsun ki? Neden ölmeyi bu kadar çok istiyorsun?

Sadece ben seni çok fazla özlüyorum.

"Kalkmama yardım eder misin?" diye sordu ben saçlarını okşamaya devam ederken.

"Tabii ki," diyerek bir şeyler mırıldandım. Protez bacağı yine onu zorlamış olmalıydı.

Küçük bir çocuk gibi benden tekrardan yardım istemesine gülümseyerek, elimi saçlarından çekip protez bacağına dokundurdum. Dikkatli bir şekilde bacağını yerine taktığımda kısık bir sesle inlediğini duydum. Katladığı pantolonun bacağını açarak eski haline getirdiğimde bakışlarımı ona çevirdim ve zaten bana baktığı için göz göze geldik.

Sonra tekrardan ona elimi uzatmak istedim; ama yapamadım. Ya yine beni redd ederse?

Ya yine elimi tutmazsa?

O zaman kendimi bilerek incitmiş olacağım.

Elimi tekrardan ona doğru uzattım.

Hamlet bakışlarını kucağına düşen ellerinden çekip ona tekrardan uzattığım elime uzunca baktı. Belki de biraz incinsem sorun olmazdı. Gelecekte Ova'yla var olacak Hamlet'in olması için, sorun değildi.

Hamlet ona uzattığım elimi tuttu.

Ayağa kalkmasına yardım ettiğimde biraz zorlansa da sonunda protez bacağının üzerinde tekrardan yürümeye başlamıştı. Bisikletimi yerden aldığımda o da siyah çantasını alarak omuzuna astı ve biz tekrardan yürümeye başladık.

"Basketbol takımına kendini dövdürmüşsün," diye konuştum. Patlamış dudağına, kanı kurumuş sol kaşına ve kızaran yanaklarına uzunca baktım ama o bana bakmıyor, bakışları sadece ileriyi izliyordu. "Onlar 6 kişiler ve sen teksin."

Sessizlik. Onun sevdiği ve benim onun sevdiği için sustuğum bir andı.

"Neden bunu yapıyorsun?"

"Bilmem," diyerek omuz silkti. Bir şeyler söylemesini uzun süre beklesem de hiçbir şey söylememiş, benimle birlikte sadece yürümüştü.

"Eskisinden daha sessizsin artık." Derin bir nefes aldım.

Eskiden birlikte sohbet eder, birlikte yürürdük. Şimdi neden bunu yapmak dünyanın en zor şeyiymiş gibiydi?

Belki de eskiden olduğu içindi.

"Öyle miyim?"

"Öylesin,"

"Öyleyim demek."

Hamlet sadece gülümsedi.

Sanki çocukken her şeyi anlattığım, her şeyi birlikte konuştuğum o çocuğa şimdi ulaşmak imkansızdı. Kısa cevaplarla beni geçiştiriyor, söylediklerimdeki hüzün ve gözlerimdeki pişmanlık ona ulaşmıyordu.

Kelimelerim ona ulaşamıyordu.

Sadece evine kadar eşlik ettim. Sarı evlerin birinin önünde durduğunda, önünde olduğumuz eve baktım. Burası bizim evimizdi. Onu eve bırakmak adına onunla birlikte yürümüştüm ama beni eve bırakan oydu.

"Ben teşekkür ederim. Dalmıştım, evini geçtiğimizi anlamadım." Saçlarımı karıştırarak mahçup bir şekilde konuştuğumda Hamlet bakışlarını kaçırmıştı.

"Sorun değil, Ova."

Sarı bisikletimi sürükleyerek eve doğru birkaç adım attım, daha sonra duraksayarak Hamlet'e baktım. Dudaklarımı ona biraz daha kalmasını söylemek için araladım ama havaya sadece duman bırakabilmiştim. Artık sevdiği o arkadaşı değildim ki.

"Güle güle," diyerek sol elimi kaldırdım ve ona el sallamaya başladım.

Hamlet çenesindeki yara bantının üzerinden yarasını kaşımaya devam ederek bana bakıyordu. Ne kadar çok yara bantları ve bandajları vardı vücudunda. Sürekli yaralanırdı, sürekli kendini yaralardı. Ve bunu hep saklamaya çalışırdı ama gerçek şu ki, on dört yaşındaki bir çocuk ne kadar ustaca saklayabilirdi ki küçücük vücudundaki yaraları? Annesi hiç farketmiyor muydu?

Sen gerçekten bu gece ölmeyi deneyecek misin? Seninle birlikte yürümeme, sana yardım etmeme ve seninle konuşmama rağmen? Sana ulaşmaya çalışan bana rağmen?

"Hoşçakal, Ova." diye gülümseyerek el salladı bana.

Kendimi tutamadım.

Ona doğru birkaç adım attığımda elimde tuttuğum bisikletim elimden kayarak kaldırıma gürültüyle düşmüştü; sadece dokuz saniyenin içinde yanına varmış, şaşkınlıktan nefesini tutmasına neden olmuş ve boşluğuna denk geldiği için birkaç adım geriye atmasına neden olmuştum.

Ona sarıldım.

Ölmesini izin vermeyecekmiş gibi.

Böyle olacağını bilmiyordum. Ben bilmiyordum. Farkına varmak için çok geç kalmıştım.

Kollarımı boynuna o kadar sıkı sarmıştım ki, Hamlet'in donakalan vücudundan geçen titreşimi hissetmiştim. Bana sarılmamıştı. Sadece tutulan nefesini, kaskatı kesilmiş vücudunu hissediyordum.

İlaç koktuğunu farketmem uzun sürmemişti. Yoğun ilaç gibi kokan arkadaşımı daha da sarıldım. Doktorunu kaybetmiş bir hastane gibiydi Hamlet:  ilaç kokan yaralı hastaları vardı ama onları iyileştiren hemşirelere ya da doktorlara sahip değildi.

"Yarın da birlikte yürüyebilir miyiz?" diye konuştum uzun zaman sonra.

Neden bunu daha önce sormamıştım ki sana? Neden her zaman arkandan sessizce gelerek seni eve bırakmıştım? Bu kadar yolu yalnız başına yürümek acı verici değil miydi? Buna rağmen neden ben bu acı verici yolu tek başına yürümene izin vermiştim?

"Üzgünüm," diye sakin bir sesle konuştu Hamlet. "Seninle birlikte yürümek istemiyorum."

Ve geri çekilerek benden ayrıldı.

Hamlet'le ben hiçbir şey söylemeden sadece birbirimize baktık; gözlerimdeki hüzün onunkilerle yarışacak güçte değildi. Her zaman hüzünlü bakışlara sahip olan bu çocuk, sokak lambasının altında soğuktan bedeni titreyen bana arkasını dönerek yürümeye başladığında kalbimin ucunu tutuşturduklarını sandım.

Birkaç saniye sadece benden uzaklaşan dağınık saçlı çocuğun protez bacağı yüzünden zorlanarak yürüyüşünü izlemiştim. Arkasına, geride kalan bana hiç bakmamıştı.

Bir zamanlar benimle konuşmayı aniden kestiği için yanından tesadüfen geçtiğimde onu görmezden gelip ona hiç bakmadığım gibi şimdi, bu sokakta, sarı evlerin dizili olduğu bu küçük kasabada arkasına bir kez bile bakmadan gidiyordu.

Ben yokmuşum gibi.

Belki de değiştiği için böyleydi.

Aramızdaki soğukluk onu değiştirmiş olmalıydı.

Ama şimdi ona bakıyorum da, on dört yaşındaki bu çocuk küçükken okula ilk başladığımızda yanıma oturan o çocuktan farklı değildi aslında. Yine sessizdi, hep olduğu gibi ağırca yürürdü ve kırışmış gömleğinin ilk iki düğmesi daima açık olurdu. Küçükken arkadaşım olan bu çocuk hiç değişmemişti, sadece içinde bazı parçalar kaybolmuştu.

Beni seven arkadaşım onun içinde kaybolan tek parçaydı; bana özenle ilgi gösteren, çok uzun zamandır sadece bana bakan ve benim yanımda mutlu olan arkadaşım.

Değişen şey sadece bana olan parçasıydı. O parçayı kaybettiği için ona ulaşamıyordum.

"Hamlet!" diye bağırdım arkasından. Ağlamaklı çıkan sesim ona ulaştığında duraksamıştı. Birkaç saniye topluca intihar ettiğinde bana doğru dönerek yüzüme düz bir ifadeyle baktı.

İç çektim.

"Sen gerçekten ölecek misin?"

Bir süre sessizce bana baktı.

Ve sonra gülümsedi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top