Bisiklet - Kod: 6

BİSİKLET - KOD: 6

Hayatımı sorgulamam için bundan daha iyi bir an ve yer olamazdı. Odanın loşluğu, dışarıdan gelen seslerin sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi oluşu, zihnimi durgunlaştırmıştı. Daha, doğru dürüst şehir bile değiştirmemişken bir an da kendimi yurt dışında bulmuştum hem de inanması güç olan, bir dizi sır için. Ne işe yarayacağını bile kestiremediğim bir kodun yüzünden belki de sonum gelecekti. Yirmi üç yaşında ölmek hele ki pisi pisine ölmek istemiyordum.

Nasıl bu kadar kolay ikna edildiğimi sorgulamak için ise çok geç kaldığımın farkındaydım. Bu hengamenin içinde Olgun'la kağıt oynamayı özlesem de pişman değildim. Ama yine de hikayede en önce ölen, gözlüklü aptal olmak istemiyordum ki gözlüklerim vardı. Buraya gelerek büyük bir amaca hizmet ettiğimi düşünüyordum. Kodu çalıp, ölen Türk bilim insanlarının intikamını alacaktık ve belki de kod işe yararsa Dünya'da yeni bir çağ açacaktık.

Düşüncelerim, içimi kıpır kıpır etse de bu dışıma kesinlikle yansımıyordu. Başımı yana yatırdım ve elimi kaldırıp çeşitli hayvan figürleri yaparak mum ışığı sayesinde duvara düşen gölgesini izledim, belli belirsiz gülümseyerek. Kartalım kanat çırparken açılan kapıyla tepetaklak yeri boyladı. Yaklaşık bir saat önce ben de son sürat yere düşerken içeri giren adamın eli, beni çakılmaktan kurtarmıştı.

" Oyun mu oynuyorsun? " diye, sordu inanamaz gibi.

Ben cevap vermezken beyaz önlüğünün eteğini geriye doğru itip karşımdaki eski koltuğa oturdu ve nefesini sesli bir şekilde dışarı üfledi.

Bünyamin Akça, beni koridorda görüp " Burada ne yapıyorsunuz, Bay Karay? " diyen, adamdı. Ben sadece öğrenci olduğum için beni tanıdığını zannederken işin iç yüzü oldukça farklıydı.

Bünyamin Bey, Profesörün arkadaşıydı ve adam yıllardır burada çalışmalarını yürütüyordu. Kendisi, Türkiye'nin verdiği bir beyin göçüydü. Benim ve arkadaşlarımın, burada ne için olduğundan haberdardı. Özgen'le olan dostluğu ve onun da yıllardır gizliden gizliye üzerinde çalıştığı zaman yolcuğu deneyi bizi bir araya getirmişti.

" Çıkabilir miyim artık? " diye, sordum.

" Birazdan çıkarız ama sanırım bir sorun var. "

Burada olmam bile bir sorunken peşinen gelecek sorunlar çok da önemli olmazdı.

" Kamera kayıtlarını silmek için gittiğimde, zaten silindiğini gördüm. "

" Nasıl yani? " dedim, yerimde dikleşerek.

" Birisi odaya senin girdiğini biliyor. " dedi, kırışık yüzünü daha çok buruşturarak. Ellili yaşların ortasında görünüyordu.

Pekâlâ, önemli bir sorunmuş. " Hem biliyor hem de silerek bana yardım ediyor. " dedim, daha çok düşünür gibi.

" Yakında kokusu çıkar. " dedi, dinç bir sesle. " Ama önce sen buradan bir çık. "

" Ortalık yatıştı mı? "

" Sayılır, özel bir toplantı ayarladılar. Ne olup bittiğini toplantıdan sonra detaylı öğrenirim. "

" Hadi gidelim. " dedim, ayağa kalkıp.

" Bana orada ne gördüğünü anlatmayacak mısın? "

" Bu konuyu önce Kürşat'la konuşmam lazım. "

Anlayışla başını sallayıp ayağa kalktı. " Önce ben çıkayım. " dedi, önümden geçerek. Aşağı doğru daralan duvarı eliyle yoklayıp gizli kapıyı hafifçe kenara kaydırdı. Merdiven boşluğuna yapılmış bir odaydı burası. Aralık kapıdan dışarıyı kontrol edip peşinden gitmem için eliyle işaret etti. İki adımda, loş odadan beyaz alana geçmek içimi ferahlatmıştı.

" Şimdi dikkat çekmeden okuldan ayrıl. "

" Her şey için teşekkür ederim. " dedim, düz bir sesle.

Babacan bir tavırla elini omzuma koydu. " Önemli değil, evlat. Bu arada Kürşat'a söyle beni arasın. "

Başımı sallayıp adımlarımı okulun çıkış kapısına doğru yönelttim. Acil alarm nedeniyle binada telefon şebekesini kesmişlerdi ve arkadaşlarıma ulaşamamıştım. Ortalığın biraz olsun yatışmasının ardından yeniden gelen şebekeyle telefonumun internet kısmını açtım. Benden daha önce çevrimiçi olanlar, çoktan bana hesap sormaya başlamışlardı.

Bigem: Eve geçiyorum.

Yazıp telefonu tekrar cebime attım. Çıkışa geldiğimde güvenlik kontrolünden geçerken her zamanki gibi denetlendim. Kimliğimi tekrar bana uzatan görevli aksi bir sesle " Geçebilirsiniz, Bay Karay. " dedi. Anlaşılan onun içinde gergin bir gündü. Cüzdanıma bakmaması ise benim için büyük bir şanstı çünkü Marvin'in kartı hâlâ bendeydi.

İki adım atmıştım ki güvenlik görevlisine verilen talimatla adımlarımı yavaşlattım.

" Bayan Marvin'in kartı kayıp, çıkışları iyi denetleyin lütfen. "

Gülümseyip adımlarımı tramvay durağına doğru hızlandırdım. Bir süre yürümüşken önümde duran minibüsle gözlerimi devirdim ve açılan kapıdan içeri girip yorgunca kendimi koltuğa attım.

" Selam, Berta. " dedim, " Selam, Kürşat abi. "

Berta'dan ses çıkmazken Kürşat abi homurdandı, muhtemelen küfrediyordu. Daha çok sinirlendirmemek için sessiz kalıp yolu izlemeye başladım. Eve geldiğimizde herkes salona toplanmış kendi arasında konuşuyordu. Bizi fark etmeleriyle susup yüzümüze baktılar. Hiçbir şey olmamış gibi selam verip kendimi gürültüyle tekli koltuğa bıraktım.

" Bigem. " dedi, Alçin sorarcasına. " Nerelerdesin sen? "

" Merdiven boşluğunda. "

Alçin bir şey diyemeden Berta, elini kaldırarak araya girdi. " Bir dakika! Önce bir Türkçe konuşmayı bırakın. " dedi, sonra iki adımda önüme gelip işaret parmağını üzerime doğru tuttu. " Sen, çocuk! Her şeyi eksiksiz anlatıyorsun. "

Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım. " Sakin olun lütfen, Bayan Berta. " dedim, yorgun bir sesle. " Anlatacağım ama önce Alçin bana güzel bir çay hazırlayabilir mi? " Alçin'e dönüp göz kırptım. " Yaparsın değil mi? "

Gözlerini devirdi ve mutfağa doğru gitti. On beş - yirmi dakika sonra elinde, üzerinde yedi tane çay olan tepsiyle geldi. Herkese dağıttı, sigaralar yakıldı ve pür dikkat bakışlar bana çevrildi.

" Kıçım ışınlanıyordu. " dedim, " Zor kurtuldum. "

" Bigem! " dedi, Kürşat uyarırcasına. " Dalga geçme. "

İyi de dalga geçmiyordum ki. Oflayıp baştan anlatmaya başladım.

" Okula ilk geldiğimiz gün Girilmez yazılı bir oda gördüm. " dedim, çayımdan bir yudum alıp rahatça arkama yaslandım.

" Hangi oda? " diye, sordu Berta.

" Zemin kat, C koridoru, batı kanadı girişi, sağdan on yedinci kapı. "

Düşünceli bir şekilde bana bakıp sonra Kürşat'a döndü. " Bu o kapı. " dedi.

Kürşat, dudakları arasındaki dumanı hızlıca üfleyip sırtını dikleştirdi. " Oraya sen bile giremedin daha. " dedi, sonra dönüp bana sordu. " Sen nasıl girdin? "

" Marvin'in oraya giriş kartını çaldım. " derken cebimdeki kartı çıkarıp Kürşat'a verdim.

" Bunu nasıl yaptın? " diye, sordu Ilgın. " Ya senin aldığını öğrenirse. " Sesinde telaştan çok suçlar bir ton vardı. Ilgın'ın yerli yersiz ortaya çıkan etik kaygısı.

" Orada ne gördün? " diye, sordu Ayata.

" Nasıl kurtuldun? "

" Nerede saklandın? "

Peş peşe gelen sorularla sıkıntılı bir nefes verip her şeyi eksiksiz anlattım.

" Bu adamı profesöre sormak lazım. " dedim, en son.

Kürşat, " Biz tanıyoruz. " dedi, Berta'yı da kastederek. " Ben şu adamı bir arayayım. " diyerek ayağa kalktı ve çalışma odasına doğru gitti.

Düşünceli bir şekilde işaret parmağındaki eklem yüzüğüyle oynayan Berta, bakışlarını bana çevirdi. " O oda sırlı bir kutu gibi hep saklandı. " dedi, " Demek bu yüzdendi. İnsanlığa düşman, yapay zeka programlı robotlar yetiştiriyorlar. "

" Peki oraya girenler nasıl giriyor? " diye, sordu Alçin. " Baksana, az daha cıs- pıs oluyormuş. "

Elindeki kartı inceleyen Gürbüz, gülerek başını kaldırdı. " Çok basit. " dedi, " Sadece belli kişileri hafızalarına dost diye kaydetmişler. "

Ilgın, hayretle kollarını iki yana açtı. " Bu resmen, insalığın soyuna savaş hazırlığı. "

" O odaya nasıl girebiliriz? " diye, sordum insanlığın soyunu sonra düşünmeye karar vererek.

" Bigem! " dedi, Berta. " Kamere kayıtlarını kimin sildiğini bilmiyoruz, sen hâlâ oraya girme peşindesin. Bizim işimiz kod ve sen onu bile tehlikeye atmış olabilirsin. "

" Tamam, sorumsuz davrandım. " dedim, başımı sallayarak. " Özür dilerim. "

" Bay Benjamin'de ( Bünyamin) bilim merkezinin kara kutusu gibi olan odanın peşinde. "

Ben, o adamın daha farklı planları olduğunu düşünüyordum ama dile getirmedim.

" Şey. " dedi, Gürbüz. Çekinerek Berta'ya baktı. " Ben o odaya nasıl gireceğimizi biliyorum. "

Tüm bakışlar ilgiyle ona döndüğünde buna Kürşat da dahildi.

" Nasıl? " diye, sordu Berta.

" Marvin'in kılığına girerek. "

Anlamayarak kaşlarımı çattığımda, Ayata kahkaha attı. " Bu mu? " dedi, küçümseyerek. " Bir peruk ve makyajla mı? "

Gürbüz, ona kınayıcı bakışlar atarken devam etti konuşmaya. " Marvin'in bire bir yüzünün aynısını maskeye geçireceğim. "

Hâlâ anlamaz bakışlar atarken. " Bana bilgisayar, yapay deri ve boya malzemesi lazım. " Sonra Ayata'ya kısa bir bakış atıp devam etti. " Bir de mavi bir peruk. "

" Cidden onu yapabilir misin? " diye, sordum.

" Evet, daha önce çok kez yaptım. Hatta bu kartı çoğaltabilirim ve yapay zeka oyuncaklarına erişirsem, onların dostu olduğumuza ikna edebilirim. "

" Gürbüz. " dedi, Alçin hayretle. " Sen neymişsin be! "

" E bilgisayar mühendisiyim, olsun o kadar. "

" Şimdi seninle dışarı çıkalım. " dedi, Kürşat. " Ne gerekliyse alalım ki zaten işine yarayacak bilgisayarlar da aşağıda var. "

" Ben hazırlanayım. " dedi, Gürbüz odasına doğru giderken.

Kürşat elini kumaş pantolonunun ceplerine atıp dudağını büktü. " Profesör'e bu kadar bilgisayarı ne yapacağız diye sorduğumda gülümsemişti sadece. Gürbüz içinmiş demek ki. " dedi, kendi kendine.

" Bünyamin Bey'le ne konuştunuz? " diye, sordum.

" Senin anlattıklarını anlattı bir de bizimle beraber çalışmak istiyor. "

Hayretle kaşlarımı kaldırdım. " Alacak mısın? "

" Bilmiyorum. " dedi, sıkıntılı bir nefes verip. " Önce Özgen'le konuşmam lazım. "

" Ben de konuşmak istiyorum. " dedim, " Söyleceklerim var. "

Olumlu anlamda başını salladığında koltuğa yayılıp kendi düşünce kabuğuma çekildim. Yaşadıklarımı, zihnimde tekrar tekrar oynatırken Berta'nın söylediklerinde takılı kaldım.

Bilim merkezinin kara kutusu.

" Kara kutu." diye, mırıldandım kendi kendime. Sonra heyecanla ayağa kalkıp hızlı adımlarla odama geldim, çantamdan kodun yazılı olduğu kağıdı çıkardım. Sayılar, ters, siyah kare düz olarak üste gelecek şekilde tuttum ve gülümsedim.

Ardımdan içeri gelen Kürşat ve diğerleri, " Ne oldu? " diye, sordu hep bir ağızdan.

" Kara kutular, sırrı temsil eder genelde. " dedim.

" Yani. " dedi, Kürşat. Devam etmemi istercesine.

" İş kara kutuda bitiyor. "

" Ne kutusu, Bigem? " dedi, Berta sabırsızca.

" Temsil ettiği anlamın dışında, gerçek bir kutu var. "

" Emin misin? " Soruyu soran Ilgın'dı.

" Eminim. "

" Yani, Bayan Füruzan'ın kayıp bir kutusu var öyle mi? " dedi, Berta.

" Muhtemelen ama benim önce Harun Hocayla konuşmam lazım. "

" Of! " dedi, Ayata ellerini başının arasına alarak. " Başımı ağrıttınız, gidip biraz Lara'yı ayartayım. "

Ayata çıkarken herkes boş bakışlarla ardından baktı. Berta, elimdeki kağıdı alıp inceledi biraz. " Belki de son durak, kutudur. " dedi.

" Nasıl? " diye, sordu Kürşat. Yanına gidip kağıda bakmaya başladı.

" Sayıları düz görünecek şekilde baz alırsak şekil sondaki şu iki işaretten başlıyor. "

" Sanmıyorum. " dedim, ayağa kalkıp yanına gelirken. " Belki kutu sonradan işimize yarayabilir ama bence kutunun içinden çıkan oklar önemli. "

Kürşat, sarı sakallarını kaşıyıp bakışlarını kağıttan bana çevirdi. " Bu oklar ne anlama geliyor peki? "

" Bir tahminim var ama önce Harun Hoca'yla konuşmak istiyorum. "

" Ne taktın be adama. " dedi, Kürşat.

Omzumu silktiğimde Berta kağıdı bana verdi. " Tamam. " dedi, memnuniyetle gülümseyerek. " Yol almaya başladık bile. " Kürşat'a döndü. " Sen, Gürbüz'ün işlerini hallet, ben bilim merkezine uğrayıp hem ortalığın nabzını ölçeyim hem de Bay Benjamin'le konuşayım. En önemlisi ise kamera kayıtlarını kimin sildiğini bulmaya çalışayım. "

Kürşat, olumlu anlamda başını sallarken. " Marvin, bence kartının yokluğunu çoktan fark etmiştir. " dedi.

" Aramaya başladılar bile ve ilk benden şüphelenmiştir. " dedim, sıkıntılı bir nefes verirken.

Berta, önüne düşen saçlarını geriye doğru itti. " Gürbüz, kopyalama işlemini yapsın. Kartı sanki düşürmüş gibi göstereceğimiz bir yere koyarız, böylece senden şüphelenmez ki şüphelense bile elinde bir delil olmadığı sürece sessiz kalacaktır. "

" Peki, benden şüphelendiğini babasıyla paylaşırsa. "

Kürşat yamukça güldü. " Marvin, babasına karşı en az babası kadar ketumdur. "

" Bundan emin değilim. " dedim, yatağımın ucuna otururken.

" Senden hoşlandı. " dedi, Berta.

" Anlamadım. "

" Marvin'i tanıyorum, senden hoşlandı ve bu onu bir süreliğine durduracaktır. "

Ensemdeki saçları kaşırken ne diyeceğimi bilememiştim.

" Hadi çıkalım. " dedi, Kürşat. " Akşam her şeyi tekrar detaylıca konuşuruz. "

Berta, başını sallayıp ona eşlik ederken odamdan çıkmışlardı. Hemen kotumun cebindeki telefonu çıkarıp Özgen'i aradım. Birkaç çalıştan sonra açılan telefonla heyecanla seslendim. " Profesör! "

" Efendim. " dedi, gülümseyen bir ses tonuyla.

" Bir şeyler buldum. "

" Sağ ol, evlat. İyiyim, sen nasılsın? "

Avcumun içini alnıma bastırdım. " Kusura bakmayın, Hocam. " dedim, mahcup bir sesle. " Heyecanlandım biraz. "

" Hayırdır, ne oldu? "

" Önce sizinle şu Bünyamin Bey hakkında konuşmak istiyorum. "

" Evet, olanlardan haberim var. " dedi, rahat bir sesle. " Üzerine çok geldiler mi? "

" Yani, sorumsuz davrandım. "

" Olabilir ama sen doğru olanı yaptın. Ben bunu yapabileceğini tahmin ettim. Berta yıllardır oraya giremedi, çünkü temkinli ve dikkatli bir kadın. Sendeki bu iflah olmaz merak, deli cesaretine dönüşüyor ve başına bela açıyor. Bilimde en önemli şey: meraktır ve bu merakı iyi yönetmektir. Sen yönetme kısmını beceremiyorsun. "

Söyledikleriyle gülümseyip derin bir nefes aldım. İnsanlar, birileri tarafından alenen anlaşılmak ya da net bir şekilde okunmak istemezler ama ben Profesör'ün beni okumasını, anlamasını seviyordum.

" Bayan Alice, önemli olan dikkat dedi ama. "

" Peh! Halt etmiş. " dedi, alay edercesine. " Merak duymadığın bir şeye karşı dikkatli davranmazsın. "

Başımı sallarken " Haklısınız. " dedim. " Bu, dostunuza pek güvenmedim. " diyerek asıl konuya geldim.

Neşeli bir kahkaha attı. " Neden? "

" Bilmiyorum, samimi gelmedi bana. "

" Bünyamin, bana karşı hep iyi bir dost oldu. "

" Ona nasıl güvenebilirim? "

" Ne demiş, Ernest Hemingway? " dedi, yavaş bir şekilde. Devamında söylediği sözlere ben de eşlik ettim.

" Bir insana güvenip güvenemeyeceğini anlamanın tek yolu ona güvenmektir. "

" Evlat! " dedi, tok bir sesle. " Güven göz kararı bir terazidir ve genelde yanıltır. Sen bana bile güvenme çünkü ben, sen dahil oradaki kimseye güvenmiyorum. On yıldır, oğlum gibi bildiğim Kürşat'a bile. "

" Güvenmeseydiniz bizi buralara göndermezdiniz. " dedim, itiraz edercesine.

" Dedim ya göz kararıdır diye. Aşağı yukarı anlıyorsun kimin ne olduğunu ama hiçbir zaman hassaz bir terazi kadar net olamıyorsun. "

" Ben size güveniyorum, Profesör. "

" Güven öldürür. " dedi, kesin bir yargıdan bahseder gibi. " Füruzan güvendi ve öldü. "

Sıkıntılı bir nefes verip konuyu değiştirdim. " Füruzan Hanım'ın kara bir kutudan bahsettiğini duydunuz mu? "

" Evet. " dedi, kaşlarını çattığına emindim. " Daha günlüğü okumadın mı? "

" Hayır. " dedim, şaşırarak. " Yazıyor mu orada? "

" Beşinci sayfaya bak. " dedi, " Hem sen burada görmediysen nereden biliyorsun? "

" Kodun üzerindeki o siyah kare, gizli bir kutuyu işaret ediyor. "

Sessiz kalan Profesör, muhtemelen düşünüyordu. Yerimden kalkıp komodinin çekmecesinden defteri çıkardım ve bahsettiği günü açtım. Aradaki günleri de sonra okuyacaktım.

8 Şubat, 1993

Karanlığın çağlardan çağlara yayıldığı zamanlarda aydınlığa kavuşturan bir anahtar. Her şeyin başlangıcı bir anahtar, kaderin kapısını aralayan bir anahtar, nesiller boyu uzanan bir anahtar.

Tarihin tozlu raflarına gizlenmiş kara kutu, sırlar ve başlangıçlar.

Kara kutu: geçmişin aynası, geleceğin puslu yolu.

Sonra, yine anahtar.

Tanrı'nın gücü olan anahtar.

Sesli okuduğum satırlardan sonra telefonun ucundaki Özgen'e döndüm.

" Profesör. " dedim, " Acaba arkadaşınızın psikolojisi biraz bozulmuş olabilir mi? "

Kıkırdadı. " O hep biraz tuhaftı zaten. "

" Belli, baksanıza histerik bir şekilde yazılmış, düzensiz satırlar bunlar. "

" Ben de anlamak da güçlük çekiyorum. "

" Kutuyu nasıl bulacağız? " diye, sordum. " Devamında bununla ilgili bir şey var mı? "

" Hayır, kutudan ve anahtardan bahsettiği tek yer o sayfa. "

" Ben defteri okumaya devam edeceğim ama önce kayıp kodu bulsak daha çok yol alacak gibiyiz. "

" Bu yüzden ordasınız ya. "

" Peki. " dedim, nefesimi verip. " Benim söyleceklerim bu kadar. "

" Unutma, Bigem. " dedi, Harun Özgen. " Aster Çiçekleri, gücünü Tanrı'dan alır. Tanrı, sana yol gösterecektir. Hislerine güven. "

Bana ikinci kez, Aster Çiçeği olduğumu söylüyordu. Böyle olduğumu sanmıyordum ama yine de gurur vericiydi. Hislerime güvenirdim fakat işimiz hislerden çok daha profesyonellik istiyordu.

" Profesör, ayakkabı bağcığımı bağlasam yeter bana. "

Neşeli bir kahkaha atıp telefonu kapattı. Sonlanmış konuşmaya bir süre sırıtarak bakıp kendimi sırt üstü yatağa bıraktım, ayaklarım yerdeydi. Kod ve diğerleri sonraya kalabilirdi. Şimdi sadece uyumak istiyordum ama önce duş alsam fena olmazdı. Stresten dolayı kaskatı olan kaslarımı gevşeltmek için kollarımı havaya kaldırıp beceriksizce sağıma soluma döndüm. Ağzımı gere gere esnerken bacaklarımı kendime çekip cenin pozisyonu aldım ve duşa girmeden uyudum.

BÖLÜM SONU

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top