Bisiklet - Kod: 12

BİSİKLET - KOD: 12

⏳️

Odama girer girmez tişörtümü çıkarıp duşa doğru ilerledim. Kirli tişörtü sepete atmadan önce çimen lekelerine bakıp sırıttım. Her ne kadar fena bir şekilde dayak yemiş olsam da eğlenmiştim. Aynanın karşısına geçip yansımama doğru eğildim. Bakışlarımı hızlıca darbe aldığım yerlerde gezdirdim, hasar kaydı çıkarmam gerekiyordu. Elmacık kemiğim hafifçe şişmişti ve morarmıştı. Boynumdaki kızarıklığa gitti elim. Biraz daha dikkatli bakarsam Kürşat'ın ayak numarasını görecekmişim gibi hissediyordum.

Kendime bakmayı bırakıp duşa girmek için kot pantolonumu çıkardım. Boxerımı çıkarmak üzereyken banyonun kapısı birden açıldı. " Laaan! " diye, bağırdım öne doğru daha çok eğilerek. Gelen Ayata'ydı. Ben bağırınca kapıyı tekrar kendine çekti. " Görmedim bir şey. " dedi, hafif aralık kapının arkasından. Yüzünün bir kısmını görüyordum.

" Tamam, duş almam lazım. " dedim, toparlanıp dik bir şekilde durdum. " Birazdan gelir misin? "

" Aslında seninle bir şey konuşmak için geldim. "

" Çıkınca konuşalım. "

" Zor karar verdim konuşmaya. " dedi, " Sen çıkana kadar vazgeçebilirim. "

Sabırla iç çektim. " Tamam, dinliyorum. "

Kapıyı biraz daha açıp kafasını içeri doğru soktu.

" Hey! " diye, bağırdım ellerimle çapraz bir şekilde göğsümü kapatarak. " Bakmadan konuş. "

Sırıtarak başını kaşıdı. " Gözlerine bakınca daha etkili olur diye düşünmüştüm. "

" Ayata. " dedim, korku dolu bir sesle. " Benden mi hoşlanıyorsun? "

" Ne? " dedi, şaşırarak sonra gülmeye başladı.

" Ya abi! Sen niye benim gözlerime etkili bir şekilde bakmak istiyorsun? "

" Özür dilerim ama tipim değilsin. " dedi, küçümser bir ses tonuyla.

Kapıyı açıp karşısına dikildim. " Hadi ya! " dedim, alayla kaşlarımı kaldırarak. " Neymiş senin tipin? "

Benden bir baş kısa olan adam gözleriyle baştan ayağa yavaşça süzdü. " Kesinlikle değilsin. "

" Sen sanki be- " derken kapım çalındı ve açıldı.

" Bigeem! Buz ge- " diye, içeri giren Alçin banyonun kapısında bizi görünce cümlesi açık ağzında yarım kaldı.

" Siz. " dedi, işaret parmağıyla bir Ayata'yı bir beni işaret ederek. " Ne yapıyorsunuz böyle? "

Sorusuyla neredeyse bana yapışık duran Ayata'ya döndüm ve birden çıplak olduğumu hatırladım.

" Siktir! " dedim, kolundan tutup itekledim ve kendimi banyoya atıp kapıyı çarparak kapattım.

" Siz öpüşecek miydiniz? " diye, bağırdı Alçin.

" Hayır! " diye, bağırdık aynı an da. " Benim tipim değil o. "

Başımı çıkarıp odama baktım. Alçin, eliyle açık ağzını kapatmış koca koca gözlerle bakıyordu.

" Alçin cidden. " dedim, çaresizce. " Açıklayabilirim. "

Gülmeye başladı. " Çıkıyor muydunuz gizli gizli? "

" Saçmalama. " dedi, Ayata. Rahatça yürüyüp yatağına oturdu. Benim kadar telaşlı görünmüyordu.

" Cidden Alçin saçmalama. " dedim.

" Tamam. " dedi, göz kırpıp. " Aramızda. " Çıkmak için kapıyı açtı. Hâlâ bana bakıyordu. " Belki birkaç kişiye söyleyebilirim. "

" Alçin! " diye, bağırdım. " Bekle! " Çıkmasını engellemek için elimi öne doğru uzatarak odama doğru koştum.

" Aaa! " diye, bağırdı Alçin gözlerini kapatarak.

" Hay ben..." diyerek tekrar banyoya koştum. O sırada Ayata kahkaha atmaya başladı. Küfürler ederek kirli sepetinden kıyafetlerimi alıp tekrar giydim. Odama döndüğümde Alçin gitmişti. Sinirden derin derin nefesler alırken Ayata'ya döndüm.

" Yaptığını beğendin mi? " dedim, " Günlerce dalga geçecek benimle. "

Teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı. " Ben bir şey yapmadım, o şekilde dışarı çıkan sensin. "

" Ne konuşacaktın? "

" Şey. " dedi, ensesini kaşıyıp. " Özür dilerim. Biraz fazla tepki verdim. "

" Peki. "

" Peki mi barıştık mı? "

" Küsmemiştim. " dedim, " Olur bazen böyle gerginlikler ama bir sorun olduğunda bu şekilde yansıtma, neyse problem güzelce çözelim. "

Gülümseyerek ayağa kalkıp sarıldı. İki kere sırtıma vurdu. " Sen gerçek bir arkadaşsın. "

İtekleyip bir adım geri gittim ve silkelendim. " Benden bir süre uzak dur mümkünse. "

Kahkaha attı. " Tamam, tamam. " dedi, başını sallarken. " Çıkıyorum ben. Yemekte görüşürüz. "

Bir şey demeden banyoya girdim ve yarım kalan işime devam ettim. Kapıyı kilitlemeyi ihmal etmedim.

●●●


" Kaçta geleceksin? " diye, sordu.

Çatala doladığım noodle ağzıma sokacakken sorusuyla geri çektim. Hüpürdetme sesi giderse hoş olmayabilirdi.

" 22.00'de. " dedim, hiç düşünmeden çünkü her şey benim yerime daha önceden düşünülmüştü.

Marvin, bir süre sessiz kaldığında noodle yavaş hareketlerle yuttum.

" Her ihtimali düşündün değil mi? " diye, sordu bu sefer. Sesi endişeli geliyordu. " Yakalanırsan seni koruyamam. "

" Biliyorum, biliyorum. " dedim, Alçin'in önündeki sosu kendime doğru çekerken. Sosunun önünden yavaş yavaş kaydığını gören Alçin elini elimin üstüne koyup " Sakın! " dedi, fısıldayarak sonra tabağı tekrar önüne çekti. " Her ihtimali düşündüm. " diye, devam ettim. Alçin'e de dudaklarımı kıpırdatarak " Birazcık ver. " dedim.

Alçin, olumsuz anlamda başını iki yana sallayıp sosa buladığı noodle hüpürderek içine çekti.

" Keşke hiç bu şekilde tanışmasaydık. " dedi, iç çekerek.

Sosa tekrar uzanıp hızlı bir şekilde önüme çektim. Sinirlenen Alçin, koluma vurduğunda " Keşke! " diye, bağırdım.

" Bağırmadan da söyleyebilirdin. "

" Özür dilerim. " dedim, Alçin'le sos arasına bedenimi koyarken.

" Versene oğlum. " diye, bağırdı. Bu sefer sırtımı dövüyordu.

" O sesler ne? Müsait değilsin galiba. "

" Marvin, kapatmam lazım. " dedim, boşta olan kolumla Alçin'i tutarken. " Akşam haberleşiriz. "

Bir şey demesini beklemeden telefonu kapayıp Alçin'e döndüm. " Biraz versen ölür müydün? "

" Senin de vardı sosun. "

Boş tabağa kısaca göz attım. " Bitti benimki, yedim. "

Allah'tan sabır dilenir gibi başını tavana doğru kaldırdı. " Ben yemedim ama. " dedi, " Ver çabuk. "

" Lütfen. " dedim, sevimli görünmeye çalışarak.

" Tamam, birazcık. "

Sosu ikimizin ortasına koydum ve gülerek birazını noodle'ın içine attım. " Teşekkür ederim. "

Kaşlarını çatmakla gülmek arasında kalan Alçin yan bir bakış attı. " Amma sevindin ha! " dedi.

Bir süre sessizce yemeğimizi yedik. Herkes bir iş için bir yerlere dağılmıştı. Evde sadece biz kalmıştık.

" Alçin. " dedim, sandalyemde geriye doğru yaslanıp.

Tabağından bakışlarını çeken Alçin yüzüme baktı.

" Bu gece geri dönebilecek miyim sence? "

Kimseye bir şey demesem de korkuyordum. Yakalanmaktan, her şeyin orada, öylece bitmesinden. Türkiye'ye dönememekten, ailemi bir daha görememekten ölesiyle korkuyordum.

Çatalını kasenin içine bırakıp benim gibi arkasına yaslandı. " Döneceksin. " dedi, kendinden emin bir şekilde. Daha önceki endişeli sözleri, ürkek bakışları yoktu.

Gülümsedim. " Nasıl bu kadar eminsin? "

Dudağını büküp " Bilmiyorum. " dedi, omzunu silkerken. " Sadece burada bitmesi çok saçma olurdu. Verilen onca emek, çaba bir şeye değmeli en azından. "

" Bazen bunu neden yapıyorum diye sorguluyorum. "

" Pişman mısın? "

" Hayır. " dedim, " Sadece önceden yaşanması kolay, güvenli bir hayatım vardı. Şimdi her şey çok zor ve belirsiz görünüyor. "

Alçin sessiz kaldığında iç çekip toparlandım ve önümüzdeki boş tabakları topladım.

" Ben yıkarım. " dedi, Alçin. " Yemekler sendendi. " Elimdekileri alıp mutfağa yönelmişken " Ha bu arada. " deyip geri döndü. " Bitince biraz daha çalışalım. "

Oflayarak koltuğa doğru gidip gürültülü bir şekilde kendimi bıraktım. Üç gündür bana dövüşmeyi öğretiyordu ve öğreniyordum. En azından daha az dayak yiyordum. Televizyonu açmak için ortadaki cam sehpaya uzanmışken enseme giren ağrıyla geri giderek başımı koltuğa yasladım. Acıyı alması için elimi başımın arkasına bastırdım ama beynimi patlatacak kadar baskı yapıyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Acı yavaş yavaş azalırken uyuşmuşum gibi uykum gelmişti. Biraz daha yerleşip uykuya direnmeyi bıraktım.

Çıplak ayaklarım uzun çimenlerin içinde kaybolurken etrafımda dönerek nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Etraf alacakaranlıktı. Loş ışıkta gördüğüm şey sonsuz gibi uzanan çimlerle kaplı bir araziydi. İleri doğru yavaş bir adım atmışken arkamdan gelen seslerle omzumun üzerinden arkama baktım. Daha önce gördüğümü düşündüğüm bir robot bana doğru koşuyordu. Durmayı bırakıp ben de koşmaya başladım.

" Cidden benden kaçabileceğini mi düşünüyorsun? " diye, bağırdı. Sesi bir insanınki kadar net ve pürüzsüz çıkıyordu. Tüm gücümle koşmaya devam ederken bir taraftan da saklanacak yer arıyordum ama etraf alabildiğine boştu.

Nerede olduğunu anlamak için arkama baktığımda orada yoktu. Durup dizlerime doğru eğilerek derin, hırıltılı nefesler aldım.

" Nerede bu? " diye, söylendim kendi kendime. Ortadan kaybolması peşimde olmasından daha korkutucuydu. Her an bir yerden çıkacakmış gibi hissediyordum. Nefeslerim biraz düzene girdiğinde yavaş adımlarla tekrar yoluma devam ettim. Koşacak halim kalmamıştı. Bitkin bir şekilde yürürken başımı gökyüzüne çevirdim. Alacakaranlık yerine zifiri karanlığa bırakıyordu.

" Bigem! "

Adımın yankılanmasıyla sıçrayıp etrafıma baktım ama kimse yoktu.

" Bigem! "

Hızla arkamı döndüm, kimse yoktu.

" Bigem! "

Diğer yanımdan gelen sese döndüğümde kapüşonlu bir adam birden önümde belirdi.

" Siktir! " diye, bağırdım geriye doğru bir adım atarken.

Adam başı eğik bir şekilde önümde beklerken oyalanmadan kaçmaya başladım. Birkaç adım atmıştım ki tekrar önümde belirdi. Hiç beklemeden aksi yönde tekrar koştum ama her seferinde önümde beliriyordu. En sonunda pes edip kaçmayı bıraktım.

" Sen kimsin? " dedim, ağlamaklı bir sesle. Cevap vermedi.

" Kimsin? " diye, bağırdım. " Benden ne istiyorsun? "

" Sana ait olmayan şeyi almaya geldim. "

" Ben de hiçbir şey yok. " dedim, bağırarak. Ölmek üzereydim ve korkudan bağırıyordum.

Birden kahkaha atmaya başladı. O kadar yüksek sesle kahkaha atıyordu ki kulaklarımı kapamak zorunda kaldım. Ellerimle kulaklarımı bastırırken dizlerim üzerine çöküp başımı dizime yasladım. Bir süre çıldırtan kahkahasının bitmesini bekledim. Nihayet sustuğunda ellerimi yavaşça kulağımdan çektim ve başımı yukarı kaldırdım ve bana gülümseyen kadına dehşetle baktım. Adam gitmiş yerine pelerin giyen kadın gelmişti.

" Sen. " dedim, işaret parmağımla onu gösterirken. " Sen o kadınsın. " Bayıldığımda rüyamda gördüğüm kadındı.

Bir şey demeden yakamdan tutup ayağa kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. " Seni daha önce uyarmıştım. " dedi, sert bir şekilde. " Ama ciddiye almadın. "

" Be- ben. " dedim, kekeleyerek. " Ben bir şey bilmiyorum. "

" Her şeyi bırak, evine geri dön. "

" Neyi bırakayım? "

Sabırla derin bir nefes alıp yakamı biraz daha çekiştirdi. " Kod, günlük sana ait değil. Harun'a teslim et ve bu işin peşini bırak. "

Her şey kafamda netleşmeye başlamıştı. Bu insanlar da kodun peşinde oldukları için beni vazgeçirmeye çalışıyorlardı.

" Sen kimsin? "

" Öğrenmek senin için iyi olmaz. "

" Tabii. " dedim, elimi yakamdaki elinin üzerine koyup. " Ama önce şu elini bir çek. " Elini çekerek yakamdan kurtardım ve sertçe savurdum. " Paul mu gönderdi sizi? " diye, devam ettim etrafıma bakarken. " Nerede o? Evine geleceğimi mi anladı? Marvin mi söyledi her şeyi? "

" O kadar aptalsın ki. " dedi, gülerek. " Ölecek olmana şaşırmıyorum. "

" Yeter! " dedim, bağırarak. " Yeter, kes artık sesini. "

Ani çıkışıma kaşlarını kaldırarak alaycı bir şaşkınlıkla baktı.

" Kimsiniz, benden ne istiyorsunuz bilmiyorum ama ben ölmeyeceğim. " dedim, net bir dille. " Gerekirse öldüreceğim ama ölmeyeceğim. "

Pelerininin altında elini beline götürüp gümüş renginde bir hançer çıkardı.

" Deneyelim mi? " dedi, hançerin kabzasını yavaşça çekerken.

Bir adım geri gittim. Elimde hiçbir şey yokken onu öldüremezdim. Dahası, biraz önce söylediklerimi uygulayacak kadar cesur değildim. Bana doğru küçük bir adım attığında koşmaya başladım ve peşime düştü. Aşağı yukarı elli adım atmıştım ki ayağıma bir şeyin takılmasıyla yere düştüm. Arkama dönüp takıldığım şeye baktığımda bir kapağın demir kulpu olduğunu gördüm. Bu sonsuz gibi görünen araziden çıkmak için kapağı kaldırdım ve peşimdeki deli kadın yanıma gelmeden dibini göremediğim karanlık çukura atladım. Neredeyse iki metre düşmüştüm. Hemen toparlanıp yer altı tünelinde koşmaya başladım. Karanlıkta nereye koştuğumu bilmiyordum ama varacağım yerin kaçtığım yerden iyi olacağına emindim. Biraz sonra duvara çarptığımda inleyerek burnumu tuttum. Ellerimi havada sallayıp yolun devam edip etmediğini anlamaya çalıştım. Sağ taraf boşluktu ve muhtemelen tünelin bir köşesindeydim. Sağa doğru koşmaya devam ettim ve bir ışık parçası süzülmeye başladı karanlıkta. Uçan tozları bir çizgi halinde gösteren ışığın peşinden gitmeye başladım. Sola, sağa, ileri bazen geri ama durmadan ışığın peşinden koşuyordum yakalamak istercesine.

" Bigem! "

Tünelde yankılanan kadının sesiyle daha hızlı koşmayı denedim ama bayılmak üzereydim.

" Bigem! "

Bu sefer yankılanan ses, tanıdığım başka birine aitti.

" Bigem, uyan. "

Işık büyüdüğünde tünelinin sonuna yaklaştığımı anladım ve gülümseyerek son gücümle tekrar koştum.

" Bigem! "

Işık tamamen büyüdüğünde tutmak için elimi öne doğru uzattım. Bir ucundan yakalarsam beni buradan alıp uzaklara götüreceğini biliyordum. Parmak uçlarımda hissettiğim dokunuşla gözlerimi yavaşça açtım. İlk gördüğüm bana doğru eğilmiş endişeyle bakan Alçin'in yeşil gözleriydi. Saçının ucundan tutan elime gitti bakışlarım. Yakaladığım şey, ışık değil Alçin'in saçlarıydı.

" İyi misin? " diye, sordu biraz geri çekilirken.

Toparlanıp olumlu anlamda başımı salladım.

" Sayıklıyordun. "

" Ne dedim? "

" Bir şey bilmediğini söyledin, bir de ölmeyeceğim dedin defalarca. "

" Sorun yok, sadece bir kabustu. "

" Akşam için endişelisin biliyorum. " dedi, " Eğer istemiyorsan gitme. "

" İyiyim ben Alçin. " dedim, biraz sert bir sesle.

" Peki. " dedi, yanımdan kalkıp tekli koltuğa oturdu. " Kahve getirmiştim. "

İstemeden kendimden uzaklaştırmıştım oysa şu an ona o kadar çok sarılmak istiyordum ki. Hatta bir kere daha iyi olup olmadığımı sorarsa iyi değilim diyerek ağlayabilirdim. Bir şey demeden kahveyi alıp büyük bir yudum aldım. Hiç bu kadar gerçekmiş gibi hissettiren rüyalar gördüğümü hatırlamıyordum. O kadar içindeydim ki anın; dokunduğum her şeyi, kokuları, yorulan ayaklarımın ağrısını, burnumun acısını hâlâ hissediyordum. Yüzüme dokundum fakat hiçbir çarpma belirtisi yoktu. Ama emindim, o duvar gerçekti.


●●●


Daha önce bahsettiğim o köşelerden birisindeydim. Buradan dönersem, bu duvarı arkamda bırakırsam bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Adım attığım an geriye dönme ihtimalim yoktu. İleri doğru attığım her adım da geri de bıraktığım şeyi yıkacaktım, dönüp baktığımda artık orada olmayacaktı. Derin bir nefes aldım, aşağısı uçurum olan dik yamacın duvarına yasladım sırtımı. Bir elimi yamacı köşeleyen kalın duvara atıp sıkıca tutundum. Ayağımı yavaşça kaydırdığımda uçurumdan aşağı topraklar düştü. Nereye düştüklerini görememiştim, sadece bir süre sonra sislerin içinde kaybolmuştu. Geriye baktım, geldiğim yol düz ve genişti. İçimde tarifsiz bir dönme isteği vardı ama diğer tarafa olan merak kabul edilemez bir şekilde baskındı. İçimdeki tehlikeye aç ilkel yan tarafından ele geçirilmiş gibiydim. Mamut'tan korkmasına rağmen elindeki mızrakla, çıplak ayak üzerine doğru koşan homosapiens hâlâ oradaydı. Korkuyordu ama saldırıyordu çünkü mızrağı nasıl saplayacağını iyi biliyordu.

Ayağımı kaldırıp korktuğum o köşenin diğer tarafına attım. Korksam da biliyordum, sonrasıyla nasıl baş edeceğimi. Bütün gücümü toplayıp kendimi köşenin diğer tarafına ittim ve karşılaştığım şey koca bir boşluk oldu. Toprak zeminle buluşmayı isterken uçurumdan düşüyordum. Sırt üstü sislere doğru giderken Gürbüz'ün uzattığı gözlüğü aldım.

" Bunu da taktın mı her şey tamamdır. " dedi, siyah sırt çantasının fermuarını kapatırken.

Kendi gözlüğümü çıkarıp siyah çerçeveli yuvarlak gözlüğü taktım. İçerideki hareketlerimi izlemek için çerçevesinde kamera olan bir gözlük ayarlamıştı Kürşat.

" Bir dakika gözlüğü tekrar alabilir miyim? " dedi, elini yüzüme doğru uzatırken. Çıkarıp verdiğimde sehpanın üzerindeki dizüstü bilgisayarının yanına gidip bir şeyler yaptı. Gözlüğün iç kısmındaki küçük tuşlara basıp kamerayı ekrana yansıttı.

" Buradaki düğmeye basıp kamerayı aktif hale getiriyorsun. " dedi, " Bunu içeri girmeden önce çalıştırma kesinlikle. Korumaların dikkatini çekebilir. "

Anladığımı belli edercesine başımı salladım.

" Kulaklığını gizleyeceğim. " dedi, " Çok detaylı bir arama yapmaları dahilinde bulunabilir ancak ama yapacaklarını sanmıyorum. "

" Aramada çantamdakiler bulunursa. " dedim, tekli koltukta oturan Kürşat'a dönüp.

" Gizli bir bölmeye kondu. " dedi, " Gürbüz'ün dediği gibi cihazlarla çok detaylı bir arama yapmaları lazım. "

" Bulunsa bile. " diye, söze girdi Berta. " Sen Bilim Merkezi'nde çalışan bir öğrencisin. Çantanda bu tarz cihazlar taşıman kadar normal bir şey olamaz. "

" Marvin'de idare edecektir bence. " dedi, Ayata. " Sonuçta onun ders çalışmaya giden arkadaşısın. "

" Silahım var. "

" O kısmı galiba tamamen şansa bıraktık. " dedi, Berta.

İşim şansa kaldıysa ben çölde kutup ayısı görecek bir talihe sahiptim.

" Kaçacağın yolu iyice ezberledin değil mi? " diye, sordu Ilgın. Boş çay bardağının yanındaki sigara paketine uzanıp içinden bir dal çıkardı.

" Evet, her şey aklımda. "

" Güzel. " dedi, Kürşat ayağa kalkarken. " Birazdan çıkarız. "

Herkes toparlanmaya başlamışken Gürbüz'ün uzattığı gözlüğü alıp odama geçtim. Dolabımdan siyah kargo pantolon ve siyah tişört çıkarıp üzerimi değiştirdim. Alnıma düşen dağınık saçlarımı biraz düzeltip tekrar salona döndüm. Herkes neredeyse hazırdı, çıkmayı bekliyordu. Berta'nın da gelmesiyle evden ayrılıp siyah minübüse bindik. Kimse konuşmuyordu, bu normaldi ama Alçin'in birkaç saattir bana tek kelime etmemesi normal değildi. Karşımda oturan, sessizce dışarıyı izleyen kıza baktım. Hem yüzünü gölgeleyen şapkasından hem de arabanın loş ışıkta olmasından yüzünü okuyamıyordum. Bana baksa, gülümsese sanki her şey daha kolay olacakmış gibi hissediyordum ve onun tepkilerini neden bu kadar önemsediğimi de anlamıyordum. İnatla bakışlarımı yüzünden çekmezken onun da inatla bana bakmadığını düşündüm, onu izlediğimi biliyordu.

" Geldik. " dedi, arabayı durduran Kürşat.

Ayata sürgülü kapıyı yana kaydırıp arabadan atladı ben de peşinden indim.

" Bigem kulaklığını takar mısın? " dedi, Gürbüz arabanın içinden elindeki kulaklığı uzatırken.

Şeffaf renkli, neredeyse avcumun içinde kaybolacak küçüklükte olan kulaklığı alıp takmaya çalışırken bilerek kucağıma düşürüp tuttum.

" Takamadım. " dedim, " Alçin yardım eder misin? "

Arabadan atlayıp yanıma geldi ve kulaklığı elimden aldı. " Eğilir misin biraz? "

Dediğini yapıp yüzüne doğru eğildim. Bir saniye gözlerime bakıp kulağıma odaklandı. " Oldu. " dedi, birkaç saniye sonra.

" Kontrol ediyorum. " dedi, Gürbüz. " Geliyor mu ses? "

" Evet. " dedim, sonra Alçin'e döndüm ve gülerek şapkasına vurdum. " Küs müyüz? "

" Yoo. " Ellerini siyah kapüşonunun cebine atıp ileri geri sallandı.

Kolumdaki saate baktığımda daha 22.00'ye yarım saat vardı. Şoför koltuğunda oturan Kürşat'a döndüm, sigara yakmış sessizce bir şeyler düşünüyordu. Alçin'in kolundan tutup arabadan biraz uzak bir yere çekiştirdim.

" Ne yapıyorsun be? " dedi, kolunu çekiştirip.

Kulaklığı çıkarıp " Neden benimle konuşmuyorsun, bir şey mi yaptım? " diye, sordum.

" Hayır, sadece seni biraz kendi haline bırakmak istedim. "

" En son konuştuğumuzda biraz çıkıştım kusura bakma. "

" Önemli değil. "

" Gül o zaman. "

Gözlerini devirdi.

" Alçin. " dedim, kısık sesle. " Teşekkür ederim. "

Başını kaldırıp gözlerime baktı. " Bigem, içeride neyle karşılacaksın bilmiyorum ama neyle karşılaşırsan karşılaş içgüdülerine güven. Bazı şeyler Matematik gibi net doğrulardan oluşmaz ama gerçektir. "

" Anlamadım. " dedim, kaşlarımı çatıp.

Dudaklarını yalayıp karanlıkta etrafına baktı. " Bugün bir şey daha sayıkladın. " dedi.

" Ne? "

" Düştüğüm yer gerçek. "

Bir şey demeden önce adımın seslenilmesiyle arabaya doğru döndüm.

" Bigem, hadi. " dedi, Ilgın. " Saat geldi. "

Kulaklığı takarken Alçin'e kısa bir bakış atıp arabaya doğru yürüdüm.

" Hey! " dedi, arkamdan gelen Alçin. " Hani takamıyordun? "

Duymazlıktan gelerek sadece sırıttım.

" Marvin'e haber verdin mi? " diye, sordu Berta.

" Evet, gelirken mesaj atmıştım. " dedim, Gürbüz'ün uzattığı sırt çantasını tek omzuma taktım. " Gidiyorum. "

Herkes " Dikkat et. " diye, mırıldanırken yokuş yukarı yürümeye başladım. Birkaç villa sonra Marvin'in evine varmıştım. Telefonumu çıkarıp mesaj attım.

Kapının önündeyim.

Birkaç saniye sonra cevap geldi.

Geliyorum.

Büyük, demir bahçe kapısının ziline basıp kameranın önünde bekledim. Biraz sonra açılma sesi geldiğinde bahçeye girdim. Birkaç adım atmıştım ki iki tane takım elbise giymiş adam önümde durdu.

" Kimsiniz? " dedi, uzun boylu olan.

" Marvin'in arkadaşıyım. " dedim, gülümseyerek " Marvin davet etmişti. "

Kısa olan teyit etmek için telefonunu çıkarıp birkaç adım uzaklaştı. O sırada bize doğru koşar adımlarla gelen Marvin'i fark ettim. Sıradan arkadaşlar gibi gülümseyerek elimi kaldırdım. Hareketimi gören koruma arkasını döndü.

" Merhaba. " dedi, yanımıza gelen Marvin. Sonra korumaya dönüp devam etti. " Arkadaşım, sıkıntı yok içeri alabilirsiniz. "

Koruma olumlu anlamda başını salladı. " Önce aramamız lazım. "

" Gerek yok. " dedi, Marvin.

" Önemli değil. " dedim, sakince. Yüzüme asılıp kalmış zoraki gülümseme hâlâ duruyordu. " Arayabilirler. "

Yanıma gelen kısa boylu adama çantamı uzattım. Koruma çantamdaki kitapları tek tek geçerken ters çevirip dökmek istedi ama Marvin'in koluna dokunmasıyla durdu. " Abartma istersen. " dedi, " Sıradan bir öğrenci çantası. "

Koruma bir şey demeden uzun boylu olana çevirdi bakışlarını. Uzun boylu olan başıyla onay verdiğinde çantamı geri verdi. Hızlıca ellerini vücudumda dolandırıp üzerimi aradı ve geçmeme izin verdi.

" Neden bu kadar titizler? " dedim, çocuksu hayret dolu bir sesle. Korumalarında duyacağı şekilde yüksek sesle konuştum.

" Babam işte. " dedi, Marvin kollarını hafifçe açarak.

İçeri girdiğimizde hole, geniş salona kısaca bir bakış atıp Marvin'in peşinden merdivenleri tırmandım. Ev, tıpkı Berta'nın gösterdiği plandaki gibiydi. İkinci kata geldiğimizde, kodun olduğunu düşündüğüm odanın kapısına kısaca bakıp Marvin'in odasına geçtim.

" Otursana. " dedi, eliyle pencere önünde duran sarı puf koltuğu işaret ederken. Dediğini yapıp koltuğa oturdum ve karşıma geçti.

" Marvin. " dedim, yumuşak bir sesle. " Nasıl hissediyorsun? "

" Bilmem. " dedi, omzunu silkerken. " Huzursuzum biraz. "

" Seni böyle bir durumun içine soktuğum için kendimi kötü hissediyorum. "

" Bugün seni son görüşüm değil mi? "

Olumlu anlamda başımı salladım. " Paul bir şekilde öğrenip peşimize düşecektir. "

" Gençler bölüyorum ama. " dedi, Kürşat'ın sesi. " Artık plana mı geçseniz. "

" Bigem gözlüğün kamerasını açar mısın? "

Gürbüz'ün gösterdiği düğmeye dokundum. " Oldu mu? "

" Bir dakikaaa... " dedi, A harfini uzatarak. " Evet, oldu. "

" Bizi duyuyorlar. " dedi, Marvin sorarcasına. " Ve izliyorlar. "

" Evet. "

Tedirgince gülümsedi. " Selam, Berta. " dedi, elini kaldırıp.

" Selam. " dedi, Berta düz bir sesle. Tabii Marvin bunu duymamıştı.

" Odayı nasıl açabilirim? " diye, sordum. " Bir de her yerde kamera var. Bildiğin bir kör nokta var mı? "

Marvin, yerinden kalkıp yatağının yanındaki çekmeye gitti. İçinden bir şey alıp bana döndü. " Bu odanın anahtarı. " dedi, elindeki anahtarı sallarken. " Kameraları da birazdan hackleyip sabit görüntü ekleyeceğim. "

" Tamamdır. " dedim, hızlıca ayağa kalkıp. Ona doğru bir adım atıp anahtara uzandım ama elini geri çekti.

" Bir şartla. " dedi, gülümseyerek.

" Şart. " dedim, sorarcasına. Kaşlarımı çattım. " Daha önce böyle bir şeyden bahsetmedin. "

" Her ihtimale karşı elimde bir şey bulunsun istiyorum. "

" Tamam, ne istiyorsun? "

" Kodun sizdeki kısmının kopyasını. "

" Cidden mi? " dedim, şaşırarak. " İlgilenmediğini söylemiştin. "

" Paul'a söylemiş olabilir mi? " dedi, Ayata. " Bizdeki kısmı almak için tuzak kurmuş olabilir mi? "

Ayata'nın söyledikleriyle bir adım geri gittim. " Bunu Paul'un istemediğine emin misin? "

" Saçmalama. " dedi, çok saçma bir şey söylemişim gibi gözlerini devirdi. " Babam öğrense çoktan işiniz bitmişti. "

" Doğru söylüyor olabilir. " dedi, Berta. " Allen bu kadar sakin kalacak bir adam değil. "

" Neden istiyorsun peki? "

" Sadece bilmek istiyorum. " dedi, umursamazca omzunu silkip. " Hepsi bu. "

" Peki, şu an sadece fotoğrafı var elimde. " dedim, " Kod yanımda değil. "

" Olur. "

" Gerçekten verecek misin? " dedi, Ilgın. " Kürşat abi bir şey söylesene. "

" Bigem ne yaptığını biliyor. " dedi, Kürşat ama sesi bu sözünü çok da destekler gibi değildi. " Sanırım. "

" Diğer yarısını nasıl alacaksın? "

" Sen aldığında onun da fotoğrafını atarsın. "

" Tamam. " dedim, başımı sallayarak. Telefonumu çıkarıp fotoğrafı gönderdim.

" Alabilir miyim anahtarı? "

Fotoğrafa bakıp anahtarı uzattı.

" Marvin. " dedim, gözlerinin içine bakarak anahtarı tuttum. " Sana güveniyorum. " Anahtarı çekip gülümsedim. Ona artık kesinlikle güvenmiyordum.

" Kameraları halledeyim. " dedi, " Uzun sürmez. "

" Bigem. " dedi, Kürşat. " Geri dönebilirsin. "

Bilgisayarın başında oturan Marvin'den uzaklaşıp balkon kapısına doğru gittim. " Hayır. " dedim, fısıltıyla. " Bu iş, bu gece burada bitecek. "

Camdan dışarı baktığımda ay ışığının aydınlattığı yeşil çimlerle ve ağaçlarla kaplı bahçe ürkütücü görünüyordu. Balkon evin arka tarafına bakıyordu ve oralarda bir yerde arka kapı olmalıydı.

" Bitti. " dedi, Marvin.

Odaya dönüp hızlıca bilgisayarın başına geldim. " Emin misin? " diye, sordum bir bilgisayara bir Marvin'e bakarken.

" Evet, acele etsen iyi olur. Fark edebilirler. "

Çantamın gizli bölmesindeki silahı çıkarıp belime yerleştirdim. " Kaç koruma var? "

" Dört, birisi kamera odasında. "

Başımı sallayıp bir şey demeden odasından ayrıldım. Katı ve merdivenleri kontrol ederek kimsenin gelmediğinden emin olduğumda dördüncü odanın kapısına gelip kilidi açtım. Çantanın gizli bölmesinden çıkardığım yuvarlak cihazı çalıştırdığımda derin bir nefes aldım. " Başlıyorum. " dedim, fısıltıyla ve kapının kolunu indirip yavaşça araladım.

" Kapının yanındaki duvara sabitliyorsun. " dedi, Gürbüz. " Bir dakika içinde sistemi etkisiz hale getirecek. "

Gözlüğümü orta parmağımla sabitleyip bir adım attım ve alarm çalmaya başladı.

" Siktir! " dedim, bağırarak. Panik içinde sıçrayarak kendimi odaya attım. " Kapı eşiğinde alarm olabileceğini neden kimse söylemedi? "

" Çık! " diye, bağırdı Kürşat. " Çık hemen evden. "

Kapıyı arkadan kilitleyerek arkasına ne bulduysam doldurdum. Kırmızı ışıkların yanıp söndüğü odada etrafıma kısaca göz atıp kasanın yanına geldim ve kilidi açacak makineyi yerleştirdim.

" Gürbüz çabuk. " dedim, bağırarak.

" Bigem! " Alçin'in bağırmasıyla yüzümü buruşturdum. " Saçmalama yakalanacaksın. Kaçman lazım. "

" Herkes bir sakin olsun. " diye, bağırdı Kürşat.

" Ortadaki tuşa bas. " dedi, Gürbüz. En sakin konuşanımız oydu.

Dediğini yaptım. " Bastım. "

" İki saniye bekle. " dedi, " Açtım, çıkarabilirsin. "

Aleti çıkarırken kapının yumruklanmasıyla sıçradım. Kasayı açıp içindeki her şeyi bakmadan çantaya doldurdum ve ayağa kalktım.

" Nasıl çıkacaksın? " diye, sordu Ayata.

Kapıya baktım neredeyse kırılmak üzereydi. Balkona koşup aşağıya baktım. İkinci kattaydım ve atlamaktan başka şansım yoktu. Korkuluğa bacağımı atmışken Marvin'in sesiyle durdum.

" Buraya gel. "

Kendi balkonundan bana doğru elini uzatmış olan Marvin'e döndüm. Birkaç saniye ne yapacağıma karar verememişken silah sesiyle başka şansım olmadığını anlayıp Marvin'in balkonuna attım kendimi. O sırada balkona gelen korumalara doğru bağırdı Marvin.

" Aşağı atladı. " dedi, sonra ağlamaya başladı. " Çok korkuyorum, yakalayın onu çabuk. "

Cenin pozisyonunda karanlık balkonda yatarken oyunculuğunu alkışlamamak için kendimi zor tutuyordum.

" Tüm kapıları tutun. " diye, bağırdı koruma. Uzun boylu korumanın sesine benziyordu. " Bahçeden bir yere ayrılamaz. "

Birkaç saniye sonra sesler kesildiğinde başımı kaldırıp Marvin'e baktım.

" Gittiler. " dedi, yanıma otururken.

Doğrulup oturdum. " Kapının eşiğinde alarm olduğunu bilmiyordum. " dedim, nefes nefese. " Her şey berbat oldu. "

" Hemen gitmen lazım. " dedi, " Birazdan çalışanlar odama gelirler. "

Etrafa bakıp ayağa kalktım ve korkuluklara tırmandım.

" Teşekkür ederim. " dedim, " Hoşça kal, Marvin. "

İnmek üzereyken elimden tuttu. " Bigem! "

Devam etmesi için yüzüne baktım. " Gelecekte bir gün beni tekrar bulur musun? "

Gülümsedim. " Bulacağım. "

Eğilip dudaklarımdan öptü.

" Öptü mü o? " dedi, Ilgın.

" Ölüm öpücüğü. " dedi, Ayata.

Uzaklaşan Marvin gözlerime baktı. " Özür dilerim. "

Ben daha ne için özür dilediğini anlamadan omuzlarımdan aşağı itekledi.

" HAYIR! " diye, bağırdı Alçin ben düşerken.

Şaşkınlıktan daha bir tepki dahi verememişken sırt üstü çimlere düştüm ve acıyla inleyerek gözlerimi kapadım.

" Bigem! "

" Bigem iyi misin? "

Kulağıma gelen uğultulu sesler bir süre sonra netleşti.

" Bigem kendine gel. "

" İçeri giriyoruz. " dedi, Kürşat.

" Hayır. " dedim, kesik bir nefes alarak.

" İyi misin? "

" Evet. " dedim, doğrulurken. İnleyerek oturdum ve gözümden düşen gözlüğü bulup tekrar taktım. Etrafıma baktığımda bana doğru koşan iki korumayı gördüm. Ayağa kalkıp topallayarak koşmaya başladım.

" Silahını çıkar. " dedi, Kürşat.

Dediğini yapıp belimdeki silahı çıkardım ve korumalara döndüm. Bir süre durup ne yapacağımı bilemedim.

" ATEŞ ET! " diye, bağırdı.

" Yapamam! " diye, bağırdım. Neredeyse ağlamak üzereydim.

" Kaldır ellerini. " dedi, yaklaşan koruma. " Silahını bırak. "

" Ateş et aptal herif. "

" Siktir! " diye, bağırıp korumaların bacaklarına doğru sıkmaya başladım.

Ateş etmemle kaçan korumalar etrafa rastgele kurşunlar sıktı. Karanlık olduğu için görüş alanları net değildi. Tekrar kaçmaya başladığımda karşımda dikilen başka bir korumayla olduğum yerde kaldım. Koruma hiç beklemeden yüzüme yumruğunu indirdi. Bir adım geriye doğru gidip sersem bir şekilde başımı salladım. Gözlüğü düzleyip yüzüne baktım.

" Bigem! " dedi, Alçin. " Üzerine koş ve ayağını göğsüne geçir. "

Bağırarak üzerine gidip göğsüne dönerek tekme attım. Tekmemle geriye giden koruma öksürmeye başladı.

" Durma, yakasından tut. "

Yakasından ve kolundan tuttum.

" Beni nasıl kaldırdın, çok da güçlü görünmüyorsun? " dedim, gözlerimle zayıf bedenini süzerken.

" Güçle alâkası yok bunun. " dedi, kolumu tutup. " Tamamen denge ve doğru taktik işi. "

Ayağını yere vurdu. " Sağlam dur ve çek. "

Ben bir şey demeden bağırarak çekip beşinci kez sırt üstü yere yatırdı.

Yerde yatan korumaya bakıp sırıttım. Sesler tekrar arttığında bir çıkış kapısı aramak için koşmaya başladım. Ağaçların altından duvar diplerinden koşuyordum. Neredeyse bahçenin diğer ucuna varmak üzereyken ayağıma takılan şeyle yere düştüm. Geriye dönüp baktığımda bir kapağın demir kulpu olduğunu fark ettim.

" O ne? " dedi, Kürşat.

" Bir kapak. " diye, fısıldadım. Kulpu kendime doğru çekip açtım.

" Kaçmaya devam et. " dedi, Kürşat. " Oyalanma. "

Önce karanlık çukura baktım bir süre sonra başımı kaldırıp bana doğru koşan adamlara. Hislerim, bu zifiri karanlığın ay ışığıyla aydınlanmış bahçeden daha güvenli olduğunu söylüyordu. Hiç düşünmeden kendimi boşluğa bıraktım. Neredeyse iki metre düşüp hemen ayağa kalktım. İkinci kattan düştükten sonra burası çocuk oyuncağı gibi gelmişti. Elimle karanlığı kontrol edip öne doğru bir adım attım tekrar tekrar tekrar ve tekrar koşmaya başladım. Hiç durmadan, yavaşlamadan hızla koşuyordum.

" Bigem. " dedi, Kürşat. " Nereye gittiğini biliyor gibisin. "

" Biliyorum. " dedim, gülerek. " Çok iyi biliyorum. "

Burnumu çarptığım duvara geldiğimi hissetiğimde ayaklarımı kaydırıp sağa döndüm.

" Alçin. " dedim, " Burası gerçekti. "

Alçin sessiz kalırken Ilgın, " Ne demek istiyorsun? " diye, sordu.

Birkaç köşe daha dönüp tünelin sonuna vardım. Ellerimi rastgele etrafımda ve başımın üzerinde dolandırdım. Elime çarpan soğuk metali hissetiğimde kahkaha attım. " Kurtuldum. "

Tüm gücümü kullanıp kapağı yukarı doğru ittim ve yıldızlı gökyüzüne baktım. Çukurun kenarlarından destek alıp kendimi yukarı çektim.

" Etrafı tarif et. " dedi, Kürşat. " Hemen gelip alalım seni. "

Tünelin ucu bir yola çıkıyordu. " Bilmiyorum. " dedim, " Yokuş olan bir yoldayım. "

" Tamam, uzaklaş oradan. "

Bir şey demeden yokuş aşağı koşmaya başladığımda önüme çıkan adamla olduğum yerde sıçrayıp bir adım geriye gittim.

" Ne çok beklettin. " dedi, gülümseyerek. Bana doğru çevrilmiş silahı olmasa iyi niyetli bir karşılaşma diyebilirdim.

⌛️

BÖLÜM SONU

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top