Bisiklet - Kod: 11

BİSİKLET - KOD: 11

⏳️

Silahı kavrayan elimin parmaklarını sıkıp boynumu esnettim. Ateşlenmeyi bekleyen Beretta 92fs'in ağırlığı kolumu uyuşturmaya başlamıştı. Tetiğe basmak için işaret parmağımı yavaşça kaldırıp indirdim ama bir türlü benden yaklaşık otuz adım uzakta duran hedef tahtasına odaklanamıyordum.

" Biraz rahatla. " dedi, " Kürşat silah olan elime dokunup. Parmaklarımı açmaya çalıştı.

Bakışlarımı tahtadan ayırmadan cevap verdim. " İlk kez elime silah alıyorum. "

" Topla dikkatini biraz. "

Kafamda onlarca soru etrafa dağılmışken toplamak kolay değildi. Her şey, o kadar çok baskı yapmıştı ki hedefi şakağım yapmak hiç de zor görünmüyordu.

" İstersen ara verelim. " dedi, umutsuzca. Hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu. Ama kaçırdığı bir şey vardı; ben onun yetiştirdiği ajan değil, sıradan bir öğrenciydi. Daha askerliğimi bile yapmamıştım.

Havada asılı duran kolumu indirip Kürşat'a döndüm. " Silah gerçekten gerekli mi?"

" İşler ters giderse kullanmak zorunda kalabilirsin. "

" Kullanacağımı sanmıyorum."

Omzunu silkti. " Sen bilirsin ama ölmek istemiyorsan öldürmen gereken anlar olabilir. "

Söylediği cümleyle afallayıp bir adım geri gittim. O da mı biliyordu laneti? Günlükte yazılana gönderme mi yapmıştı yoksa sadece tesadüf müydü?

" Sen. " dedim, biraz durdum. " Günlüğü okudun mu? "

Kaşlarını çattı. Konunun değişmiş olmasını anlamamıştı muhtemelen. " Hayır okumak istemedim ama varlığından haberim vardı. "

" Profesör bir şey söyledi mi peki? "

" Ne gibi? "

" Fürüzan'a ait bir söz. "

" Çok fazla. " dedi, ellerini rahat bir tavırla kumaş pantolonunun cebine atıp. " Anılarından, Fürüzan'la olan ama benim hatırlayamadığım anılarımızdan. " 

" Fürüzan'la sen mi? " dedim, şaşırarak.

Olumlu anlamda başını salladı. " Fürüzan benim ablam. "

" Ne? " dedim, biraz bağırıp.

" Cidden mi? "

" Evet, ben beş yaşındaydım ablam öldüğünde. " dedi.

Şaşkınlıktan bir süre konuşamadım. " Ne diyeceğimi bilmiyorum. Neden daha önce bahsetmedin? "

" İşimizin dışında bir konu olduğu için. "

Makul bir açıklamadıydı ama bir robot edasıyla görevine bu kadar odaklı kalması garip gelmişti. Bir şey demeden yönümü hedef tahtasına çevirip silahı doğrulttum.

" Ne anısından bahsediyordun? "

" Hiç. " dedim, sakin bir sesle. Tek gözümü kapatıp odaklanmayı denedim. " Önemli bir şey değil. Sadece..." diyip durdum ve bir el ateş ettim. Kulaklarıma tırmalayıcı, yüzümü buruşturan kısık bir ses yayıldı. Etrafımızdaki insanları rahatsız etmemek ve şikayet almamak için Kürşat, silaha susturucu takmıştı. " Sadece her şey öldürmem üzerine planlanmış gibi. "

Gözlerimi kısıp hiçbir değişiklik olmayan hedef tahtasına baktım. Tabii ki ıskalamıştım, birçok şey gibi. Bu daha başlangıçtı. Binlerce yıl ıskalayacaktım. Ta ki o ana kadar. Kendimi kurtaracağım ana kadar.

" Alplere de olsa ateş etmen güzeldi. " dedi, Kürşat gülerek. " Bir daha dene. "

İfadesiz bir yüzle birkaç el daha ateş ettim. Hâlâ hedefi vuramamış olsam da kurşunlar yakın geçiyordu. Biraz sonra kurşun bittiğinde boşalan silahı Kürşat'a verdim. " Sırada ne var? "

" Dövüşmeyi biliyor musun? "

" Yani. " dedim, dudağımı büküp. " Biraz sokak dövüşü biliyorum. En azından kendimi savunacak kadar. "

Gülümsedi sevecen bir tavırla. Bu aralar fazla abi gibi davranıyordu. Çiğ sarılığının verdiği o soğukluk eskisi kadar hissedilmiyordu. Tam ağzımı açıp bir şey demek üzereyken karnıma inen yumrukla inleyerek iki büklüm oldum. Gülümsemesi kahkahaya dönüşen Kürşat, iki adım geri gidip ceketini çıkardı ve silahla beraber çimlerin üzerine bıraktı. " Başla bakalım. " dedi, ellerini önünde yumruk yapıp.

Biraz önce yediğim yumruğun acısını çıkarmak istercesine suratına doğru yumruğumu salladım. Başını yana çekip basit bir hamleyle kurtuldu ve kolumu tuttu. Refleksleri o kadar hızlıydı ki ne olduğunu anlamamıştım. Kolumu bükmek için güç uyguladığında buna izin vermeden diğer elimle omzuna vurdum ve itekledim. Bir adım geriye gidip kaşlarını kaldırdı. Beklemediği bir hamleydi muhtemelen. Öylece gelecek olan yeni bir yumruk hamlesi beklerken boynuma değen tekmeyle yere yuvarlanmam gündüz vakti yıldız saymamı sağladı. Teşekkürler Kürşat Abi, sayende bilimin sınırlarını aştım.

Oturur pozisyona gelip yavaş hareketlerle boynumu esnettim. Kırılmamıştı, yaşayacaktım. Neyse ki. Ortamı dolduran alkış sesiyle başımı yukarı doğru kaldırdım ama acıdığı için inleyerek geri indirdim. " Aahh! " diyerek sırt üstü çimlere uzandım.

Gökyüzüyle arama giren Alçin, alkışlarına devam ediyordu. Ellerini Kürşat'a doğru kaldırıp son kez çırptı. " Bravo Abi! " dedi, hayranlık dolu bir sesle. " Gördüğüm en havalı tekmelerdendi. "

" Kürşat, keyifle kahkaha attı. " Teşekkür ederim ama biraz sert oldu galiba. "

Alçin tekrar görüş alnıma girip yüzüme baktı. Sarkan kızıl saçlarının arasındaki küçük yüzü, çok sevimli görünüyordu.

" Akşama kadar yatacak mısın? "

" Fena fikir değil. " dedim, kalkarsam daha çok dayak yiyeceğimi hissediyordum.

O sırada Kürşat'ın telefonu çalmaya başladı. Ceketinin iç cebinden çıkarıp aramayı cevapladı. " Efendim. " dedi, sonra arkasını dönüp karşı tarafı dinledi biraz. Bileğimden tutan Alçin'le Kürşat'tan bakışlarımı ayırdım.

" Kalk hadi. " dedi, çekiştirerek.

Bileğimi kurtarıp başımı iki yana salladım. " Çimler güzel. " dedim, iç çekerek. Buna ihtiyacım olduğunu bilmiyordum.

" Tamam, siz bir şey yapmayın. Ben geliyorum. " Telefonu kapatan Kürşat, yönünü bize döndü. " Çocuklar benim gitmem lazım. " dedi, silahı beline yerleştirirken. Yerdeki ceketini alıp giymeden elinde tuttu. " Beraber çalışmaya devam edin. "

" Ne? " dedim, yerimden doğrulup. " Alçin'i mi döveyim? "

" Hey! " diye, bağırdı Alçin. " Beni hafife mi alıyorsun? "

" Seni hafife bile alamam. " dedim, küçümseyici bakışlar atarak.

Alçin'in sinirli yüzünü hırsla Kürşat'a çevirdi. " Abi öldürmek serbest mi? Bir şey deneyeceğim de. "

" Gladyatörlük biteli çok oldu. " dedi, Kürşat gülerek. " Medenice dövüşün. "

Alçin'in bir şey demesine fırsat vermeden ön bahçeye doğru yürümeye başladı. Arkasından bakmayı bırakıp Alçin'e döndüm.

" Dövüşmek istediğine emin misin? "

" Dövülmek istediğine emin misin? "

Ukâlâ cevabına kaşlarımı kaldırıp ayağa kalktım ve karşısına dikildim. " Pekâlâ, kız olduğun için yumuşak davranmayacağım. "

" Başlayalım. " dedi, bir adım geri gidip ellerini önde tuttu. Bir süre karşılıklı durup ikimizde karşı tarafın hamle yapmasını bekledik.

" Sen başla. " dedim, bu saçma sessizliğe son verip.

Komutumu bekler gibi cevap vermeden yan tuttuğu elini yanağıma indirdi. Aldığım darbeyle sendeleyip başımı iki yana salladım. Pekâlâ, çok da güçsüz değilmiş. " Hoh! " dedim, nefesimi kabaca vererek. " Sertti. "

Gülümsedi. Bir kez daha elini salladığında yana kayıp hamleyi savurdum. Alçin geri çekilmeden yumruğumu yüzüne doğru salladığımda başını eğerek karnıma sarıldı. İteklemesiyle birkaç adım geri gittim. Kollarından tutup uzaklaştırmak isterken başını kaldırmasıyla alttan çeneme çarpması bir oldu. " Siktir! " dedim, çenemi tutup inleyerek. Galiba çenem kırılmıştı. Artık pipetle beslenmem gerekebilirdi. Ben inlerken Alçin geri çekildi.

" O kadar çok konuşmamalıydın. Bak çenen çıktı. "

Boynumu yana yatırıp ruhsuzca sırıttım. Alçin'de aynı samimiyetsizlikte gülerek yapacağım hamleyi bekledi. Onu fazla bekletmeden bağırarak üzerine doğru koştum, o sırada Alçin, tekmesini göğsüme kadar kaldırıp beni durdurdu.

" Hey! " dedi, " Yavaşla biraz. "

" Bu kadar esnek olduğunu bilmiyordum. " dedim, şaşırarak. Ayağı kendi baş hizasındaydı.

" Teşekkür ederim. " diyerek tekmesini göğsüme indirdi.

Öksürerek öne doğru eğildim. " Rica... ederim. " dedim, derin nefeslerimin arasında.

Kız bana yaklaştığında başımı kaldırıp yumruğumu salladım. Kolumdan tutup beni etrafında döndürerek arkasına geçirdi. Tüm bunlar anlayamadığım bir hızla gerçekleşmişti. Kafasından iterek kolumu kurtarmayı denedim.

" Bıraksana kızım. "

" Bağırma kulağımın dibinde. " diyerek kahkaha atmaya başladığında elini ısırmaya çalıştım.

" Ya! " dedi, sesi Alpler'de yankılanacaktı neredeyse. " Kürşat medenice dövüşün dedi. "

Ağzımı elinden çekip " Bırak yoksa koparırım. " dedim.

" Eeeh! " diye, eğilerek beni öne doğru çekti. Çığlık atarken havada ters dönerek sırt üstü yere yapıştım. Hissettiğim acıdan bir an için öldüğümü sanıp sessizce gözlerim kapalı bekledim. Azrail'in - görece şu an Alçin. - gelmediğini anlayıp gözlerimi yavaşça açtığımda Alçin'in korkunç suratı tepeden bakıyordu. Artık sevimli değil, korkunçtu. Elini uzattı. " Kalk hadi. Centilmence el sıkışalım. "

Elini tutup bir süre bekledim. Kendine doğru biraz çektiğinde tüm gücümü toplayıp onu aşağı doğru çektim ve üzerime düşmesini sağladım. Kısa bir çığlık atan Alçin, neredeyse boylu boyunca üzerime uzandı. Başını hafifçe kaldırıp yüzüme baktı. Tek eliyle yüzüne gelen saçlarını kulağının kenarlarına itti. Benden bir karış mesafede olan gözlerine, dudaklarına gitti gözlerim.

" Centil. mence. mi. bitirelim. " dedim, kelimeler arasında duraksayarak.

" Hı hıh! " dedi, kısık sesle.

Ellerimi usulca beline koydum. Bol, siyah tişörtünün altında belli olmayan zayıf belini parmaklarımın ucunda hissedebiliyordum.

" Tabii. " dedim, gülümseyerek dudaklarına bakarken. Alçin'in de bakışları gözlerim ve dudaklarım arasında gidip geliyordu. " Bitirelim. "

Başımı hafifçe kaldırıp bir an da hızlıca burnuna indirdim. Yüzüne kafa yiyen Alçin, inleyerek burnunu tuttu ve yan tarafıma devrildi.

" Yaa! " dedi, bağırarak. Bu sefer Alpler'e çarpmıştı sesi. " Bigem! "

Zafer kazanmış komutan edasıyla dudaklarım kapalı kocaman gülümserken açık mavi, bulutsuz gökyüzüne bakıp rahatlamış bir şekilde iç çektim.

" Alçin, ben ortalama, sıradan bir insanım. Canım yanınca centilmence karşılayamam. "

Birkaç saniye sessiz kalan kız, kahkaha atmaya başladı. Başımı hafifçe çevirip ona baktım. Benim gibi uzanmış gökyüzünü izliyordu. Eğlenceli kahkası bana da bulaştı,  beraber gülmeye başladık.

" Yalnız. " dedim, gülmemi durdurup " Marvin'in evine sen gitsen daha iyi olur. Kendini benden daha iyi koruyacak gibisin. "

" Judo öğrenmiştim lisede. "

Kaşlarımı çattım. " Bunu başlamadan önce söylemeliydin. "

Kıkırdadı sonra durgunca konuştu. " Oraya gitmen gerekiyor mu gerçekten? " Gitmemi istemiyormuş gibi bir hali vardı.

" Konuştuk bunları uzun uzun. " dedim, birkaç saat önce yaptığımız toplantıdan bahsederek. " Koda ulaşmanın en iyi yolu bu. "

Günlükte yazan mesajdan çok Harun Özgen'in bundan, sorduğum halde bilerek bahsetmemesi, yalan söylemesi midemde yumruk etkisi yapmıştı. Bu hisle nasıl mücadele edeceğimi bilmiyordum, ilk defa yüzleştiğim bir histi: aldatılmak.

Karşımda şaşkınca duran ne diyeceğini bilemez bir şekilde duran Alçin, ağzını açıp kapadı. Gürbüz, olanları daha anlamış değildi.

" Ne oluyor abi? "

Ona cevap veremeden kapım çalındı ve Ilgın içeri girdi.

" Kürşat çağırıyor. " dedi, hepimize tek tek bakarken. " Toplantı varmış. "

" Geliyoruz. " dedim, günlüğü kapayıp çekmeye koydum.

Hep beraber Ilgın'ın peşinden salona geçip yemek masasına oturduk. Berta'nın geçen sefer anlattığı plan tahtası yine karşımızdaydı.

" Merhaba, arkadaşlar. " dedi, hafifçe gülümseyerek. " Büyük gün üç gün sonra. O yüzden toplandık. "

Kimseden ses çıkmayınca konuşmasına devam etti. Tahtadaki bina taslağını gösterdi. " Burası Paul'un evi. "  Sonra odalardan birisini gösterdi. İkinci katta, merdivenlerin sağından üçüncü kapıydı. " Marvin'in odası. " derken kısaca bana baktı. Yanındaki dördüncü odayı gösterdi. " Kod'un olduğunu düşündüğümüz oda. "

" Marvin, seni ders çalışmak için evine davet edecek. " diye, bana bakarak konuştu karşımda oturan Kürşat. Dirseklerini masaya yaslamış, hafifçe öne eğilmişti. " O gün Paul evde olmayacak. "

" Nereye gidecek? " dedi, Ilgın. Aramızda Alçin olduğu için yüzünü göremiyordum.

" İş gezisi için Cern'e gidecek. "

" Marvin bilerek bugünü seçti galiba. " dedi, Ayata. Toplantıya başladığımızdan beri özenle birbirimize bakmıyorduk.

" Evet. " dedi, Berta. " Her ne kadar evde birçok koruma olsa da Paul'un yokluğu bizim için avantaj. "

" Odaya girdim, diyelim. " dedim, " Lazerle korunan yerde kasaya nasıl ulaşacağım? "

" Lazerlerin geçtiği yolun göründüğü düşünmüyorum. " dedi, Alçin.

" Gürbüz'ün geliştirdiği bir makine var. " dedi, Kürşat yanındaki Gürbüz'e dönüp. " Lazer sensörlerini etkisiz hale getirecek. "

" Ha! " dedim, rahatlamış bir şekilde arkama yaslanarak. " Ben de akrobatik hareketler yaparak ışınların arasından geçeceğimi düşünmüştüm. "

" Sen Selena, Nazlı değilsin, kendine gel. " dedi, Alçin.

Masada kısa bir gülüşme oluşurken Ayata gülmemek için dudaklarını sıkıyordu.

" Kasayı nasıl açacak? "diye, sordu Ilgın?

" Parmak izi geçmiştir bence. " dedi, Alçin.

" Bantla halledilir. " diye, ekledi Ayata gülerek.

Berta elini havaya kaldırdı. " Dağıtmayın konuyu. "

" Onun içinde bir şeyler yaptım. " dedi, Gürbüz utanarak ama belirginleşen yüz çizgilerinde saklayamadığı bir gurur hissediliyordu.

" Küçük bir cihaz var. Onu tuşlara yerleştirdiğinde gerisini Gürbüz halledecek. " dedi, Kürşat.

" Bir aksilik olmadan Kod'u alırsan sakince evden çıkıp sokağın yukarısında seni beklediğimiz minübüse gelirsin. " dedi, Berta. Minübüsün duracağı kısmı çubukla gösterirken.

" Ya bir aksilik olursa. "

" Yakalanmadan evden çıkarsan arka bahçede bir kapı var oradan çıkıp karşıdaki villaya girmen lazım. Villanın kapısı senin için açık olacak ve orada bizden bir arkadaş seni alıp bize getirecek. "

" Umarım buna gerek kalmaz. " diye, mırıldandım.

Biraz sessizlik oldu sonra Alçin, herkesin aklındaki o uğursuz soruyu sordu. " Yakalanırsa ne yapacak? "

Kürşat ve Berta birkaç saniye birbirine baktı. " Yakalanırsa nasıl kendin savunacağını ve kurtaracağını öğreteceğim. "

" Nasıl? " dedim, anlamamıştım.

" Silah kullanmayı ve dövüşmeyi öğreneksin. "

İnanamaz bir şekilde kaşlarımı kaldırıp histerik bir kahkaha attım. " Bu kadarı benim için bile çok fazla. "

Kürşat, sadece gülümsemekle yetindi. Söylediğimi ciddiye almayan, kafasına koyduğu şeyi yapacağına dair bir gülümsemeydi.

Gökyüzünden bakışlarımı çevirip Alçin'in yüzüne baktım. Burnu kızarmıştı. Bir an için kafa attığıma pişman oldum ama çok kısa sürmüştü. Havada tepetaklak süzüldüğümü asla unutmayacaktım.

" Umarım bir an önce Türkiye'ye döneriz. " diye, iç çekti.

" Özledin mi? " Olumlu anlamda başını salladı. Ben de özlemiştim; Ailemi, okulumu, evimi, Olgun'u.

Ayağa kalkıp " Hadi! " dedi, " Eve gidelim artık acıktım. Adam dövmek acıktırdı. "

" Alçin! " dedim, uyarır gibi.

" Tamam ya bir şey demedik hadi. "

Akşam olmak üzereydi, batmakta olan güneşe baktım. " Ben iyiyim böyle. " dedim, popumu hareket ettirip iyice yerleşerek.

" Pekiii. " dedi, Alçin kelimeyi uzatarak. " Kendim götürürüm. " Eğilip ayak bileğimden tuttu ve çekmeye başladı.

" Alçin ne yapıyorsun? " dedim, ciddi ciddi eve doğru sürüklenirken.

İki eliyle bileğime yapışmış ağır ağır yürüyen kız, başını çevirip yüzüme baktı. Akşam güneşi arkasından vurduğu için yüzünde gölgeler oluşmuştu. Gülümseyen gölgeli yüzüne, parlak kızıl saçlarına büyülenmiş gibi baktım. Güneşin batışıyla çok güzel bir manzara oluşturuyordu. Bu kadar güzel olduğu için itiraz etmeden beni sürüklemesine izin verdim. Maalesef güzel kız cinsiyetçisiydim.

BÖLÜM SONU

Ben yazarken çok eğlendim. Umarım sizin de eğlendiğiniz bir bölüm olmuştur. 🖤

 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top