-4- "Annenin Efsaneleri Ve Çocukları"

*Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım*

Anne denilen o varlık Tanrı'nın kutsamasını aldığı düşünülen bir kadındı. Belki de cinsiyetinin bir önemi yoktu. Onu bizim annemiz yapan sahip olduğu rahimdi. Onu anne yapan bedeninin birer parçası olan çocuklarıydı. Bizlerdik. Bizler onun soyundan geliyordu. Eva... Yeryüzündeki her şeyin ve herkesin annesi...

Hayır, insanlar için geçerli değildi bu. Eva'nın sahip olduğu rahmine sadece vampir ve kurtlar düşüyordu. Ama o büyük savaş sırasında kurtların annesi olmayı kabul etti. Soykırımdan bizi kurtaran oydu. Öldüğünde ise sahip olduğu rahim soyundan gelen çocuklarına aktarılmaya devam etti. En son ki anne iki asır önce öldü. Kurtların soyları tehlikeye girdikçe yeni bir anne doğuyordu. Eva'nın biz kurtlara bağışladığı rahmi içimizden birilerinin bedeninde uyanıyordu.

Ve iki asır sonra Eva'nın rahmi benim bedenimde uyandı.

Anne bendim.

"Anne," dedi Yaşlı Kurdun çocuklarında biri. "Emin misin? O bir erkek."

"Evet," dedi Yaşlı Kurt. "Eva onu seçti. Buna itiraz edebilecek bir düzeyde değiliz. Eva'nın seçimleri sorgulanmaz."

Başımı sağa sola salladım. "B-bir yanlışlık olmalı," dedim korkuyla. "Ben anne olamam." Yaşlı Kurt usulca gülümsedi. "Yoksa anne olmaktan, Eva'nın mirasından korkuyor musun?"

"Hayır!" Sesimin fazla yüksek çıkması ile başımı yere eğdim. "Ben... Sadece... Bir erkeğim. Benim anne olmam imkansız." Yaşlı Kurt başını sağa sola salladım.

Anne ve babamın bakışlarını üstümde hissediyordum. Ablam ve kız kardeşlerim şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Ben onların yüzüne bakamıyordum. Ben... Kadın mıydım yoksa erkek mi? Bir penisim vardı ama bir rahmimde vardı. Kahretsin! Bu...

"Sakin ol Tylor. Cinsiyetinin bir önemi yok," dedi annem. Başımı sağa sola salladım. Nasıl sakin olmamı bekleyebilirlerdi ki? Ben... Hayır, bu imkansız.

"Bakın," dedim yavaşça. "Ben olamam. Ben masum biri değilim. Eva masumdu. Onun temiz kalbi ve kurtuluş duaları Tanrı tarafından masum olduğu için kabul edilmedi mi? Ben masum değilim."

"Sana masum olmadığını düşündürten nedir?" Yaşlı Kurdun sorusu ile sertçe yutkundum.

"Alkol tüketiyorum, sigara içiyorum, evlenmediğim halde birçok dişi kurtla birlikte oldum." Başımı utançla eğdim. "Küfür ediyorum. Dua bile ettiğim söylenemez. Ve en önemlisi ben bir erkeğim." Dün gece yaşananları yeniden hatırladığımda dudağımı dişledim. Anne, elbette biriyle evlenmek zorundaydı. Ve ben bir erkekle evlenecektim. Ah, dün gecenin aynısını belki de defalarca yaşayacaktım. Buna hazır değilim!

"Korkuyorsun," dedi Yaşlı Kurt.

"Evet."

"Erkek olduğun için?"

"Evet."

"Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Eğer birçok dişiyle birlikte olmuşsan biliyorsundur ki cinsel birliktelikler sadece hamile bırakmayı ya da hamile kalmayı hedeflemez. Cinsel birliktelikler zevklidir." Başımı kaldırıp Yaşlı Kurda baktım. "Canın yanar mı? Belki. Ama her zaman değil."

"Hem ben anne olsam bile kim benimle evlenir ki?" Alayla güldüm. "Ben bir erkeğim."

"Cinsiyetinin bir önemi yok." Eliyle çocuklarından biri gösterdi. Başımı çocuklarına çevirdiğimde Yaşlı Kurdun benden uzun, ablamın yaşlarında olan erkek çocuğunu gösterdiğini gördüm. Kaşlarımı çattım. "Annenin varlığı hissedildiğinde hemen ardından anne tarafından kutsanacak bir baba seçildi. Oğlum Albert, seninle evlenecek."

Albert, başını kaldırdı ve bana baktı. Ela gözlerinde ifadesizlik hakimdi. Başıyla bana küçük bir selam verdi Bunu yapmasıyla saçları anlına döküldü. Onu tanıyor gibiydim. Beyaz Kurt diyorlardı onun için. Dönüştüğünde bembeyaz bir kurt oluyormuş. Tamamen dönüşüm geçiren sayılı kurt-adamlardan biriydi o.

"Bu benim için bir şeref," dediğinde başımı sağa sola salladım. Bundan bir kurtuluşum olmayacak mıydı? Derin bir nefes aldım.

"BEN DÜN GECE BİRİYLE BİRLİKTE OLDUM!"

Yaşlı Kurt başını salladı. "Farkındayım," dedi. "Annenin kokusunu salgılamışsın. Ama bu bir dişiyi etkilemez ve bir dişi senin rahmine spermlerini bırakamaz." Başımı yere eğdim.

"Sarhoştum. Önümü göremeyecek kadar hem de," dedim kısık bir ses ile. "Ve... Ve..."

"Bir erkek mi?" dedi Yaşlı Kurt. Anne ve babamın delici bakışlarını hissedebiliyordum. Daha önce bir sürü kız arkadaşım olmuştu. Gay olmadığıma emindiler ama bunu da beklemiyorlardı. "Evet," dedim ve başımı kaldırdım.

"Hım, kondom kullanıldı mı? Ya da herhangi bir şey," dedi ve başını sağa sola salladı. "Ah, ne diyorum ki ben? Erkeklerin ilişkisi nasıl ilerliyor?"

"Bende bilmiyorum."

"Bilmediğimiz şeyler bulaşmamalıyız Tylor."

"Haklısınız Efendim."

"Hamile olup olmadığın belli değil. Ama dün gece ki kıyafetlerinin kokusundan o kurdun kim olduğunu bulabiliriz." Durdu. "Kurttu değil mi?" Sessiz kaldım.

"Tylor bir şey söyle!" diye bağırdı babam. Derin bir nefes aldım ve başımı sağa sola salladım. Yaşlı Kurt başını salladı. "Dürüstsün Tylor. Bu iyi. Bir insan mı yoksa vampir mi?"

"Vampir," dediğimde Ellen'ın dudaklarından bir ne nidası döküldü. Başımı ona çevirdim. Şaşkınca bana bakıyordu. Sertçe yutkundum. "Bir sorun mu var Ellen?" dedi Yaşlı Kurt. Ellen başını salladı.

"Evet," dedi.

"Nedir?"

"O vampir," dedi Ellen yavaşça. "Abi o vampir Otis Stew Wright değil, değil mi?" Herkesin gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Başımı salladım.

"O."

"Beni şaşırtıyorsun Tylor," dedi Yaşlı Kurt.

"İnanamıyorum," dedi annem. "Tylor bunu bize nasıl yaparsın? Bunu ırkına nasıl yaparsın? Sen bir kurtsun. O kan emicilerden biriyle... Üstelik Lorduyla... Tylor, sana inanamıyorum."

"Başına gelebilecek her şeyi hak ediyorsun!" dedi babam sertçe. Yutkundum. İtirazım yoktu. Onlar haklıydı. "Efendim, ona verebileceğiniz her cezaya razıyız." Yaşlı Kurda baktım. Yaşlı Kurt başını kaldırdı ve oğlu Albert'e baktı.

"Ceza gerektirecek bir durum yok," dedi Albert. Ona baktım. "Sarhoş olan herkes hata yapabilir. Aklı yerinde değilken yaptıklarından onu sorumlu tutamayız. Bu Vampir Lordunun suçu, Tylor'ın değil." Ona teşekkür etmek istedim.

"Oğlum onun damadı olarak seçilmişti. Bu yüzden karar hakkını ona bıraktım. Hamilelik çok farklıdır. Otis'in spermleri döllenmeyebilir," dedi Yaşlı Kurt. "Tylor?"

"Efendim?"

"Eğer o Vampir Lordunun spermleri döllenmediyse Albert ile evlenecek misin?" Kaşlarımı çattım.

"Efendim-"

"İtiraz etme!" diye hırladı babam. Başımı Albert'e çevirdim. Göz göze geldik. "Böyle bir şeye gerek yok," dedi Albert. "Eğer spermler döllenmediyse Tanrı'nın onu bize bağışladığı için dua etmeliyiz. Onu evlilik gibi bir şeye zorlayamayız."

"O anne," dedi Yaşlı Kurt. "Evlenmesi gerekli."

"Bunu zamana yayalım," dedi Albert ve yeniden Yaşlı Kurda baktı. "Bu onun için büyük bir şok Efendim. Onu evliliğe zorlamak bizden nefret etmesine neden olur. Anne bizden nefret etmemeli. Birkaç gün sonra hastaneye gidelim ve hamilelik testi yaptıralım." Başımı salladım.

"Tamam," dedim. Yaşlı Kurt bana baktı. "Şimdilik Albert'in dediklerine uyacağım." Başını anneme ve babama çevirdim. "Anneye karşı psikolojik ya da fiziksel şiddet uygulanmamalı. Eğer hamileyse bu çok tehlikeli olur." Kaşlarımı çattım.

"Eğer rahimde bir embriyo varsa bu ne olacak?"

"Kurt mu vampir mi?" dedi ablam. Yaşlı Kurt başını sağa sola salladı. "Bilemeyiz Tylor. Eğer hamileysen belki ölümsüz bir kurt doğurursun ya da ölümlü bir vampir. Ama nereden bakarsak bakalım sen bir ilk olacaksın." Ayağa kalktı. Eşi o kalkınca onun koluna girdi. "Gitmeliyiz. Konsey de bu kararı gözden geçireceğiz." Gülümsedi. "Herkes çok şaşıracak."

Onlar gittikten hemen sonra direkt odama çıkmıştım ve kapımı kilitlemiştim. Yatağıma uzanıp sadece tavanı izlemiştim ve izlemeye devam ediyordum. Her şey bir gün içince gerçekleşmişti. Muhtemelen yakın bir zamanda anne olduğumu herkes öğrenecekti. Arkadaşlarım da... Onlara ne diyecektim? Ya da bir vampir ile yattığımı öğrenirlerse? Ya o vampirin spermleri döllenirse? Elimi karnıma koydum.

"Gerçekten burada bir şey var mı?"

Eğer varsa hissetmeliydim değil mi?

"Hey, orada mısın?" dedim hafifçe doğrularak. Sonra kendimi yeniden yatağa bıraktım. "Of, ne saçmalıyorum ki ben? Sanki bana ses verecek. Umarım orada bir şey yoktur." Dişlerimi sıktım. "Ben bunu istemiyorum ki."

"Tylor?"

Ablamın sesini duyunca başımı kapıya çevirdim. "Ne oldu?"

"Gelebilir miyim?"

"Hayır."

"Kapı kilitli mi?"

"Evet," dedim. "Ama inanmıyorsan dene."

"İnanıyorum." Gülümsedim.

"Hala mı?"

"Evet. Sonuçta sen benim kardeşimsin." Başımı tavana çevirdim.

"Emin misin?"

"Elbette."

"Beni kardeşlikten reddetmeyecek misin?"

"Neden reddedeyim ki?"

"Hani bir vampir ile..."

"Ah, o konu... Olmuşla ölmüşe çare olmaz ki Tylor," dedi ablam. "Albert haklıydı. Aklın başında değildi o sırada."

"Ciddi misin?"

"Evet."

"Kapıyı açmam için mi söylüyorsun bunları?"

"Neden kapıyı açmanı isteyeyim ki?" Kaşlarını çattığını hissettim.

"Bana dişlerini geçirmek için." Kahkaha attığını duyunca ben kaşlarımı çattım. Neden kahkaha atıyordu ki şimdi?

"Saçmalama. Sadece... Sana iyi misin demek için geldim."

Birden yataktan doğruldum. Kapıya doğru emin adımlarla ilerledim ve kapının anahtar deliğindeki anahtarı çevirerek kilidi açtım. Kapı kolunu kavradım ve indirdim. Ablam bana baktı. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Sonra merhametle gülümsedi.

"Tylor..."

"Abla?"

"Ağlıyorsun," dediğinde kaşlarımı çattım ve elimi gözümün üstüne götürdüm. Elime bulaşan ıslaklık ile neye uğradığımı şaşırdım. Ben ağlıyordum. Ama fark etmemiştim.

"Ağlıyorum," diye mırıldandım. Ablam beni odanın içine itti ve arkasından kapıyı kapattı. Bana doğru döndü ve kollarını boynuma doladı. "Hişt," dedi yavaşça. "Ağlama."

"Neden ağlıyorum ki?"

"Üzgünsün."

"..."

"İyi değilsin, değil mi?" dedi ablam. Kollarımı onun beline doladım ve sıkıca sarıldım. Başımı onun boynuna gömdüm. "Abla," dediğimde dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. "Ben iyi değilim."

İsyan etmek kötü, derdi annem. Ama neden birinin isyan ettiğini hiç söylememişti. Birey neden isyan eder ki? Kötü olduğu için isyan etmemeli. Tamam, ama neden isyan etsin. İşte bunun cevabı yoktu. Annem bunun cevabını bana hiç vermemişti. Ama ben şimdi isyan etmenin kötü bir şey olduğunu bilerek, içimden neden ben diye bağırıyordum. İsyan ediyordum. İyi değildim. Bir vampirle birlikte olduğum yetmezmiş gibi bir de anne olmuştum. Hayır! Hayır! Bunu istemiyorum. Ben normal bir şekilde yaşamak istiyorum. Her şey bir anda, bir kavganın içindeymişim gibi üstüme atlamıştı. Ama neyin kavgasıydı bu.

"Abla..."

"Hişt, buradayım."

"Yanımda kal," dedim ağlayarak. Gözyaşım dudaklarımın arasına girdi. Ne olursa olsun işte şimdi ailemin varlığına ihtiyacım vardı. Ablam burada olduğunu söyleyerek zaten elinden geleni yapmıştı. Benim ağlama sebebim belliydi.

"Yanındayım."

"Ya karnımda bir şey varsa?" Ablamın güldüğünü duydum. Saçlarımı okşadı. Çocukken benimle uyurdu ve ben her uyuyamadığımda saçlarımı okşardı.

"O zaman küçük yeğenim için alışveriş yaparız ha?"

---

İki Gün Sonra, Yeri Tespit Edilmemiş Yer

Başını kaldırdı ve önünden geçmek üzere olduğu duvarlarda asılı olan tablolara baktı. İnsanlar yüzyıllar boyunca tablolarında vampirleri tasvir etmişlerdi. Onlar hakkında efsaneler uydurmuş, mitler yaratmışlardı. Onlardan kendi uydurmaları yüzünden korkmuşlardı. Komikti. Vampirleri ne kadar iyi tanıyorlardı ki? Abraham Van Helsing onları öldürdü diye kötü müydüler ki?

"Elbette öyleler," diye fısıldadı tabloları incelerken. Başını sağa sola salladı. Bu adam korkutucu şeylere bayılıyor, diye düşündü. Bedenini tamamen duvara doğru çevirdi. Tabloların birçoğunda vampirlerin insanları nasıl katlettiği tasvir edilmişti. Ama vampirler insanları sadece bir beslenme aracı olarak görüyordu. Vampirler, Kurtları katletmenin peşindeydiler.

"Hım, şatomda bir kurdun kokusu var."

Arkasından gelen sesi duymasın rağmen hiç bozuntuya vermedi. Duvardaki en büyük tabloya baktı. Kocaman bir masada birden fazla insan oturuyordu. Hayır, onlar insan değildi. Onlar yüksek yakalı pelerinlerini giymiş, köpek dişlerini törpülemiş, ellerindeki kadehlerden kan içen vampirlerdi. Tablodaki o masa da on bir sandalye vardı. Masanın başındaki sandalye boştu. Diğer on sandalye de erkek vampirler oturuyordu. Tabaklarında et parçaları vardı. Ama hepsi sadece ellerindeki kan dolu kadehlerle masanın başındaki boş sandalyeye bakıyordu. Masanın üstünde ise çıplak bir kadının cesedi vardı.

"Buraya yeniden geleceğini düşünmezdim."

"Bu tablo neyi anlatıyor?" dedi yanına gelen adamı duymazlıktan gelerek. Adam duvardaki büyük tabloya baktı. Derin bir iç çekti. Beyaz teni, kırmız dudakları ile ben vampirim diye bağırıyordu.

"On çocuğun hikayesi."

"On çocuk?"

"Eva'nın terk ettiği on çocuk." Kaşlarını çattı ve yanındaki adama baktı. Adam da başını eğip ona baktı ve gülümsedi. "Her ırkın kendi kültürü ve hikayeleri vardır. Bizim hikayemiz de bu. Hem de en popüleri."

"Eva'nın Terk Ettiği Çocuklar," diye mırıldandı. "Bu tablo o mu?" Vampir başını salladı. "Evet, Eva'nın Terk Ettiği Çocuklar."

"Üzücü."

"Öyle."

"Neden hiçbiri yemek yemiyor?"

"Çünkü anneleri masaya oturmadan yemeye başlayamazlar."

"Kadehleri?"

"Annelerinin varlığının şerefine kadeh kaldırmaları gerekiyor," dedi vampir. Hala tabloyu inceleyen bu güzel yüzü izliyordu. "Ama anneleri gelmeyecek değil mi?"

"Bilemezsin," dedi vampir.

"Sanırım duydun haberi."

"Evet. Yeni anne bir erkek," dedi alayla. "Trajik."

"Öyle."

"Başka bir şey var mı?" dedi vampir.

"Peki, bu masanın üstündeki kadın kim?" dedi. Yine vampiri duymazlıktan gelmişti. Vampir kaşlarını çattı. "Öylesine biri."

"Değil," dedi ve yanındaki vampire baktı. "O Yaşlı Kurt." Vampir başını tabloya çevirdi. Yutkundu hafifçe. Sonra da yanındaki güzel yüzün sahibine baktı. "Bu kötü bir şey değil mi?"

"Evet. O on çocuk akşam yemeğinde annelerine Yaşlı Kurdun cesedini sunacaklar." Kendi kardeşlerinin cesedini, diye düşündü. 

"Evet."

"Ama o ceset değil ki." Vampir kaşlarını çattı.

"Bu ne demek oluyor?"

"Buradaki Yaşlı Kurt ölü değil. Yüzündeki ifadeye bir bak. Bu tabloları alıyorsun ama incelemiyorsun. Aptalın tekisin!" Sonra yeniden tabloya baktı. "Yüzündeki ifade bir ölüye ait olamayacak kadar canlı. İlk bakışta bir kadının cesedi gibi duruyor ama değil. Şu yüzündeki cesur ifadeye baksana... Bir ölü bu kadar cesur bakamaz."

"Peki, neden Yaşlı Kurt hala orada yatıyor?"

"Çünkü o da Eva'nın gelip kendisini kurtaracağına inanıyor." Başını vampire çevirdi. "Eva'nın Terk Ettiği Çocukların hikayesini biliyorsun ama tabloyu bilmiyorsun." Vampirin beyaz yanakları kırmızı ile canlandı. Yanakları kızarmıştı. "Çok dikkatli ve bilgilisin."

Vampirin yüzündeki ifadeyi görünce tek kaşını kaldırdı ve vampirin bacak arasına baktı. "O şeyi kontrol etmelisin." Başını kaldırdı ve yeniden vampire baktı. "Sen Vampir Lordunun amcası Clifford Stew Wright'sın. Dikkatli olmalısın." Vampirin kan kırmızısı dudakları yavaşça yukarı tırmandı.

"Sadece senin yanında oluyor."

"Kan içmeden bile nasıl tahrik oluyorsun?" Vampirin aklına karşısındaki bu güzel yüzlü ile yaşadığı geceler geldi. Yutkundu. "Biliyorsun vampirlerin cinsel arzularını her şey tetikleyebilir. İnsan ya da kurtlar gibi değiliz. Ama benim gibi nudist* bir adamın cinsel arzuların sadece sen tetikliyorsun."

(Nudist: En basit haliyle çıplaklığı savunan düşünce akımı diyebiliriz.)

"Nudist mi?"

"Evet." Neden o gecelerden birini bu gece yaşamıyorlardı ki? Onun güzel bedenine dokunmak istiyordu. "Saçma sapan şeyler," diye mırıldandı ve yeniden tabloya baktı. "Eva, gelirse çocukları ile yemek mi yer yoksa Yaşlı Kurdu mu kurtarır?" Vampir başını salladı ve ofladı. Kasıkları patlayacakmış gibi olmuştu.

"Bu bizi neden ilgilendiriyor ki? Sen ve ben bunlardan uzağız."

"Değiliz Clifford."

"İsmimi çok güzel söylüyorsun."

"Yaklaşma," dedi ve elini kaldırdı. Vampire doğru döndü. "Muhtemelen bu buraya son gelişim." Vampir başını salladı. "Hep öyle diyorsun."

Kaşlarını çattı. "Bu sefer ciddiyim!" dedi sertçe. Ses tonu vampirin kaşlarını çatmasına neden oldu. "Ciddi olma," dedi vampir kısık bir ses ile.

"Ama bu değişebilir de."

"Nasıl?"

"Yeğenini uyar."

"Ne konuda?"

"Annenin içine spermlerini boşaltmış!" dedi sertçe. Bu vampiri hiç olmadığı kadar şaşırtmıştı. Yeğeni. O dengesiz işe yaramaz çocuk mu yapmıştı bunu? "Sanırım anne çocuklarına geri dönecek."

"Buna yeğenin karar verecek. Spermler döllenmeyebilir. Ve ben o zaman buraya asla gelmem. Ama spermler döllenirse... Yine gelemem. Dediğim gibi spermler döllenirse yeğeninin o bebeğe babalık yapması gerekiyor." Vampir ofladı. "Bunun seninle ne alakası var?" dedi vampir. "Hadi yatak odasına gidelim. Seni istiyorum." Elini uzattı vampir ama o geri çekildi.

"Eğer yeğenin babalık yapmazsa ya da spermler döllenmezse anne kişisi Yaşlı Kurdun oğullarından biriyle evlenecek."

"Ve?" dedi vampir gözlerini kısarak.

"Konsey beni seçti."

Bir anda arkasını döndü ve şatoya girdiği kapıya doğru yürümeye başladı. Adımları hızlıydı. Vampirin şokta olduğunu biliyordu. Bu yüzden arkasından gelmezdi. Zaten şokta olmasa da gelmezdi, diye düşündü. "Dur!"

Durmadı.

"Lütfen dur!"

Yürümeye devam etti. Kapının önüne geldiğinde çift kanatlı, büyük kapı kendiliğinden açıldı. Derin bir nefes aldı. Vampir arkasından bağırdı. "Yalvarırım dur!" Dışarıya adım attı. Birkaç adım sonra kapının arkasından kapandığını duydu. Omuzları taşıdığı yükler yüzünden çökmüştü. Adımı söylemedi, dedi içinden. Adını söyleseydi kalır mıydı? Bilmiyordu. Sonuçta adını söylememişti.

Ama vampir kapılar yüzüne kapatılmadan önce kan kırmızısı dudaklarını aralamış ve sihirli bir sözcükmüş gibi fısıldamıştı onun adını. "Albert," demişti.

Ama Yaşlı Kurdun oğlu, Albert duymamıştı.

---

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top