-10-"Beklenmedik Karşılaşma"
"Tylor bu adam gerçekten güçlü görünüyor."
Başımı elimdeki dosyadan kaldırdım ve ablamın bana uzattığı dosyaya baktım. Vampir Lordunun gönderdiği dosyaların içindeki ayı görünümlülerden biriydi. Gerçekten bu kadar kaslı olmaları inandırıcı gelmiyordu. Doğaüstü bir varlık olmama rağmen ben bile bu kadar kaslı değildim.
"Abla bu kadar kaslı olmaları normal değil," dedim yavaşça ve ablama baktım. "Protein tozu falan kullanıyor olabilir." Ablam gözlerini devirdi.
"Hiç spor salonuna gitmediğin için bilemezsin Tylor."
"Gerçekten bir korumaya ihtiyacım var abla. O Konseydekilerin bakışlarını görmediğin için bilmiyorsun ama gerçekten korkutucular."
"Anlıyorum," dedi ablam yavaşça.
Elimdeki dosyayı kenara koydum ve telefonumu elime aldım. Vampir Lordunu aramanın vakti gelmişti. Gönderdiği bu dosyalardaki insanları gerçekten seçebileceğimi düşünüyor muydu? Telefonu kulağıma götürdüm. İkinci çalışta açıldı.
"Sevgili müstakbel eşime beni mi merak etmiş. Ah, gururum okşanıyor."
"Bu adamları gerçekten koruma olarak seçeceğimi mi düşündün?" dedim. Direkt konuya girmiştim.
"Sana da merhaba aşkım," dedi iğneleyici bir ses ile. "Evet, günüm harika geçiyor. Sorduğun için teşekkür ederim."
"Soruma cevap ver."
"Beğenmedin mi?"
"Bir iğne alıp kaslarına batırsam balon gibi patlayacakmış gibi duruyorlar."
"Yani?"
"Başka gönder ya da Wulf'u korumam olarak ver."
Kahkaha attı. "Çabuk adapte oldun bakıyorum da," dediğinde derin bir nefes aldım. "Kurt Konseyi seninle evlenmem gerektiğini söyledi. Karşı gelecek değilim," dedim sadece.
"Nasıl bir koruma istiyorsun?"
"Kurt-adam."
"Olmaz! Senin kokunu alıp kuduracak bir kurt istemiyorum evimde."
"Dişi kurtlarda var."
"Hım, devam et."
"Onlara da bir bak ya da ben Albert'ten rica edeceğim," dedim.
"Neden benden de rica etmiyorsun?" dedi.
"Gerçekten bunu mu tartışacağız?" dediğimde ofladığını duydum. O ofluyorsa ben ne yapayım?
"Tamam, ben bulurum. Sen neredensin?"
"Ne yapacaksın?"
"Müstakbel eşimi ve çocuğumu merak ediyorum." Ablam büyük bir hevesle bana bakıyordu. Kardeşinin evliliğe giden yolunun çiçekli olmasını istediği belliydi. Gülümsedim. "Ablamla bir kafede oturuyorum."
"Ha o yüzden şu ana kadar suratıma kapatmadın."
"Çok zekisin."
"Bunu fırsata çevirmeli miyim?"
"Ah, kendi iyiliğin için bunu yapmamalısın."
"Peki," dedi i harfini uzatarak. "Bak ne diyeceğim bu akşam seninle baş başa bir yemek yiyelim mi?"
"Neden?"
"Hani biz evleneceğiz ya o yüzden olabilir mi?"
"Tamam," dedim. "Saati ve yeri bana mesaj olarak atarsın. Kapatıyorum."
"Eşine iyi işler demeyecek misin?" dedi alayla. Telefonu kulağımdan çektim ve kapattım. Yeniden masaya koydum. Sinir bozucu yaratık! Derin bir nefes aldım ve başımı kaldırıp ablama baktım.
"Anlaşamıyorsunuz, ha?"
"Evet," dedim dürüst olarak. Ablam başını hafifçe salladı. "Bazen keşke diyorum Tylor. Keşke o gece Vampir Lordu ile karşılaşmasaydın," diye fısıldadı. Başımı salladım. "Keşke o bara hiç gitmeseydin." Durdu. Bakışlarını kaçırdı. "Keşke annenin rahmi sana bahşedilmeseydi."
"Aynı şeyleri bende diyorum," dedim buruk bir gülümsemeyle. Ablam da benim gibi hafifçe gülümsedi. "Ama onunla evlenmek zorundasın değil mi?"
"Konsey bunu söyledi."
"Peki, Vampir Konseyi?"
"Onlarda kabul ettiler," dedim.
"Tereddüt ediyorsun."
"Evet. Vampirle beni pek sevmediler. Otis bana 'kızı olan her konsey üyesi beni potansiyel damadı olarak görüyor' demişti. Sanırım bu yüzden iyi zamanlar geçirmeyeceğim."
"Koruma aramanızın sebebi bu mu?"
"Evet."
"Anlıyorum. Tylor istersen yanından kalabilirim. Bunu vampir Lordundan isteyebiliriz." Başımı sağa sola salladım. "Hayır," dedim. "Ondan bir şey istemiyorum." Asıl sorun ondan bir şey isteyip istememek değildi. Asıl sorun ablamdı. Onu tehlikeye atamazdım. Sanki bunun bir gurur meselesi olduğunu düşünecek ve irdelemeyecekti. Ama onun için endişelendiğimi söylersem diretecektir.
"İki ay sonra evleneceksin," dedi ablam uzun bir sessizliğin ardından. Başımı salladım. "İnan hiç istemiyorum."
"Neden böyle dediğini anlayabiliyorum," dedi gülerek. Dalga geçmeye çalışıyordu ama komik değildi. Bunu ikimizde biliyorduk. "Tylor?"
"Abla?"
"Annenin vampir çocukları ile tanıştın mı?" Sanırım Albert ona konuştuklarımızdan bahsetmişti.
"Hayır."
"Tanışmak istiyor musun?"
"Bilmiyorum."
"Sorun kurt-adam olman mı?" dedi başını omzuna yatırarak. Omuzlarımı dikleştirdim. "Hiçbir zaman böyle bir şeyden şikayetçi olmadım abla. Ama evet, bir sorun var. O da annenin rahmi."
"Onu senden zorla alamazlar. Annenin rahmi artık onlarda değil mi?" dedi keyifsiz bir ses ile. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Vampir Lordunun dediklerini hatırladım. Konseye 'o benim' demişti. Yüzümü buruşturdum.
"Öyle," dedim sadece.
"İstersen kurt-kadın ayarlayabilirim." Kaşlarımı çattım.
"Abla-"
"Yanlış anlama aptal," dedi ablam gülerek. "Koruma ayarlayabilirim. Kurt-kadın olursa senin salgıladığın kokudan da etkilenmez değil mi?" Başımı salladım. "Otis2le böyle bir şey konuştum," dedim. "Ama sende bakarsan mutlu olurum."
"Birkaç arkadaşımla konuşurum. Hatırlarsan eski çalıştığım yer bir güvenlik şirketiydi. Eminim ki orada kadın korumalar vardır. Kurt olması senin için daha iyi olur."
"Sadakat?" Ablam kaşlarını çattı.
"Sadakat derken neyi kast ettin?"
"Abla bu koruma da benimle birlikte şatoda yaşamayacak mı? Güvenilir olması gerekiyor."
"O zaman bu konuyu Albert ile konuşayım mı?" Başımı salladım.
"Olabilir."
"Onu hissedebiliyor musun?" dedi ablam birden. Kaşlarımı çattım. "Neyi?" Bakışları ile karnımı gösterdi. "Onu?" Dişlerimi birbirine bastırdım. "Hayır." Ablam dudağını dişledi.
"Anlıyorum. Eğer bir gün hissedersen ne olur?" Başımı sağa sola salladım. "Bilmiyorum abla," dedim. Eğer bir gün onu hissedersem ne yapacağım hakkında gerçekten bir fikrim yoktu ve bu beni korkutuyordu.
***
Wulf kapıyı açtığında arabadan indim ve üzerimdeki lacivert ceketi düzelttim. Hemen arkamda Vampir Lordu belirdi. Kolunu bana uzattı. Bir ona bir de koluna baktım. Bu restorana bir çift olarak girecektik. Beni getirdiği restoran vampir ve kurtlar tarafından sıkça tercih edilen bir yerdi. Bu yüzden onun koluna girmem gerekiyordu. Kolumu uzattım ve kolunu kavradım. Gülümsedi.
Birlikte restorana girdiğimizde restoran müdürü Vampir Lordunu ve beni kapıda karşılamıştı. Konuşarak bizi Vampir Lordunun ayırttığı masaya götürüyordu. O sırada birden fazla gözü üzerimde hissediyordum. Vampir Lordunun kolunu hafifçe sıktım. Hatta tırnaklarımı geçirdim. Başını bana çevirdiğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Beni neden böyle bir yere getirmişti ki? Mekan güzeldi ama asıl sorun çok fazla kurdun ve vampirin olmasıydı.
"Ne oldu?" dedi fısıltıyla.
"Neden kurt ve vampirlerin tercih ettiği bir yerdeyiz." Sırıttı.
"Çünkü ben vampirim, sende kurtsun." Gözlerimi kısarak ona baktım. "Vay canına," dedim sahte bir şaşkınlıkla. "Daha önce bu kadar büyük bir tespit duymamıştım." Sırıtarak omuz silkti.
Müdür biz sandalyelerime yerleşene kadar başımızda bekledi. Sonrasında garsonları masaya yönlendirdi ve çekildi. Omuzlarımı dikleştirdim ve arkama yaslandım. Vampir Lordunun ayırttığı masa şehri tamamıyla görebilecek bir yerdeydi. Duvar yerine camekanlar vardı.
"Beğendin mi?"
"Evet," dedim kısık bir ses ile. "Güzel manzara."
"Öyle."
"Bugün ablamın yanındaydım."
"Biliyorum."
"Albert ve ablam benim için bir kurt-kadın ayarlayacak," dedim ve ona baktım. Saçlarıyla anlını ve gözlerini örttüğü için tepkisini göremiyordum. Ama çenesinin kasılmasından sinirlendiğini anlamıştım.
"Yoksa seni tatmin edebilecek müstakbel eşin yok mu?" dedi dişlerinin arasından. Omuz silktim. "Olmamasını dilerdim," dedim. "Ama düşündüğün anlamda değil. Koruma olarak."
"Bilerek koruma olacağını söylemedin," dedi. Artık dişlerini birbirine bastırmıyordu. "Bunu ispatlayamazsın," dediğimde başını salladı.
"İspatlayamam," dedi alayla.
"Bu restoranın kime ait olduğunu biliyor musun?"
"..." Sessiz kalması kaşlarımı çatmama neden oldu. "Biliyorsun?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Sırıttı. "Bunu ispatlayamazsın," dedi sadece. Kaşlarımı çattım ve başımı yeniden şehrin manzarasına çevirdim. Onunla asla sağlıklı bir iletişim kuramayacaktım. Kurmamak daha iyi olur.
Garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra ikimiz de konuşmadık. Gözlerini direk yüzüme dikmişti ama ona bakmamak için ayrı bir çaba sarf ediyordum. Etrafımdaki bazı vampir ve kurtların bakışlarını üstümde hissedebiliyordum. Anne olduğum çabucak duyulmuştu ve Vampir Lordundan da hamile olduğumu biliyorlardı. Bu gerçekten sinir bozucuydu. Üstelik kurtların tiksinen bakışlarını üstümde hissetmek daha da rahatsız olmama neden oluyordu.
"Bir daha beni buraya getirme," dedim kısık bir ses ile.
"Neden?" dedi Vampir Lordu.
"Bu bakışlar hiç hoşuma gitmedi de ondan."
"Bakışlara alışmalıyız," dedi kısık bir ses ile. Başımı salladım ve ona baktım. "Hiçbir şeye alışmak istemiyorum ama."
"Seni anladığımı söyleyemem ama unutma Lordun eşi Lordur. Sende bir Lordsun."
"Öyle hissettirmiyorlar." Omuz silkti.
"Hissettirecekler," dedi ve gülümsedi. "Zorundalar. Sen sadece bir Lordun eşi olmayacaksın Tylor, sen annenin rahmine sahipsin. Sen annesin."
"Benden bu yüzden tiksinmiyorlar," dedim. "Benden tiksinmelerinin sebebi sensin." Gözlerini görememek sinirimi bozmaya başlamıştı. Gözlerinde hangi duygu olduğunu anlayamıyordum. "Bir vampirden hamileyim."
"Tiksinti?" dedi alayla. "Güldürme beni. Dediğim gibi Konseyde kızları olan vampirler nasıl beni müstakbel damatları olarak görüyorsa aynısı Kurt Konseyi içinde geçerli. Albert'in damat olarak çıkarılması bile Yaşlı Kurdun işiydi. Kalıbımı basarım tüm Kurt Konseyindekiler kendi oğullarını damat olarak göstermişlerdir."
"Bu konuda haklısın," dedim. Herkes annenin rahmine sahip olan yeni anneyi isterdi. Anne gücün ve iktidarın bir sembolüydü. Herkes bu sembole sahip olmak isterdi. Ama şu anda bu sembole sahip olan Vampir Lorduydu. Kendimi bir obje gibi hissetmeme neden oluyorlardı.
"Mutsuzsun."
"Bir obje gibi hissediyorum kendimi. Kralın başındaki bir taçmışım gibi." Dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı.
"Sen Kralın başındaki bir taç değilsin," dedi. "Taçsız bir Kral kabul görebilir Tylor. Ama Kraliçesi olamayan bir Kral... Hayır. Krallıklar anaerkildir. Ne kadar taç Kralın başında olsa da Kral'ı bir kukla gibi yöneten, Kral'ın ellerinin ve kollarının bağlı olduğu ipleri tutan Kraliçedir. Anaerkil yönetimlerde Kraliçe yoksa Kral'ın bir hükmü yoktur. Sen Kral'ın yanındaki Kraliçe olarak hissetmelisin kendini." Başını yavaşça omzuna yatırdı. "Çünkü benim ailemde anaerkil bir yönetime sahipti."
"Anaerkil," dedim yavaşça. "Eva bu yüzden hem Kurt hem de Vampirler için bu kadar değerli değil mi? Çünkü her iki ırkta anaerkil."
"Evet. Yani sende değerlisin. Bir obje değilsin. Sen benim Lordluğumun gizli liderisin."
"İpleri benim elime vereceğini mi söylüyorsun?" dedim alayla. Omuz silkti. "Ben evcil bir hayvan değilim," dedi. "İpleri bile isteye kimsenin eline vermem. İpleri almak senin elinde Tylor. Sen o ipleri benim elimden kendin almalısın ve ben farkına bile varmamalıyım." Yüzümü buruşturdum.
"Seni köleleştirmemi mi istiyorsun?" dedim.
"Nasıl anlayacağın sana kalmış sevgilim," dedi.
Başımı restoranın manzarasına çevirdim. Dedikleri mantıklıydı. Anaerkil bir yönetimdeysek eğer ben sahip olduğum bu rahim ile yönetici statüsünde olmalıydım. Ama bu aşağılayan ve tiksinen bakışlar bir yöneticiymişim gibi hissettirmiyordu ve hissettirmeyecekti.
Bir anda karnıma giren krampla kaşlarımı çattım ve nefes alabilmek için dudaklarımı araladım ama nefes alamdım. Kollarımı karnımın etrafına sardım. Canım yanıyordu. Sertçe yutkundum. "Ne oldu?" dedi Vampir Lordu endişeli bir ses ile. Başımı sağa sola salladım. "Tylor ne oldu?"
Başımı kaldırdım ve etrafıma baktım. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Bir şeyler yanlıştı. Olmamam gereken bir yerdeymiş gibi hissediyordum. Etrafıma bakarken gördüğüm kırmızı gözler duraklamama neden oldu. Bir masada oturan on vampir bana bakıyordu. Bakışlarındaki duygusuzluk ürkmeme neden olmuştu.
"Olmaman gereken bir yerdesin."
Kaşlarımı çattım. Karnımdaki ağrı geçti. Vampir Lordu yanıma gelmişti. Elimi tutuyordu ve bana neler olduğunu soruyordu. Elimi tutan elini sıktım.
"Lord," dedim yavaşça.
"Tylor bebeğe bir şey mi oldu? İyi misin sen? Doktora gidelim," dedi. Sesinde endişe vardı. Başımı sağa sola salladım.
"Burada gidelim," dedim.
"Tylor bana bak," dedi ve başımı kendisine doğru çevirdi. "Ne oldu? Canın mı yanıyor?"
"Buradan gidelim," dedim yeniden.
"Neden? Ne oldu?"
"Onlar buradalar."
"Kim burada güzelim?" dedi endişeli bir ses ile. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarını hala üzerimde hissedebiliyordum. En sonunda dudaklarımı araladım.
"Eva'nın terk ettiği on çocuk burada."
***
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top