-Seçimini Yap Vera-

  Gri uzun ve sıkıcı bir yol vardır ya hepimiz gitmişizdir, o yola katlanırız çünkü sonunda bizi tüm kış beklediğimiz o tatile götürür, ya da uzun zamandır bahçesinden erik yemediğimiz anneannemizin köyüne gideriz. O yolu severiz hatta, sıkıcı olması bir şey ifade etmez çünkü sonu güzeldir. Zafer uğrunda çekilen çabaya değerdir.

  Son 2 aydır yaşananların hayatımı mahvetmesi gerekirdi, benim alt üst olmam gerekirdi. Her gece yastığa başımı koyduğumda ağlamam, evin kapısını açar açmaz orada annemi hissettiğim için olduğum yere çökmem gerekirdi. Bunların hiçbirini yapmıyordum. Sanki başarılı bir ameliyatla benden hislerimi almışlardı. Her gün okula diye çıkıp annem ve babamın mezarına gidip orada kalmam gerekirdi. Oysa ki ben orayı hiç tek başıma ziyaret etmemiştim. Günlerdir göğüs kafesimi zorlayan his bu muydu? 

  Kar Tanesi endişeliydi, ellerini sıkıp gitmesini işaret ettim. Rüzgardan elbisemin kırmızı etekleri uçuşuyordu. Arkamı dönmemle birlikte Kar Tanesi koşmaya başladı, ben de adama doğru yürüdüm.

Bir el ateş edildi.

Nefesimi verdim. Elinde silahla karşımda dikilen adam ayak uçlarıma devrildi. Onu sırtından vuran Ali Meriç'ti. Yine mavi gözleriyle beni delip geçer gibi bakıyordu. Hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordu, buraya koşmuş gibiydi. Arkama dönüp Kar Tanesi ile göz göze gelmek istedim, onu buraya getiren kişi o olmalıydı. Planlara hiç karışmaz, sadece bilgi veririm demişti, ama şimdi Ali Meriç aldığı istihbarat ile karşımdaydı. 

Aramızdaki mesafeyi hızla kapatıp yanıma geldi, silah sesi bile beni yeterince korkuturken az önce bir kişi gözümün önünde vurulmuştu. Gözlerim adamın sırtında merminin giriş noktasında kilitlenmişti. Şokta hissediyordum. Günlerdir göğüs kafesimi zorlayan hissi bu yüzden tam şimdi sorguluyordum. 

Annem ve babamın yasını tutmadığım için mi bu his peşimi bırakmıyordu?

"Vera, titriyorsun. Sakin ol, ben buradayım." diyen Ali Meriç'in sesi kulaklarıma doldu. Silahı tutmayan diğer eliyle koluma dokundu. Sanki elektrikle çarpılmışım gibi anında bir iki adım geriledim. 

"Sen az önce onu vurdun." dedim elimle yerde yatan adamı işaret ederek. Gözlerim dolmuştu, kendimi güçsüz hissetmekten nefret ediyordum. 

"Evet, vurdum. Ben onu vurmasam o seni vuracaktı. Bunun için bana kızacak mısın?" dedi, yüzünden şaşkınlıkla karışık kızgınlık okunuyordu. 

Cevap veremiyordum, gözlerimi yere yavaşça yayılan kandan alamıyordum bu kez. 

"Artık şoktan çıkmalısın Vera, birazdan buraya adamlar dolabilir. Hemen gitmemiz gerek." dedi ve tekrardan kolumu tutup beni çekti. 

Rüzgar yeterince sert esiyordu, içim gibi bedenim de üşüyordu. Kar Tanesi koşarak yanımıza geldi tekrar, çek hala elindeydi. 

"Araba hazır Ali Meriç. Birazdan Aynasızlar çıkar içeriden, Cemil destek ekiple birlikte yardıma girdi. Bir an önce sen kaybol buradan." dedi hızlı hızlı. 

Ali Meriç başını salladı, elini uzattığında Kar Tanesi ona çeki verdi. Birkaç saniye sonra kendimde tepki verecek gücü bulabildim. 

"Hayır, o çek bizim. Sen buradan istediğin cehenneme gidebilirsin ama ben o çeki Emir Taha'ya teslim edeceğim." dedim ve elinden çeki almak için ona yaklaştım. 

"Sen benim tarafımdasın Vera. Saçmalama ve daha fazla oyalanmadan benimle gel. " dedi Ali Meriç ve kafasını yeter dercesine iki yana salladı. 

"Ben kimsenin tarafında değilim!" dedim. Sesim beklediğimden yüksek çıkmıştı. Ben az önce ALİ Meriç'e bağırmıştım. 

Çeki benim almama meydan vermemek için arka cebine atınca ben de hızlı hareket ederek elinden silahını aldım. 

"Ne yani bana silah mı doğrultacaksın? Tehdit mi ediyorsun?" dedi  Ali Merç ve alayla güldü. 

Silahı sıkıca kavrayıp tam göğüs hizasında durdum. Şu an fazla içkiden ne yaptığını bilmeyen Vera gibi davranıyordum. Hemen birkaç adım ötemizdeki kapıdan sesler gelmeye başlayınca Aynasızlar'ın yaklaştığını anladım. 

"Kar Tanesi kapıya git, geliyorlar mı kontrol et." dedim. Sesim öyle otoriter çıkıyordu ki Kar Tanesi bir saniye bile tereddüt etmeden kapıdan içeri girdi. 

Ben, silahım ve karşımda Ali Meriç başbaşa kalmıştık. 

"O çeki bana ver, hemen." dedim emredercesine. Ali Meriç'in kahkahası büyüdü, beni hala ciddiye almıyor gibiydi. 

Gerçekten onu vuracak gücü kendime bulabilir miydim, bilmiyordum. Bir şeyler yapmak zorundaydım. 

"Sen daha önce eline silah bile almamış bir kızsın Vera. Hadi şimdi şu oyunu bitirelim ve buradan def olup gidelim." dedi ve bana yaklaşmaya başladı. Sinirlendiği belli oluyordu. Kafamı hayır dercesine sallamaya devam ettim. 

Evet ellerim titriyordu, evet şu an çok korkuyordum ama artık korkumdan kaçmayacaktım. Emir Taha'ya göz göre göre ihanet etmeyecektim. 

"Sana son kez söylüyorum, o çeki bana ver Ali Meriç. Eğer şimdi çeki verip ortadan kaybolursan seni gördüğümü onlara söylemem." dedim ve derin bir nefes aldım. 

Sesler gittikçe yakınlaşmıştı, ne yapacaksan yap artık Vera! diye fısıldadım içimden. Silahın güvenliğini açtım. Kafamı iki yana salladım, amacımda ciddi olduğumu anlamasını istedim. 

"Yapma, yapamayacaksın zaten Vera." dedi. Yüzündeki gülüş benim için bardağı taşıran son damla oldu. 

Tetiği çektim. Gözlerim kapalı bir haldeyken yaptım bunu. O an karşımdakinin beynini dağıtabileceğim ya da tam kalbinden vurabileceğim hiç önemli değildi benim için. Sadece o tetiği çektim. 

Korkuyla gözlerimi araladığımda Ali Meriç kanlar sızan kolunu tutarak birkaç adım geriledi. Evrene teşekkür etme hakkım vardı galiba, kurşunum sadece kolunu sıyırmıştı! 

Hızlı adımlarla yanına gittim, yüzündeki acı çeken ifade beni yeterince rahatsız ediyordu. 

Annemle babamın yasını tutmadığım için, evde kalıp fotoğraflarla ağlamadığım için mi bu sancı? 

Yoksa artık karşımdakini tek bir kör kurşunla vurabilecek kadar hissiz olduğum için mi bu acı?

Kar Tanesi arkası dönük bir şekilde kapıdan çıktığında göz göze geldik, hızla kaşlarını indirip kaldırdı. Yakalanacaksınız ve artık senin birini vurmanın önemi kalmayacak Vera!

Hemen üç adım ötemizde olan duvara gitti gözlerim, içeri doğru oyulmuştu ve bir kapısı vardı. Ali Meriç'i kolundan tutup olabildiğince hızlı bir şekilde duvarın arkasına çektim. Sırtını duvara dayadım ve karşısında durdum. Aynasızlar dışarı çıkmışlardı, sesleri çok yakından geliyordu. Karşımda Ali Meriç'in boncuk boncuk terlediğini fark ettim. Ağırlığını iyice bana vererek diğer kolunu boynuma sardı.

"Yavaş ol, seni taşıyabilecek kadar güçlü müyüm ben sence?" diye fısıldadım. Nefes seslerimizin duyulması bile beni ürkütüyordu şu anda. 

"Onu beni vurmadan önce düşünecektin, ama şanslıyım ki amatördün. Kurşun kolumu sıyırmış." dedi gülerek. Bu durumda bile gülerek ve alayla konuşması beni çıldırtıyordu! 

"Beni bunu yapmaya sen ittin. Ne olacaktı hemen çeki verseydin? Sana, ihanet etmeyeceğimi söyledim." dedim ve sonlara doğru sesim yükseldiği için kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. 

Gülüşü tekrardan genişledi. Vurulan kolunu da belime sardı ve sırtımdaki dekoltede gezinen parmaklarını hissettim. 


"Ne yapıyorsun sen, vurdum ben seni farkında mısın?" diye sinirle soludum. Vurulmayan koluyla ceketinin iç cebinden küçük metal bir şişe çıkardı. İçinde votka olduğunu tahmin ettiğim şişeyi gözlerimin içine bakarak kafasına dikti. Acısını kesmeye çalışıyordu, bunu fark etmek tekrardan beni silah gerçeği ile yüzleştirdi. Vurulduğum adam bana sarılmışken ben tek elimde silahı tutuyordum. 

"Beni vurmuş olman bu kırmızı elbise içinde ne kadar çekici olduğun gerçeğini değiştirmiyor." dedi ve tekrardan içkisinden bir yudum aldı. 

"Çeki hemen bana ver, beni arıyorlar. Şüphelenmemeleri gerek, hemen gitmeliyim." dedim hızla. Biraz kafamı çevirerek duvar arkasında hala ne yaptıklarını çözmeye çalıştım. 

"Saçmalama, hem beni vurdun hem de burada bırakıp gidecek misin? Nasıl bir zalimlik bu?" dedi ve kaşları çatıldı. 

Hadi ama, ben gerçekten o kadar zalim biri miyim? 

Lanet olsun, zalim olmak zorundayım. Emir Taha için. 

"Seslerini duyuyorum, beni arıyorlar. Gitmek zorundayım. Emir Taha çeki benim aldığımı gördü." dedim endişeyle. 

"Sokağın aşağısında Kar Tanesi'nin ayarladığı araba bekliyor. Sessizce birkaç dakika daha burada beklersek giderler, gittiklerinde beni arabayla evime götürmek zorundasın. Sen beni vurdun Vera. O lanet olası gruba ihanet etmemek için beni öldürebilirdin!" dedi ve yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı. Gözlerimde merhamet kırıntıları arar gibi bakıyordu. 

"Seninle şimdi buradan gidersem ne anlamı kalır seni vurmamın? O çek için yaptım bunu, onu teslim etmek zorundayım." dedim. Ağzımdan çıkanlara ben de şaşırıyordum. Ben gerçekten bu kadar acımasız mıydım? 

Bir kolunu belimden çekip yarasına götürdü, sızladığını belli edercesine kaşlarını çattı. Aramızdaki sessizlikte onların ne konuştuğunu dinledim.

"Ya gerçekten buradaydı, içeri girmeden ona bizi burada beklemesini söyledim. Çek de ondaydı, kafasını salladı." dedi Kar Tanesi. Büyük ihtimalle burada beklerken beni nasıl görmediğini soruyorlardı ona. 

"Silah sesi geldi ama, ya o vurulduysa? Ya adamlardan biri onu bulduysa?" dedi endişeyle Serçe. Gözlerinin dolduğunu hayal edebiliyordum. Hayır buradayım Serçe, lütfen endişelenme demek istedim. Ali Meriç sanki zihnimi okumuş gibi benimle göz göze geldi. 

"Vera yoksa çek de yok demektir. Ne yapacağız şimdi?" diye soludu Element.

Evet tabi ki çek akıllarına geldi. 

"Çeki alıp gitmediğini nereden biliyoruz? Yine bana kızmayın ama yaralı olsa buralarda bir yerlerde olurdu." dedi Cindy. Ben de hayret bu kız neden beni suçlamıyor diye merak etmeye başlamıştım. 

"Seçimini yap Vera. Hemen şimdi yapmak zorundasın. Bu soruyu ilk kez soruyorum ama son olmayacak belli ki. Emir Taha mı, ben mi? Seç artık." diye fısıldadı Ali Meriç. Ah yine o mavi gözler, yine delici bakışlar. Ben onu vurdum ama o bana hala böyle bakabiliyordu. 

Ben onun mavi gözlerini düşünürken zihnimin bir yerlerinde şimşekler çakmaya başladı. Bu soruyu ilk kez soruyorum ama son olmayacak belli ki.

İki kardeşi de tanıdıktan ve ikisinin birbirinden iki zıt kutup gibi ayrılan hayatlarını gördükten sonra bir seçime sürükleneceğimi biliyordum. Sadece o seçimin bu kadar zor olacağını aklımdan hiç geçirmemiştim. Bir tarafı seçmemin canımı yakacağını hiç düşünmemiştim. 

Kararsızlıkla onun gözlerine bakmaya devam ederken başka bir gerçek daha zihnimde belirdi. Ne olursa olsun ben onu vurmuştum, burada bırakıp gitmek de ne demekti?

Aynasızlar'ın ayak sesleri ve konuşmalarının azalmasından uzaklaştıklarını anladım. İçimden Kar Tanesi'nin durumu kurtarmasını diledim. Ben yokken beni idare et Kar Tanesi, lütfen! 

Sesler tamamen kaybolunca bir kolu hala omzumdayken duvarın arkasından çıktık. Görünürde kimse yoktu ama hala az önce servetinin nerdeyse tamamını kaybetmiş adamın kumarhanesinin önündeydik. Ali Meriç'in başıyla işaret ettiği yere baktığımda bizi bekleyen arabayı gördüm. Onu taşıyarak sarsak adımlarla arabaya ilerledik, ön koltuğa yavaşça yerleşmesinden sonra ben de sürücü koltuğuna geçtim. 

"Dakikalar önce beni vuran kızın sürdüğü arabaya biniyorum, isteyerek kaza falan yapmazsın değil mi?" dedi. Gözlerine baktığımda dalga geçtiğini belli eden o tatlı ifadeyi gördüm. Tatlı?

"Eğer dalga geçmeye ve beni sinir etmeye devam edersen bulduğum ilk ağaca çarparım. Ciddiyim, yaparım bunu. Sessizce acını çek orada."  dedim ve arabayı çalıştırdım. 

Sanki acı çek dememi bekliyormuş gibi elini yarasından çektikten sonra ağzından bir inilti kaçtı. Epey kanadığını görebiliyordum. Sadece kurşunun sıyırması bile bu etkiyi yaratıyorken iyi ki vurmamışım diye düşündüm. 

"İyi misin?" diye sordum sessizce. Sonra bu sorunun ne kadar anlamsız olduğunu düşündüm. Pişmanlık duymaya başladığım nokta burasıydı galiba.

"Heh ben de tam bu soruyu bekliyordum ya. Çok iyiyim sen hiç merak etme." dedi gülerek. Hiç neşeni kaybetmez misin sen? 

"Öyle durma kanamaya devam eder yoksa. Bak elbisemin eteğinden bir parça koparalım da onu sar yarana. Kanamasını yavaşlatırız hiç olmazsa." dedim. Elini çektiğinden beri yarasından daha büyük bir şiddetle kan sızıyordu. Kaşlarım çatıldı.

"Sence şu an bunu yapabilecek gücüm var mı? Yeterince canım yanıyor." diye soludu. Bu sözlerinin kalbime saplandığını hissettim. 

Boş yolda arabayı sağa çektikten sonra durdum, elbisemin ucundan bir parça yırttım. 

"Aynanın üstünde küçük bir yardım çantası var, içinde bez olacaktı." dedi ve derin bir nefes verdi. Elimi üst rafta gezdirdim ve küçük çantayı buldum. İçinden kare şeklinde küçük bir sargı bezi çıkarttım ve yaranın etrafını tentürdiyot ile temizledikten sonra bezi yerleştirdim. Elbisemin parçası ile de daha sıkı sıkı sardım. Elbise parçasının uçlarını küçük bir düğümle bağladıktan sonra hafif geri çekilince benden ayrılmayan gözleriyle karşılaştım. Birkaç saniyeliğine göz göze geldik. Mavileri koyulaşmıştı, acıdan mı bana böyle bakıyordu? 

Evet sen onun canını çok yaktın, Vera. 

Benim hayatıma bir anda ateş gibi düşen bu mavi gözlerin canını yakmıştım ben. Suçluluk duygusunun üstesinden kolay kolay gelemezsin derdi dedem, haklıymış. 

Geri çekilip sürücü koltuğunu yerleştim ve yeniden elimi emniyet kemerine uzattım. Tam kendime doğru çekecekken elini elimin üzerine koyup beni durdurdu. Tekrardan gözlerimi gözlerine çevirdim. 

"Sen bunu yapabilecek bir kız mıydın gerçekten Vera?" dedi. Bu soruyu ne kadar düşündüğümü bir bilsen Ali Meriç! 

"Yaran var, şimdi bunları konuşmanın sırası değil." dedim ve gözlerimi kaçırdım.

"O gruba seni neden aldı, niye bunları yapıyor hiçbir şey bilmiyorsun. Onları daha bir haftadır tanıyorsun. Nasıl bu kadar sadık olabiliyorsun?" diye sordu tekrardan. Derin bir nefes aldım. 

"Bugün zor sorular soruyorsun." dedim.

"Hayır, zor sorular sormuyorum. Kendi zihninden kaçma nedenin olan soruları soruyorum. Bu soruların cevaplarını sen de bilmiyorsun Vera. Emir Taha'ya neden bu kadar güveniyorsun mesela, yaptığı her şey illegal olan biri senin gözünde nasıl kahraman olabiliyor?" dedi, sesi yükselmişti.  

"O benim gözümde kahraman değil. Ben sadece ihanetten nefret ediyorum. Hayatım boyunca kimseye ihanet etmedim, etmeyeceğim de. Kendime verdiğim sözlerden sadece bir tanesi. Ayrıca daha bir hafta olmasına rağmen onlara bağlandım, hem de duygusallık yok kuralına rağmen. Duygusallık yok diye isimlerini bile paylaşmıyorlar ama hepsi birbirine o kadar güzel bakıyor ki, birbirlerini öyle güzel koruyorlar ki sanki.. sanki bir aileymiş gibi." dedim, cümlemi zorlukla tamamlamıştım. Onları seviyorum çünkü onlar hiç sahip olamadığım kalabalık bir aile gibi Ali Meriç. Gerçek bu. 

"Onlar sadece görevlerini yapan bir grup insan. Hiç de aile falan değiller. Emir Taha'nın amacı herkesin zaafını ortadan kaldırmak ve böylelikle grubun düşmana açık verecek bir tarafının olmaması. Kendi kendine bu grupla polisçilik oynuyor." dedi ve o da gözlerini kaçırdı. Nefret ediyor gibi anlatmıştı onları. 

"Neden yapıyor bunu peki, amacı ne yani?" dedim. 

"Bunu sorman gereken kişi ben değilim. Silahların önüne atladığın, düşünmeden tetiği çektiğin ve büyük paraların döndüğü kumarhanelere girdiğin grubu daha tanımıyorsun, amaçlarını bile bilmiyorsun." dedi. Haklılığı canımı acıtıyordu. 

"Bana güvenmiyor çünkü, bana hiçbir şey söylememesinin sebebi bu. Güvenini kazanmaya çalışıyorum. Ama evren tam tersi olsun diye her şeyi yapıyor sanki. Şimdi de çekle ortadan kaybolmuş oldum. Bana güvenmemeleri için bir sebep daha." dedim ve sinirle soldum. 

"Beni vurduktan sonra çeki alıp orada beni öylece bırakıp gitseydin için daha mı rahat olacaktı? Suçluluk duygusuyla kavrulmayacak mıydın Vera? Bir kez daha Emir Taha tercih edilecekti, bir kez daha ben terk edilecektim." dedi ve hemen ardından kolunu tuttu. Kendini zorlamıştı. Ellerim istemsiz koluna gitti, göz göze gelince kendimi çektim. 

"Bir kez daha diyorsun ama neler olduğunu bana anlatmıyorsun. Herkes benden bir şeyler saklarken ben elimden geleni yapıp kendimi size kabul ettirmeye çalışıyorum. Seçim yapmaya zorluyorsun beni, ben arada kalıyorum. Yoruldum artık Ali Meriç, ben yoruldum." dedim. Sinirlenmeye başlamıştım, sakin kalmalıydım.

"Ne var biliyor musun? Eğer bir kez olsun beni düşünmeden seçersen, o silahı bana değil de benim için doğrultursan bir başkasına, sana aramızda geçen her şeyi tek tek anlatacağım." dedi. Geriye yaslandı ve bakışlarını yola çevirdi. Önüme döndüm ve sakinleşmek için bir nefes verdim. 

Kemerimi taktıktan sonra yeniden arabayı çalıştırdım. 5 dakikalık sessiz bir yolculuktan sonra bana yakınlarda bir yeri tarif etti ve oraya sürdüm. İki katlı bir evdi, küçük ama oldukça iyi kullanılmış bir bahçesi vardı. Diğer evlerden uzaktı. 

Arabadan inmesine yardım ettim, cebinden verdiği anahtarlarla kapıyı açtım. Saat gece 04.00'e geliyordu. Büyük salon kapının hemen karşısındaydı, oraya geçtikten sonra üstünü çıkardı ve masaya yaslandı. Ben de karşısındaki koltuğa geçtim ve onu izlemeye başladım. Yavaşça bağladığım elbiseyi çözdü ve yarasını açtı. 

 Yaranın durumunu gördükten sonra yüzümü ekşittim. 

"Doktora mı gitseydik acaba? Ya derin bir yaraysa bu." dedim endişeyle ve kalkıp yanına yaklaştım. 

"Gerek yok, çok daha tehlikeli yaralarım olmuştu ama bak ölmedim, karşındayım." dedi her zamanki alaycı tavrıyla. O kolunu ve yaranın etrafını temizlerken gözlerim göğüslerini ve belini çevreleyen dövmelere kaydı. Ne çok dövmesi var, vücudu sanat eseri gibi diye düşündüm. 

"Ne düşünüyorsun öyle ?" dedi. Gözlerimi üstünden alamıyordum.

"Sanat eseri gibi olduğunu düşünüyord-" derken sustum. Az önce nasıl bir cümle kuruyordum ben. 

"Yani şey duvar boş ya karşıda sanat eseri oraya yakışabilir diye düşünüyordum. Van Gogh tablosu mesela." dedim. Toparlayayım derken daha da saçmalamak işte tam da buna denirdi galiba. Alaycı kahkahası kulaklarımı doldurdu. 

"Yani gözlerini benden alamadan bakıyordun, sanki bayağı etkilenmiş gibiydin benden. O sırada aklından Van Gogh tablosu mu geçiyordu?" diye sordu gülmesini bastırmaya çalışarak. 

"Ben çok ilgilenirim böyle şeylerle, resim yapmaya da bayılırım. Ayrıca ne etkilenmesi ya, dövmelerine gözüm takıldı." dedim hızla. Rezil oldun, ötesi yok Vera. 

Daha fazla rezil olmamı önlemek için evren ilk defa benimle işbirliği yaptı ve Ali Meriç'in masadaki telefonu çaldı. Birkaç adım karşısında durduğum için ekranı görebiliyordum. Kar Tanesi arıyordu. Ah doğru ya benim hesap vermem gereken yerler var. 

"Efendim... İdare etseydin ya biraz... Tamam yollarım şimdi ben... Konuştuğumuz gibi davran işte sen... Tamamdır." 

Konuşurken kaşları çatılmıştı, büyük ihtimalle Kar Tanesi acil durum alarmı veriyordu. 

"Ben şimdi içeri gidip yaramı saracağım, dönüşte seni bara bırakırım. Herkes oradaymış. Adamların bir tanesinin sana silah doğrulttuğunu, kaçarken de çeki düşürdüğünü söylersin. Tartışmak istemiyorum, lütfen bir kez olsun itiraz etmeden dediğimi kabul et." dedi. 

Hızlıca düşündüm, başka bir çarem yoktu. Çeki çıkarıp masaya bıraktı. Ben kafamı olumlu anlamda sallayıp yanımdaki koltuğa oturunca üst kata çıktı. Kendi yarasını kendi kapatacaktı. İçimin acıdığını hissettim. 

Odasının kapı kapanma sesi gelince ayaklandım. Benim kendime verdiğim bir sözüm vardı. Çeki elime aldım ve kapıya yöneldim. Şu an buradan çıkıp çeki teslim edebilirdim. Kapıya doğru yaklaştım ama hala tereddütlüydüm. 

Bu çeki alıp gittiğinde de Ali Meriç' ihanet etmiş olmayacak mısın Vera? diye bir ses yükseldi içimden. Durdum. 

İhanet etmemek için her şeyi yapmıştım, iki tarafa da. Bu duyguyu zihnime öyle kodlamıştım ki ihanet edersem dünyanın en kötü insanı gibi hissederdim kendimi. 

Çok küçükken, evimizi silahlı adamlar bastığında ve babam vurulduğunda kapı arkasından dinlemiştim annem ve dedemin konuşmasını. Dedem, hastanede durmasına bile izin vermiyordu annemin. O sana ihanet etti, demişti dedem anneme. O sana ihanet etti ve evliliğiniz bu yüzden bitti Aylin, kendini kandırma, diye eklemişti.

O zaman demiştim kendi kendime, annem ve babam birbirlerinden bu yüzden uzaklaşmışlardı demek. İhanet ailemizi, evliliği bitirdi. İhanet çok kötü bir şey Vera. 

Zaten babam benimle pek ilgilenmezdi, o olaydan sonra ben de işten dönmesini, onun yüzünü görmek istemeyi bırakmıştım. Tabi ki bunu annem dışında kimse fark etmemişti. O ailede ben sadece annemin kızı gibiydim, beni bir tek o severdi. 

Gerçekten sevildiğimi annemde ve Dila'da hissetmiştim. Dila ile tanıştığımızda daha o zaman demiştim, ben bu kızı seviyorum ve o da beni seviyor galiba. Kimse okulda benimle oturmak istemezken o benim yanımda oturuyor, o benimle oyunlar oynuyor. 

Gerçekten sevildiğimi hissettiğim üçüncü bir an vardı, son olan. Emir Taha Aynasızlar camın arkasından izlerken onu yenmeme izin verdiğinde, elimden tutup beni kaldırdığında. O bana beni önemsediğini hissettirmişti. Ona ihanet edemezdim. 

Hızlı adımlarla kapıdan çıktım ve arabaya bindim, anahtarları burada bırakmıştım. Üst katın penceresinden Ali meriç'in gölgesi görünüyordu. Ona bir kez daha baktım. Derin bir nefes aldım. 

Sevildiğimi hissettim ben, oraya ihanet edemem Ali Meriç. Çok özür dilerim.

Hızlı hareket ederek arabayı çalıştırdım. Gaza bastım ve ana yola çıktım. Arkama dönmedim, arkama dönersem gidemezdim biliyordum. 

.

.

.

Okuyan, vakit ayıran herkese teşekkürler :) Yorumlarınız ve oylarınız beni mutlu eder...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top