-Mektup-
-20.10.2008-
Aylin Kayaaslan'ın günlüğünden;
"Hastaneden yeni döndüm, ellerim titreyerek yazıyorum bu satırları. Yazıyorum ki hiçbir şey yaşanılıp unutulmasın, yazıyorum ki yıllar sonra bile bu günlüğü okuduğumda Keskinlerin ne kadar iğrenç insanlar olduklarını hatırlayayım.
Bugün evimizi bastılar, kocaman namlulu silahlarla her yeri taradılar. Gözümün önünde Serdar'ı vurdular. Belki de hemen aşağı inip bodruma saklanmasaydık Vera ve ben de vurulacaktım. Dakikalarca sessizce ağlayarak gitmelerini bekledik bodrumun karanlık köşesinde. Vera o kadar korktu ki, sıkıca tuttuğu ellerimi hiç bırakmadı. Tüm sesler kesildiğinde yavaşça çıktık yukarı, Serdar kanlar içinde salonun tam ortasında yatıyordu. Vera'nın baba diye attığı çığlıklar hala kulağımda. Sanki tüm bu olanlar benim suçummuş gibi hastaneden kovdu beni sevgili kayınpederim. 10 yıllık eşimin başında bekleyemedim. Ameliyata girdi ben giderken, umarım sağ salim çıkar. İki kere sırtından vurulmuş, doktorlar öyle söyledi. İçim yanıyor, kalemi zorlukla tutuyorum.
Bir arsa için, bir ihale için yaptılar bunu. Serdar'ı işini yaptığı için vurdular. Eğer o ölürse tek başıma gider o Keskin ailesinin kapısına dayanırım. İhaleleri de batsın paraları da. Bir aileyi dağıtmaya değer mi? Günlerdir Vera ile tehdit ediyorlarmış Serdar'ı. Hiçbir şey belli etmedi bana, hiç konuşmadım, sormadım ona. Öyle uzaklaşmıştık ki birbirimizden, ailevi bir problemi bile birlikte çözemedik. Yorgunum artık, olanlardan yorgunum.
Son nefesimi verene kadar Vera'yı herkesten koruyacağım. O benim yanımda kalan beni hayata bağlayan evladım. Şimdi şükrediyorum Hera'nın burada olmamasına, tüm bu tehlikelerin ortasında kalsaydı kim bilir neler olurdu.
Her gece dua etmeye devam edeceğim, beni Vera'dan ayırmayın.
-Aylin"
Ali Meriç buradaydı, tam karşımdaydı. Mavi gözleri ile öyle derin bakıyordu ki bu bakışların beni delip geçtiğini hissettim. Tüm olanları orada durup izlemiş miydi? Aynasızlar'dan biri onu görebilirdi, herkes kapıdan çıkınca ben de çıktım ve siyah camlı odaya ilerledim.
Hala orada durmuş gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Herkesin gittiğinden emin olduktan sonra kapıyı açıp içeri girdim. Bana döndü, gözlerinde yine anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Suçlar gibi bakıyordu sanki ya da hayal kırıklığı vardı gözlerinde.
"Senin ne işin var burada?" diye sordum bu bakışmayı keserek.
"Mutlu aile tablonuzu izliyordum, böyle sahnelere bayılırım." dedi ve yüzünde alaylı bir gülüş belirdi. Yüzündeki rahatsız ifadeye bir anlam veremiyordum.
"O ailenin içinde olabilirdin, ama bana hiçbir şey anlatmıyorsun." dedim. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi davranmam gerekiyordu. Sarsak adımlarla yanıma geldi. Hala gülüyordu, bana iyice yakınlaşınca içkili olduğunu fark ettim. Hareketlerinin sebebi belli olmuştu.
"Her şeyi bildiğini biliyorum Vera, Kar Tanesi benden hiçbir şey saklayamaz. Sırrımıza ortak olduğun için teşekkür ederim. Aman Emir Taha duymasın bu ihaneti." dedi ve işaret parmağıyla sus işareti yaptı. Sonra kendi kendine gülmeye başladı.
"Ben ona ihanet etmeyeceğim, sen de ihanet etmeyeceksin çünkü o senin kardeşin. Bak tüm bu saçmalıkların nedenini gerçekten bilmiyorum ama siz öz kardeşsiniz. Bunu birbirinize yapmayın, lütfen beni de zan altında bırakma." dedim sakince.
Gülüşü daha acılı bir ifade aldı. "Hiçbir şey bilmiyorsun evet bu yüzden neden yorum yaptığını anlayamadım. Ben kardeşime ihanet ediyorum, tıpkı onun bana yıllar önce yaptığı gibi." dedi.
Şaşkınlığımı gizleyemedim, iki kardeş daha o kadar küçükken birbirlerine nasıl ihanet edebilirlerdi ki?
"O zaman anlat bana, ikinizin arasında kalmak istemiyorum. Gördün az önce beni resmen gruba kabul etti. Hatta diğer üyeler itiraz etmesin diye kazanmamı istedi. Bana yapmayın bunu." dedim kaşlarımı çatarak. Sonunda üzülen taraf ben olmak istemiyordum.
"Bizim aramızda zaten dağlar denizler var, merak etme arada kalmazsın. Tarafını seçsen iyi olur. Yoksa bu savaşta kaybeden olursun." dedi yüzündeki gülüşle.
"Bu savaş falan değil, ikiz kardeşler birbirine nasıl düşman olabilir?Ali Meriç eğer senin tarafında olmamı istiyorsan bana anlat, yoksa buradan çıkar çıkmaz yapacağım ilk şey Kar Tanesi'nin casus olduğunu söylemek olur." dedim tek nefeste.
"Sence ordan tehditle bir şey yapacak biri gibi mi duruyorum? İstediğinde gidip söyleyebilirsin. Ben de en azından tarafını öğrenmiş olurum." dedi.
"Bana güvenmiyorsun, ama ne var biliyor musun? Ben de sana güvenmiyorum." dedim hırsla.
"Bana güvenmiyorsun ama Emir Taha'ya gözün kapalı teslim olursun di mi? Çünkü o iyilik yapıyor, çünkü o polisçilik oynuyor. En önemlisi çünkü o seni etkiliyor, sana iyi davranıyor. Seni yanında istiyor." dedi. Söylediği her cümlenin ardından bana bir adım daha yaklaşırken ses tonu artıyordu. Sarhoş, dedim içimden, ne dediğini bilmiyor.
"Şu an sana çok güzel cevap verirdim ama sarhoşsun. Ne dersem diyeyim kendi hükmünü vereceksin. Ve canını acıtacaksa evet ona güveniyorum. Bir savaş olursa da onun tarafında yer alırım." dedim ve kapıya yöneldim. Daha fazla tartışmak istemiyordum çünkü gözlerindeki o acımasız ifade beni kırmak istediğini söylüyordu.
Aklından geçenleri filtresizce yüzüme vuruyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup beni kendine çekti. Her şey birkaç saniye içinde gerçekleşti. Beni öyle sert bir şekilde kendine doğru çekmişti ki burun buruna gelmiştik. Aramızda neredeyse bir nefeslik bir mesafe bile olmadığını fark etmemle nefesimi tuttum. Bunu heyecandan mı yaptım o andaki durumumdan mı bilemiyorum. Sadece mavi gözlerinin içine baktım. Bana neden kızdığını düşündüm. Beni neden Emir Taha'nın yanında görmek istemediğini düşündüm.
O da gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. İçki kokusu hala burnuma çarpıyordu.
"Nefes al." dedi ve konuşurken onun nefesini yüzümde hissettim. Bu beni kendime getirdi. Kolunu kolumdan ayırıp bir iki adım geriledim ve bakışlarımı kaçırdım. Çenemden tutup tekrardan ona bakmamı sağladı.
"Bu hallerin tıpkı masum küçük bir kız çocuğu gibi Vera, beni güldürüyor." dedi ve gülümsemesi genişledi. Sonra bir iki adım gelerek benim açtığım mesafeyi kapattı ve tekrardan göz göze olmamızı sağladı. Yine çok yakınımdaydı, ben yine nasıl nefes almam gerektiğini unutmuştum. Gözlerine baktıkça yanaklarıma kızarıklık geldiğini hissettim.
"Bu hallerin de var ya, gözlerimin içine acımasızca baktığın, nefes almayı unuttuğun o haller; işte bunlar da benim nefesimi kesiyor." dedi. Çok yakınında biraz uzaklaşmalısın Vera.
Akıl sağlığın için hemen uzaklaş Vera.
Bunu neden yapıyordu, nefesimi tuttuğumu bile bile neden benimle göz göze gelmek istiyordu?
İçimdeki acımasız ama gerçekçi bulduğum ses şu an sarhoş da ondan, bir hata yapmamak için geri çekil diyordu.
Hep kalbime inanan diğer tarafım ise bu hareketlerin öylesine yapılmayacak hareketler olduğunu, insanın sarhoşken bilinçaltını döktüğünü söylüyordu.
Her iki tarafı da dinleyecek vaziyette değildim.
Yavaşça ellerini kaldırıp elmacık kemiklerime parmak uçlarıyla dokundu. Evet kızarmıştı, biliyorum!
İçimdeki iki tarafı da susturarak geri çekilip teması kestim. Beni etki alanına almasına izin vermeyecektim.
"Sarhoşsun, yarın pişman olacağın şeyler yapıyorsun. O yüzden daha fazla ileri gitme, evine git." dedim bir solukta. Kapıya daha da fazla yaklaştım. Bu andan hemen çıkmak istiyordum.
"Hangi halin şu anda benden etkilendi acaba, kızardın. Tatlı bir çileğe dönüştü yüzün." dedi gülerek. Eğleniyor gibi gözüküyordu. "Tadına bakmak isteyeceğim türden bir çilek." diye ekledi.
Tepkilerimi bildiği için isteyerek yapıyordu. "Hiçbir halim, hiçbir halde ve koşulda senin hiçbir halinden etkilenmiyor." dedim hızla. Bu cümleyi ben mi kurdum sahiden?
Sesli bir şekilde kahkaha attı. "Kesin konuşma derim. Karşında Ali Meriç var, insanları etkilemek konusunda epey iddialıyım." dedi kendinden emin bir sesle.
"Ben de sana emin konuşma derim. Gerçekten bir çileğe bile dönüşsem senden etkilenmeyeceğim." dedim ve arkamı dönüp kapıyı açtım. Arkamdan kahkaha sesi geliyordu.
Hızlı hızlı asıl kata çıktım. Yüzüme ellerimle bir iki kez vurarak kendime gelmek istedim. Aramızda geçenleri asla anlamlandırmaya çalışmayacaktım. Cevaplardan korktuğum içindi bu çaba.
Ege'nin beni kapıda beklediğini gördüm. Neyse ki bana bakmak için aşağıya gelmemişti. Elinde sigarası vardı. Ceketimi alıp yanına çıktım. Çıkıncaya kadar Cindy'nin de orada sigara içtiğini fark etmemiştim. Bana ürpertici bir gülümseme sundu. Başımı çevirdim ve Ege'ye başımla gitmemiz için işaret ettim.
"Prensesin uykusu gelmiş galiba hadi Ege sen onu götür. Buralarda perişan olmasın." dedi her zamanki sinsi gülümsemesi ile.
Gözlerimi devirdim. "Takma adı Cindy olan sensin ben değil. Kimin prenses olduğunu tartışmayalım." dedim ve ben de aynı samimiyetsiz gülümsemeyi takındım.
"Geç kalmayalım hadi Vera." diyen Ege beni arabaya yönlendirdi.
"Kızarmışsın Vera, hayırdır ateşin mi var?" dedi Cindy biz gitmeden. Yavaşça arkama döndüm. Bir şeyler istiyordu, kavga gibi. Hiç havamda değildim.
"Git başımdan Cindy." dedim ve tekrardan arkama döndüm. Arabaya binmeden son kez göz göze geldiğimizde bana hala keyifli bir şekilde gülümsüyordu. Bu kızı anlamaya kafa yormayacaktım.
Sessiz ve kısa bir araba yolculuğunun ardından eve geldik, her ne kadar Ege benimle kalmayı teklif etse de kabul etmedim. Sadece kafamı dinlemeye ve güzel bir uykuya ihtiyacım vardı.
Kendi odama geçecekken açık kapı gözüme çarptı. Benim odamın tam karşısında annemlerin odası vardı. Açık kapıdan içeri öylece baktıktan sonra içeri girdim. İçerisi tozlanmıştı, uzun zamandır uğramıyordum. Ani bir kararla banyoya geçip malzemeleri aldım ve odaya geri geldim.
Yerleri güzelce sildikten sonra toz bezi ile komodinleri silmeye başladım. Temizlik her zaman en iyi terapi yöntemiydi. Annemin abajurunun bulunduğu konsolu silerken çekmeceleri de tek tek açtım. En alt çekmecede demir oymalı antrasit bir kutu vardı. Elime aldım ve kilidinin olmadığını görünce sevindim. Yatağa oturup kutuyu açtım, içinde siyah deri bir defter ve bir çok fotoğraf vardı. Defteri yavaşça açınca tozlar yükseldi, ilk sayfada annemin adının yazdığını gördüm.
Ardından ilk sayfayı çevirdim. Tarih 1996'ydı. Annem, babam ile evlilik gününü not tutmuştu. Tamamını okumadan sayfalara biraz daha göz gezdirdim. Annem 2014'e kadar ne yaşadıysa günlüğüne anlatmıştı. Böyle bir defteri olduğunu bilmek beni çok mutlu etti. Uzun zaman sonra anneme yeniden sarılmış gibi hissettim. Defteri kapatıp göğsüme yasladım. Gözümden bir yaş süzüldü. Ağlamayacağıma dair kendime sözler versem de her defasında ağlıyordum. İyi ki gece yarısı temizlik yapmak istemiştim, iyi ki annem her şeyi yazmıştı.
Defteri tekrardan elime aldığımda içinden bir kağıt yatağa düştü. Katlanmış kağıdı yavaşça açtım. Annem bana bir mektup yazmıştı.
" Vera'm, güzeller güzeli kızım,
Bu mektubu okuyorsan eğer, şunu bil ki amacım seni üzmek değil. Eline geçtiyse ve defterimi bulduysan sadece mutlu olurum. Ne olursa olsun hiçbir koşulda ve şartta seni asla bırakmadım. Hera için savaşamadım, ama senin için hep savaştım. Sen beni küçükken daha hiçbir şeyin farkında değilken bile hep hayata bağladın. Ben eğer intihar etmediysem, bu dünyadan gitmek istemediysem sebebi senin varlığın. Küçükken korktuğunda ellerimi sımsıkı tutardın. Yine korkarsan sana fısıldadıklarımı hatırla. Büyüyünce bu ailenin kirli sırları senin de hayatını mahvetmesin diye çok uğraştım, umarım başarılı olmuşumdur. Etrafındakilere çok dikkat et kızım, senin her zaman kalbinden geçeni yapacağını biliyorum. Bilmem hatırlıyor musun, sen çok küçükken evimize saldırmışlardı. O adamlar hala senin çevrende mi bilmiyorum. Ben nefes aldığım sürece seni herkesten ölesiye korudum ama geride bırakacaklarım için de endişeliyim. O aile, bize saldıranlar gözlerini bile kırpmadan babanı vuranlar var ya, onlar intikam hırsıyla yanan kalpsiz vicdansız kişiler. Kendini koru kızım, olmaması için elimden geleni yaptım ama olursa da onlardan biri karşına çıkarsa cepheni al, aklınla hareket et. Babanların ezeli düşmanlarından, Keskin ailesinden uzak dur Vera. Seni inandığım her şeye emanet ediyorum, seni korumanın başka bir yolunu bilmiyorum. Sen kendini koru benim için. Seni hep seven annen... "
Gözlerimden akan yaşlara engel alamıyordum, kağıdı öpüp kokladım.
Annem, en sevdiğim ve tek güvenli sığınağım. Yaşama sebebim. Bu dünyadan göçtükten sonra bile beni korumak için çabalayan meleğim. Bu mektubu baş ucumda saklayacaktım artık. Keskin ailesi demişti açık açık annem, bu oldukça kafamı karıştırmıştı. Bahsettiği Keskinler, benim tanıştığım olabilir miydi? Düşüncesi bile beni korkutuyordu. Ben onların arasında girmiştim, birbirini yıllardır görmeyen iki kardeşi bile karşı karşıya getirmiştim. İçimden odama gidene kadar annemin başka bir Keskin ailesinden bahsetmesini diledim.
Yatağıma sırt üstü uzandığımda mektup hala elimdeydi, Kar Tanesi babaları çok zengin, holdingleri ünlü demişti. Ne iş yaptıklarını sormamıştım hiç. Yarın ilk işim bunu öğrenmek olmalıydı. Bu eski bir düşmanlıksa Emir Taha neden gruba girmeme izin vermişti? Kafamda o kadar fazla soru vardı ki bunalıp kafamı iki yana salladım. Gözlerim masamda duran telefonuma kayınca hiç yapmadığım bir şeyi yapmak istedim.
Hayatım boyunca onunla sayılı kez konuşmuştum, görüşmemiz yok denecek kadar azdı. Şimdi bu mektuptan sonra kendimi böylesine korkmuş ve çaresiz hissederken ailemden birine sığınmak istedim. Oldukça basit bir istek gibi dursa da cesaretimi toplamam oldukça zordu. Kendimi güçsüz olmakla suçladım, ama içimden bir his de bunu yapmamı söylüyordu. Daha fazla ikilem yaşamamak içi hızla telefonu elime alıp rehberden ablamın numarasını bulup tuşladım. Telefonu kulağıma götürdüğümde kalbim hızlı atıyordu. İki kez çaldıktan sonra açtı.
"Vera, ne oldu ? İyi misin?" dedi endişeli bir sesle ablam. Uzun zamandır konuşmadığımız için böyle bir tepki vereceğini biliyordum.
"Şey ben seni aramak istedim çünkü.." bir iki saniye doğru cümleleri bulmak için bekledim.
"Çünkü? Önemli bir şey mi oldu Vera, söyle." dedi ablam hızla. Aslında ona abla diye hitap etmezdim çünkü aramızda iki yaş vardı ve çok az görüşüyorduk.
"Annemin mektubunu buldum. Ölmeden önce yazıp saklamış, sana da ayrı bir tane yazmış onu açmadım." dedim bir solukta.
"Bunun için mi aradın yani? Ah Vera ben de önemli bir şey var sandım. Tamam Türkiye'ye dönünce alırım ben mektubumu. Duygusallaşıp yazmıştır bir şeyler işte." dedi oldukça umursamaz bir tavırla.
O hep böyleydi, bunu bildiğim için kendimi hiç rahat hissetmemiştim. Vurdumduymazdı, ailesinden olduğumu kabul etmiyor gibi davranırdı hep. Hiç abla gibi hissettirmezdi kendini. Beni kardeşi olarak sevmezdi, biliyordum.
"Mektupta beni uyarmış, bir aileden uzak durmam gerektiğini söylemiş. Ben de endişelendim. Belki sen bilirsin diye sormak istedim. Keskin ailesine dikkat et demiş annem. Onlar kim Hera, annem bizi neden uyarıyor?" dedim. Telefonun ucundan bir şeylerin düşme sesi geldi. Şaşırdığını anladım. Bir şeyler biliyordu.
"En kısa zamanda Türkiye'ye gelip her şeyi anlatacağım. Ben gelene kadar kendine dikkat et Vera." dedi ve ben daha hiçbir şey diyemeden telefon kapandı. Ortada ciddi bir şey vardı. Ben hiçbir şey bilmiyordum ama Hera her şeyden haberdardı. Sıkıntıyla oflayıp yatağıma uzandım. Yarın zor bir gün olacaktı.
.
.
.
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top