8| Veda.

25.09.2020

Günlerden hangi gün olduğu belirsiz, saatin ise kaç olduğu pek bir değersiz iken şimdi genç kadının gözünde; pencerenin önünde ayakta uzun bir süredir dikiliyor, yoğun bir ihtirasla göz bebekleri gökyüzünün ayrıntılarında geziniyordu.

Günlerdir ağzını bıçak açmayan bu güzel kadının gözleri yemyeşil, ileride dümdüz vadide uzanan ağaçlardan bir yansımaydı sanki.
Gözlerinde ise, derinliklerinde ve daha da derinliklerinde yatan hasret, gözlerinin kenarlarını koyu renkte bir yeşile boyuyor; gözlerinin yeşili göz bebeklerine doğru güneşe yönelmiş bir ayçiçeği misali açıyordu kendini.
Yeşilin tüm tonları toplanmıştı bu güzel gözlerde.

Saçları ise omuzlarından da aşağı, beline doğru dökülüyor; kaşlarına doğru gelen kâkülleri alnını kapatıyordu.
Küçük ve düz burnunun yanlarında hafif aralıklarla beliren az sayıda çiller yüzüne ayrı bir zarafet katmakta, genç kadının ince dudakları gerçek bir gülümsemeyi beraberinde getiren o içten duyguyla yukarı doğru kıvrılmayalı ne kadar oluyor, bilinmiyordu.

İnce, uzun parmaklı ve kemikli elini camın üzerine doğru yavaşça koydu ardından.
Bir bekleyiş olmalıydı onunki.
Sabırla bekleyen yüreği sanki daha dayanamazmışcasına acıyla eziliyor, bükülüyor, sıkılıyordu.
Sonra derin bir nefes aldı genç kadın.
Öylesine derindi ki bu nefes, birkaç saniyeliğine-ki ona göre fazlaca uzun-nefesini tutmuş bırakmaya takati dahi yokmuş gibi hissetmiş lakin bedeni onu dinlemeyip vermişti dışarı nefesini sıkıntıyla.
Ona uzun süredir nefes alıp vermek dahi pek bir güç geliyordu.
Halbuki ne isterdi aldığı soluğun ciğerlerinde yeşermesini.
Ne yazık ki onun solukları, ciğerlerinde bir sis; zehirli bir havadan ibaretti.

Sonrasında genç kadının gözleri günlerdir izlediği ve izlemeye devam ettiği bu manzarada bakınmaya büyük bir çabayla devam etti.
Biliyordu kadın, en küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırmayacaktı.

Onun hayatı, ayrıntılar ile dolu; birbirine karışmış renklerle süslenmişti.
Süs olduklarına bin şahit gerekti tabii ki.
Onunkiler birer lanet olmalıydı.

Her bir nefes alışının ardından özlemi daha da artıyor, kokusu burnunda tütüyordu ruhunun eksik parçasının.

Sanki havaya onun kokusu bulaşmış da, her bir zerresi o kokuyla afallıyordu.

Gözleri aramaya devam ederken kadın, durdu aniden.
"Unut artık."
dedi sanki bir ses derinden, fazla içten.

ve camın yüzeyinde duran o eller yavaşça çekildi.
Öylesine yavaştı ki bu çekiş, sanki bir el tarafından tutulmak istemekte ve en ufak bir işarette hızla tutacak gibiydi o kayan yıldızı.

Sonra, yavaşça geriledi adımları.
Biraz uzağında olan kitaplığın yanında belirdi ve o ince, uzun parmaklar rafların tozlu kitaplarının üzerinde bir seyahate çıktı.
Saniyelik ama uzun bir seyahattı onunki.
Anılarında bir kayboluştu.

O kitaplıktan biraz daha kısa olan eski ve ahşap masanın üzerindeki plak çalara ilişti gözleri müteakiben.
O çok hoşuna giden, yüreğini ise bir hoş eden melodileri mırıldanırken oldukça sessizce, plağın üzerine hafif bir dokunuş yapan bu parmaklar müziğin notalarını odanın içerisine, o yalnız yüreğin kapısının ardına davet etti.

Sonra o güzel kokuyla birleşti bu hasret ile şekillenmiş, acı ile boyanmış ezgiler.
Genç kadın, durdu bir süre.
Durdu, bekledi, dinledi.
Zihninde belirirken tonla şey, kalbi atmaya devam ederken zorlukla o bekledi.

Minik bir kıvrılma görüldü ince, pembemsi dudaklarda.

Elleri, dizlerinin altına doğru uzanmış olan elbisesinin eteklerinin kenarlarını yavaşça tuttu ve bir ayağı ötekinin önünde belirip hafif sağ tarafa yöneldi.

Ardından dansının başlangıcının simgesi olan reveransını, hafifçe eğilip kalkması ile tamamladı genç kadın.

ve tekrardan yan yana geldi ayakları, ufak bir bekleyişe girişti.
Gerisi ise kendiliğinden oluşuverdi.

Uzun süredir pek bir soğuk olan elleri zarifçe havaya doğru kalktı ve ince parmakları havada kendi kendine dans etti.
Diğer eli de havaya kalkıp o elini takip ediyorken bir ayağı, öne doğru ilerleyip ağır adımlar ile çevreledi kendini görünmez, betondan bozma bir duvar ile.

Devam etti genç kadın.
Zarafeti temsil ediyormuşçasına zayıf bedeni o duygu karmaşası ile şekilleniyor, dansına bir derinlik katıyordu.

Müziğe ayak uydurdu adımları ve havada ağır çekimde aşağı doğru süzülen parmakları her bir notaya dokundu, her bir notayı hissetti ve sevgiyle kucakladı.

Dans ediyorken bu dört duvar içerisinde kendi yalnızlığının hayaletiyle, adımları hızlandı.

Döndü etrafında, tekrar ve tekrar döndü.
Zarafeti temsil eden o hareketler, bir savaşı andırıyordu şimdiyse.
Bir yıkılışı, bir düşüşü, bir parçalanmayı.

O hızlandıkça ise uçuştu havada açık kahve saçları.
O havadaki koku, ince saç tellerine bulaştı.

Delirdi genç kadın.
Karşısındaki hayalet ile olan dansı pek bir öfke doluydu, hararetliydi.

Düşmeye devam etti.
Sonsuzluğu andıran o uçurumda düşmeye devam etti o beden.

Bu dört duvar, şimdi acıyla dolup taşıyor; zehirli gaz karışıyordu havaya.

Dört duvar arasında kalmak yetmiyormuş gibi çevrelemişken kendi etrafını genç kadın, duvarı sağlamlaştırmak adına çabalıyordu.
Duvarlar ise üstüne üstüne geliyor, bu yıkılışa bir uğurlamayı andırıyordu.

Gözlerini kapattı genç kadın.
ve devam etti dansına.

Bir buğday tarlasında buldu kendini.
Etrafında gezindi bakışları.
İzledi sakinlikle buğdayların rüzgârla olan temasını.

Sonra ileride bir bedenin arkasını gördü, çok ama çok uzakta.
Öylesine uzaktaydı ki, gözleri kısıldı ve seçmeye çalıştı bu bedeni.

Kalbi tekledi.

ve birkaç adım attı ilk olarak.
Sonra, biraz daha.
Hızlandı, hızlandı ve hızlandı.
Koştu.
Sanki bacakları senelerdir koşmayı unutmuş da, kavuşmuş gibi özgürlüğüne koştu.
Gökyüzünde beliren, sanki elini uzatınca yakalayacağını sandığı yıldızın çok ama çok uzaklarda olduğunu fark edememesi yıkacaktı sonradan onu ama şimdilik telaşla, heyecanla ve bir o kadar da kaybetme korkusuyla koşuyordu.
O mu yakalıyordu birini yoksa kaçıyor muydu birinden belirsizdi.

ve müzik ince bir nota ile sonlandı.
Genç kadın, durdu.
Gözlerini açtı.
Artık kulaklarına tek ulaşan ses ise hızlıca alıp verdiği nefesinin sesiydi.
Havada asılı kalan elini izledi bir süre, yutkunamadı.

Eli ise yavaşça çekilmişken geri, kalbinin üzerine gitti.
Diğer bir eli ise sabitlemek istermişçesine onu, kavradı o eli.
Yumruğa çevrilen ellerini, yüreğinin derinliklerine saplamak istedi.

Çöktü.

Yavaşça yere, ahşap zemine çöktü.
Başını eğdi, şimdiyse havada ne onun kokusu ne de bir nota geziniyordu.

O ince dudaklar ise acı bir gülümseme olarak yer aldı yüzünde.

Veda dansını, bir çöküş ile bitirdi genç kadın.
En acı olanı ile bitirdi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top