23.BÖLÜM ~SON KEZ~
"Sen onca hatayı yap sonra affedilmeyi bekle. Affetmek... Bir hata nasıl affedilir? Tabi bu hata gerçekten bir hata mıydı? Bile bile yüreğini nasıl yakar insan? Kalbe söz geçer mi ? Akıl affetme derken , kalp affet diyorken. Ne karşıt düşünce de iki organ değil mi ? Biri sev derken biri doğru olanı yap diyor. Sahi siz hangisini seçerdiniz? Bu iki çelişki arasında hala delicesine severken affetmemeyi mi ? Yoksa bir şansı daha hakettiğini mi düşünürsünüz?"
Multimedia : Rody Dünyada - Türkü
~~~~~~~~~~~~
Neredeyse yarım saattir böyle ayakta birbirimizin gözlerinin içine derin derin bakıyoruz. Ben onun siyahının kahveliklerinde kaybolurken , o benim yeşilimin verdiği maviliklerimde kayboluyordu. Nasıl zor biliyor musunuz? Yaşıyorsunuz , nefes alıyorsunuz ama aslında ölü bir beden. Uzun süren sessizliği bozan taraf o oldu. Kurumuş dudaklarını araladı.
"Geldin! İnanamıyorum. Gelmezsin diye düşünmüştüm. Ama iyi ki geldin Biray. İyi ki..."dedi buruk bir tebessümün vermiş olduğu gülümsemeyle.
Geldim evet. Niye geldim peki ben ? Konuşmak için değil mi ? Peki benim içim neden gidiyor böyle. Konuşmadan sadece sarılmak istiyorum ona. Hiç bırakmayacaksızın. Gözlerine derin derin bakmak istiyorum. Gözlerinde kaybolmak istiyorum. O siyahın verdiği kahveliklerde. Sonra aklım doğru düşün diyor. Kendine gel silkelen diyor. Vazgeçiyorum. Bir an için onu affetmek istiyorum. Ama yapamam , affedemem onu da biliyorum.
Söyleyecek sözüm yok ki. Benim tüm sözlerim onu gördükten sonra uçup gitti. Kelimeler kifayetsiz kaldı onun böyle dağılmış haline. Peki ben ? Ben nasılım? İyi miyim ? Kaç gündür uyuyorum. Uyandıktan beri lokma koymuş muydum peki ağzıma? Gerçi geçer miydi ki boğazımdan? Böyle delicesine severken ayrılmak çok zormuş. Ben bunu şu geçirdiğim bir kaç günde çok iyi öğrendim.
"Biray , güzelim. Cevap verecek misin ? Geldiğinden beri sadece susuyorsun. Olsun senin susmaların bile çok güzel. Hem de öyle böyle değil."dedi sakinleştirici etkisi yapan o güzel sesiyle.
Bana güzelim dedi. Bu kelimeyi onun dudaklarından duymayalı uzun zaman oldu. Nasıl da güzel yakışıyor o dudaklarına 'güzelim' kelimesi. Onun görmemesi için çok küçük bir gülümseme bahşettim bize. Hem onu daha fazla meraklandırmamak hem de suskunluğumu bozmak için derin bir nefes alıp verdim gökyüzüne karşı. Yukarıya doğru baktım. Yıldızlar çok güzel. Galata'nın yanı başındayız. Galata haketmedi böyle bir ayrılığı. Neyse...
"Son kez konuşmak için geldim buraya Tamay. En azından bir konuşmayı hakediyor bu ilişki."dedim keskin ve ciddi bir ses tonuyla. Soğukkanlıydım. Ve böyle kalmak zorundaydım. Yoksa ayakta duramazdım. Yıkılırdım ve bir daha ayağa kalkabileceğimden emin değilim.
"Son kez. Hiç yakışmadı bu dudaklara bu kelimeler. Biliyorum hatalıyım. Bizi böyle yalan üzerine kurulu bir ilişkiye bırakmamalıydım. Tek bir yalan yok bu ilişki de. O da seni sevmem Biray. Ben seni çok seviyorum güzelim. Fazlasıyla. Delicesine. Şu bir kaç gündür ben ben miyim? Onu bile bilmiyorum. Sadece sen varsın aklımda. Sonra sana yaptıklarım geliyor aklıma ölsem yeridir diyorum. Nefes alamıyorum Biray. Doktorum ama sağlık açısından hiç bir şeyi yokken bir insan nasıl nefes alamaz. Buna bir açıklama getiremiyorum Biray. Biray'ım ben sensiz yapamıyorum. Yapamam. Yaşayamam. Yaşamaya çalışamam bile. Ben sensiz bir hayat süremem ki... Nasıl sürdüreyim? Senin nefesinin olmadığı bir hayata nasıl başlayayım. Kokun yoksa ben nasıl nefes alırım ki? Senin kokun benim nefesim Biray. Senin ellerin benim ellerim. Senin gülüşlerin benim. Senin bakışların , senin bazen çekilmez olan o konuşmaların , saçmalıkların hepsi benim. Senin olan her şey de olmak istiyorum ben Biray. Benim kalbim senle dolu. Sen benle dolusun. Ben senin yokluğunda bunu çok iyi anladım. Biz ayrılamayız. Ayrılmamalıyız. Yakışmaz bize ayrılmak. Bize sevmeler yakışır. Biz sevgiyi hakediyoruz Biray. Biray'ım. Ben senleyken varım. Sen yokken neye yarasın ki bu beden?"dedi gözlerinden bir yaş daha düşmüşken yanaklarına.
Ben şuan gerçekten öldüm. Biliyorum çünkü artık nefes bile alamaz haldeydim. Zar zor nefes alıyorum. Bir gözyaşı daha düştü yanağıma. Ben şimdi nasıl bırakayım bizi ? Aşka haksızlık değil mi bu? Bize yazık değil mi ? Of sus artık aklım! Yeter! Biliyorum affedemem. Biliyorum yaparsam yanarım. Biliyorum kendime haksızlık yaparım. Yere batsın böyle gururun. Bizi ne hallere getirdi. Biz hani hiç ayrılmayacaktık. Ne yalancıymışsın hayat? Bile bile yakıyorum kendimi. Biliyorum onsuz olamam. Fakat affedemem de.
"Hayır. Yapamam Tamay. Beni sevmene daha fazla izin veremem. Sen beni sevmemelisin. Çünkü ben seni affetmeyeceğim. Sen de benim affedemeyişimi affetme. Burada böylece bitsin. Bak şahit olsun ; bu Galata , bu yıldızlar , bu gökyüzü , şu kaldırım da dükkan önünde duran beyaz köpek , şuradaki çiçekçi abla. Şahit olsun bize Tamay. Bizim bu ayrılışımıza şahit olsun. Çünkü artık bizden hiçbir şey olmaz. Olamaz. Haketmiyoruz biz böyle bir sevgiyi de aşkı da."dedim soğuk ama gözü yaşlı bir sesle.
"Hayır hayır. Şuan kızgınsın ve onun için böyle söylüyorsun."dedi inanamaz gözlerle ve titrek bir sesle. Sonra bir damla daha yaş düştü yanağına. Benim söz söylememi beklemeden ekledi. "Biliyorum çok kızgınsın. Bari benimle bir kez olsun şu gördüğün Galata'ya çık. Hem merak etmiyor musun ? Seni neden Galata'ya getirdiğimi? Ve sonra benden gidersen seni zorlamayacağım. Bırakacağım güzelim. Söz! Özgür olacaksın."dedi meraklı bir şekilde gözlerimin içine bakarak.
Sahi doğru ya onca yer varken konuşacağımız yer neden Galata? Doğrusu bende meraklanmıştım. Sonrasında zaten bu acı bitecekti. Ayrılacağız. Söz vermişti bırakacaktı. Ben de son kez onun istediğini yapacaktım. Dudaklarımı araladım.
"Peki. Seninle Galata'ya çıkacağım. Son kez."dedim buruk bir tebessümle. Tamay Galata'ya doğru döndü. Elini uzattı. Tutmamı istiyordu. Peki tutmalı mıydım? Sonra dudaklarını araladı. "Son kez."dedi hüzün dolu bir sesle.
Bende daha fazla üstelemeden elini tuttum. Sıcacıktı. İçimi ısıttı. Tamay'a doğru bir bakış attım. Saf saf ellerimize bakıp buruk bir tebessüm ediyordu. Gülüyordu ama bir yanda adam ölüyordu kızın haberi yoktu. Kız ölmüştü ama adamın haberi yoktu.
El ele Galata Kulesi'ne doğru yürüdük. Girişte içeriye girmek için biletleri göstermişti Tamay. Demek ki buraya ben gelmeden önce almıştı biletleri. Daha fazla bu konuyu düşünmeden merdivenlerden yukarı doğru çıkıyorduk. "Evet şuan birlikte Galata'nın merdivenlerini çıkıyoruz. Peki anlatmayacak mısın hikayesini?"dedim meraklı gözlerle ona doğru bir bakış atarak.
O güzelim siyahın kahvesi gözlerini gözlerimle buluşturdu. Derin bir nefes alıp verdi. "Tabi. Efsaneye göre Galata Kulesi ile Kız Kulesi birbirine aşıktır ama aralarında bulunan İstanbul Boğazı, sevgililerin kavuşmasını engellemektedir. Galata Kulesi aşkını mektuplara yazar yıllarca ve Kız Kulesi’ne olan hasretini kelimelere döker. Hezarfen Ahmet Çelebi de uçma hayalini gerçekleştirmek için buraya çıktığında, Galata Kulesi onun kulağına Kız Kulesi’ne olan aşkını fısıldar ve mektupları ona verir. İstanbul’un üflediği rüzgarı arkasına alan Hezarfen, mektupları Kız Kulesi’ne ulaştırır. Aşkının platonik olmadığını anlayan Kız Kulesi, sevinçten havaya uçar ve bu iki aşık, İstanbul’un en güzel manzarasını oluşturur."dedi biz merdivenleri ağır ağır çıkmaya devam ederken.
"Çok güzel bir hikayesi varmış Tamay. Böylesine bir aşkı fazlasıyla haketmişler."dedim hüzün dolu bir tebessümle. Merdivenleri hala çıkmaya devam ederken Tamay kaşlarını kaldırdı. "Fakat bir hikayesi daha var."dedi biz son merdiven basamaklarına gelmişken.
"Neymiş peki o hikaye?"dedim meraklı gözlerle. Gökyüzüne baktı. Yıldızları seyrederken gözlerini yıldızlardan aldı. Benim yeşilliğimin verdiği mavilere bakmaya başladı. Tekrar derin bir nefes alıp verdi. Şu bir kaç gündürden beri görmediğim güzelim gülüşünü bana armağan etti. Dudaklarını araladı.
"Galata Kulesi’ne beraber çıktığın kişiyle evlenirsin derler. Bu efsane, Roma döneminden kalmaymış. Galata Kulesi’ne ilk kez beraberce çıkan bir kadın ve erkek, mutlaka evlenirmiş o zamanki inanca göre. Eğer taraflardan biri, önceden kuleye çıkmışsa bu tılsım bozulurmuş ama. Ayrıca eğer kuleye beraber çıkacak çiftin kaderinde kavuşamamak varsa karşılarına mutlaka bir engel çıkarmış. Yani Galata Kulesi, bir ömür beraber yaşamayacak çiftleri kabul etmezmiş. Ve biz Biray beraber ilk defa Galata Kulesi'ne çıkıyoruz. Benim duam hep seninleydi. Seninle evlenmekti. Seni çok seviyorum Biray İmer."dedi tebessüm ederek.
İlk defa soyadımla hitap ediyordu bana. Sahi birlikte ilk kez çıkıyoruz ve ben daha önce hiç Galata'ya çıkmadım. Onun söyleyişine göre de o hiç çıkmamıştı Galata'ya. Eğer bu efsanenin gerçek olduğunu varsayarsak ileride evlenecek miydik? Tamay elini elimden çekti. Ellerini yanaklarıma koydu. Alnını alnıma dayadı.
"Sen Biray İmer. İstediğin kadar olmaz , affedemem desen de. Ben bu efsaneye inanıyorum. Biz evleneceğiz. Ve ben senin ellerinden o tuzlu kahveyi içeceğim. Bak şahit olsun ; bu Galata , bu yıldızlar , bu gökyüzü , şu kaldırım da dükkan önünde duran beyaz köpek , şuradaki çiçekçi abla. Şahit olsun benim seninle evleneceğime."dedi. Ardından ben bir şey söyleyemeden ekledi. "Evet şimdi söz verdiğim gibi özgürsün güzelim."dedi yandan bir gülüşle.
Ve ben donup kalmıştım. Gerçi söyleyecek bir söz de kalmamıştı artık.
~~~~~~~~~
Vote ve yorumlarınızı bekliyor olacağım...🌸
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top