22.BÖLÜM ~GALATA~
"Affetmek Allah'a mahsustu. Peki kırılan kalbin telafisi olur muydu? Ya da kırılmış bir kalp affedebilir miydi ? İncinmiş kalbim kanıyor , paramparçayım , yaralarım var. Nefesim kesiliyor. Bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor. Peki ben , bu yıkılmışlığımla onu affedebilir miyim?"
Multimedia : Sibel Can & Halil Sezai - Galata
~~~~~~~~~~~~~~~
Mektubu okuduğumdan beri saatlerdir yatağımın karşısında ki aynadan yansımama bakıyorum. Gözlerim şiş , ağlamanın vermiş olduğu mavimsi gözler , kızarık bir burun kısacası ölmüş ama toprak atanı olmayan bir beden.
Düşünüyorum... Bir baba kızına bunu yapabilir mi diye. Sonra tekrar düşünüyorum. Karısını ve daha 3 yaşında yeni baba demeyi öğrenmiş çocuklarını bırakıp giden baba. Kızını mı düşünecekti. Hayır güldürmeyin beni onun erkeklik gururu incinir değil mi ? Şu yaşıma kadar çoğu kez düşündüm bir baba çocuklarını nasıl bırakıp gider diye. Hani babalar kızlarına düşkündü. Değilmiş işte... Benim baba dediğim adam kızını bir hiç uğruna harcayacak kadar kalpsiz bir adammış. Görsem tanımam fakat merak ediyorum saçları beyazladı mı? Hala hatıralarım da hatırladığım kadar yakışıklı mı? Hala çok mu güzel gülüyor ? Bilmiyorum. Fakat biliyor musunuz ? Karşıma çıksa kızım deseydi hiç düşünmez sarardım kollarımı bedenine. Şimdi şu olanlardan sonra yüzüne tükürsem yeri mi ? Gerçi karşıma çıkacak yüzü bile olmayan bir adam yüzüne tükürülmeyi bile haketmez.
Sonra Tamay geliyor aklıma. Neden diyorum neden? En başında her şeyi söylemedi. Belki affetmem daha kolay olurdu. Meğer o beni 13 yaşımdan beri biliyormuş. Gülüşümü , sesimi , büyüyüşümü her şeyimi bir bir takip etmiş. Beni resmen kandırmış. Beni kendine aşık etti. Sorsan hala deli gibi aşığım fakat affedemem. Yalan üzerine kurulu bir ilişkiyle nereye kadar ilerleyebilirim. Ben ona bir daha nasıl güvenirim? Bir şey sorduğumda ve cevabını verdiğinde acaba yalan söylüyor mu sorusu gelmeyecek mi aklıma?
Galata da bekliyormuş beni. Mektubunda öyle yazıyordu. Peki gitmeli miydim ? Gerçi 3 gün önce verilmiş bir mektup belki vazgeçti. Çekip gitti. Kim bilebilir ki... Peki ben gidecek miydim ?
Ben düşüncelerle boğuşuyorken telefonumun zil sesini duydum. Açmak istemiyordum. Şuan kimseyle konuşmak istemiyordum. Nefes bile almak istemiyordum. Yalnız kalmak istiyordum. Bir başıma kalmak , delicesine ağlamak ve dert ortağım bir kavanoz çikolata. Fakat hiç durmadan çalan telefonuma baktım. Arayan Hazal'dı. Telefonu dördüncü çalışta açtım.
"Efendim Hazal."dedim düz bir sesle. "Kuzum iyi misin ? Ne bir ses ne bir seda var korkmaya başladım. WhatsApp'dan bir sürü mesaj attım normalden de öyle. Cevap vermedin. Son çare arayayım dedim. Sen iyi misin güzelim?"dedi merak dolu bir sesle.
Benim bu konuşmadan aldığım tek kelime 'güzelim'. Sahi Tamay bana hep güzelim diye hitap ederdi. Düşünmeye başladım. Onun bana güzelim dediği her anı hatırlamaya çalışıyordum. Hazal ses gelmeyince endişelenmiş olmalı ki "Biray ? Güzelim orda mısın? Nereye gittin gene ? Nereye daldı gene gözlerin böyle? Ses vermiyorsun? Biray?"dedi endişe dolu bir sesle.
Gözlerimi kırpıştırdım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra "Buradayım. Düşünüyorum Hazal bana bunu nasıl yapar diye. Onca yıl sonra kavuşmuşken ben ona ilk sorduğumda neden söylemedi de şimdi ben ona böylesine delicesine aşıkken bana bunu yaptı. Beni böyle yaşayan bir ölüye neden çevirdi?"dedim gözümden bir yaş düştü yanağıma.
Hazal hırıltılı bir ses çıkardı. "Kuzum deme böyle. Kimse bilemezdi ki böyle olacağını. Biliyorum ne desem de boş. Ama böyle kendini harap etme. Hani senin uyuz ikizin ve benim biricik aşkım Ayaz var ya doğru düzgün konuşmuyor. Uzun uzun dalıyor öyle uzaklara. Sanki ikiz olmanız onu da etkiledi. Senin yaşadığın bütün acıları hissediyor ve bunun vermiş olduğu hisle sadece susuyor. Güzelim, Biray'ım, aynı kandan olmasak da biricik kız kardeşim. Lütfen biraz gül. En azından gülmeye çalış."dedi Hazal teselli dolu sesiyle.
"Biliyorum Hazal. Ama çok yorgunum. Hissizleştim artık. Uyandığımda ve o kahrolası mektubu okuduğumdan beri sadece yatağımın karşısında ki aynadaki yansımamla bakışıyorum. Affetmek istiyorum delicesine Hazal fakat yapamam. Affedemem. Belki ona en başında sorduğumda affedebilirdim fakat şimdi bilemiyorum. Bir çıkmazdayım. Yardım et bana Hazal. Sana soruyorum gitmeli miyim galataya?" dedim yorgun bir sesle.
Hazal bir kaç dakika ses vermedi. Sonra derin bir nefes alıp verdi. Bunu telefondan gelen sesten anlamıştım. "Dürüst olmam gerekirse affedip affetmemek sana kalmış. Allah korusun Ayaz bana böyle bir şey yapsa ne yapardım inan düşünmek bile istemiyorum. Fakat en azından senin ona onun sana söylemek istediği bir çok şey var. Bu ilişki en azından bir konuşmayı hakediyor."dedi keskin ve ciddi bir ses tonuyla.
"Peki teşekkür ederim canım. Ben biraz düşünebilir miyim? Yorgunum ve dinlenmeye ihtiyacım var. Konuşmayı bitirsek olur mu?"dedim anlayış beklercesine.
"Tabi canım ben seni yalnız bırakayım. Çok konuştum hatta. Eğer bir şey olursa mutlaka ara. Ayrıca seni çok seviyorum. Sen güçlüsün ve bunun üstesinden de geleceğini biliyorum."dedi teselli edercesine.
Birbirimize 'görüşürüz' dedikten sonra konuşmayı bitirdik. Telefon hazır elimdeyken WhatsApp'a onun mesaj panosuna girdim fakat 3 gündürden beri WhatsApp'a girmediğini gördüm. Son görülme saati 3 gün öncesine aitti. Ne bir mesaj atmış ne de aramıştı. Sadece mektupta galata da bekleyeceğim yazıyordu.
Hazal'ın dediklerini düşündüm. Sonra bu ilişkinin bir konuşmayı hakettiğini düşündüm. Telefonu yatağın üstüne bırakıp duşa girmek için banyoya doğru ilerledim. Duş alıp çıktıktan sonra üstüme oduncu gömlek içine balıkçı yaka bir kazak giydim. Altıma siyah kot pantolon ona uygun bağcıklı bir bot. Saçımı da kurulayıp dağınık bir şekilde saçlarımı salık bıraktım. Çantamı ve yatağın üstündeki telefonumu alıp evden dışarı çıktım. Zaten annem nöbetteydi. Ayaz desen mesaiye kalmıştı. Evde benden başka kimse yoktu ve bende şuan galataya gidecektim.
Araba kullanmak istemediğim için taksi çağırdım. Taksiciye galataya götürmesini istedikten sonra kulaklıklarımı takıp camdan İstanbul'u izlemeye başladım. İstanbul fazlasıyla güzeldi fakat ben fazlasıyla yorgundum ve halsizdim. Biraz zaman geçtikten sonra galata önünde durmasın diye taksiciye köşede durmasını söyleyip taksi parasını ödedim ve sonra taksiden indim.
Galataya doğru Tamay nerde diye bakmaya başladım. Tamay'ı görmüştüm. Gelmez diye bekliyordum. Ya da vazgeçmiştir diye. Fakat Tamay orada galatanın hemen önünde öylece duruyordu. Şu 3 günde kilo mu vermişti. Yoksa bana mı öyle geliyordu? Gözleri çökmüş gibiydi. Saçları dağılmıştı. Üstünde siyah kaşe montu içinde balıkçı bir kazak altında siyah bir pantolon ve onunla uyumlu kısa boyunlu bir bot. Resmen siyahlara bürünmüştü. Gülümsemesi yoktu yüzünde. Gözlerinin içi gülmüyordu. Sadece telaşlı bir şekilde bir oraya bir buraya gidiyordu galata kulesinin önünde.
Uzunca bir süre onu öylece izledim. Şu 3 günde onu nasıl da özlemişim. Gözlerine bakmayı, ona gülümsemeyi , ona sarılmayı. Onunla olan her şeyi özledim. 3 gün 3 asır gibi geçti benden. Biz bir'ken tam'dık. Fakat hayat bizi bu noktaya getirdi.
Onu daha fazla bekletmemek için üstüme çeki düzen verdim. Yavaş adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. O yere bakarak bir sağa bir sola doğru giderken biraz uzağında önüne doğru geçtim. O bana doğru gelirken tam çarpışacakken beni farketmiş olacakki durdu. Gözleri bir müddet ayakkabılarımda takılı kaldı. Gözlerini yavaş yavaş üzerimde gezdirdi. Sonra o siyahın verdiği kahveli gözlerini benim gözlerimle buluşturdu. Bir an şaşırdı. Sonra güzel bir tebessüm armağan etti bana.
"Geldin."dedi kırık bir tebessümle. Sonra gözlerime bakıp tebessüm etmeye devam etti.
~~~~~~~~~~~~~~
Vote ve yorumlarınızı bekliyor olacağım...🌸
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top