onuncu gün

"Şu aptalı bir de ben görseydim" dedi Yeliz. Önündeki kahveyi eline alıp ondan bir yudum aldı. Kaşımı kaldırmış onu dinliyordum. "Ağzıma geleni sayardım biliyor musun?"

"Ayda yılda bir buluşmuşuz başka bir şey konuşamaz mıyız?" dedim, sipariş ettiğim tatlıdan ilk dilimi alıp damağımla ezdim. Yutkunurken onun gözlerine baktım, kızgınlardı.

"Sanki bundan başka bir şey düşünebiliyormuşsun gibi konuşma..." deyip göz devirdi. "Peki o zaman.." Kahveyi masaya bırakıp rol yapar bir edayla gülümsedi. Ona ayak uydurup genişçe gülümsedim ben de.

"Çiçek'le aran nasıl? O kız hala iş yerinde atraksiyon arıyor mu?"

Konunun değişimi sinirlerimi bozmuştu. "Ondan bahsetme lütfen. Bu hayatta sevmediğin birine tahammül etmek kadar zor bir şey yok çünkü."

"Sevmediğin için mi, saçma davrandığı için mi?" diye sordu.

"Sevsem ona seve seve katlanırdım."

"Doğru ya.." iç çekti. "Murat'a da bu yüzden katlanıyorsun, gerçi etrafında olmayan birinin nesine katlanırsın ki.."

"Yokluğuna.." dedim, sesim kısık çıkmıştı.

"Varlığı da acı verici bu adamın, yokluğu da.."

"Bana bunu neden yapıyor bilmiyorum." Gözlerim dolmuştu. "Ne tamamen çekip gidiyor ne de yanımda duruyor... Zamanı var diyor... Onu anlamakta zorlanıyorum. Nerede olduğunu bile bilmiyorum."

"En son ne zaman görüştünüz?" diye sordu.

"Birkaç hafta önce... Telefonda konuştuk."

"Onu en son yüz yüze..." devamını getiremeden lafını tamamladım.

"Bir yıl önce gördüm." "Tam, bir yıl önce." 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top