on dördüncü gün

"Akşama Yeliz gelecek," dedim, annem telefondan homurtulu birkaç ses çıkardı. "Ne yemek yapacaksın?" diye sordu. "Menemen yaparım herhalde." deyiverdim. Annemin misafire ne kadar kıymet verdiğini bile bile bunu söylemiştim, evet.

"Menemenle misafir ağırlanır mı Münevver?" sesi sandığımdan alçak çıkmıştı.

"Halim yok anne, napayım.. Yeliz de yabancı değil zaten."

"Olmaz," dedi, "Gerekirse pastanı hazır al ama misafiri asla hafif şekilde atlatma.." yine o meşhur sözünü söylemişti.

"Ne yapayım?" diye sordum.

"Kısır yap, Yeliz de sever.."

"Olur," dedim.

"Haber yok mu hala?" Murat'ı soruyordu. İç çektim.

"Hayır."

Mutfak penceresinin önüne gelip dışarıyı seyretmeye başladım. "O.. gelecek anne." dedim.

Karşı pencereye baktığımda annem "Bekle sen bekle, gelir o.." dedi, ama onun sitemine dikkat kesilemedim bile. Küçük bir çocuk öyle bir eğilmişti ki pencereden, gayr-i ihtiyari bağırdım. "Çocuuk! Düşeceksin."

Atladığım bir ayrıntı vardı... Pencerem açık değildi ve ben evin içinde bağırmıştım.

Çocuk eğilmeye devam etti. Annem telefonda telaşlanmıştı, "Noluyor Münevver?" diye sordu. Ona "Seni arayacağım anne." deyip kapattım telefonu.

Pencereyi açtım ve avazım çıktığı kadar bağırdım. "Çocuk! Düşeceksin! Evde kimse yok mu? Düşecek çocuk!"

Çocuk sesimi duyup kafasını kaldırmaya çalıştı ama dengesini sağlamakta zorlanmaya başladığından bunu yapması neredeyse imkânsızdı.

"Çocuk düşecek!" diye bağırdım yine. Napacağımı bilemiyordum. Çocuğun iniltisi kulağıma zor ulaşıyordu. Bir an gövdesinin iyice dışarı çıktığını gördüm. Ne kadar yüksek sesle bağırdığımı bilmeden bağırdım, gözlerimi kapatmıştım.

Gözümü açtığımda ağlamak üzereydim.

Çocuk hayattaydı. Bir adam onu kurtarmıştı. Adam çocuğu kucakladı.

"Dikkat etsenize!" diye bağırdım, gözlerimden yaşlar boşandı. "Evinizde küçücük bir çocuk var ve onu başıboş bırakıyorsunuz! Ne yaptığınızdan haberiniz var mı sizin! Napıyorsunuz ya ne biçim ebeveynlersiniz! Allah akıl fikir versin size! İskele babaları sizi!"

Elim ayağım titriyordu. Penceredeki adam çocuk kucağında olduğu halde hiçbir şey söylemeden bana bakmaya devam ediyordu.

"Bana öyle bakacağına babalığını iyi yap tamam mı? Akıl yoksunu herif!"

Bağırtım yüzünden dışarı çıkan mahalle sakinlerinin kulağıma vızırtı şeklinde ulaşan mırıltılarını duymazdan geldim, sinirle pencereyi kapattım. Adamın devam eden sessizliği kanıma dokunmuştu. Perdeyi hırsla çektim. Ağlamaya başladım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top