on beşinci gün

Yeliz kahvaltıyı hazırlarken ben de ekmek almaya çıkmıştım. Gece boyunca gündüz yaşadığım olayı konuşmuştuk, anneme olayı anlatırken yeniden yaşıyor gibi hissetmiştim.

O adamın nereden çıktığını bilmiyorum. Çocuk gözlerimin önünde yeri boylayacaktı ve o adam bir anda ortaya çıkmasaydı neler olurdu hala kestiremiyorum. Adam çocuğun çok yakınlarında olmalıydı.

Gece boyunca bunun üzerine düşünmüştüm. O adam çocuğu gördüğünde neredeydi? Evin neresindeydi?

Bakkaldan dönerken de bunu düşündüm, yokuşun tepesindeki evime yürürken de.

Dalgınlıkla yürümeye devam ederken minik bir bedenin bana yaklaştığını fark ederek durakladım. O minik beden yaklaştı ve bacağıma yapıştı.

Dünkü çocuktu. Dün, pencereden düşmek üzere olan çocuk.

Şaşırmış bir halde ona bakınırken kafamı yerden kaldırdım ve çocuğun peşinden gelen bir adam gördüm.

Dünkü adam değildi.

Adam gülümseyerek yanımıza geldi, ben de çocuğun saçlarını okşadım. Sapsarı saçları ve gülen yüzüyle onu sevmemek mümkün değildi.

"İsmi Ali." dedi yanımıza yaklaşan adam.

"Beni hatırlıyor.." diye mırıldandım. Gülümsedim.

Bir adama bir çocuğa bakıyordum. Adamın alnı kırışmıştı.

"Mahalleye yeni geldiler. Nereden tanışmış olabilirsiniz?" diye sordu

"Evet biz de dün tanıştık onunla." "Hoş bir karşılaşma değildi ama şu gülüşü görmeye değermiş doğrusu."

"Nasıl... tanıştınız?" diye sordu adam.

Gerçekten bilmiyor muydu?

"Bilmiyor musunuz? Ali dün, pencereden düşmek üzereydi."

Adamın gözleri büyüdü. "Mahallelinin ağzında gevelediği bu olmalı..." diye kısık sesle konuştu, sonra sesini yükseltti. "Size o yüzden mi sarıldı o halde?"

Kafamı salladım. "Evet, düşmek üzere olduğu pencerenin karşısındaki pencere benim evimin penceresi. Sarkmıştı, düşecekti, ben bağırdım... sonra... Bir adam tuttu onu."

"Nasıl.. Bir adam?" diye sordu. Neden bu kadar hayretleydi? Kimdi ki? Peki, dünkü adam kimdi?

"Esmer bir adam, gözlerinin etrafı neden bilmiyorum simsiyahtı, beyaz boğazlı bir kazak giymişti.." Hatırladığım bunlardı.

Adamın yüzü sıkıntıyla gölgelendi. Şüphelenerek çocuğa doğru eğildim, adam sessizliğini korurken isminin Ali olduğunu öğrendiğim çocuğu bacağımdan koparıp kucakladım. En fazla iki buçuk yaşında falan olmalıydı. Emin değildim.

"Neden sustunuz?" diye sordum.

"O adam orada birden mi belirdi?" diye sordu o da.

Adamın asıl derdini anlayamadığım halde kafamı salladım. Kötü bir haber almış gibi elini alnına vurdu. "Hayvan herif, yine denemiş!"

"Neyi?" diye sordum.

"O adam, bu çocuğun babası. Dün ablamla yeğenimi kendi evime getirdim, o da geldi. Sonra ablamla evden acil olarak birkaç saatliğine gitmemiz gerekti, o sırada Ali'yi ona emanet ettik.."

"Ali düşmek üzereydi." dedim, "Bedeninin çoğu dışarıdaydı.. Çığlık attım, düşecek diye irade dışı bir hareketle gözümü kapattım. Çünkü öyle bir andı ki onu orada sadece ben görüyordum ve kimi arayabilirdim ki? Ama gözümü açtığımda o adamın Ali'yi tuttuğunu gördüm. Ona bağırdım, tepki vermedi. Sonra ben de sinirle eve girdim, perdeyi çektim. Akşama kadar ara ara baktım ama pencere kapalıydı hep."

"Korkmuş olmalı.." dedi.

"Daha önce de mi yaptı bunu?" diye sordum. Kafasını salladı.

"Bunu bildiğiniz halde çocuğu nasıl bu herife bırakıp gittiniz?"

Ali yüzümle oynuyordu, minik ellerini yanaklarıma sürüyor, saçımı çekiştiriyordu.

"Biz..."

"Ne değişik bir durum ve ne kadar ilgisiz bir tavır.." dedim. Sinirlenmiştim.

"Haklısınız ama mecbur kaldık..." dedi.

"Çocuğun hayatından da mı önemli o mecburiyet?" diye sordum. Sesim haykırır gibi çıkmıştı.

"Ben..."

"O adam hala sizle mi kalıyor? Polise gidelim, söyleyelim durumu."

"O adam bizle kalmıyor, durumlar biraz karışık ama.. Ali'ye bir daha zarar gelmemesi için elimden geleni yapacağım." Konuyu kapatmaya çalışıyordu.

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Bu söylediğinden kendisi bile emin değildi. Uzanıp Ali'yi kucağımdan almaya çalıştı birden. Görünüşe bakılırsa gidecekti. Kendimi geriye çektim, adamın eli boşta kaldı.

Hala kucağımda uslu bir şekilde etrafa bakan, sapsarı saçlı güzelliğiyle gözümü kamaştıran Ali'ye baktım. Onun için endişelenmiştim.

"Size nedense güvenemiyorum... Hele de bunları anlattıktan sonra."

"Güvenip güvenmemeniz beni bağlamıyor ama." deyip bir daha atıldı.

"Bu çocuğun başına bir iş gelirse..." diye tehditkâr bir tonda konuştum, cümlemi yarıda kesti.

"Biliyorum, onun kurtarılmasına vesile olmuşsunuz ama bunlar aile meselesi. Boş bulunup anlatmış olmam sizin beni tehdit edebileceğiniz anlamına gelmiyor..."

Çocuğu tek hamlede kucağımdan koparıp aldı. Yüzüme bir daha bakmadan sırtını dönüp uzaklaşmaya başladı.

Arkasından bağırdım. Ekmek poşetini havada sallıyordum. "Bana bak, böyle tepeden tepeden atıyorsun ama gözüm üstünüzde. Küçücük çocuğa sahip çıkamayacaksanız yetişkinim diye ortada dolaşmayın da. İskele babaları, iskele babaları!"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top