3

Firdevs Yurt;

İş yerine gitmek için güneşi bile uyandıran ben, kendimi uyandırmayı becerememiştim. Rüya ile karışık, uyurgezer misali yolculuk yapmıştım işe gitmek için otobüsle.

Kolumun cimciklemesiyle silkeleniyorken, kafamı vurdum. Yanımdaki sapık kız, "uyandırmasaydım otobüs direği elden gidiyordu." Demişti bana sinirlensem de, tam cevap verecekken, camdan gördüğüm manzarayla hemen otobüsten indim. Yanlış otobüse binmiştim ve nerde olduğumu bilmiyordum mk. Yeni patronum, çakma Türk malı beni kapıya koyacaktı kesin....

Beynim yine aşığıyla buluşmaya gitmişti. Tam fikirler üretecekken, hep yok oluyordu. Bende şans olsaydı kocam olurdu. Sokağın başında, ağzında salyalarla bana doğru gelen köpeği gördüğün an koşmaya başladım...

Sakarlığımla ayağımı kaç kere burksamda, arkama bakmaya cesaret edemeyip koşmaya devam ettim. Tam köşeyi dönecekken, biriyle çarpıştım ve üstüne düştüğüm kişi tanıdıktı, koku hariç. Gittiğim yere geri dönmüştüm garip bir şekilde.

Emrehan'ın haline gülmekten ayağı kalkamıyordum. Kendim kalkıp arkadaşımı kaldırmak için baya uğraş verdim. "Kanka ben zaten evde kalmaktan çürümüştüm alışkınımda, sizin velet ne yiyor mk valla benim kokuma rakip" deyip gülmeye başladım. Emrehan; neyin kafasını yaşıyorsan bana da öğret Kanka demesiyle, sabah aksam çamaşır suyu ile iş yapıyorsun, olmayan beynindeki samanlıklar da tutuşuyor kanki deyip gülmeye başladım. Kokuya ve pisliğe daha fazla dayanamamıştım. Vücudum kaşınıyordu, midem boş olsa da, metalik kuruşu olmayan öğrenciden kirayı almaya çalışan ev sahibi gibi kusmak için çabalıyordu....

🤢🤢

Kapının önünde silkinip içeri girdim terliklerle. Hemen üstümü anneme ayarlatıp, banyoya girdim. Dört saattir sıcak suyla yıkanıyordum yine de içime sinmemişti. Vücudumda oluşan lekelerin kanamasıyla iyice kötüye bozmasından korktuğum için çıktım. Temizliğe o kadar kendimi vermişim ki ayağımın ağrısını bile hissetmemiştim.

Üç yıl saat sonra,

Alerji kremlerimi, vücudumdaki döken yerlere sürdüm ve bileğime elma bağladım şişmemesi için ardından çok yorgun olduğum için yatağıma dikkatlice girip uyudum... Beni güzel uykumdan, uyandıran çalan telefonumdu. Arayan numarayı tanımıyordum. Açsam mı diye düşünürken iç sesim; "deli deliyi çekermiş kesin salağın tekidir açma" dedi.

Açtım telefonu, kulaklarımın içine etmişti zil sesim. Küfürleri alo yerine kullanmıştım. İç sesim ve annemin beni deli etmesi yetmiyormuş gibi bugün başıma gelenler sinirlerimi iyice bozmuştu... Arayan Çakma Türk patronummuş iş için beynimi s***iş. Ben işi tamamen unutmuştum curcunadan. Boşuna çakma demiyorum, ne dediğimi anlamamıştı Allahtan. Hasta olduğumu söyledim ve yalan sayılmazdı, vücudum dökmüş halde üç harflinin insan versiyonu halindeydim. Elma bileğimin ağrısını hafifletse de iyi değildi basınca acıyordu.

Eve gelecekti önemli bir dosya vardı bende ve beni bu halde görmesini istemiyordum. Yüzüm çok kötü görünüyordu. Kalpten direkt giderdi adam...

Burnumu kapamayacak şekilde; eşarp, şiş gözlerime; büyük gözlük ve giydiğim beyaz hırkayla mumyaya benziyordum. Normal titiz hastaları gibi görünsem de, hastalığımın altında babamgil öldükten sonra gittiğim, daha doğrusu zorla götürüldüğüm park yatıyordu. Gittiğimde salıncağa binmemek için beynimin ürettiği bahane, gerçek olmuştu...

😌

Anne sanki ordu gelecek, anlamadığım iki dakikada bu kadar şeyi nasıl hazırladın dedim. "Sonunda bekâr çalışan buldum, e ne demiş atalarımız erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer. "dedi.
Yuh anne evli olup olmadığını nerden biliyorsun adamın ve patronum sana göre genç değil mi? Soruma cevap kafama yediğim kepçe canımı çok yakmıştı. Başımdaki saksı değil bir türlü anneme öğretememiştim.

💫💫💫

Kapıyı açtım ama açmaz olsaydım keşke. Nuri bizim evi nerden öğrendi. Öldüysem ben neden cehenneme gitmedim... Anlatmama gerek yok
(medyada) görüyorsunuz. Çok yakışıklı, kaslı... Demem görüyorsunuz. İç sesim bile bana hak verdi ve dibi düşmüş olmalı ki helallik istedi ve sustu bir ilke imza atarak. Allah'tan gözlüklerim vardı bakışlarımı görememişti. Keşke annemin de olsaydı, gözler yuvalarından fırlamış şekilde baktığı yetmiyormuş gibi kadın kekelemeye başladı.

Garibim, sakalını tıraş eden babasına bakan bebek gibi bana bakıyordu. Annemin aklı yoktu olan kısımda az önce cuf cuf. Benim zaten hiç olmaz zaten Allah'a şükür...

Tanışma faslında annem cezaya rakip çıktı. Adın, soyadın, bekârsın, kızımla çıkar mısın, annen Türkiye'nin neresinden, kaç kardeşsiniz, kız mı erkekler mi, Türkiye'de eviniz var mı, kaç baklavan var, rahatsızlığın var mı, kaç sevgilin ve göz kırptı, şuan boşta mısın?

TC kimliğine kadar her💩 sordu. Öksürük krizine girmesem kim bilir neler soracaktı. Ne motor varmış annemde, bin tane sözü iki dakikada anlattı. Allah'tan heyecandan biraz kekelediği ve hızlı konuştuğu için bir şey anlamamıştı. Ben durumu kurtarmak isterken iyice batırdım. Dosyayı alıp hızlı şekilde ayrıldı evden. Hakkımızda pekiyi şey düşündüğünü söyleyemem ama yemekleri sevdi galiba bana bir şey bırakmadı. Ne düşündüğü umurumda değildi...

👣👣👣👣👣

Annemin aldığı ani kararla, Türkiye'ye gidiyorduk. Çekimlerim vardı ve yeni albüm henüz tamamlanmamıştı. Annem için önemi yoktu benim kariyerimin. Annem aklına koyduğunu hemen yapardı. Toparlanmaya başladım ve valizimi en küçük boyundan ayarladım. Anneme mesajımı dolaylı yollardan hissettiriyordum...

İkinci evime gelmeyeli yedi yıl olmuştu. Annemle benim gelmemizin ardında şirket değil kesin farklı bir şey vardı. Denizin muhteşem manzarasına eşlik eden kokusunu içime çekip manzaraya bakıyordum. . Dağınıklıktan nefret ederim o yüzden hemen bavulumdaki kıyafetlerimi düzenli şekilde dolaplarıma yerleştirdim.

Annem geliş nedenimizi açıkladı...

Bu nu yapacağımı gerçekten düşündün mü? Park Min Jae, duruyorken neden beni yanında getirdin anne? Ben işlerimi bu yüzden mi askıya aldım. Aklım almıyordu. Delirecektim.

💥💥💢💢💢💢

Şirkete gitmek için hazırlandım. Geceden kalma gözlerimdeki çukurlukları, makyaj dokunuşlarıyla kapattım. Kahvaltı yapmayı sevmezdim ve onun yerine sert kahveyi tercih ederdim. Annem evde yoktu, şirkete gecikmemek için hızlı adımlarla garaja ilerledim. İstanbul'un kalabalıklığı Seul'u hatırlattı bana. Kendimi, bilmediğim dilde altyazısız film izliyormuş gibi hissediyordum.

Şirkete adımımı atar atmaz tepkileri üzerime çekmiştim. Çinli mi? Japon mu? Diye düşünüyorlardı kesin. Çok iyi rol yapardım, Türkçeyi ana dilim gibi bilmeme rağmen, duyduğum küfür ve kaba sözlerde bilmiyormuş gibi davranırdım.

Avımı gördüğüm anda onu takip ettim. Allah'ın şanslı kullarındandım ilk yakınlaşmamız gerçekleşecekti. Kıvrılan dudaklarıma şaşırmıştım, garip histi ve bu kıvrım benim ilk gerçek gülüşümdü... Merdivenlerden düşeceği gerçeğiyle hemen koştum. Bana verdiği cevaplarla, şirketi tek başına nasıl yönettiğini daha iyi anlamıştım. Beni etkileyen nadir kadınlardandı.

😌😌

Ertesi gün; iş yerine gitmedim. Evde tamamlanmamış klipimin şarkı sözlerine çalışıyordum. Annem bölene kadar, elinde Türk kahvesiyle stüdyo şeklindeki odaya dalmıştı. Kahve çok güzel kokuyordu bu yüzden ona kızamamıştım... Kore yemekleri hafif olsa da güzeldi. Annem sayesinde iki ülkenin yemeklerini de tatma fırsatım oldu. Klip Korece olduğu için Korece konuşuyordum. Annem uyardı beni, memleketinin hasretini çıkarttığını biliyordum ve Türkçe konuşmaya başladım. Annemin akrabası yoktu ve tek ailesi babam ve bizlerdik...

Annem Firdevs'in hasta olduğunu duydu ve planı başlattı. Önemli olmayan dosyayı almak için evlerine gidiyordum. Yolda aklıma aramak gelmişti. Müsait olup olmadıklarını bilmeden gitmem ayıp olur diye düşündüm. Telefonunu baya çaldırdım, açmıyordu tam kapatacakken telefona cevap verdi. Attığı küfürlere içimden yuh desem de, bilmiyormuş gibi davrandım, mesaj atmak aklıma gelmemişti hak etmiştim... Mahalle eski ama samimiydi. Çocukların oynama sesleri, kahvenin önünde bulunan eski tabureler kırılma endişesi yerine gülümseme bırakmıştı anılarıma.

💫💫💫💫

Kapı açıldığında, içimden tövbestağfirullah çektim, saçlar dağınık, büyük gözlükler ve salaş kıyafetleriyle gördüğüm Firdevs, şirkette gördüğüm kadından eser yoktu. Annesinin sorularıyla, ben ne cevap vereceğimi bilemediğim için ikramlıklara yönelttim kendimi. Daha fazla dayanamamıştım, eve gitmek için işim olduğunu söyleyip kalktım hemen. Olanları anneme anlattığımda gülme krizine girmişti. Yorgundum ve dinlenmek için odama geçtim. Duşun ardından uyumak için yatağıma girdim.

💤💤💤💤💤💤

Bugün bizim odunların yıl dönümleriydi. Hepsi aynı günde evlendiği için bedavaya getirmiştiler masrafları uyanıklar. Üç kazıkta benden yardım istiyordu. Bir fikri hepsi uygulasa da kendi tarzlarıyla farklılaştırıyordular. Eski köşkte bir seksen uzanmış halde fikir yürütüyorduk birlikte. Murat şiir yazsam deyince gülme krizine girdim. Eski anımız aklıma gelmişti: Hepimiz aynı liseye gitmiştik. Yapılan etkinlikten dolayı aynı sınıftaydık erkeklerle. Ders edebiyattı ve tüm sınıflar tembelliğini gösterdiği için hocamız şiir yazmamızı istemişti. Kura çekerek kime şiir yazacağımızı seçmiştik. Murat bana yazacaktı;

Fasulye çalısı gibi ayakların

İneğin bir tarafına benziyor yüzün

Rüyalarında bile sapsın

Dünya küçük birini bulamadın sonunda bize kalacaksın

Esmer tenli, kaslı beklerken

Varacaksın kel ve göbekli yaşlı dedeye

Solmuş gençliğinin yasını tutamadan beterini yaşayacaksın....

Şiiri ezbere okumama şaşırmıştılar. Haklıydılar bugün ne yediğimi söyleyemezdim. Değerli olan şeyler unutulmuyordu ve hayatımızda hep bize arkadaş oluyordular. Ben düşüncelere dalmışken ayak kokusuyla düşüncelerimden sıyrılmıştım. "Pislik. Benim ilk şiirim oğlum unutur muyum dedim gülerekten. Kızım bekârken fısıldasaydın artık biz olamayız demesiyle başına terliği fırlattım. Lan bakın bana pamuk eller cebe iyi hediye seçeceksiniz, valla tek bir şikâyet işitirsem bir hafta koltuklarda yatarsınız. Peki, sana kim çıkmıştı dediğinde; lan oğlum sanki bilmiyorsun dedim. İlk aşkıma çıkmıştı, ben öyle sanıyordum ama puştlar hocayı da işin içine katmışlardı. Bu yüzden hoca kalpten gidiyordu ve bende az kalsın disipline, gülme seslerimiz mahallede yankılanıyordu.....

🎬🎬🎬

hayalsam umarım beğenirsin:)





Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top