4. Bölüm

Günlerdir sersem gibi sürekli uyuduğum için gece ve gündüz kavramları birbirine girmişti. Kaç gündür böyle olduğumu bilmiyorum bile. Annemin seslenmeleriyle gözlerimi açıyor, annemin yedirdiği yemeği yiyiyor ve yine annemin içirdiği ilaçlarla uyuyordum.

Gözlerimi açtığımda hangi vakit olduğunu artık anlamıyorum bile. Zaman kavramı kaymıştı bende tamamiyle. Uzunca uyanık olmadığım sürece vakitleri çıkaramıyordum. Toparlamaya çalıştığım zihnimle doğruldum yattığım yerden. Uzunca baktım cama hangi vakit olduğunu anlamak için.

"Anne... " diye seslendim. Zihnimdeki kesik görüntülerin ve seslerin; ne kadarı hayal, ne kadarı rüya, ne kadarı gerçek hiçbirini ayırt edemiyordum artık. Hissettiğim ürpertiler, acıyan canım, izler içinde kalan bedenim, boğuk konuşmalar, kopuk kesik anılar.

Farkındaydım beynim kaldıramıyordu. Bazen annem yemek yedirirken camdan atlamak tek kurtuluş gibi parıldıyordu gözlerimin önünde. Yerimden kalkmaya bile takatim yoktu. Aklım gibi bedenimde zayıf düşmüştü. Kalkmak için kendimde bulduğum güç kırıntısıyla yataktan kalkmaya niyetlenmiştim ki sol yanımda hissettiğim ürpertiyle olduğum yerde öylece kalakaldım.

Yine gelmişti...

O şey yine canımı acıtmaya gelmişti. Korku ile gözlerim dolarken bakmaya cesaretim yoktu. Gittikçe yaklaştığını hissediyordum üzerime çöken ağırlığın artmasından. Yutkunarak dişlerimi sıktım.

"Git! Defol git... git! " diye sayıkladım iki elimle tuttuğum yorganı sıkarken. Sol yanağımda hissettiğim acıyla titrerken sesli bir şekilde ağlamaya başladım. İki elim gözlerimin önünde duruyordu yorgana kenetlenmiş bir şekilde ve ürpertisi ruhuma kadar işleyen o şey yüzümü çiziyordu. Ama doktorlar verdiği ilaçlar yüzünden yerinden kımıldanmaya bile hali olmayan benim bu yaraları yaptığımı, kendilerinden oldukça emin bir şekilde diretiyorlardı.

Üçüncü bir elim olmadığına göre ben nasıl bunu yapıyor olabilirdim?

O şey geldiğinde, bana yaklaştığında ben yerimden kımıldayamıyordum bile. Kapının açılmasıyla işkencesi son buldu. İçeri giren annem endişe ile seslendi.

"Erva! " diyerek elindeki tepsiyi konsolun üzerine bıraktı. Yanıma oturduğunda ağlayarak ona baktım.

"İki elim gözümün önünde iken oldu bu! Ben yapmadım! Bu sefer bak tırnaklarımla derimde yok. " diyerek ellerimi gösterdim. Annem sıkıca sarılarak ağladı.

"Geçecek annem, hepsi geçecek " dedi.

"Anne yemin ederim yalan söylemiyorum o şey gerçek. Hayal falan değil. "

"Cennet kokulum o dediğin şeyin gerçek olma ihtimali yok. Bak göreceksin hepsi geçecek. "

"Var! Gerçek! Az önce gördüm! Bak yüzümü çizdi. Kollarım morluklar içinde. Anne yalvarırım inan bana yalan söylemiyorum. " çaresiz yalvarışlarım duvarları inletirken annemin inanmadığı acı dolu ıslak bakışlarından belliydi.

"Elbette yalan söylemiyorsun. Sadece var olmayan bir hayal, ilaçlarını düzenli aldıkça iyi olacaksın. " bana inanmaya niyeti bile yoktu.

"Bu ilaçları içtikçe beynim uyuşuyor, bedenime hükmedemez oluyorum. O şey gelip canımı yakıyor. Ben çığlık bile atamıyorum. Sen gelince kayboluyor. " annem ağlayarak bana sarılırken çaresizdim. Ben ne yapacaktım annem bile bana inanmıyordu. Annem burnunu çekerek gözyaşlarımı sildi.

"Biraz bahçeye çıkalım hava al sana iyi gelecek. " diyerek aldığı peçete ile az önce yüzümde o şeyin açtığı yarayı temizledi. Başucumdaki çekmeceden aldığı kremi yüzme sürdü. Beni yataktan kaldırarak koluma girdi. Birlikte aşağı indiğimizde o şeyin varlığını net bir şekilde hissediyordum. Korkuyla hızlandırdım adımlarımı. Çıktığım bahçede beni gören Murat Hoca bana gülümsedi.

"Gel kızım şöyle otur. " diyerek oturmama yardımcı oldu. Birinin yardımı olmadan oturduğum yerden kalkamaz bir hale gelmiştim.

Oturmaya başladıktan hemen sonra bedenim hafiflemişti bir anda. Halsizliğim çok fazlaydı ama her an gözlerim kapanacak yada bayılacakmışım gibi hissetmiyordum. Bahçede onu hissetmiyordum. Allak bullak olan beynim bir sonuca ulaşmak için çırpınıyordu. Eve baktığımda sanki gözlerim kapanıyor, midem bulanıyor, bayılacakmışım gibiydi. Ama şu bir gerçektiki evin sınırları dışında varlığı yoktu. Çünkü uzakta da olsa onun varlığını hissediyordum. Birkaç dakika sonra sanki perdelenmiş zihnim açılıyor gibiydi. Normal bir şekilde yeniden düşünebiliyordum. Kafamı iyice toparladıktan sona emin olduğum bir şey vardı. O şey sadece o evin içindeydi.

O şeye dair bir şey hissetmeden bahçede oturdum akşama kadar. Eve girmeye korkuyordum. Evde olduğunu biliyordum çünkü. Kimseyi inandıramasamda biliyorum o şeyin gerçekliğini. Annemle Murat Hoca deliymişim gibi bakıyorlardı. Ne söylersem söyleyeyim inanmıyorlardı bana. Ben yalan söylemiyordum, bu şey gerçekti.

"Erva karanlık çöktü, hadi kızım içeri gel. " diyen Murat Hoca'ya başımı sallayarak yerimden kalktım sandalyenin yanlarından destek alarak. Güçsüz bacaklarımla istemeye istemeye içeri yürüdüm. Salona geçip Murat Hoca'nın yardımıyla oturdum. Annem yemek yapıyordu. Sanki her an o şey gelecekmiş gibi hissediyordum.

"Hava almak iyi geldi mi? " diye sordu Murat Hoca.

"Evet daha iyiyim. " dedim her an nerden geleceğini bilmediğim ürpertiyi beklerken.

"Yakında çok daha iyi olacaksın inşallah. Hem Turhan Abi'nde geliyor. " dedi. Umutla baktım ona hafif bir tebessümle.

"Gerçekten mi?" diye sordum günlerdir ilk defa mutlu olurken.

"Gerçekten! " dedi Murat Hoca'da bana gülümseyerek.

"İlaçların saati geçmeden içmen lazım. Ben alıp geleyim yukarıdan. " diyerek ayaklandı Murat Hoca. Yönünü çevirdiği merdivenleri tek tek çıkarken yine aynı şeyi hissetmeye başladım. Ruhuma kadar işleyen ürperti nefesimi keserken kendimde bulduğum güçle hemen yerimden kalkıp varlığını hissettiğim yana döndüm.

Orada duruyordu. Bana öylece bakıyordu. Kimse neden görmüyordu ki benden başka. Yaptıklarına kimseyi inandıramıyordum. Korkudan sıklaşan nefesim ve her an bayılacakmış gibi titreyen bedenimle geri geri adımladım. Annemin sesiyle yerimden sıçrarken ona döndüm.

"Erva neden bakıyorsun öyle? " diye sordu baktığım yere yüzünde o deli olduğumu düşündüğü bakışlarıyla bakarken. Bu kez annemin gelişiyle kaybolmamıştı. Hala orda duruyordu.

"Anne orda! Siz bana inanmıyorsunuz ama o orda. Bu yaralarımın sebebi o. O yaptı hepsini! Anne bana zarar vermesine izin verme. " dedim tek gözünü dikmiş bana bakan o silik silüete. Düz saçları hafif toplu bir şekilde sırtından aşağı beline doğru uzanıyordu. Üzerinde dümdüz pembe bir elbise vardı. Yüzünün sol tarafında koca bir yaranın boşluğu vardı. Sol gözü ve alnının bir kısmı yoktu. Korkunç bir şekilde öfkeyle bakıyordu bana. Annem omuzlarımdan tutup sarstı beni.

"Orda hiçbir şey yok kızım kendine gel! " diye bağırdı. "O yaraların hepsini sen yapıyorsun. Orda hiç kimse, hiç bir şey yok! "

"Bakma bana öyle ben deli değilim! Orda duruyor! Siz yokken bana işkence ediyor. Anne ne olur gidelim burdan, nereye isterseniz gelirim ama burdan gidelim. Anne gidelim burdan lütfen! "

Annem hıçkırıklarla ağlayarak bana sarılırken o şey hâlâ orada duruyordu ve benden başka kimse onu görmüyordu.

Annem iç çekişleri arasında,

"Hadi gel yukarı çıkalım " dedi beni merdivenlere doğru yürütürken.

"Anne yemin ederim yalan söylemiyorum o şey gerçek... " annem yalvarışlarıma sadece başını sallayarak ağlarken merdivenlerden çıktık. Bizi merdivenlerin bitişinde elindeki ilaçlarla bekleyen Murat Hoca odaya kadar bize eşlik etti.

"O iaçları içmek istemiyorum! " dedim ağlayarak. Annem elimden tutarak beni yatağıma yatırdı. Murat Hoca,

"Kızım " dedi saçlarımı okşayarak. "Doktor ilaçların etkisini göstermesi üç haftayı bulur dedi. Az daha sabır. Hepsi geçecek, sadece senin iyileşeceğine inanman ve ilaçlarını düzenli alman gerekiyor. Şimdi ilaçlarını içmen gerek iyileşebilmen için " mecburi annemin verdiği ilaçları içerken az sonra beni dört koldan saracak uyku için başımı yastığa yasladım. Az sonra kapanan gözlerime hükmedemez olmuştum bile. Bilincim karanlıklarda kaybolmadan önce annem hastaneye yatmam gerektiğini söylüyordu kocasına.

Gecenin bir yarısı ayaklarımdan başlayarak bütün vücuduma hükmeden ürpertiyle gözlerimi açıp doğruldum. Yine gelmişti o şey. Sadece elimden ağlamak geliyordu. O şeyi engelleyemiyordum çünkü. Aramızda rutinleşen işini yapmaya gelmişti yine. Çaresiz bakışlarımı olduğu yöne çevirdim. O bana yaklaştıkça sıktığım dişlerim birbirine geçiyordu. Yatağımın hemen yanında durduğunda gözlerimi yumdum usulca. Ağzımdan çıkacakmış gibi atan kalbim kaldırmıyordu bu kadar korkuyu. Buz kesen bedenimin sol kolunda hissettiğim acıyla dişlerimin arasından titreyerek ağlarken hıçkırıklarımı bastırmak için yutkundum. Uzaklaştığını üzerimdeki ağırlığın hafifleşmesinden anlamıştım.

Ağlarken hiç bir çıkış yolu bulamıyordurdum. İşin kötü olan yanı ise kimse bana inanmıyordu bu yüzden o şey geldiğinde artık bağırıp yardım istemiyordum. Herkesin ağzında aynı laf 'Hepsini ben yapıyormuşum farkında olmadan' bunun doğru olmadığını bir tek benim bilmem hiçbir şeyi değiştimiyor ne yazık ki. Emin olduğum tek bir şey vardı o şeyin varlığı bu evin içindeydi. Benim bu evden gitmem lazımdı. Ama annem bile bana inanmıyorken nasıl olacaktı bu bilmiyorum. Çaresiz kalmıştım. Hemde çok fazlaca. O şeyin gelişine artık alışmış gibiydim.

Bütün bir gece korku, endişe ve çaresizlik içinde geçerken cama nazılı nazlı çiseleyen ışık gecenin sonunun geldiğini haber veriyordu. Bitmişlikle yerimden kalkarak cama doğru yürüdüm. Mavimsi tonlarda aydınlanmaya başlayan karanlık yavaş ve mecburi siliniyordu her bir yerden. Gözlerimi dikip çiçekleri dökülmüş ağaçlara bakmaya başladım. Buraya taşındığımız gün ne kadar da güzel görünüyorlardı. Dallarda tek tük çiçekler kalmıştı. İyi bir şeylere ihtiyacım vardı. Bu yüzden camı açarak kalan son çiçeklerin kokusunu duymaya çalıştım. Gözlerimi kapatarak derin derin soluduğum temiz havaya bir ses karıştı.

"Ben yapmadım! Sen yaptın! " o koca sessizliğin içine karışan sesle irkilerek korku ile gözlerimi açtım. Yan komşumuzdu sesin sahibi.

"Sen yaptın! Ben yapmayalım dedim! Sen yaptın! " diye parmak sallıyordu karşıya doğru. İşin ilginç tarafı karşıda kimse yoktu. Arkasına dönerek daha baskın bir sesle.

"Biz yaptık! İkimiz birlikte! Anladın mı?! Şimdi kes sesini! " diye bağırdı. Daha sonra ellerini saçlarına geçirerek,

"Ben yapmadım! Ben yapmadım! Senin suçun! Hepsi senin suçun " diyerek birinden kaçıyormuşcasına kayboldu görüş açımdan. Neydi bu şimdi sabahın bu saatinde? Korkum daha da perçinlenirken hızlı bir şekilde camı kapatarak yatağıma döndüm. Taşındığımız gün de olmayan biriyle konuştuğunu görmüştüm. Oturduğum yataktan pikeyi üzerime örterek dizlerimi kendime çektim. Her yerde bir şey vardı. Tanımadığım şu adamın içime saldığı korku ruhumda yankılanıyordu. Ama neden? Tanımadığım, hepi topu bir kere karşılaşıp mecburi bir diyaloğumun olduğu biriydi. Ama onu gördüğüm ilk andan beri sebebini bilemediğim bir korku türemişti içimde. O adamı gördüğüm an bütün duyularım ve hislerim karıncalanıyor. Soğuk terlemelerime titremede eşlik ederken buz kesen ellerimle yüzümü sıvazladım. Kuruyan boğazımla defalarca kez yutkunurken, yan taraftaki konsolunun üzerinde duran sürahi boştu. Hissizleşen bacaklarımı yataktan sarkıtarak titrek bir şekilde yataktan çıktım. Su almak için mutfağa gitmem gerekiyordu. Buz kesilmiş bedenim her saniye biraz daha hissizleşiyordu.

Kararsızca kapıyı açtım. Ani bir titremenin ardından korkak adımlarla odamdan çıkarak merdivenlere yürüdüm. Sanki bastığım yer değildi. Havada yürüyordumuşum gibi bastığın yeri bile hissedemiyordum. Her geçen gün vücut ısım düşüyordu. Yazın ortasında sarındığım yün yorganda bile ısınamaz olmuştum. Nefesim kesilirken indiğim merdivenlerden koşarak mutfağa girdim. Hızla bardağa doldurduğum suyu aynı hızla kafama diktim. Uzaktan gelen ürperti ile elimdeki bardak düştü. Hemen arkama döndüm. Salonun ortasında duruyordu. Yaklaşmaya başladıkça nefesim kesiliyordu. Yükseltiye kadar gelerek orda durdu. Sağ elini kaldırıp bana doğru uzattı. Sırtımın dayalı olduğu tezgaha iyice yapışmıştım. Oradan bir adım dahi atamayıp orda durdu. Sanki buraya gelmesine engel olan bir şey vardı. Yutkunarak bana uzattığı eliyle bakan o şeye baktım. Mutfağa gelemiyordu. Peki bunun sebebi neydi? O an odamın salonun üzerinde olduğunu fark ettim. O yüzden mi sürekli bana geliyordu? Mutfağa gelemiyor, başka yere gidemiyor, sadece salon ve benim odamın arasında dolanıyordu. O yüzden mi benden başkası göremiyor? Ama neden? Peki o şey neydi? Korkumdan yüreğim ağzından çıkacakmış gibi atıyordu yine. Ama gözlerimi ondan ayıramıyordum. Yutkunarak korkak adımlarla mutfağın kapısına doğru yürüdüm. Onu incelemeye başladım mutfaktan çıkmadan. Çünkü o mutfağa gelemiyordu.

Benim yaşlarımda genç bir kadındı. Sol gözü ve alnının bir kısmı yoktu. Genişcesine bir yara vardı yerinde. Beline kadar uzanan düz saçları ve pembe olduğunu anladığım elbisesinin birçok yerinede kan vardı. Sol ayağı çıplak, sağ ayağı bileğinden sonrası yoktu. Kollarında boynunda sağlam kalmış yüzünün her yerinde çizikler vardı. Tıpkı bendekiler gibi. Bunun bir hayal olduğunu söyleyen doktorlar şimdi gelip anlatsınlar o havalı cümleleriyle bunu nasıl bir hayal olduğunu. Hiçbir doktor, hiçbir söz, hiçbir ilaç beni bunun gerçek olmadığına ikna edemez.

"Nesin sen? Ne istiyorsun benden? " diye fısıldadım. Bana uzattı eliyle öylece bakmaya devam etti. Tek fark eskisi kadar nefretle bakmıyordu. Mutfaktan çıkamıyordum. Çünkü mutfağa giremiyordu o. Ben nasıl kurtulacaktım peki ondan?

"Git burdan! Rahat bırak beni! Ne istiyorsun benden? " diye bağırdım. Bana doğru uzattığı elini indirdi. Başını çevirip sırtını dönerek bir anda kayboldu.

Titreyerek ağlarken iki elimi saçlarıma geçirdim. Ağlaya ağlaya yöneldiğim sandalyeye oturdum. Ben ne yapacaktım? Benim buradan gitmem lazımdı, annemi ikna etmem gerekiyordu. Ama nasıl yapacağımı hiç bilmiyorum. Donmuş ayaklarımı hissetmiyordum. Soluduğum hava bile beni ürpertir oldu. Yazın sıcağında normal miydi bu halim? Bilemiyorum. Artık hiçbir şey düşünemiyorum. Beynim çalışmıyordu sanki. Nefes nefese titrerken oturduğum sandalyeye bile tutunamıyordum. Titreyerek yere düşmemle bedenimi saran zelzele daha da şiddetlendi. Geçen her saniye daha da artıyordu. Sanki koca bir buz kalıbının içine koymuşlardı beni. Bilincim kayıyordu. Titreye titreye anneme seslenmeye çalıştım. Ama sesim bile çıkmıyordu. O şeyin varlığı sanırım beni öldürüyordu. Her geldiğinde benden bir şeyler götürdüğünü hissediyordum. Açık tutamadığım gözlerim kapanıyor bilmediğim bir karanlık zihnimin tüm odalarına sızıyordu. Titreye titreye içinde çırpındığım karanlığa karşı koyacak gücüm kalmadığında esir düştüm. Derin bir uykuda kaybolmak gibiydi ama ben uyku olmadığını biliyordum...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top