Sonsuz Başlangıçlar 46. bölümden alıntı

Selam!

Keyifli okumalar.

"Kızım sen bir sus!" Büyük hatunun sesi gür çıkmıştı. "Ne demekmiş uygun bulmadık? Oysa bir gün önce herkes pek hevesliydi. Hatta söz alışverişine bizzat bacısının yanında kendisi gitmişti?"

"Hatunum, bizim yenge hanımın bulunduğundan haberimiz yoktu, diyor. Üstelik Murathan’ın bu evliliğe rızası yokmuş, biz öyle duyduk diyor. Eğer bütün bunlardan önceden haberimiz olsaydı herkesten önce ben karşı çıkardım, diyor."

Konağın büyük hatunu donup kalmıştı. Murathan'ın bakışları arada bir anasına kayıyor iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. "Ben bu işten hiçbir şey anlamadım. Oysa kızları oğlumla evlenmek için pek hevesli görünüyordu?"

"Hatunum. Kız demiş ki; ben ağamı çok seviyorum, üç çocuğuna rağmen gözüm kapalı evlenirdim eğer karısı ortaya çıkmasaydı. Ben demiş, yuva yıkan kadın olmak istemiyorum, demiş."

"Kız mı demiş bunu?" Osman başını usulca yukarı doğru kaldırıp kendinden emin bir şekilde konuşarak, "Kız demiş hatunum, arkadaşım özellikle bunu söyle, dedi."

"Bir isteğiniz yoksa ben gideyim." Osman, henüz arkasını dönüp mutfaktan çıkmak için bir adım atmıştı ki, duraksayarak geri döndü. "Salih, bir valiz getirmişti onu söylemeyi unuttum. Ben valizi arabaya bırakmıştım, buraya getireyim mi?"

Sinirle ayağa kalkan Murathan, "Getirmene gerek yok. Al götür yengeme hediyem olsun. Şuna bak el âlemin maskarası olmuşuz da haberimiz yokmuş. Kim yapar ki böyle bir şeyi? Kim nasıl öğrendi benim Menekşe'yi bulduğumu? Ben daha da burada kalamam. Biz bıraksaydık neyse de onların vazgeçmesi ağırıma gitti."

"Oğlum istersen kimse duymadan Osman'ı gönderelim. Konuşsun arkadaşıyla. Milletin diline düşmeden kurtaralım itibarımızı."

Murathan, anasına ters bir bakış atarken ne durumda olduğuna bakmayı da ihmal etmiyordu. "İstersen bir de gidip ayaklarına kapanayım. Bırak bu işleri ana, beni istemeyeni ben heç istemem. Hatırlatırım. Ben Murathan Ağayım, nerede görülmüş bir ağanın ayağa düştüğü?"

"Hakkın var oğlum da şimdi ağzı olan konuşacak benim de tepem atacak."

"Sen bu konağın hatunusun, kimin haddine düşmüş hakkında ileri geri konuşmak."

Zeyno, olanlara akıl sır erdiremezken ağasının ağzından çıkanlara inanamıyordu. Yürek yemiş gibi üst perdeden konuşuyor hem de anasını pohpohladıkça pohpohluyordu. Halledecem demiş halletmişti işte, Bende kara kara düşler görüp duruyordum. Oh be, derken gevşetti gergin bedenini. Şimdi gözüme girdin ağam, meğer senin içinde bir aslan yatarmış da haberimiz yokmuş. Ya Osman ağabeye ne demeli? Ne kadar da üzgün görünüyordu. Hepsi düzmeceymiş demek. İçinden kıs kıs gülerken erken sevinmek istemedi. Önce işlerini hal yoluna koyacak sonra doya doya sevinecekti.

Bir şeyler yoluna girmişti girmesine ama henüz sonuca giden yol tam olarak aydınlanmıştı çünkü büyük hatunun bu kadar çabuk pes edeceğini hiç kimse düşünmüyordu. Zeyno'nun erken sevinmek istememesi daha çok bu yüzdendi.

Bir fırsatını bulup Menekşe'yi arayan Zeyno, ağasının yakında geleceği haberini uçurmuştu lakin sabırlı olup beklemesini anasının biraz zamana ihtiyacı olduğunu özellikle belirtmişti, çünkü anasını çok iyi tanıyordu ve oğlunu göndermemek için elinden geleni ardına koymayacaktı.

İşler yeniden çıkmazlara girerken Murathan'ın bahanesi hazırdı hem de güçlü bir bahaneydi bu; itibarının zedelendiğini ve bu köyde kalmak istemediğini öne sürüyordu...

Konağın hatunu oğluna direndikçe Murathan, her fırsatta bunu dile getiriyor çocuklarını alıp gideceğini söylüyordu; tabi ki bu bir alıştırma aşamasıydı. Son olarak çocuklarıyla konuşmuş o işi de halletmişti. Şimdi sıra ciddi ciddi anası ile konuşmaya gelmişti.

"Ben hazırlığımı yaptım ana, yakın zamanda yola çıkmak istiyorum."

"Bak oğlum, o kız senin başına beladan başka bir şey getirmedi. Gel gitmekten vazgeç. Kendi çocuklarını bırakıp giden bir kadından hiç kimseye hayır gelmez; bunu iyi belle."

"Güzel anacığım, yaşananların tek suçlusunun Menekşe, olmadığını pekâlâ sende biliyorsun. Bir suçlu arıyorsan hatun anam, o suçlu benim, sadece ben. Ben söz geçiremedim gönlüme, ben gidelim dedim Menekşe'ye. Kız bana sevgi dolu yüreğini açmaktan başka hiç şey yapmadı ki, eğer birini suçlamak istiyorsan önce beni suçla. Sahi ana sizin hiç mi suçunuz yoktu bu işte?"

Bu kez beklenenin aksine anası hiddetlenmişti. "Bizim ne suçumuz varmış de hele oğulum? Madem ipliği pazara çıkardın, onu da de?"

"Sizin tek suçunuz bize sormadan bizi evlendirmeye kalkışmak. Sizler bize sorup eğer bu konuda fikrimizi almış olsaydınız, bütün bunlar başımıza gelmemiş olacaktı."

Ortalıkta soğuk söz düellosu yaşanırken Zeyno ve Fatih, sessiz kalmayı tercih etmişlerdi.

Murathan ise geçmişi yeniden deşmek niyetinde değildi çünkü yorulmuştu artık ve bunun hiç kimseye bir fayda sağlayacağını düşünmüyordu. "Bak anam, her şey yaşandı bitti. Bütün yaşananların üstüne gel bir sünger çekelim. Geçmiş geçmişte kalsın, hadi inat etme de seni de alıp götüreyim."

"Yok, oğlum yok, sen çocuklarını al git. Ben anladım ki, sen buraya gelirken kararını verip de öyle gelmişsin. Ben bu saatten sonra ne desem boş," dedi ve konuyu kestirip attı.

Murathan, ne yaparsa yapsın anasını ikna edemiyordu. Baktı ki, olacağı yok ansı çoktan bu işi kafasında bitirmiş zorlamaktan vazgeçti. Olmasa olmuyordu ve zorlamanın bir manası yoktu.

Madem anası gelmek istemiyordu daha fazla üstüne gitmeyecekti zira yeniden başa dönmek niyetinde değildi. Evliliğin fedakârlık gerektiren bir müesses olduğunun bilincinde olan ağaoğlu, bu kez fedakârlık yapma sırasının kendisine geldiğini düşünüyor anasına rağmen doğup büyüdüğü toprakları terk ediyordu.

Menekşe, bütün varlığını terk edip giderek yeterince fedakârlık yapmıştı. Bu fedakârlığı yaparken sırf sevdiklerinin geleceğini düşündüğü için yapmıştı. Onlara başkalarından herhangi bir zarar gelmesin diye yapmıştı. Sevdiklerini ve canı bellediklerini ardında bırakarak çekip gitmek sanıldığı kadar kolay bir eylem değildi.

İnat ve inatlaşmak...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top